17 Haziran 2011 Cuma

Türk Edebiyatı 12. Sınıf Ders Notları


CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI (1923 - …)
(LYS’de Edebiyat sorularını cevaplandıracaklar için)
CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATININ OLUŞUMU

Cumhuriyet’in ilk yıllarında ölen bazı sanatçılar dışında “Millî Edebiyatçılar, Beş Hececiler ve Bağımsızlar” olarak bilinen şair ve yazarlar sanat hayatlarına, Cumhuriyet döneminde de devam etmişlerdir.
1923’ten 1940’a kadar olan dönemde, Kurtuluş Savaşı’nın yarattığı birliğin, yapılan inkılâp ve yeniliklerin etkisiyle sanatçılar, yerli ve halka doğru bir “memleket edebiyatı” anlayışıyla Anadolu’yu ve Anadolu insanını konu edinmişlerdir.
Anadolu; tabiî güzellikleri, insanı, sosyal hayatı ve folkloruyla edebî eserlere yansımıştır. 1923’ten 1940’a kadar olan dönemde ağırlıklı olarak Türk tarihi ve Atatürk’le ilgili konular işlenmiş, 1940’tan sonra ise hem bireysel duygu ve sorunlar hem de toplumsal sorunlar daha ağırlıklı bir şekilde ele alınmıştır.
Memleket edebiyatı zevkiyle Batı estetiği birleştirilmeye çalışılmış; Batı kültür ve medeniyeti örnek alınmakla birlikte, Tanzimat döneminde de olduğu üzere, yanlış Batılılaşma eleştiri konusu yapılmıştır.
Roman, hikâye, tiyatro, deneme gibi Batı’dan alınan düzyazı türlerinde, teknik bakımdan daha olgunlaşmış eserler ortaya konmuştur.
Cumhuriyet dönemi eserlerinde, önceki dönemlerde başlayan “dilde sadeleşme” düşüncelerinin de etkisiyle genel olarak açık ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır.
Dünyaya açılma ve çağdaşlaşma çabaları edebiyatı da etkilemiş, dünya edebiyatı daha yakından takip edilmiş; dünya edebiyatıyla kurulan bağlar sonucunda “toplumcu gerçekçilik (Realizm), sezgicilik (İntüisyonizm), varoluşçuluk (Egzistansiyalizm), gerçeküstücülük (Sürrealizm), dadacılık (Dadaizm) gibi edebiyat akımlarından yararlanılmıştır. Bireyin iç dünyasını anlatmaya çalışan edebiyatçılar, psikoloji, psikiyatri ve psikanaliz alanlarındaki gelişmelerden istifade etmişlerdir.
Bu dönemde öne çıkan şair ve yazarların belli başlıları şunlardır: Ahmet Hamdi Tanpınar, Reşat Nuri Güntekin, Peyami Safa, Necip Fazıl Kısakürek, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar vb.


AHMET HAMDİ TANPINAR (1901-1962)

İlk şiir ve yazılarını 1921’den itibaren Dergâh, Millî Mecmua, Hayat ve Görüş gibi dergilerde yayımlayan Ahmet Hamdi Tanpınar, şairliğiyle tanındı. Şiirlerinde dış dünyayı, iç süzgecinden geçirerek bir rüya âlemi yaratmaya çalıştı. Bergson’un felsefesinden, bu felsefî anlayışın etkisiyle oluşmuş “sezgicilik” akımından ve ayrıca sembolizmden etkilenmiştir. Şiirlerinde Batılı ustalardan Baudelaire (Bodler), Verlaine (Vörlen), Mallarme ve Valery’nin; Türk edebiyatında ise Ahmet Haşim ve bilhassa Yahya Kemal Beyatlı’nın etkileri görülür.
Tanpınar şiirlerinde şekil unsurlarına, yani ölçü ve kafiye kurallarına bağlı kaldı. Heceyi ustalıkla kullandı, şiirlerinde bir iç ahenk sağlamaya özen gösterdi. “Bursa’da Zaman” adlı şiiri çok ünlüdür.
Romanlarında psikolojik tahlillere önem veren yazarın kendine has bir üslûbu vardır. “Beş Şehir” adlı, deneme türündeki eserinde “Ankara, Erzurum, Bursa, Konya ve İstanbul”u anlatmıştır. Tanpınar’ın en yetkin romanı ve psikolojik roman türünün edebiyatımızdaki en seçkin örneklerinden olan “Huzur”; İkinci Dünya Savaşı yıllarında Cumhuriyet dönemi aydınlarının huzursuzluklarını yansıtan, (Mümtaz’ın şahsında) yazarın kendi hayatından da izler taşıyan, hem bir aşk hem de İstanbul sevgisinin romanıdır. Eser, kahramanların adlarını taşıyan dört bölümden oluşur: İhsan, Nuran, Suat ve Mümtaz.
Tanpınar, öncelikle bir şair olmakla birlikte; roman, hikâye, deneme, eleştiri ve edebiyat tarihi türlerinde de eserler vermiştir. Olaydan çok tahlile dayalı roman ve hikâyeler yazan Tanpınar, bu tür eserlerinde Doğu-Batı kültürlerine ait meselelere, İstanbul’un tabiî, tarihî ve mimarî güzelliklerine, rüya, musiki, ve zaman kavramlarına geniş yer verdi.
ESERLERİ Roman: Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Mahur Beste, Sahnenin Dışındakiler, Aynadaki Yalan Hikâye: Abdullah Efendi’nin Rüyaları, Yaz Yağmuru Deneme: Beş Şehir, Yaşadığım Gibi Şiir: Bütün Şiirleri. Makale-İnceleme: Edebiyat Üzerine Makaleler, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Yahya Kemal.

REŞAT NURİ GÜNTEKİN (1889-1956)

Reşat Nuri Güntekin yazı hayatına Birinci Dünya Savaşı yıllarında başladı. Başta İstanbul olmak üzere yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik ve Millî Eğitim Bakanlığı müfettişliği yaptı. İstiklâl Savaşı’ndan sonra çoğu yazar gibi o da eserlerinde Anadolu’yu konu edindi. Asıl ününü Çalıkuşu romanıyla sağladı. Bu romanda; hayal kırıklığı ile sonuçlanan aşk macerasının etkisinden kurtulmak için İstanbul’dan kaçan Feride adındaki genç bir öğretmenin, Anadolu köylerinde karşılaştığı zorlukları ve köylerdeki insanların davranış ve yaşayışlarını anlattı. Yaprak Dökümü’nde Batılılaşmanın Türk aile yapısı üzerindeki olumsuz etkisini; Yeşil Gece’de Kurtuluş Savaşı yılları ve sonrasında, dini istismar eden kişilerin eleştirisini romanlaştırdı.
Reşat Nuri, 1927’den sonra müfettişlik göreviyle sürekli olarak Anadolu’yu gezdi. Bu gezilere ait izlenimlerini Anadolu Notları adıyla yayımladı. Romanlarında genellikle Anadolu’daki hayatı ve buralardaki sosyal sorunları ele alan yazar, yer yer Cumhuriyet inkılâplarına engel olmaya çalışan anlayışları eleştirdi. Roman, hikâye, tiyatro, gezi yazısı, makale gibi türlerde eser verdi.
ESERLERİ Roman: Çalıkuşu, Yaprak Dökümü, Yeşil Gece, Dudaktan Kalbe, Akşam Güneşi, Damga, Acımak, Bir Kadın Düşmanı, Son Sığınak, Miskinler Tekkesi, Kızılcık Dalları, Gizli El, Eski Hastalık, Kavak Yelleri, Kan Davası, Değirmen, Harabelerin Çiçeği. Hikâye: Tanrı Misafiri, Olağan İşler, Sönmüş Yıldızlar, Leyla ile Mecnun. Gezi yazısı: Anadolu Notları. Tiyatro: Tanrı Dağı Ziyafeti, Hülleci, Balıkesir Muhasebecisi, Hançer, Ümidin Güneşi, Yaprak Dökümü (Aynı adlı romanından uyarlanmıştır.).

PEYAMİ SAFA (1889-1961)

İstanbul’da doğan ve küçük yaşta babasını (Şair İsmail Safa) kaybeden Peyami Safa, ortaokuldayken öğrenimini bırakmak zorunda kaldı. Kendi kendini yetiştirdi. Yazı hayatına, 20. Asır adlı gazetede, “Asrın Hikâyeleri” başlığı altındaki hikâyeleriyle başladı. 1921’den itibaren çeşitli gazete ve dergilerde günlük fıkra ve makalelerinin yanı sıra romanlarını da tefrika halinde (parça parça) yayımladı.
Peyami Safa, edebî değer taşıyan eserlerinde gerçek adını; geçimini sağlamak yani para kazanmak için yazdığı Cingöz Recai adlı polisiye romanlarında Server Bediî takma adını kullandı. Hayatının son kırk üç yılı hep gazetelerde geçti. Hafta, Kültür Haftası ve Türk Düşüncesi dergilerini çıkardı.
Peyami Safa; edebiyatımızda psikolojik roman türünün en önemli temsilcilerindendir. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı ünlü eserinde, küçük yaşta kemik veremi olan yoksul bir gencin bunalımlarını romanlaştırdı. Eser aynı zamanda otobiyografik roman özelliği de taşımaktadır. Romanlarında olaylara değil, psikolojik tahlillere önem verir. “Roman sanatının, insanın iç macerasını birinci plana alarak sinema sanatından ayrılabileceğini düşünüyorum.” der. Romanlarında sağlam bir teknik, canlı bir anlatım vardır.
Peyami Safa, ansiklopedik bir yazardır. Edebiyat, felsefe, psikoloji, sosyoloji, tıp, tarih, hukuk, musiki, resim konularında uzman denilebilecek kadar bilgi sahibidir. Doğu ile Batı uygarlıklarından kendine göre bir sonuç çıkarmıştır. Fıkra, makale, hikâye ve roman türlerinde çok sayıda eser vermiş, bu alanlarda Ahmet Mithat Efendi’den sonra adeta bir rekor kırmıştır.
Bergson felsefesinden büyük ölçüde etkilenen yazar, eserlerinde inançlara ve millî kültüre büyük önem verdi. Romanlarında genellikle Türk toplumunun en önemli sorunlarından olan; Doğu-Batı, madde-ruh çatışmasını, insan psikolojisini işledi. Peyami Safa, Nazım Hikmet ile, yazı yoluyla girdiği fikir mücadeleleriyle de ünlüdür.
ESERLERİ Roman: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Fatih-Harbiye, Bir Tereddüdün Romanı, Sözde Kızlar, Matmazel Noraliya’nın Koltuğu, Yalnızız, Atillâ, Mahşer, Şimşek, Canan, Bir Akşamdı, Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü, Biz İnsanlar, Gençliğimiz…
Bunlardan başka; sayısı yüz elliyi geçen telif (yerli, özgün), adapte, çeviri romanı; “Gün Doğuyor” adlı bir oyunu; dergi ve gazete köşelerinde kalmış binlerce fıkra, makale, eleştiri, inceleme, hikâye ve çevirileri bulunmaktadır.

NECİP FAZIL KISAKÜREK (1905-1983)

Modern Türk edebiyatının mistik şairidir. Edebiyatın hemen her türünde eser vermiş olmakla birlikte şairliğiyle öne çıkar. Tiyatroları da oldukça başarılıdır. İlk şiirlerini 1923’te yayımladı. Çeşitli gazetelerde fıkralar yazdı. 1936 yılında Ağaç, 1943 yılında da Büyük Doğu dergilerini çıkardı. Türkçe’yi en güzel kullanan şairlerimizden biri olarak kabul edilir. Gençlik yıllarında yazdığı Kaldırımlar şiiriyle tanındı. Kaldırımlar I-II-III, Sakarya Türküsü, Zindandan Mehmet’e Mektup ve Çile adlı şiirleri ünlüdür. Edebiyatımızın çok eser veren şair ve yazarlarındandır.
Necip Fazıl, Fransız sembolistlerinden ve halk şiirinden yararlanarak heceyle kendine has, başarılı şiirler yazdı. İlk dönem şiirlerinden sonraki şiirlerinde mistik konuları, madde ve ruh ilişkisini, insanın evrendeki yerini konu edindi. Şiirlerini son dönemde “Çile” adı altında tek kitapta topladı. Bu kitapta ayrıca, şiir anlayışını da “Poetika” başlığı altında anlattı.
ESERLERİ Şiir: Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve Ötesi, Sonsuzluk Kervanı, Çile (Bütün Şiirleri).
Tiyatro: Bir Adam Yaratmak, Reis Bey, Tohum, Ahşap Konak, Künye, Sabırtaşı, Yunus Emre, Nam-ı Diğer Parmaksız Salih, Abdülhamit Han. Roman: Kafa Kâğıdı
Hikâye: Ruh Burkuntularından Hikâyeler, Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil, Aynadaki Yalan.
İnceleme-Biyografi-Hâtıra-Makale: Çöle İnen Nur, Yılanlı Kuyudan, Babıâli, Çerçeve, İhtilâl…
 
CUMHURİYET DÖNEMİNDE ÇIKAN BELLİ BAŞLI DERGİLER

KÜLTÜR HAFTASI: Peyami Safa tarafından 1936 yılında yirmi bir sayı yayımlanmıştır. Sanat, bilim ve edebiyatı “kültür” odağında birleştirmeyi esas alan, kültürel konulara ağırlık veren bir dergidir. Dergi, bilhassa “roman ve köy edebiyatı” üzerine gündeme getirdiği tartışmalarla yayınlandığı dönemde etkili olmuştur. Dergide; Peyami Safa, Faruk Nafiz Çamlıbel, Halit Fahri Ozansoy, A. Hamdi Tanpınar gibi imzalar öne çıkar.

AĞAÇ: Necip Fazıl Kısakürek’in 1936’da on yedi sayı yayımladığı dergidir. Ağaç’ta sezgici ve millî bir sanat anlayışı savunulmuştur. Dergide; Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Kutsi Tecer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ziya Osman Saba, Cahit Sıtkı Tarancı gibi imzalar görülür.

BÜYÜK DOĞU: Necip Fazıl Kısakürek tarafından ilk sayısı 1943’te çıkarılan dergidir. Büyük Doğu, kimi zaman bir dergi kimi zaman da bir gazete özelliği gösterir. Büyük Doğu, zaman zaman kesintiye uğrasa da 1943-1978 yılları arasında yayın hayatını sürdürmüştür. Dergi; siyasî, edebî, fikrî, aktüel vb. içeriklidir. Derginin dönem dönem siyasî, dönem dönem de edebî yönü ağırlık kazanmıştır.

ÇINARALTI: Orhan Seyfi Orhon ve Yusuf Ziya Ortaç tarafından, 1941-1948 yılları arasında yüz altmış bir sayı yayımlanmıştır. Türkçü-milliyetçi bir dergidir. Dergide, Türk kültürü ve Türk tarihi üzerinde yoğunlaşılmıştır. Çınaraltı’da Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Halide Nusret Zorlutuna, Hüseyin Nihal Atsız, Peyami Safa, Behçet Kemal Çağlar, Faruk Nafiz Çamlıbel, Halit Fahri Ozansoy, Zeki Ömer Defne, Tarık Buğra gibi isimler yazmıştır.

VARLIK: Yaşar Nabi Nayır tarafından 1933’te Ankara’da yayımlanmaya başlayan dergi, 1946’dan itibaren yayınına İstanbul’da devam etmiştir. Türk edebiyatının en uzun soluklu dergisi olan Varlık, kendi çizgisinden taviz vermeden farklı dönemlerde farklı akım ve anlayışlara ev sahipliği yapmıştır. Garip şiir anlayışına uygun ilk örneklere ve köy edebiyatı ürünlerine sayfalarında yer vermiştir. Dergi, hâlen yayımlanmaya devam etmektedir. Dergide; Abdülhak Şinasi Hisar, Attilâ İlhan, Behçet Necatigil, Cahit Sıtkı Tarancı, Cevdet Kudret, Ceyhun Atuf Kansu, Necati Cumalı, Nurullah Ataç, Orhan Veli Kanık, Sabahattin Kudret Aksal, Sait Faik Abasıyanık, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi birçok yazar ve şairin ürünlerine yer verilmiştir.
MARKOPAŞA: 1946 yılında Sabahattin Ali, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz tarafından halkçı, toplumcu gerçekçi bir anlayışla çıkarılan siyaset, mizah ve hiciv dergisidir. Yayımlanmaya başladıktan sonra sürekli olarak yasaklamalarla karşılaşan dergi, yayın hayatını Markopaşa, Merhumpaşa, Malûmpaşa, Alibaba, Yedi Sekiz Paşa, Hür Markopaşa gibi adlarla 1950 yılına kadar sürdürmüştür.
HİSAR: İlk sayısı 1950’de yayımlanan dergi iki ayrı dönemde yayınını sürdürmüştür. 1950-1957 arasında yetmiş beş sayı, 1964-1980 arasında da iki yüz iki sayı yayımlanmıştır. Türk edebiyatının uzun soluklu ve önemli dergilerinden olan Hisar’da, şiir başta olmak üzere pek çok edebî türde yazı yer almıştır. Resim, müzik, sinema sanatlarına dair yazıların da yer aldığı dergi, kendi çevresinde oluşturduğu Hisar topluluğuyla önem kazanmıştır. Hisarcıların en önemli sanat ilkesi, “millî” olanla “yeni”yi bir araya getirmek olmuştur. Gelenekten ayrılmayan bağımsız bir sanat anlayışını savunan Hisarcılar, Batı’nın taklit edilmesine karşıdırlar. Dergide; Mehmet Çınarlı, Yavuz Bülent Bakiler, Munis Faik Ozansoy, İlhan Geçer, Turgut Özakman, Mustafa Necati Karaer, Gültekin Samanoğlu, Nevzat Yalçın, Mehmet Kaplan gibi yazar ve şairler ürün vermişlerdir.
YAPRAK: Orhan Veli Kanık tarafından, 1 Ocak 1949 tarihinden itibaren “on beş günde bir” yayımlanan dergidir. Dergi, 15 Haziran 1950’ye kadar yayın hayatını sürdürmüştür. Orhan Veli’nin ölümünün ardından arkadaşları tarafından “Son Yaprak” adlı bir özel sayı yayımlanmıştır. Yaprak’ta ağırlıklı olarak Garip anlayışına uygun ürünler yayımlanmış; Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cahit Külebi, Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi isimlerin eserleri yer almıştır.
PAZAR POSTASI: 1951’de yayımlanmaya başlayan derginin yazı işleri müdürü, bu dergide yazdığı bir yazıyla İkinci Yeni şiir hareketinin isim babası olan Muzaffer İlhan Erdost’tur. Pazar Postası, haftalık siyasî bir gazetedir; fakat gazetenin Sanat-Edebiyat eki edebî dergi niteliği taşır. Dergi, bilhassa İkinci Yeni hareketine bağlı şairlerin burada yazmasıyla ünlenmiştir. Dergi, aynı zamanda Garip şiirine karşı bir tutum içindedir ve özellikle şiir eleştirileriyle dikkat çeker. Dergide; A. Turgut (Turgut Uyar), Behçet Necatigil, Can Yücel, Fethi Naci, Oktay Akbal, Salâh Birsel, Sezai Karakoç gibi imzalar görülür.
TÜRK DİLİ: Ankara’da 1951 yılında, Türk Dil Kurumunun aylık yayını olarak çıkmaya başlayan dergi, Türk dilinin ve edebiyatının en uzun soluklu yayınlarından biridir. Türk Dili dergisi, sadece “dil” konusunda yazılan makalelerin, yazıların, incelemelerin yayımlandığı bir dergi değil, aynı zamanda bütün edebî türlere ait yazıların ve incelemelerin yer aldığı bir dergi olmuştur. Derginin dile ve edebiyata katkısı, çıkardığı özel sayılar ve verdiği ödüllerle daha da artmıştır. Türk Dili dergisinde; Peyami Safa, Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin, Sabahattin Kudret Aksal, Salâh Birsel, Orhan Hançerlioğlu, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Doğan Hızlan, Oktay Akbal gibi pek çok isim ürün vermiştir.
MAVİ: 1952’de Ankara’da yayımlanmaya başlamıştır. Mavi dergisi çıkış amacını ilk sayısında açıklamış ve sayfalarının, ulusal sanatı eserlerinde yansıtan sanatçılara açık olduğunu belirmiştir. Dergide, yirmi birinci sayısından itibaren yazmaya başlasa da, Mavi topluluğu denince akla gelen ilk isim Attilâ İlhan olmuştur. Attilâ İlhan, toplumcu gerçekçi sanatın ne olduğunu anlattığı yazılarıyla derginin yönünü toplumcu bir edebiyata çevirmiştir. Dergide; Attilâ İlhan, Ahmet Oktay, Özdemir Nutku, Ülkü Arman, Ferit Edgü, Orhan Duru, Demir Özlü gibi imzalar ürün vermiştir.
TÜRK EDEBİYATI: Ülkemizde çıkan en uzun soluklu edebiyat dergilerinden biridir. Türk Edebiyatı Vakfı adına 1970’li yılların başlarından itibaren yazar-edebiyat tarihçisi Ahmet Kabaklı’nın yönetiminde aylık olarak yayımlanmaya başlamıştır. Dergi Ahmet Kabaklı’nın ölümünden sonra da yayımlanmaya devam etmiş ve bugünlere gelebilmiştir. Hâlen Beşir Ayvazoğlu’nun yönetiminde çıkan Türk Edebiyatı dergisi, edebiyatta ve sanatta millîlikten yanadır.
PAPİRÜS: Cemal Süreya’nın 1960’ta çıkardığı dergidir. Dergi, yayın hayatına aralıklarla devam etmiştir. Cemal Süreya’nın imzasız başyazılarıyla dikkat çeken dergide, özellikle şiirler ve şiir üzerine yazılan yazılar yer almıştır. Papirüs’te Can Yücel, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Ülkü Tamer, Mehmet H. Doğan gibi imzalar öne çıkmıştır.
HALKIN DOSTLARI: İlk sayısı 1970’te “Aylık Devrimci Sanat ve Kültür Dergisi” alt başlığıyla İstanbul’da yayımlanmıştır. Üçüncü sayıdan sonra derginin merkezi Ankara’ya taşınmıştır. Dergiyi Ataol Behramoğlu ve İsmet Özel çıkarmışlardır. Dergiye Süreyya Berfe, Özkan Mert, Asım Bezirci, Nihat Behram gibi imzalar da katkıda bulunmuştur.
ŞİİRATI: İlk sayısı Vural Bahadır Bayrıl, Osman Hakan, Orhan Alkaya ve Seyhan Erözçelik tarafından 1986 yılında yayımlanmıştır. Şiiratı, 1994’e kadar yedi sayı yayımlanmıştır. Dergi bundan sonra ancak 2004’te yeniden yayımlanmaya başlamıştır. Şiiratı dergisi 1980 sonrası şiirin önemli toplanma yerlerinden biri olmuştur. Dergide Haydar Ergülen, Hilmi Yavuz, Vural Bahadır Bayrıl, Osman Hakan, Lale Müldür, Orhan Alkaya, Seyhan Erözçelik gibi isimlerin ürünleri yer almıştır.

NOT: Cumhuriyet döneminde; Dergâh, Mavera, Doğuş Edebiyat, Hece gibi daha pek çok dergi çıkmıştır.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE ÖĞRETİCİ METİNLER

DENEME

Yazarın özgürce seçtiği bir konu üzerinde kesin yargılara varmadan kendi görüşlerini, düşüncelerini anlattığı düzyazı türüne deneme denir. Denemeler rahat okunabilen düşünce yazılarıdır. Deneme yazarı düşüncelerini, kendi kendisiyle konuşur gibi içten, akıcı, kıvrak bir üslûpla kaleme alır. Denemeler okuyucuyu düşünmeye sevk eden, okuyucunun düşünce dünyasında yeni bir pencere açan zevkli yazılardır.
Denemeler konularına göre; “kişisel duyarlık ve dikkati konu alan denemeler”, “öğretici-eleştirel denemeler” , “sosyal ve felsefî konularda kişisel düşünceleri ifade eden denemeler” olmak üzere üçe ayrılabilir. Bu türün isin babası Fransız yazar Montaigne’dir. Montaigne hayatı boyunca, “Denemeler” adını verdiği yazıları kaleme almıştır. Bir diğer tanınmış deneme yazarı da İngiliz yazar Bacon’dır. Bizim edebiyatımızda da Ahmet Haşim’in “Bize Göre” adlı eserinde yer alan bazı yazıları, bu türün ilk örnekleri olarak kabul edilmektedir. 
Haşim’in dışında Nurullah Ataç (Günlerin Getirdiği, Karalama Defteri, Diyelim, Sözden Söze), Ahmet Hamdi Tanpınar (Beş Şehir, Yaşadığım Gibi), Suut Kemal Yetkin (Günlerin Götürdüğü, Şiir Üzerine Düşünceler, Edebiyat Üzerine), Cemil Meriç (Bu Ülke, Mağaradakiler), Sabahattin Eyüboğlu (Mavi ve Kara), Mehmet Kaplan (Kültür ve Dil, Nesillerin Ruhu) gibi yazarlar da bu türün tanınmış temsilcileridir. 

NURULLAH ATAÇ (1898-1957)

Nurullah Ataç, deneme türünün edebiyatımızdaki en önemli isimlerindendir. Edebiyat dünyasına Dergâh dergisinde yayımlanan şiir ve yazılarıyla girmiş; fakat deneme, eleştiri ve çeviride karar kılmıştır. Yunan, Latin, Fransız ve Rus klasiklerinin pek çoğunu dilimize çevirmiştir. Devrik cümleyi yazıda da yaygınlaştırmaya çalışmıştır. Döneminde pek çok yazarı etkileyen Ataç, 1940’tan sonraki yazılarında Türkçedeki bütün yabancı kökenli kelimelerin atılması, Türkçenin saflaştırılması yolunda mücadele vermiş; yeni bir kültür ve dil arayışı içinde, kendi türettiği kelimeleri kullanmış ve kendine özgü üslûbuyla (biçemiyle) dili bir uygarlık sorunu olarak ele almıştır.
ESERLERİ Deneme-Eleştiri: Günlerin Getirdiği, Karalama Defteri, Diyelim, Söz Arasında, Sözden Söze, Okuruma Mektuplar, Ararken, Dergilerde, Prospero ile Caliban Günlük: Günce (2 cilt).

MAKALE

Sanat, bilim, politika gibi herhangi bir konuda okuyucuya bilgi vermek, bir düşüncenin doğruluğunu veya yanlışlığını ispat etmek amacıyla yazılmış dergi ve gazete yazılarına makale denir. Bu tür, gazeteyle birlikte doğmuş ve gelişmiştir. Makalelerde dil ağırlıklı olarak göndergesel işlevde kullanılır. Makalede temel öge düşüncedir. Düşünceler ciddî, ağırbaşlı bir üslûpla ifade edilir. Üçüncü tekil kişili anlatım kullanılır. Makale; araştırmaya, belgelere, ispatlamaya dayalı bir düzyazı türüdür. Dolayısıyla nesnel bir anlatımla kaleme alınır. Makalenin okunabilir, anlaşılır ve inandırıcı olması için düşünceler somutlaştırılarak anlatılır. Makalede öğretici, açıklayıcı, kanıtlayıcı anlatım türlerinden yararlanılır. Makalelerde, öne sürülen tez (düşünce), giriş bölümünde açık seçik, okuyucunun ilgisini çekecek şekilde ortaya konur. Bu düşünce gelişme bölümünde örneklerle, tanık göstermelerle, alıntılarla, sayısal veya bilimsel verilerle desteklenerek açıklanır. Yazar, söylediklerinin tamamını bir sonuca ulaştıracak şekilde geliştirip birkaç cümleyle sonucu vurgular. Gazetelerin birinci sayfalarında günlük olaylar, ülke ve dünya sorunlarıyla ilgili olarak yazılan yazılara “başyazı” (başmakale), bu yazıların yazarına da “başyazar” denir.
Edebiyatımızdaki ilk makale örneği, Şinasi’nin yazdığı “Mukaddime” (Tercüman-ı Ahvâl Mukaddimesi)dir. Diğer önemli makale örnekleri; “Şiir ve İnşa” (Ziya Paşa), “Vatan Makalesi” (Namık Kemal), “Edebiyat Üzerine Makaleler” (Ahmet Hamdi Tanpınar), “Kültür ve Dil” (Mehmet Kaplan)vb.dir.

PEYAMİ SAFA (Hakkında daha önce bilgi verildi.)

GEZİ YAZISI (SEYAHATNAME)

Bir yazarın yurt içinde veya yurt dışında gezip gördüğü yerleri ve bu yerlerle ilgili izlenimlerini anlattığı yazı türüne gezi yazısı (seyahatname) denir. Gezilen görülen yerler sadece görünümüyle, coğrafî özellikleriyle değil, tarihiyle, kültürüyle, insanlarıyla, gelenekleriyle, sosyal yapısıyla tanıtılır. Gezi yazılarında gözlem çok önemlidir. Bu tür eserlerde, okuyucuda gezip görme isteği uyandırma amacı vardır. Gezi yazılarına en yakın tür sayılabilecek röportajda ise amaç, gezip görme isteği yaratmak değil, bir durumu, bir sorunu yerinde araştırmaktır. Hatıralarda da yazar gezip gördüğü yerlerden bahseder; ancak bu, gezi yazılarında olduğu gibi gezilip görülen yerleri anlatma amacından çok kendi hayatındaki olayları anlatmak içindir.
Gezi yazıları tarih, coğrafya, sosyoloji, sanat tarihi, folklor gibi bilim dallarına kaynaklık eder. Gezi yazılarında dil ağırlıklı olarak göndergesel işlevdedir. Anlatım türlerinden de; açıklayıcı, öyküleyici ve betimleyici anlatım türleri kullanılır. Bu türün dünya edebiyatındaki en tanınmış temsilcileri Marco Polo, İbn-i Batuta ve Evliya Çelebi’dir. Evliya Çelebi’nin 17. yüzyılda kaleme aldığı on ciltlik “Seyahatname” edebiyatımızın bu türdeki en önemli eseridir. Bu türün edebiyatımızdaki ilk örneği ise, Seydi Ali Reis’in “Miratül Memalik” adlı eseridir. Bunlardan başka; Ahmet Mithat Efendi’nin “Avrupa’da Bir Cevelan”, Direktör Ali Bey’in “Seyahat Jurnali”, Cenap Şahabettin’in “Hac Yolunda, Avrupa Mektupları, Âfâk-ı Irak”, Ahmet Haşim’in “Frankfurt Seyahatnamesi, Paris Seyahatnamesi (Bize Göre’nin sonunda)”, Falih Rıfkı Atay’ın “Bizim Akdeniz, Tuna Kıyıları, Taymis Kıyıları, Denizaşırı”, Reşat Nuri Güntekin’in “Anadolu Notları”, Attilâ İlhan’ın “Abbas Yolcu”, İsmail Habip Sevük’ün “Tuna’dan Batıya”, Sadri Ertem’in “Ankara-Bükreş”, Haldun Taner’in “Düşsem Yollara”, Azra Erhat’ın “Mavi Anadolu, Mavi Yolculuk” adlı eserleri sayılabilir.

İSMAİL HABİP SEVÜK (1892-1954)

Millî Mücadeleye destek vermiş önemli yazarlarımızdandır. İzmir’e Doğru ve Açıksöz gazetelerinde başyazarlık yaptı. Tezatların şaşırtıcı havasından, ilginç kıyaslamalardan, özgün buluşlardan, geniş tarih kültüründen beslenen anlatımı ile gezi yazısı türünde ilk başarılı örnekleri verdi. Bilgi ile sanatı ustaca kaynaştıran bir yazar olarak ün yaptı. Onun bir büyük çalışması da, Batı kültür ve sanatını oluşturan şair ve yazarların hayatlarını ve sanatlarını, Türk edebiyatı ile kıyaslayarak anlattığı “Avrupa Edebiyatı ve Biz” adlı önemli eseridir.
ESERLERİ Gezi Yazısı: Tuna’dan Batı’ya, Yurttan Yazılar.
Edebiyat Tarihi-İnceleme: Avrupa Edebiyatı ve Biz, Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi (Bu eser sonraları “Edebî Yeniliğimiz” ve “Tanzimat’tan Beri” adlarıyla da basılmıştır.), Edebiyat Bilgileri, Mevlânâ, Yunus Emre, Türk Güreşi. Hatıra: O Zamanlar (Kurtuluş Savaşı üzerine hatıraları)

HATIRA (ANI)

Bir kişinin kendi başından geçen veya şahit olduğu olayları, durumları aradan zaman geçtikten sonra, gözlem ve bilgilerine dayanarak anlattığı düzyazılardır. Hatıralar yaşanmakta olanı değil, yaşanmışlıkları anlatır. Bu yönüyle günlükten ayrılır. Öğretici ve ilgi çekici yazılardır. Olaylar birinci kişi ağzından anlatılır. Dil genel olarak göndergesel işlevde kullanılır. Açıklayıcı, öyküleyici ve betimleyici anlatım türlerinden yararlanılır. Hatıra yazılırken, anlatılan zaman dilimiyle ilgili her türlü kaynaktan yararlanılır. Kültür tarihinin ve edebiyatın zengin kaynaklarından biri sayılan hatıra, hem tarih bilimi hem de edebiyat tarihi için önemli bir belgedir. Tanınmış bilim, sanat, devlet ve spor adamlarının kaleme aldıkları hatıralar, onların hayatlarını, dönemlerini, çalışma ve araştırmalarını aydınlatması bakımından çok önemlidir. Hatıra yazılırken hafızada saklı tutulan olaylar, oluş sırasına göre sıralanmalı, sade içten bir dil kullanılmalı, bilgiler, duygu ve düşünceler doğru ve açık bir şekilde anlatılmalı, yapmacıklıktan kaçınılmalıdır. Batı bu türde yazılmış eserlerle dolu olduğu halde, bizde hatıra türü Tanzimat’tan sonra gelişmiştir.
Hatıralar, hayatın saklı noktalarını aydınlatır. Bunun için zevkle okunur. Hatıra türü, tarih bakımından, psikoloji incelemeleri bakımından önemlidir. Eski Yunan’da Ksenhop, “Anabasis” adlı eseriyle bu türün ilk örneğini vermiştir. 18. yüzyıl büyük Fransız yazarı Jean Jack Rousseau’nun “İtiraflar”ı hatıra türünün şaheserleri arasında sayılır.
Türk edebiyatında hatıra türünün ilk örneği, Hindistan’daki Türk devletinin kurucusu Babürşah tarafından kaleme alınan “Babürname”dir. Tanzimat’tan sonra Ziya Paşa (Defter-i Amâl), Akif Paşa (Tabsıra), Namık Kemal (Magosa Mektupları), Muallim Naci (Ömer’in Çocukluğu), Halit Ziya Uşaklıgil (Kırk Yıl, Saray ve Ötesi), Halide Edip Adıvar (Türk’ün Ateşle İmtihanı, Mor Salkımlı Ev), Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Zoraki Diplomat), Ahmet Rasim (Falaka, Şehir Mektupları, Eşkal-i Zaman), Falih Rıfkı Atay (Çankaya, Zeytindağı), Refik Halit Karay (Üç Nesil Üç Hayat), Abdülhak Şinasi Hisar (Boğaziçi Yalıları), Yahya Kemal Beyatlı (Çocukluğum Gençliğim Siyasî ve Edebî Hatıralarım), Halit Fahri Ozansoy (Edebiyatçılar Geçiyor) bu türde eser veren sanatçılarımızdan bazılarıdır.

HALDUN TANER (1915-1986)

Hikâye ve tiyatrolarıyla çağdaş Türk edebiyatının önde gelen yazarlarındandır. Toplumun bozuk ve çürük yönlerini eser kişilerinden hareketle yansıtmış; aksayan taraflarla ince bir şekilde alay (ironi) etmiştir. Gazetelerde fıkra, başyazı ve söyleşiler yazmış; fakat asıl ününü hikâye ve oyunlarıyla sağlamıştır. Güçlü dili, alaycı ve yergici anlatımı, geleneksel hikâyelerin dışına çıkan biçimsel yenilikleriyle yapı ve kurgu ustasıdır. Keşanlı Ali Destanı adlı oyunu, edebiyatımızdaki ilk epik tiyatro örneğidir. Ayrıca “kabare tiyatrosu”nun da bizdeki öncüsüdür (Deve Kuşu Kabare).
ESERLERİ Hikâye: Şişhaneye Yağmur Yağıyordu, On İkiye Bir Var, Konçinalar, Yaşasın Demokrasi, Ayışığında Çalışkur, Yalıda Sabah, Sancho’nun Sabah Yürüyüş. Tiyatro: Keşanlı Ali Destanı, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, Fazilet Eczanesi, Zilli Zarife, Eşeğin Gölgesi, Huzur Çıkmazı, Vatan Kurtaran Şaban, Hayırdır İnşallah… Hatıra-Portre: Ölürse Tenler Ölür Canlar Ölesi Değil.

FIKRA (KÖŞE YAZISI)

Bir yazarın, toplumu ilgilendiren güncel olaylar ve sorunlarla ilgili olarak yazdığı, kişisel görüşlerini yansıtan, gazete ve dergilerde yayımlanan kısa yazılara fıkra denir. Fıkraların, spor, doğa, eğitim, siyaset, ekonomi gibi çok geniş bir konu alanı vardır. Gazetecilikle birlikte doğan, gazete dendiğinde haber yazılarıyla birlikte akla gelen ilk türdür. Fıkralarda, makaledeki gibi konuyu derinliğine inceleme, yargıları delillerle ispat etme amacı güdülmez. Fıkralar makaleler gibi ciddî, ağırbaşlı bir üslûpla yazılmaz. Genellikle okuyucuyu sıkmayan yalın, kısa ve etkili cümlelerle kurulmuş, yer yer mizahî özellik taşıyan bir üslûpla kaleme alınır. Fıkralar yazarın yorumunu yansıttığı için öznel (subjektif) yazılardır. Fıkralara günlük dilde köşe yazısı da denir ve bu yazılar gazetelerin belli sütunlarında yayımlanır.
Fıkra kelimesi dilimizde bu anlamının dışında, mizahî kısa hikâye ve kanun maddesi anlamlarında da kullanılmaktadır.
Türk basınında fıkra türünde yazı yazan yazarlardan bazıları şunlardır: Ahmet Rasim, Ahmet Haşim, Hüseyin Cahit Yalçın, Falih Rıfkı Atay, Çetin Altan, Hasan Pulur, Fehmi Koru, Gülay Göktürk, Nuray Mert, Nazlı Ilıcak, Oktay Ekşi, Ahmet Kabaklı, Rauf Tamer vb.

YUSUF ZİYA ORTAÇ (1895-1967)

Yusuf Ziya Ortaç, hem heceyle hem aruzla şiirler yazmıştır. Edebiyatımızda “Hecenin Beş Şairi”nden biri olarak tanınır. Türk edebiyatının önemli mizah yazarlarındandır. Akbaba adlı bir mizah dergisi çıkarmıştır. Ayrıca Orhan Seyfi Orhon’la birlikte Çınaraltı dergisini çıkarmışlardır.
ESERLERİ Fıkra-Mizah: Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, Beşik, Ocak. Hatıra: Bizim Yokuş, Portreler.
Roman: Göç, Üç Katlı Ev, Şeker Osman, Kürkçü Dükkânı. Gezi yazısı: Göz Ucuyla Avrupa.
Tiyatro: Kördüğüm, Nikâhta Keramet, Binnaz Lâtife. Şiir-Çocuk Şiirleri: Akından Akına, Kuş Cıvıltıları, Yanardağ, Bir Selvi Gölgesi.

COŞKU VE HEYECANI DİLE GETİREN METİNLER (ŞİİR)

ÖZ ŞİİR (SAF ŞİİR) ANLAYIŞINI SÜRDÜREN ŞİİR

Öz şiir (saf şiir) anlayışını devam ettiren şairler, her türlü ideolojiden uzak olarak şiir yazma çabası içinde olmuşlar ve bilhassa 1940-1960 arası dönemde eser vermişlerdir. “Sanat sanat içindir” anlayışına bağlıdırlar. Bu şairlere göre önemli olan iyi ve güzel şiir yazmaktır. Şiiri soylu bir sanat olarak görmüşlerdir. Şiiri, sadece şiirin kendi ilkelerine göre yazma endişesi taşımışlardır. Bu şairler üzerinde, önceki dönemlerin saf şiir savunucuları olan Yahya Kemal ile Ahmet Haşim’in ciddî anlamda etkisi vardır. Fransız sembolist şairlerin, (Paul Verlaine, Paul Valery, Baudelaure, Mallarme vb.) dili her şeyden üstün tutan görüşünden ve ayrıca divan şiirinin şekilci yapısından da oldukça etkilenmişlerdir. Şiirde, şekle ve yaratıcı imgeye önem vermişlerdir. Günlük dilden farklı bir şiir dili kurmuşlardır. Bireyin iç dünyasını; yalnızlık, aşk, çocukluk dönemine özlem, ölüm gibi insanın evrensel duygularını anlatmaya çalışmışlardır. Şiirde dizeye, (mısraya) müzikaliteye büyük önem vermişler, ahengi; söyleyiş tarzı, ritim, kafiye vb. unsurlarla sağlamışlardır. Disiplinli bir çalışmayla saf bir şiir yazmayı hedeflemişlerdir. Gelenekle moderni birleştirmiş, hece ölçüsünü modern şiirle bütünleştirmişlerdir. Şiirde yerli unsurlara çok yer vermemişlerdir. Yedi Meşaleciler, bu anlayışa yakın bir sanat anlayışını savunmuşlardır.
Öz şiir anlayışını sürdüren şairlerin belli başlıları; Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Osman Saba, Asaf Hâlet Çelebi, Ahmet Muhip Dıranas, Necip Fazıl Kısakürek vb.dir.

AHMET HAMDİ TANPINAR (Hakkında daha önce bilgi verildi)

CAHİT SITKI TARANCI (1910-1956)

Cumhuriyet dönemi Türk şiirimizin öncülerindendir. “Otuz Beş Yaş, Desem ki, Gün Eksilmesin Penceremden” gibi şiirleriyle tanınır. Şiirlerinde içten, sade ve akıcı bir söyleyiş vardır. “Ölüm, aşk, özlem, yalnızlık, doğa sevgisi, geçmiş, yaşama sevinci” gibi konuları işledi. Ölüm konusunu en fazla işleyen şairlerimizdendir. Hece ölçüsünün hiç değişmeyen kalıplaşmış duraklarını atarak şiire yeni imkânlar kazandırdı. İlk gençlik yıllarında Lamartin’in etkisindedir. Cahit Sıtkı, Galatasaray Lisesinin onuncu sınıfındayken, sıra arkadaşı Ziya Osman Saba’nın yardımıyla Baudelaure’i keşfettiğini ve ondan sonra hayatını, “Baudelaure’i okumadan önce, Baudelaure’i okuduktan sonra” şeklinde iki döneme ayırdığını söylüyor. Şiirlerinde şekil mükemmelliğine büyük önem verir.
ESERLERİ Şiir: Otuz Beş Yaş, Ömrümde Sükût, Düşten Güzel, Sonrası.
Hikâye: Gün Eksilmesin Penceremden (aynı başlıkla şiiri de var) Mektup: Ziya’ya Mektuplar.

ZİYA OSMAN SABA (1910-1957)

Yedi Meşaleciler topluluğu içinde şiiri uzun soluklu olarak sürdüren tek şairdir. Hikâye türünde de yazmakla birlikte asıl uğraşı alanı şiirdir. Hem hece ölçüsüyle hem de serbest nazımla şiirler yazmıştır. Her varlıkta bir güzellik, her olayda bir iyilik araması, hayata iyimser gözlerle bakması şiirlerinin ve nesirlerinin en genel özelliğidir. “Aşk, doğa, insan sevgisi, çocukluk özlemi, ölüm, ev, aile, küçük mutluluklar, hatıralar, ‘Tanrı’ya sevgiyle-alınyazısına rahatça bağlanış’, huzurlu bir yaşantı, sürekli bir barış” temalarını, taze bir aydınlıkla mısra mısra işler.
ESERLERİ Şiir: Sebil ve Güvercinler, Geçen Zaman, Nefes Almak.
Hikâye: Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi, Değişen İstanbul.

AHMET MUHİP DIRANAS (1908-1980)

Ahmet Muhip Dıranas, bireysel ve estetik bir şiir görüşüne bağlıdır. Baudelaure’in şiir görüşüyle Türk halk şiirini kaynaştırmıştır. İnsanın iç dünyasını, tarih, metafizik, doğa temalarını, güzelliğe olan aşkını, yaşama sevincini mecazlı, sembollü, çoğu zaman da destanımsı bir söyleyişle şiirleştirir. Fahriye Abla, Olvido, Serenad gibi şiirleriyle tanınıp sevildi. Tevfik Fikret’in Rubab-ı Şikeste adlı şiir kitabını, “Kırık Saz” adıyla ve günümüz Türkçesiyle kaleme aldı. Tiyatro türünde de eser verdi.
ESERLERİ Şiir: Şiirler. Tiyatro: Gölgeler, O Böyle İstemezdi.
ASAF HÂLET ÇELEBİ (1907-1958)

Asaf Hâlet Çelebi; bilinçaltına bağlı, masalımsı, soyut ve anlamsızlığa varan şiirleriyle, yaşadığı dönemde çok yadırganmış bir şairdir. Mevlânâ soyundan geldiği için “Çelebi” soyadını almıştır. Divan edebiyatı, Budizm, Fars edebiyatı, tasavvuf ve Doğu-Batı uygarlıklarından aldığı ilhamla egzotik bir masal dünyasını işler. Şiirde açık anlamı gereksiz bulduğu için, sırf harflerin ahengiyle bütün insanlığa hitap eden “içi musiki dolu” mısralar yazmak ister. Edebiyatımızda bir bakıma “İkinci Yeni”nin müjdecisidir.
ESERLERİ Şiir: He, Lâmelif, Om Mani Padme Hum. Antoloji: Divan Şiirinde İstanbul
Araştırma-İnceleme-Çeviri: Mevlânâ, Molla Câmi, Naima, Ömer Hayyam.
Deneme ve Makaleleri: Bütün Yazıları

NECİP FAZIL KISAKÜREK (daha önce bilgi verildi)

YEDİ MEŞALECİLER

1928 yılında çıkardıkları “Meşale” adlı dergiyle adlarını duyuran; altısı şair, biri hikâyeci olmak üzere yedi edebiyatçının oluşturduğu bir edebî topluluktur. Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının ilk edebî topluluğudur. Sanat için sanat anlayışına bağlı kalmışlar; şiirde “canlılık, içtenlik ve yenilik”i öne çıkarmışlardır. Beş Hececiler’in sürdürdüğü “memleketçi edebiyat” anlayışına tepki duymuşlar, sanatta Batılı ilkelerin savunucusu olmuşlardır. Hece ölçüsüyle ve bilhassa Fransız sembolistlerini örnek alarak şiirler yazmışlardır. Yedi Meşaleciler de Fecr-i Âticiler gibi etkili olamamışlar; “Meşale” dergisini ancak sekiz sayı çıkarabilmişler ve daha sonra dağılmışlardır. Sadece Ziya Osman Saba, topluluk dağıldıktan sonra da şiirle bağını devam ettirmiştir.
Topluluğu oluşturan isimler şunlardır: Kenan Hulusi Koray (hikâyeci), Sabri Esat Siyavuşgil, Cevdet Kudret Solok, Ziya Osman Saba, Vasfi Mahir Kocatürk, Yaşar Nabi Nayır, Muammer Lütfi Bahşi

ZİYA OSMAN SABA (daha önce bilgi verildi)

KENAN HULUSİ KORAY (1906-1943)

Yedi Meşaleciler olarak tanınan edebiyat topluluğu içinde nesirle ve bilhassa hikâyeyle uğraşan tek isimdir. Renkli, ahenkli, şiirli nesri; gazeteciliğe adım attıktan sonra süslerden arınır, gerçekçiliğe yönelir. Halkı, köylüyü, işçiyi konu edinir.
ESERLERİ Hikâye: Bir Yudum Su, Son Öpüş, Bir Otelde Yedi Kişi. Roman: Osmanoflar

YAŞAR NABİ NAYIR (1908-1981)

Yaşar Nabi Nayır; yirmi yaşlarında şiirleriyle, Fransız sürrealizminden esinlenen “Yedi Meşaleciler”e katılır. Gayeleri edebiyatımızda “canlılık, içtenlik, yenilik” yaratmaktır. Yirmi beş yaşından itibaren düzyazıya yönelir. Çeşitli türleri bir bir dener. Fakat onun asıl büyüklüğü, bilinçli bir çabayla çıkardığı “Varlık” dergisidir. (Bir sanat-edebiyat dergisi olarak Varlık, Cumhuriyet döneminde çıkan en uzun soluklu dergilerdendir ve bugün de çıkmaktadır.) Yaşar Nabi; yeni, canlı edebiyatımızın temellerini atan, günümüzün en güçlü edebiyatçılarının yetişmesine ortam hazırlayan bir sanat ve edebiyat adamıdır. “Muzaffer Reşit” takma adı da onundur.
ESERLERİ Şiir: Kahramanlar, Onar Mısra. Manzum oyun: Mete, İnkılâp Çocukları, Beş Devir.
Roman: Bir Kadın Söylüyor, Âdem ve Havva. Oyun: Köyün Namusu. Hikâye: Bu da Bir Hikâyedir.
İnceleme, makale, araştırma, mektup, antoloji: Balkanlar ve Türklük, Edebiyatımızın Bugünkü Meseleleri, Nereye Gidiyoruz?, Yıllar Boyunca, Atatürk Yolu, Dost Mektuplar, Yıllar Boyunca…

CEVDET KUDRET SOLOK (1907-1992)

Cevdet Kudret, yirmili yaşlarında Servet-i Fünûn ve Meşale dergilerindeki şiir ve denemeleriyle dikkati çeker. “Canlılık, içtenlik, yenilik” düşüncesinden hareket eden Yedi Meşaleciler’in en güçlü şairlerinden biri olur. Sonra hikâye, oyun, roman, inceleme, antoloji, deneme gibi türlere yönelir. Cevdet Kudret Sol, Cevdet Kudret Solok, Cevdet Baykara, Abdurrahman Nisarî, Nevzat Yesirgil, Suat Hizarcı imzalarını kullanır. Yazılarında titiz bir araştırıcının, gerçekçi çağdaş bir gözlemcinin nitelikleri görülür.
ESERLERİ Şiir: Birinci Perde Oyun: Tersine Akan Nehir, Rüya İçinde Rüya, Danyal ve Sara, Kurtlar
Roman: Sınıf Arkadaşları, Havada Bulut Yok İnceleme-Antoloji-Deneme: Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman (iki cilt), Dilleri Var Bizim Dile Benzemez, Batı Edebiyatından Seçme Parçalar, Türk Edebiyatından Seçme Parçalar…

BEŞ HECECİLER (Hecenin Beş Şairi)

Hece ölçüsü aslında halk şiirinin ölçüsüdür. Tarihin bilinmeyen zamanlarından bu yana halk şairleri şiirlerini hece ölçüsüyle söylemişlerdir. 13. yüzyıldan itibaren ise klasik şairler şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmışlardır. Tanzimat ve Servet-i Fünûn şairleri de aruz ölçüsünü kullanmayı sürdürmüşlerdir.
Edebiyatımızda önce Mehmet Emin Yurdakul “Türkçe Şiirler”le (1898) hece ölçüsünü dener. Ardından “Türk Sazı” ve başka eserleriyle bu çabayı sürdürür. Millî Edebiyatçılar, “Genç Kalemler” dergisinde (1911) hece ölçüsünü millî ölçümüz olarak önerirler. Millî Edebiyat ve Türkçülük akımlarının etkisiyle hece ölçüsü yavaş yavaş yayılır.
Bu dönemde, şiire aruzla başlamış olmakla birlikte Millî Edebiyat akımından etkilenmiş beş şair, hece ölçüsüne ve sade Türkçe’ye ayrı bir önem vermişlerdir. Şiirlerinde Anadolu’yu ve Anadolu insanının hayatını coşkuyla yansıtmışlardır. Şiirlerini süsten uzak bir şekilde günlük konuşma diliyle yazmışlar, ağırlıklı olarak hece ölçüsünü ve dörtlük nazım birimini kullanmışlardır.
“Beş Hececiler” olarak bilinen bu şairler; Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan Seyfi Orhon, Halit Fahri Ozansoy, Enis Behiç Koryürek ve Yusuf Ziya Ortaç’tır. (FOHEY)

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL (1898-1974)

Faruk Nafiz Çamlıbel, ilk ve orta öğretimden sonra Tıp fakültesine başlamış; fakat mizacına uymayan bu okulu yarıda bırakarak öğretmen olmayı tercih etmiş, Kayseri, Ankara ve İstanbul Liselerinde edebiyat öğretmenliği yapmıştır.
Şiire aruz ölçüsüyle başlayan Faruk Nafiz, Millî Edebiyat akımının etkisiyle heceye yönelmiş; fakat aruzu da tamamıyla terk etmemiş, her iki ölçüyle de güzel şiirler yazmıştır. Beş Hececiler olarak bilinen şairlerin en güçlüsü ve en tanınmışıdır. Aruzla yazdığı şiirlerinde daha çok Yahya Kemal’in etkisindedir. İstanbul’dan ayrılmadan önce yazdığı şiirlerinde romantik yanı ağır basarken, Anadolu’yu gördükten sonra yazdığı şiirlerinde gözlemlerini gerçekçi bir duygusallıkla işlemiştir. Halkın yaşantılarından çıkardığı konuları yine halkın söyleyiş ve nazım biçimleriyle dile getirir. Yepyeni görüşler getiren ünlü “SANAT” şiiri, “memleketçi edebiyatımızın” ilk bilinçli bildirisi sayılabilir. Batı etkisine kapalı, halk şiirimize açık bir tutum içerisindedir. Hecenin en güçlü şiirlerini, halk şairlerimizin geleneklerinden faydalanarak, özentisiz, sade bir dille yazar. Düş ile gerçeği kaynaştırdığı şiirleri epik ve lirik özellikler taşır. Eserlerinde romantizm ve realizm akımlarının izleri görülür. “Çoban Çeşmesi” ve “Han Duvarları” şiirleri çok ünlüdür. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında da etkili bir isimdir. Fıkra, piyes ve roman türlerinde de eser vermiş olmakla birlikte asıl güçlü yanı şairliğidir. “Çamdeviren”, “Deli Ozan” takma isimleriyle mizahî şiirler de yazmıştır.
ESERLERİ Şiir: Şarkın Sultanları, Çoban Çeşmesi, Bir Ömür Böyle Geçti, Han Duvarları, Dinle Neyden, Gönülden Gönüle, Elimle Seçtiklerim, Akıncı Türküleri… Tiyatro: Canavar, Akın, Yayla Kartalı, Özyurt…
Roman: Yıldız Yağmuru, Ayşe’nin Doktoru.

ORHAN SEYFİ ORHON (1890-1972)

Orhan Seyfi Orhon, Millî Edebiyat akımının yayılıp geliştiği dönemde, aruzdan heceye yönelen, konuşulan Türkçeyle şiirler yazan, Hecenin Beş Şairinden biridir. Aşk temasını ve millî konuları işleyişindeki ustalıkla kısa sürede adından söz ettirmiş; “Fırtına ve Kar” adlı, serbest müstezat tarzında yazdığı uzun şiiriyle ününü genişletmiştir. Eserlerinde İstanbul ağzını yapmacıksız, yalın, mizahımsı bir söyleyişle kullanmıştır. Fıkra, makale, roman türlerinde de eser vermiştir.
                ESERLERİ Şiir: Fırtına ve Kar, O Beyaz Bir Kuştu, Gönülden Sesler, Kervan, İşte Sevdiğim Dünya…
Manzum Masal: Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi Roman: Çocuk Adam Makale: Dün Bugün Yarın
Fıkra: Kulaktan Kulağa Hikâye: Düğün Gecesi.

HALİT FAHRİ OZANSOY (1891-1971)

Halit Fahri Ozansoy, şiire aruzla başlamış; önce Fecr-i Âtî’nin etkisinde kalmış, daha sonra da Millî Edebiyatın etkisiyle aruzu bırakıp heceye yönelmiştir. “Aruza Veda” şiiriyle tanınmıştır. Mesleği öğretmenlik olan şair, şiirin dışında roman, hatıra, inceleme, tiyatro türlerinde de eser vermiştir. Şiirlerinde aşk, ölüm, hüzün konularını sıkça işlemiştir.
ESERLERİ Şiir: Rüya, Cenk Duyguları, Efsaneler. Hatıra: Edebiyatçılar Geçiyor, Eski İstanbul Ramazanları Roman: Sulara Giden Köprü Tiyatro: Nedim, On Yılın Destanı, Bir Dolaptır Dönüyor.

ENİS BEHİÇ KORYÜREK (1892-1949)

Enis Behiç Koryürek ilk şiirlerini Mülkiye’de öğrenci iken yayımladı. Balkan Savaşı yıllarında tanındı. Önceleri aruzla yazarken, Ziya Gökalp’le tanıştıktan sonra heceye yöneldi. Konularını deniz savaşlarımızdan alan, “Eski Korsan Hikâyeleri" genel” başlığı altında topladığı manzum hikâyeleriyle geniş bir ün kazandı. Aruz ve heceyle yazdığı şiirlerde yeni ölçü kalıpları bulmaya çalışmıştır.
ESERLERİ Şiir: Miras, Vâridat-ı Süleyman, Güneşin Ölümü. Manzum Hikâye: Eski Korsan Hikâyeleri

YUSUF ZİYA ORTAÇ (1895-1967)

Yusuf Ziya Ortaç, hem heceyle hem aruzla şiirler yazmıştır. Edebiyatımızda “Hecenin Beş Şairi”nden biri olarak tanınır. Türk edebiyatının önemli mizah yazarlarındandır. Akbaba adlı bir mizah dergisi çıkarmıştır. Ayrıca Orhan Seyfi Orhon’la birlikte Çınaraltı dergisini çıkarmışlardır.
ESERLERİ Fıkra-Mizah: Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, Beşik, Ocak. Hatıra: Bizim Yokuş, Portreler.
Roman: Göç, Üç Katlı Ev, Şeker Osman, Kürkçü Dükkânı. Gezi yazısı: Göz Ucuyla Avrupa.
Tiyatro: Kördüğüm, Nikâhta Keramet, Binnaz Lâtife. Şiir-Çocuk Şiirleri: Akından Akına, Kuş Cıvıltıları, Yanardağ, Bir Selvi Gölgesi.
SERBEST NAZIM VE TOPLUMCU ŞİİR (1920-1960)

Serbest nazım, herhangi bir ölçüye (aruz veya hece) bağlı kalmadan yazılan şiirdir. Divan şiirindeki “müstezat” nazım biçiminin, Servet-i Fünûn döneminde bozulmasıyla ortaya çıkan “serbest müstezat” bir bakıma “serbest nazım”ın (serbest şiir) hazırlayıcısı olmuştur. Serbest şiirin yaygınlaşmasında; başta Nâzım Hikmet olmak üzere toplumcu şairlerin ve Garipçilerin önemli etkisi olmuştur.
Toplumcu şairler şiirlerinde toplum sorunlarını ve ülke gerçeklerini işlediler. Bu şairlerin öncüsü Nâzım Hikmet’tir. Bu şairler genel olarak serbest nazımla yazmışlardır.
Toplumcu gerçekçi şiir denince, genellikle bir düşünceye ve ideolojiye bağlı kalarak halkın çektiği sıkıntılara, sefalet sahnelerine değinen, kimi zaman çözüm gösteren, bütün insanlığın mutlu olacağı güzel bir geleceğe, bir ütopyaya işaret eden metinler anlaşılır.
Toplumcu gerçekçi şiirde söylevci (hitabetçi) bir eda vardır; şiirler, geniş kitlelere hitap etmek ve onları harekete geçirmek amacıyla yazılmıştır. Yani bir anlamda şiir ideolojinin emrindedir.
Toplumcu gerçekçi şairler, şiirde o güne kadar işlenmemiş konulara, şiir dilinde daha önce kullanılmamış kavramlara yer vermişlerdir. Marksizme, materyalizme ve sosyalizme bağlı bir sanat akımı olan bu şiir, daha çok işçi ve köylü sınıfının ezilmesini konu edinir. Toplumsal yaşantıyı olduğu gibi tasvir etmek, sosyal sorunlara yer vermek ve bunların çözümü için de Marksizmin tek yol olduğunu göstermek ister. Sosyalist toplumculuk, bir “sınıf edebiyatı”dır. İnsanlığı ve toplumu maddî etkenlerle, ekonomik şartlarla açıklamaya çalışır. Dolayısıyla, toplumcu gerçekçi şiir, ideolojik bir şiirdir.
Toplumcu gerçekçi şairler, realistler gibi sanatı sadece gerçeği yansıtan bir ayna olarak görmezler; onlara göre sanat, gerçekliğin alelâde kopyası değildir; toplumcu gerçekçiler bu gerçekliği aşmak, bir anlamda toplumu değiştirmek çabasındadırlar.

NÂZIM HİKMET RAN (1902-1963)
Nâzım Hikmet, ilk şiiri olan “Yangın”ı on üç yaşındayken yazdı. İlk basılan şiiri “Selviliklerde” yayımlandığı zaman ise on yedi yaşındadır. Moskova’daki öğrenim yıllarında, Mayakovski’nin öncülük ettiği “Fütürizm” akımını benimsedi. “Sanat için sanat” prensibiyle “gaye için sanat” anlayışını birleştirdi. Heceyi, aruzu bıraktı; serbest nazım tarzına yöneldi. Çeşitli takma adlarla, en çok da “Orhan Selim” imzasıyla Resimli Ay dergisinde; Tan, Akşam, Yeni Gün, Milliyet, Son Posta gazetelerinde yazdı.
Nâzım Hikmet; serbest nazmın değişik söyleyişlerine bağlı kalarak, Kurtuluş Savaşımızı, toplumsal gerçekler içerisindeki insan dramını kendine özgü bir çıkışla anlatır. Heceyle başladığı şiiri özgür bir söyleyişle bitirir. Edebiyatımızda o zamana kadar hiç denenmemiş bir çığır açar. Sanatı ülküsünün (Marksist-sosyalist ideolojinin) emrine verirken şiirin musiki gücünden yararlanır. Türkçeyi büyük bir rahatlıkla kullanır. Halk şairlerimizle divan şairlerimizin imbiğinden süzülen Türkçeyi İstanbul ağzına uygular. Sıcak, duygulu, canlı, sarsıcı bir dili vardır. Sanatın ve insanın değerini yücelten, güç tadına varılan mısralar peşindedir. Cumhuriyet dönemi şiirimize diyalektik materyalizmi getirmeye çalışır. Şairi “ruhların mühendisi” olarak kabul eder. Şiirin bireysel şartlarıyla toplumsal niteliklerini ustalıkla kaynaştırır. Daha çok şair kimliğiyle tanınmakla birlikte; tiyatro, roman, masal, fıkra, mektup gibi pek çok türde de eser vermiştir. “Memleketimden İnsan Manzaraları, Kuvayı Milliye Destanı, 835 Satır, Gece Gelen Telgraf” gibi eserleriyle tanınmıştır.
ESERLERİ Şiir: Memleketimden İnsan Manzaraları, Gece Gelen Telgraf, Kuvayı Milliye Destanı, 835 Satır, Benerci Kendini Niçin Öldürdü, Sesini Kaybeden Şehir, Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı, Taranta Babu’ya Mektuplar,  Saat 21-22 Şiirleri… Tiyatro: Kafatası, Yusuf ile Menofis, Ferhat ile Şirin, Yolcu, Ocak Başında, Unutulan Adam, Demokles’in Kılıcı, Sabahat. Roman: Kan Konuşmaz, Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim. Masal: Sevdalı Bulut Mektup: Kemal Tahir’e Mahpushaneden Mektuplar.

RIFAT ILGAZ (1911-1993)
Rıfat Ilgaz edebiyatımızda şiirlerinin yanı sıra mizahî hikâye ve romanlarıyla tanınır. Uzun yıllar öğretmenlik yaptıktan sonra bu mesleği bırakarak gazeteciliğe başladı. Edebiyatımızda toplumcu şiirleriyle isim yaptıktan sonra mizah yazarlığına geçti. Şiir anlayışı, “Her şey açık açık söylenmeli” kuralına bağlıdır. Konularında, olaylarla gerçeklere büyük önem verir. İlk şiiri, Mehmet Rifat imzasıyla “Güneş” dergisinde çıkar (1927). 1940’a kadar yazdığı şiirler romantik, 1940’tan sonra yazdığı şiirler ise toplumsal gerçekçi bir özellik gösterir. Şiirleri; Çığır, Oluş, Yücel, Varlık, Yeni İnsanlık; mizah yazıları ise Markopaşa, Dolmuş, Külâh, Papağan gibi dergilerde yayımlanmıştır. Rıfat Ilgaz, edebiyatımızda bilhassa “Hababam Sınıfı” adlı romanıyla ve “Sınıf” adlı şiir kitabıyla tanınmaktadır.
ESERLERİ Şiir: Sınıf, Yaşadıkça, Devam, Bütün Şiirleri. Roman: Karartma Geceleri, Sarı Yazma
Mizahî Hikâyeler: Don Kişot İstanbul’da, Radarın Anahtarı. Mizahî Romanlar: Hababam Sınıfı, Pijamalılar.

CEYHUN ATUF KANSU (1919-1978)
Ceyhun Atuf Kansu, şiirlerinde toplumculukla lirizmi bağdaştırır. Önceleri halk şiiri geleneğinden yararlanmış, bu yolda yazdığı şiirleri 1938-1945 arasında yayımlamıştır. Asıl mesleği hekimliktir. Çocuk hastalıkları doktoru olarak Anadolu’nun pek çok yöresini dolaşmış ve bu dönemde bin bir çilenin, hastalığın, cahilliğin, yoksulluğun pençesinde kıvrananların; öksüz, bakımsız, kimsesiz çocukların şairi olmuş, toprağımızın acılarını, mutluluklarını dile getirmeye çalışmıştır. Köy öğretmenlerinden ilhamla yazdığı “Dünyanın Bütün Çiçekleri” adlı uzun şiiri geniş kesimlerce tanınmış ve sevilmiştir. Halk söyleyişine yatkın canlı bir dili vardır. Şiir dışında; makale, deneme, hikâye gibi türlerde de eser vermiştir.
ESERLERİ Şiir: Sakarya Meydan Savaşı, Bağbozumu Sofrası, Bir Çocuk Bahçesinde, Çocuklar Gemisi… Deneme: Köy Öğretmenine Mektuplar… Makale: Atatürkçü Olmak.
MİLLÎ EDEBİYAT ZEVK VE ANLAYIŞINI SÜRDÜREN ŞİİR

Millî Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren şairlerin şiirleri Kültür Haftası, Ağaç, Çınaraltı, Hisar gibi dergilerde yayımlanmıştır. 1911’de Selânik’te Genç Kalemler dergisi etrafında gelişen Millî Edebiyat hareketi; Millî Mücadele, yeni devletin kuruluşu, inkılâplar gibi birçok tarihî gelişmenin yaşandığı 1920’li 1930’lu yıllara da damgasını vurmuştur.
Millî Edebiyat hareketi şiir konusunda genel olarak şu ilkeleri savunur:
1-Ölçü olarak hece ölçüsü kullanılmalıdır. 2- Şiirler sade, anlaşılır bir Türkçe ile yazılmalıdır. 3- Yabancı dil kuralları bırakılmalıdır. 4- Yazı dilinde İstanbul Türkçesi esas alınmalıdır. 5- Eş anlamlı kelimelerden Türkçe olanları tercih edilmelidir. 6- Arapça ve Farsça kökenli kelimeler Türkçedeki söylenişlerine uygun olarak yazılmalıdır. 7-  Millî konular işlenmelidir.
Millî Edebiyat zevk ve anlayışını devam ettiren şairler bu ilkelere genel olarak bağlı kalmışlar; onlar gibi Türk tarihi, millî kültür unsurları, memleket manzaraları, Anadolu insanı vb. konuları işlemişlerdir. Ölçü olarak heceyi, nazım birimi olarak dörtlüğü kullanmışlar, halk şiirinin nazım şekillerinden yararlanmışlardır. İyimser, umutlu, romantik bir tutumla Anadolu’nun, Anadolu insanının olumlu yönlerini şiirleştirmeyi amaçlamışlardır. Millî Edebiyat şiir anlayışı Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren “Memleketçi Edebiyat” veya “Memleketçi Şiir” olarak adlandırılan bir sürece girmiştir. “Hisarcılar” olarak bilinen şairler de genel olarak Millî Edebiyat zevkini sürdüren şiire yakın bir anlayışla eser vermişlerdir.
Millî Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren şairlerin belli başlıları şunlardır: Ahmet Kutsi Tecer, Kemalettin Kamu, Orhan Şaik Gökyay, Arif Nihat Asya, Zeki Ömer Defne, Faruk Nafiz Çamlıbel, Behçet Kemal Çağlar, Ömer Bedrettin Uşaklı, Halit Fahri Ozansoy…

AHMET KUTSİ TECER (1901-1967)

Ahmet Kutsi Tecer; halka giden, halkı bize getiren şairdir. Şiire sade, saf sesini vermek, şiiri bütün süslerden arındırmak ister. Faruk Nafiz’in açtığı “Memleketçi Şiir” yolunda folklordan, halk edebiyatından, günlük yaşantılardan, Anadolu’nun eski efsanelerinden geniş ölçüde yararlanır. Hecenin Beş Şairi’nden ayrılır. A. H. Tanpınar, A. Muhip Dıranas, N. F. Kısakürek gibi o da hecenin daha modern ses imkânlarını arar. Geniş kültürlü, açık fikirli, hür düşünceli, sağlam bir kişiliği; ince, özlü, aydınlık, az mecazlı ve duygulu bir şiir yapısı vardır. Halk kültürü üzerine ciddî araştırmaları vardır. Tecer aynı zamanda Âşık Veysel’i keşfeden kişidir.
ESERLERİ Şiir: Şiirler. Tiyatro: Koçyiğit Köroğlu, Köşebaşı, Bir Pazar Günü, Satılık Ev.

ORHAN ŞAİK GÖKYAY (1902-1994)

Orhan Şaik Gökyay; edebiyat dünyamızda halk şiiri geleneklerimizden etkilenerek yazdığı içten şiirleriyle tanınır. Asıl mesleği öğretmenliktir. Önce çeşitli illerde ilkokul öğretmenliği, daha sonra liselerde edebiyat öğretmenliği yapmış ve Çapa Eğitim Enstitüsü’ndeki öğretmenlik görevinden emekli olmuştur.
Millî konularda yazdığı, bilhassa “Bu Vatan Kimin” gibi şiirlerinde epik-lirik bir karakter görülür. Arı duru, pürüzsüz bir dili vardır. İlk şiirlerini aruzla yazmış, sonraları heceyi kullanmıştır. Gökyay, şiirlerinin yanı sıra Dede Korkut Hikâyeleri ve Kâtip Çelebi üzerine yaptığı inceleme ve araştırma çalışmalarıyla da tanınmıştır.
ESERLERİ Şiir: Bu Vatan Kimin, Yas. İnceleme-Araştırma: Dede Korkut, Kâtip Çelebi, Kâbusname.

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL (daha önce bilgi verildi)

ARİF NİHAT ASYA (1904-1975)

Arif Nihat Asya, öğretmen kökenli şair ve yazarlarımızdandır. Ünlü “Bayrak” şiiri dolayısıyla Türk edebiyatında “Bayrak Şairi” olarak tanınır. Şiirlerinde buram buram vatan ve millet sevgisi tüter. Dinî ve millî duyguları, kahramanlıkları sade bir dille şiirleştirmiştir. Hece ve aruzla yazdığı şiirlerinin yanı sıra serbest nazımla kaleme aldığı şiirleri de vardır. Rubai türünün son ustalarındandır.
ESERLERİ Şiir: Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor, Kökler ve Dallar, Dualar ve Aminler, Kubbe-i Hadra, Emzikler, Yastığımın Rüyası, Heykeltraş, Rubaiyyât-ı Arif, Kıbrıs Rubaileri, Avrupa’dan Rubailer, Nisan.
Nesir: Enikli Kapı. Özdeyişler: Kanatlar ve Gagalar.

KEMALETTİN KAMU (1901-1948)

Kemalettin Kamu, en çok tanınan şiirlerini Millî Mücadele yıllarında yazdı. Savaş duygularını dile getiren şiirlerinden başka aşk, gurbet, vatan ve tabiat sevgisi konularını işlediği şiirleriyle tanınır. Az yazan, öz yazan, hece ölçüsünün sevgi alanını genişleten şairlerimizdendir. Ünlü “Bingöl Çobanları” şiirinde çocukluğundan gelen gönül sesini bize de duyurur. İlk şiirlerinde aruzu kullanmakla birlikte sonradan hecede karar kıldı. Şiirleri genel olarak lirik-epik özellik gösterir.
ESERLERİ Şiir: Bingöl Çobanları, Gurbet.

BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR (1908-1969)

Behçet Kemal Çağlar; şiirlerinde Atatürkçü, memleketçi, inkılâpçı bir özellik gösterir. İnançlı olarak: “Şiire, Anadolu toprağına yalınayak basanların yerli ve özlü duygularını getirmek” ister. Folklor kaynaklarımızdan yararlandığı ve âşık tarzıyla yazdığı şiirlerinde “Ankaralı Âşık Ömer” mahlâsını kullanmıştır. Bireysel ve toplumsal konulardaki duygularını; vatan, millet ve memleket ilhamlarını belirtirken hecenin söyleyiş özelliklerinden, kelimelerin şiddetinden, hitabet kudretinden yararlanır.
ESERLERİ Şiir: Erciyes’ten Kopan Çığ, Burada Bir Kalp Çarpıyor, Benden İçeri, Kuran-ı Kerim’den İlhamlar. Gezi Notları: Hür Mavilikte Manzum Tiyatro: Attilâ. Bugünün Diliyle Atatürk’ün Söylevleri.

ZEKİ ÖMER DEFNE (1903-1992)

Zeki Ömer Defne, modern şiirimizle halk şiirimiz arasında bir köprü kurmak çabasındadır. Halk şiiri geleneklerine bağlı şiirlerinde yerli motifleri; işlenmiş, ince bir halk diliyle kullandı. Anadolu’nun çeşitli illerine güzellemeler yazdı. “Ilgaz” adlı şiiriyle sevildi. “Ziller Çalacak” şiiri de ünlüdür.
ESERLERİ Şiir: Denizden Çalınmış Ülke, Sessiz Nehir, Kardelenler.

ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI (1904-1946)

Ömer Bedrettin Uşaklı, Cumhuriyet dönemi şiirimize denizle Anadolu’yu getiren şairdir. Gezdiği yerleri bir ressam gözüyle mısralaştırmış, şiirlerinde Anadolu’yu pastoral bir güzellikle duyurmuştur. Yurdumuzun taşını toprağını, renklerini, kokularını, denizlere açılan engin ufuklarıyla şiir sanatının aynasından bize göstermiştir. Anadolu’yu ve bilhassa İçel, Artvin, Ardahan yörelerinin onu hayran bırakan tabiat güzelliklerini deniz, gurbet, özleyiş temalarıyla birlikte içten bir duyuşla dile getirmiştir.
ESERLERİ Şiir: Deniz Sarhoşları, Yayla Dumanı, Sarıkız Mermerleri.

GARİP ŞİİR HAREKETİ (BİRİNCİ YENİ) (1940-1954)

Garip şiiri 1940’tan sonra değişen sosyal ortamın edebiyattaki ilk yansımasıdır. Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat Horozcu, Melih Cevdet Anday adlı üç genç şairin “Garip” adlı ortak bir şiir kitabı çıkarmasıyla başlayan bu şiir akımı, yerleşik bütün şiir anlayışlarına meydan okumuştur. Garip şairlerinin savundukları ilkeler şunlardır:
a)Şiirde duyguya değil akla dayanılmıştır. b) Şairaneliğe karşı çıkılmıştır. c) Şiirlerinde sıradan insanların hayatını anlatmışlardır. ç) Sokağı ve gerçek yaşamı şiire yansıtmışlardır.(Günlük hayattaki en basit konuların bile şiire girdiği görülür.) d) Şiir, her insanın anlayabileceği açıklığa ve basitliğe indirgenmiştir. e) Ölçü ve uyağın gereksizliği savunulmuş, şiirde serbest nazım benimsenmiştir. f) Şiirde imgeye karşı çıkılmış, söz sanatlarına yer verilmeden gerçekliğin doğal haliyle yansıtılması istenmiştir. g) Şiir dilinin günlük konuşma dilinden ayrı bir dil olmadığı düşüncesiyle kelimeler genellikle ilk anlamlarıyla kullanılmıştır. h) Kimi şiirlerde gerçeküstücülük (sürrealizm) akımından yararlanılmıştır.

ORHAN VELİ KANIK (1914-1950)
Garip şiir hareketinin kurucusudur. Ölümüne kadar bu akıma bağlı kalmış, şiirimizdeki büyük değişimin öncüsü olmuştur.  İlk şiirlerini öz şiir anlayışına bağlı kalarak heceyle yazan şair, eski şiiri ve aruzu da iyi bilir.  Fakat o, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’le birlikte başlattığı Garip şiir hareketiyle ve çıkardığı “Yaprak” dergisiyle eski şiire karşı bayrak açmış; “ölçü, kafiye, sanatlı ve şairane anlatım” gibi şiirin geleneksel özelliklerini dışlamış, anlamı şiirin temeli saymıştır. Sokaktaki sade vatandaşı, onların konuştuğu sade Türkçeyi kullanarak anlatmıştır. “İstanbul’u Dinliyorum, Anlatamıyorum, Kitabe-i Seng-i Mezar” gibi şiirleriyle tanınıp sevilmiştir. Sürrealizm (gerçeküstücülük) akımından da etkilenen şair, son yıllarında yazdığı şiirlerinde halk şiirinden de yararlanmıştır.
ESERLERİ Şiir: Garip, Vazgeçemediğim, Destan Gibi, Yenisi, Karşı
Nesirleri: Denize Doğru, Edebiyat Dünyamız, Bindiğimiz Dal, La Fontaine Masalları.

OKTAY RIFAT HOROZCU (1914-1988)
Oktay Rıfat, Orhan Veli ve Melih Cevdet ile birlikte yayımladıkları “Garip” adlı şiir kitabıyla ve bu kitapta dile getirdikleri “şiire dair düşünceleriyle” “yeni şiir”in üç öncüsünden biridir. Kelimelerle, modern ressamlar gibi, dünyaya yeni bir şekil vermeye, parça güzelliğinden bütün güzelliğine geçmeye çalışır. Şiirlerinde sürekli bir değişimin peşindedir. Bireyci, toplumcu, gerçeküstücü özelliklerle birlikte, “ileri şiir, toplumu yükselten, ileriye götüren sanattır” görüşündedir. Garipçi, bireyci, toplumcu, gerçeküstücü (sürrealist) akımların penceresinden dünyayı mutlu bir gözle seyreder. Şiir dili; mecazlarla yüklü günlük konuşmalardan, halkın söyleyişleriyle deyimlerden geniş ölçüde yararlanır. Tiyatro türünde de eserleri olmakla birlikte şairlik yönü öne çıkar. Garip döneminden sonra, “İkinci Yeni” tarzında yazdığı şiirleri “Perçemli Sokak” adlı kitabında toplamıştır.
ESERLERİ Şiir: Garip, Yaşayıp Ölmek, Aşk ve Avarelik Üstüne Şiirler, Karga ile Tilki, Perçemli Sokak…
Tiyatro: Atlar ve Filler, Çil Horoz, Yağmur Sıkıntısı…

MELİH CEVDET ANDAY (1916-2002)
Melih Cevdet, Orhan Veli ve Oktay Rıfat ile birlikte Garip şiir hareketinin üç öncüsünden biridir. Kendi ifadesiyle “güzel günlerin şairi”dir, akılcıdır. İlk şiirlerindeki romantik özelliklerinden sıyrılarak, şiiri duygulardan çok aklın egemenliğine, güzel günlerin özlemine bırakır. Şiirlerinde toplumsal gerçekliği işler. Söz oyunlarından kaçar, sade bir dil kullanır. Düzyazı türündeki eserlerinde, yoğun bir düşünce, şiirsel, esprili, özlü bir anlatım vardır. Şiir dışında; fıkra, makale, deneme, gezi yazısı, roman ve tiyatro türlerinde de eser vermiştir.
ESERLERİ Şiir: Garip, Rahatı Kaçan Ağaç, Göçebe Denizin Üstünde, Telgrafhane…
Roman: Gizli Emir… Tiyatro: Mikado’nun Çöpleri, İçerdekiler… Gezi Yazısı: Sovyet Rusya, Azerbaycan, Özbekistan, Bulgaristan, Macaristan.
GARİP ŞİİRİ DIŞINDA YENİLİĞİ SÜRDÜREN ŞİİR

Batı klasiklerinin ve modern eserlerin Türkçeye çevrilmesi, köy enstitülerinin ve halkevlerinin açılması, zengin bir kültürel ortamı beraberinde getirmiştir. Bazı şairler bu ortamda “saf (öz) şiir, halk şiiri, toplumcu gerçekçi şiir” geleneklerinden yararlanmakla birlikte bu geleneklerden herhangi birine bağlanmamışlardır. Bu geleneklerden yararlanırken kendilerine has bir senteze ulaşmaları ve Garip akımının dışında kalmaları bu şairleri bağımsız kılmıştır.
Bu şairlerin belli başlıları şunlardır: Behçet Necatigil, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cahit Külebi, Sabahattin Kudret Aksal, Hilmi Yavuz, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt.

BEHÇET NECATİGİL  (1916-1979)

Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde kendine özgü şiir çizgisini oluşturmuş şairlerimizdendir. Heceyi kullandığı şiirleri de olmakla birlikte ağırlıklı olarak serbest nazmı tercih etmiştir. Söyleyişi rahat, samimi bir şiir dili vardır. Büyük şehirde yaşayan orta tabaka insanının yaşantısını, bunalımlarını, ev-aile sorunlarını, geçim sıkıntılarını işlemiştir. Bilhassa “Kareler Aklar” kitabında şiirlerinde uyguladığı bazı tekniklerle (şiir sağdan sola, soldan sağa, yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya, çapraz vs. okunduğunda farklı anlamlar kazanır)anlam çoğaltmalarına gitmiş ve yoğunlaştırılmış bir şiir yazmaya çalışmıştır. Bu bakımdan o, kendi şiirini “çokgen bir şiir” olarak tanımlamıştır. Şiirlerinin yanı sıra radyo oyunlarıyla da tanınmıştır.
ESERLERİ Şiir: Kapalı Çarşı, Kareler Aklar, Sevgilerde, Eski Toprak, Evler, Divançe, Arada…
Deneme-İnceleme: Bile / Yazdı, Düz Yazılar. Radyo Oyunu: Yıldızlara Bakmak, Üç Turunçlar, Ertuğrul Faciası. Araştırma-Biyografi: Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü Araştırma: Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü
Mektup: Mektuplar, Serin Mavi.

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA (1914-2008)

Fazıl Hüsnü Dağlarca şiire hece ölçüsüyle başlamış, sonraları serbest şiire geçmiştir. Hemen her konuda şiir yazmış, yerli-yabancı hiçbir akımdan etkilenmemiş, “klasik”le “çağdaş”ı kaynaştıran özgün bir şair olmuştur. “Çocuk ve Allah” adlı şiir kitabıyla ün kazanmıştır. Cumhuriyet dönemi şiirimizin en üretken şairlerindendir. Dağlarca; iç ve dış gerçeklere bakarak, bilinçaltına yönelerek şiirimize yeni yeni ürperişler getirir. Şiirleri devamlı bir değişme gösterir; kurallı biçimlerden kuralsız biçimlere, anlamsız özlerden en yalın anlamlara varan şiir türlerini bir bir dener. Bireysel tutkularla toplumsal gerçekleri bol mecazlarla, hayaller ve sembollerle ortaya koyar. Şiirleri çoğunlukla, epik-dramatik, lirik-didaktik ve toplumsal gerçekçilik niteliklerinde görünür. Mısralarının örgüsü; tarihî gerçeklerle olağanüstülüğü, en görünenden en görünmeyene varan izlenimleri, Anadolu’nun kaderini dile getiren düşünceleri kaynaştırır. Her şiirinde bir yeniyi dener gibidir. Asonanslara (ünlü seslerin tekrarı), söyleyişi kuvvetlendiren tekrarlara, günlük konuşmaların yanı sıra arı dile, hayal gücünü kamçılayan çağrışımlara, “ki, ve” bağlaçlarına, şiirin güzelliğini yaratan ses kompozisyonlarına geniş yer verir. Kendini rahatça hayallerin kucağına bırakır; bilinçaltına varan hayalleri şiirlerine öz olarak alır. Ona göre: “Sanat eseri hem bir saat gibi içinde bulunduğumuz zamanı, hem de bir pusula gibi gidilmesi gereken yönü işaret etmelidir.” “Türkçem benim ses bayrağım” dizesi onun Türkçeye duyduğu büyük sevginin bir ifadesidir. Fazıl Hüsnü Dağlarca, özdeyiş niteliğindeki bazı nesir örnekleri dışında kendini tamamıyla şiire adamış bir şairimizdir.
ESERLERİ Şiir: Havaya Çizilen Dünya, Çocuk ve Allah, Üç Şehitler Destanı, Çakırın Destanı, Aylam, Yedi Memetler, Malazgirt Ululaması,Kınalı Kuzu Ağıtı, Cezayir Türküsü, Hiroşima, 19 Mayıs Destanı, Çanakkale Destanı…

CAHİT KÜLEBİ (1917-1997)

Cahit Külebi, memleketçi şiirimize yeni bir ses getirmiştir. Âşık edebiyatı geleneğinden beslenmiş, Anadolu’yu derinliğine duyup işlemiştir. “Hikâye” adlı şiiriyle tanınmış ve sevilmiştir. Ayrıca, “Sivas Yollarında”, “Tokat’a Doğru” şiirleri de çok bilinmektedir. Şiirlerinin ses ve lirizm yanı zengindir. Yurdumuzun coğrafyasından hareketle “dağ çeşmeleri gibi serin tertemiz” bir şiir söylemek dileğindedir. İyimser, açık ve gerçekçidir. “Yurt ve tabiat sevgisi, aşk, Kurtuluş Savaşı, yalnızlık” en çok işlediği konulardır. Şiirleri; temiz bir Türkçe, Karacaoğlan’ı andıran bir içtenlik, yeni bir romantizm, içten bir duyarlıkla beslenir. Ona göre bu yeni romantizm: “Fertçi değil toplumcudur. Hayal ile ilgisi pek azdır. Gerçeğe sağlam bağlarla bağlanmıştır. Tazedir. Çoğu zaman iyimser ve neşelidir. Kaynağı millî sanattan gelir. Gözleri bağlı değildir. Açıkçası realizm ile birlikte yürümektedir. Ona nasıl, “yeni romantizm” denirse, “yeni realizm” demek de doğru olacağı gibi başka bir ad da takılabilir: “Gerçekçi romantizm” gibi.
Cahit Külebi; şiirin dışına çıkmamış, 1940-1950 yılları arasındaki şiirleriyle kendine özgü “gerçekçi romantizm” adını verdiği anlayışın öncüsü olmuştur.
ESERLERİ Şiir: Adamın Biri, Yeşeren Otlar, Türk Mavisi, Sıkıntı, Umut, Atatürk Kurtuluş Savaşında, Rüzgâr, Süt…

SABAHATTİN KUDRET AKSAL (1920-1993)

Sabahattin Kudret Aksal; şiir, hikâye ve tiyatro türlerinde eser vermiştir. Garipçilerden etkilendiği ilk şiirlerinden sonra, insanın evrendeki yerini, değerini aramaya çabaladığı felsefî düşünceleri içinde barındıran bir şiire yönelmiştir. Hikâye ve oyunlarında psikolojik öğeler öne çıkar.
ESERLERİ Şiir: Şarkılı Kahve, Gün Işığı, Duru Gök, Bir Sabah Uyanmak, Eşik. Tiyatro: Kahvede Şenlik Var, Evin Üstündeki Bulut, Şakacı, Bir Odada Üç Ayna, Tersine Dönen Şemsiye.
Hikâye: Gazoz Ağacı, Yaralı Hayvan.

HİLMİ YAVUZ (1936-…)

Hilmi Yavuz, modern şiirden ve kültür kaynaklarımızdan damıttığı şiirleriyle tanınır. Zamanla mistik şiire yönelmiştir. Belli bir tema etrafında birleşen şiirlerden oluşan (Zaman Şiirleri, Ayna Şiirleri vb.) kitaplar yayımlamıştır. Fıkra, deneme, eleştiri türlerinde de yazılar yazmaktadır.
ESERLERİ Şiir: Bakış Kuşu, Bedreddin Üzerine Şiirler, Doğu Şiirleri, Gizemli Şiirler, Çöl Şiirleri…

ERDEM BAYAZIT (1939-2008)

Erdem Bayazıt’ın şiirlerinde tok, destana yatkın bir üslûp ve İslâmî bir duyarlılık kendini gösterir. Şiiri ses zenginliği, imge dünyası itibariyle kendine özgü bir çizgidedir. Şiirlerinin dışında bir de gezi yazısı kitabı vardır.
ESERLERİ Şiir: Sebep Ey, Risaleler Gezi Yazısı: İpek Yolundan Afganistan’a

CAHİT ZARİFOĞLU (1940-1987)

Cahit Zarifoğlu, madde-ruh çatışmasını, Batı ülke ve kültürlerine karşı Doğu kültürünün karşı koyuşunu işlediği şiirleriyle tanınmıştır. Kendine has bir şiir diliyle imgeli, kapalı şiirler yazmıştır. Şiirlerinin yanı sıra hikâye ve günlük türlerinde de eser vermiş, çocuklara yönelik hikâyeler de yazmıştır.
ESERLERİ Şiir: İşaret Çocukları, Yedi Güzel Adam, Menziller, Korku ve Yakarış Hikâye: İns
Günlük: Yaşamak. Çocuk Hikâyeleri: Serçe Kuşu,  Ağaçkakanlar, Yürek Dede ile Padişah, Katıraslan…
Tiyatro: Sütçü İmam Deneme: Bir Değirmendir Bu Dünya.

HİSARCILAR (Hisar Topluluğu) (1950-1980)

Hisar dergisi etrafında toplanan şair ve yazarların oluşturduğu edebî topluluktur. İlk sayısı 1950’de çıkan Hisar dergisi iki ayrı dönemde yayın hayatını sürdürmüştür. 1950-1957 arasında yetmiş beş sayı, 1964-1980 arasında da iki yüz iki sayı yayımlanmıştır.
Hisarcılar, sanatçının dilinin “yaşayan dil” olması gerektiğini savunmuşlar, dilden yaşayan kelimelerin atılmasına, dilin saflaştırılması çabalarına karşı çıkmışlardır. Garip (Birinci Yeni) ve İkinci Yeni şiir topluluklarını; şiirlerinde kaba ve çirkin sözleri kullanmak, büyük ve küçük harf kurallarına uymamak, söz dizimini bozmak gibi bakımlardan eleştirmişlerdir. Kendi milletinden kopmuş bir sanatın evrensel bir değer kazanamayacağını vurgulayarak sanatın millî olması gerektiğini savunmuşlardır. “Sanatta yenilik asıldır” demekle birlikte “eski” ile bağlarını koparmayan bir yenilikten yana olmuşlardır. Sanatçının hiçbir ideolojinin sözcülüğünü yapmaması ve bağımsız olması gerektiğini vurgulamışlardır. “Şiir özelliği” taşımak kaydıyla; aruzu, heceyi ve serbest nazmı aynı şekilde uygun bulmuşlardır.
Hisarcılar olarak bilinen şair ve yazarların belli başlıları şunlardır: Mehmet Çınarlı, Yavuz Bülent Bakiler, Bahattin Karakoç, Yahya Akengin, Sevinç Çokum, Sabahat Emir, Mustafa Necati Karaer, İlhan Geçer, Gültekin Samanoğlu, Coşkun Ertepınar, Munis Faik Ozansoy, Nevzat Yalçın, Sabahattin Engin, Rıza Polat Akkoyunlu, Macit Benice…

MEHMET ÇINARLI (1925-1999)

Mehmet Çınarlı, edebiyat dünyasına; İstanbul’da çıkan “Çınaraltı” ve Zonguldak’ta çıkan “Doğu” dergilerinde 1942 yılından itibaren yayımlanan şiirleriyle girer. Üniversiteler arası şiir yarışmasında “Sonbahar Duyguları” adlı şiiriyle birincilik kazanır. (1948)  “Çağrı” ve “Ilgaz” dergilerinde çıkan yazı ve şiirleri ile “Türk Yurdu” dergisindeki sanat sayfası yöneticiliğinden sonra; Munis Faik Ozansoy ve İlhan Geçer başta olmak üzere arkadaşlarıyla birlikte kurdukları “Hisar” dergisi onun edebiyat dünyasında tanınmasını sağladı.
ESERLERİ Şiir: Güneş Rengi Kadehlerle, Gerçek Hayali Aştı, Bir Yeni Dünya Kurmuşum.
Deneme: Halkımız ve Sanatımız, Söylemek Yaraşır… Hatıra: Altmış Yılın Hikâyesi Zaman Perdesi.

YAVUZ BÜLENT BAKİLER (1936-…)

Yavuz Bülent Bakiler, Hisar dergisi şairleri arasında yer aldı. Geleneksel şiirimizin öz ve şekil özelliklerini kendi şiir potasında eriterek kişiliğini buldu. Şiirlerinde Anadolu’ya, Anadolu insanına eğilmiş, onların sorunlarını yapıcı bir yaklaşımla dile getirmiştir. Sade ve rahat bir dili, aydınlık bir üslûbu vardır. Millî ve manevî değerlere bağlıdır. Bu yönüyle Arif Nihat Asya’nın millî havasına ve mistik şiirine yakın görünmektedir.
ESERLERİ Şiir: Yalnızlık, Duvak, Seninle, Harman. Gezi Yazısı: Üsküp’ten Kosova’ya, Türkistan Türkistan. İnceleme: Şiirimizde Ana, Âşık Veysel, Arif Nihat Asya İhtişamı, Mehmet Akif’te Çağdaş Türkiye İdeali…




MAVİCİLER

Edebiyatımızda 1950 sonrasında görünen Mavi grubu “Fikir ve sanatın sosyal bir sınıfın bayrağı yapılamayacağı” görüsüyle ortaya çıkmış, özgürlüğün ve barışın rengi sayılan “mavi” sözcüğünü çıkardıkları dergiye ad olarak seçmişlerdi. Ankara Atatürk Lisesi öğrencileri tarafından ilk sayısı 1952’de çıkarılan Mavi dergisinde dönemin bazı şair ve yazarları da yazmaya başlamış, derginin tanınmasından sonra dergide imzaları bulunan sanatçılara ‘Maviciler’ adı verilmiştir. 1954’ten sonra Mavi grubundaki yazar ve şairler toplumcu gerçekçi çizgiye kaymışlardır. Önceleri tartışmadan uzak durmayı benimseyen Mavicilerin bu tutumu zamanla değişmiş, Hisar dergisiyle Maviciler arasında sert tartışmalar yaşanmıştır. Mavicilerin toplumcu gerçekçi çizgiye yönelmelerinde en büyük rol Attila İlhan’a aittir. Attila İlhan dergi yönetimine katılmamış, ama yazı ve görüşleri ile Mavicileri yönlendirmiştir. Dergi 1954’te kapanınca Maviciler de dağılmıştır. Mavi hareketi ise dergiyi çıkaran ve yöneten kişi olmadığı hâlde Attila İlhan’a mal edilmiştir.
Temsilcileri: Attilâ İlhan, Ahmet Oktay, Ferit Edgü, Teoman Civelek, Güner Sümer, Özdemir Nutku.

ATTİLÂ İLHAN (1925-2005)

Attilâ İlhan, 1950 sonrası edebiyatımızda şiir, roman, fıkra ve deneme türündeki eserleriyle etkili olmuş bir sanatçımızdır. Şiirlerinde barış, özgürlük, insan sevgisi gibi toplumsal temaların yanı sıra “yalnızlık, umutsuzluk, aşk ve ölüm” gibi bireysel temaları da işlemiştir. Toplumcu şiire olduğu kadar bireyci şiire de yeni boyutlar kazandırmış, romantik toplumcu olarak nitelendirilmiştir. Maviciler adıyla tanınan şiir akımını başlatmış, şiire yeni bir ses, kendine özgü bir duyarlılık getirmiştir. Garipçilere ve İkinci Yenicilere karşı çıkmıştır. Toplumcu gerçekçi anlayışı benimsemiş, halk ve divan şiirinin özelliklerinden yararlanmış, folklor öğelerini kullanmış, bunları çağdaş şiir anlayışıyla kaynaştırmıştır. Ali Kaptanoğlu imzasıyla senaryolar yazmıştır. Şiirlerinde büyük harfleri hiç kullanmamıştır.
ESERLERİ Şiir: Duvar, Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum, Yasak Sevişmek, Elde Var Hüzün, Tutuklunun Günlüğü, Böyle Bir Sevmek, Korkunun Krallığı, Kimi Sevsem Sensin, Belâ Çiçeği.
Roman: Sokaktaki Adam, Bıçağın Ucu, Kurtlar Sofrası (Kurtuluş Savaşı yılları), Sırtlan Payı, Zenciler Birbirine Benzemez, Yaraya Tuz Basmak, Hoca Hanım Vay Deneme: Hangi Batı, Hangi Atatürk, Batının Deli Gömleği, Gerçekçilik Savaşı, İkinci Yeni Savaşı, Ulusal Kültür Savaşı Gezi Yazısı: Abbas Yolcu

FERİT EDGÜ (1936-…)

Ferit Edgü, “Kaynak” dergisinde yayımlanan ilk şiirinden sonra, “Yeni Ufuklar”, “Mavi”, “Şairler Yaprağı” dergilerinde görünür. İlk hikâyesi de yine “Yeni Ufuklar”da çıkmıştır. Bilinçaltına uzanan, varoluşçu, Franz Kafkavari hikâyeler yazar. “Çığlık” adlı hikâyesinde iç ses yöntemini kullanarak okurun kafasında birbirini çağrıştıran kimi sorular uyandırmaya çalışmıştır. ESERLERİ Hikâye: Kaçkınlar, Bozgun, Av.

İKİNCİ YENİ ŞİİRİ (1954-1960)

Cemal Süreyya, Sezai Karakoç, Edip Cansever, Turgut Uyar, Ece Ayhan, İlhan Berk, Ülkü Tamer adlı şairlerin bir dergi etrafında toplanmadan, bir bildiri yayınlamadan, değişik yayın organlarında yer alan şiirlerinde bir benzerlik görülmesi üzerine oluşan şiir hareketine İkinci Yeni adı verilmiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nın doğurduğu bunalım sonucunda oluşan dadaizm ve sürrealizm akımları, İkinci Yeni şiir hareketine kaynaklık etmiştir. Garipçilerin şiiri basite indirgemelerine bir tepki olarak doğmuştur. Başlıca özellikleri şunlardır: 1) İmgeye ve söz sanatlarına önem verilmiştir. 2) Anlam geri plana atılmış, imge anlamdan üstün tutulmuştur. 3) Öykülemeden vazgeçilmiştir. 4) Basitlik, sıradanlık ve yalınlıktan kaçınılmıştır. 5)Soyut bir şiir anlayışı benimsenmiştir. 6) Şiir, duygu ve çağrışımlarla oluşturulmuştur. 7) Şiir, akıldan uzaklaştırılmak istenmiştir. 8) Anlaşılması zor, kapalı bir anlatım benimsenmiştir. 9) Her türlü sınırlamaya, baskıcı tutuma karşı çıkılmıştır. 10)Aydın kesime, seçkinlere seslenilmiş; günlük konuşma diline karşı çıkılmıştır. 11) Toplumsal sorunlara ve onların çözümüne hiç değinilmemiştir. 12) Dil bilgisi kuralları dikkate alınmadan anlamı tamamlanmayan cümleler kullanılmıştır. 13)Halk şiiri geleneğinden uzaklaşılarak, folklor öğelerinin şiirde kullanılmasına karşı çıkılmıştır. 14) Dizeci şiire karşı çıkılmış, biçime öncelik verilmiştir.

CEMAL SÜREYYA (1931-1990)

Şiirlerindeki şekil, içerik ve anlatım özellikleriyle İkinci Yeni şiirinin önde gelen ve en popüler şairlerindendir. Geleneğe karşı olduğu halde gelenekten ustaca yararlanmıştır. Hem divan hem halk şiirinin imkânlarından istifade etmiştir. Kendine özgü söyleyiş biçimi ve şaşırtıcı buluşlarıyla, zengin birikimiyle, duyarlı, çarpıcı, yoğun imgeleriyle İkinci Yeni şiirinin en başarılı örneklerini vermiştir. Anlatımındaki mizah, şiirlerinin karakteristik özelliklerindendir. Canlı halk dilini kullanması onu okuyucuya yaklaştırır. Şiiri, kurulu düzene karşı çıkışın bir aracı olarak görmesi, şiirlerinde zaman zaman bir isyan duygusunu belirginleştirir. Dil konusundaki tutumunu “Türkçeden bir kıl kopar, içinde güneşler, dünyalar, ırmaklar vardır.” cümlesiyle dile getirmiştir. Şiirlerinin yanı sıra sanat ve şiir konularındaki denemeleri ve eleştirileriyle de tanınmıştır. Kendi adıyla ve Osman Mazlum imzasıyla şiir üzerine eleştiriler yazmıştır. “Papirüs” adlı bir dergi çıkarmıştır.
ESERLERİ Şiir: Üvercinka, Beni Öp Sonra Doğur Beni, Sevda Sözleri, Güz Bitiği, Göçebe, Sıcak Nal.
Deneme-Eleştiri: Şapkam Dolu Çiçekle, Günü Birlik, Folklor Şiire Düşman, Aydınlık Yazıları, Doksan Dokuz Yüz Günlük: 999 Gün/ Üstü Kalsın Antoloji: Mülkiyeli Şairler, Yüz Aşk Şiiri
SEZAİ KARAKOÇ (1933- …)

İkinci Yeni şairleri arasında sayılmakla birlikte, içerik bakımından onlardan farklı bir istikamete yönelmiş, özellikle 1960’lı yıllardan sonra bu farklılığını daha da belirginleştirmiştir.
İkinci Yeni’ye özgü dil ve biçim ögelerini kullanarak “mistik, metafizik, dinsel” kavramların ördüğü soyut bir şiir dünyasını yansıtmış, birçok genç şairin örnek aldığı özgün bir şiir geliştirmiştir. Şiirlerinde imgelere sıkça yer vererek İslâmî konulara yönelmiştir. Sembollerle gelenekleri geleceğe taşımaya çalışmış, konuşma dilini ustaca kullanmış, şiirin özüne ve biçimine önem vermiştir. İslâmî düşünceyi modern şiirdeki gerçeküstücülükle bağdaştırmıştır. “Körfez” ve “Şahdamar”, İkinci Yeni etkisindeki ilk dönem şiirlerini bir araya getiren kitaplarıdır. Bu şiirlerde genellikle “aşk, yaşam, ölüm” temalarının işlendiği görülür. “Hızırla Kırk Saat, Taha’nın Kitabı, Gül Muştusu” kitapları şiir kimliğini bir bütün halinde yansıtan eserleridir.
Sezai Karakoç, dergicilik ve yayıncılıkla da uğraşmış, adıyla özdeşleşmiş olan “Diriliş” dergisini çıkarmıştır. Şair, Monna Rosa adlı şiiriyle geniş kitlelerce tanınmış ve sevilmiştir.
ESERLERİ Şiir: Körfez, Şahdamar, Hızırla Kırk Saat, Taha’nın Kitabı, Gül Muştusu, Monna Rosa, Gün Doğmadan, Zamana Adanmış Sözler, Ayinler, Leyla ile Mecnun, Ateş Dansı, Alınyazısı Saati. Deneme: Edebiyat Yazıları (3 cilt) İnceleme: Yunus Emre, Mehmet Âkif, Mevlânâ Hikâye: Meydan Ortaya Çıktığında, Portreler.

EDİP CANSEVER (1928-1986)

İkinci Yeni şairleri arasında “düşünce şairi” olarak nitelendirilmiştir. Garip şiiri ile İkinci Yeni arasındaki ilk dönem ürünlerinden sonra “Dirlik Düzenlik” adlı kitabı, şiirlerinin temel niteliği olan bireyselliği ile dikkat çekmiştir. “Yerçekimli Karanfil” adlı şiir kitabında doğa-birey ve birey-toplum ilişkisini irdelemiş, anlatım teknikleri ve dil bakımından ustalık düzeyine ulaşmıştır. Dönemin gözde akımı “varoluşçuluk”tan etkilenerek bireyin arayışlarını, umutsuzluklarını uyumsuzluğa varan yaşam ilişkilerini yansıtmaya çalışmıştır. Kapalı, anlaşılması güç, ancak anlamdan büsbütün ayrılmayan bir şiire yönelmiştir. Çok farklı imgeler kullanırken bile düşünce ögesini gözardı etmemiştir. Şiirin anlatı yönünü iyice kapayarak onu yalnızca yorumlama sanatına dönüştürme çabası vardır. İkinci Yeni şairleri arasında en çok ve en uzun dönem şiir yazan şairdir.
ESERLERİ Şiir: Dirlik Düzenlik, Yerçekimli Karanfil, Çağrılmayan Yakup, İkindi Üstü, Umutsuzlar Parkı, Petrol Nerde Antigone, Tragedyalar, Kirli Ağustos, Sonrası Kalır, Ben Ruhi Bey Nasılım, Sevda ile Sevgi, Şairin Seyir Defteri, Yeniden, Oteller Kenti. Düzyazı: Gül Dönüyor Avucumda, Şiiri Şiirle Ölçmek.

TURGUT UYAR (1927-1985)
Turgut Uyar, çeşitli dergilerde yer alan şiirleriyle adını duyurmuştur. İlk dönem şiirlerinde “aşk, ayrılık ve ölüm” temalarını işlemiştir. Bu şiirleri Garip akımının izlerini taşır. 1945’ten sonra şiirini biçim ve öz bakımından yenileştiren şair, yoğun imgelerin etkili olduğu şiirleriyle İkinci Yeni’nin önemli temsilcilerinden biri olmuştur. Sanatını halk şiirinin deyişleri ve divan şiirinin biçimlerinden yararlanarak geliştirmiştir. Büyük şehir hayatını, karmaşıklığı ve sarsıntıları içeren bir şiir oluşturmuştur. İnsan duygularındaki karmaşıklığı, bireysel özgürlüğü yansıtan izlenimci, gerçeküstücü şiirler yazmıştır. “Göğe Bakma Durağı” adlı şiiriyle sevilmiştir.
ESERLERİ Şiir: Arz-ı Hal, Türkiyem, Tütünler Islak, Dünyanın En Güzel Arabistanı, Her Pazartesi, Divan, Toplantılar, Kayayı Delen İncir, Evrenin Yapısı. İnceleme: Bir Şiirden (Çeşitli Türk şairlerini, onların bir şiirinden hareketle değerlendirmiştir.) Düzyazı: Korkulu Ustalık.

İLHAN BERK (1918-2008)
Türk şiirinin en deneyci şairlerindendir. Şiirini eskitmeden 2000’li yıllara getirme başarısını göstermiştir. Şiiri bir ilham sonucu olarak görmemiş, “şiir yazarak bulunur” düşüncesiyle şiirin çalışkan bir öğrencisi olmuştur. Şiiri durmadan yatak değiştirerek ama belli sorunlara bağlı kalarak kendi yolunu çizmiştir. Şair ilk şiirlerini hece ölçüsüyle ve toplumcu bir anlayışla yazmıştır. Bu şiirlerinde büyük şehrin hareketli hayatını, işçileri, kırsal kesimdeki tarım emekçilerini anlatmıştır. 1953’ten sonraki şiirlerini İkinci Yeni akımının sanat anlayışına uygun olarak yazmıştır. Bu şiirlerinde “kadın” ve “tarih” ana temalar olarak belirmiştir.
ESERLERİ Şiir: Güneşi Yakanların Selâmı, Günaydın Yeryüzü, İstanbul, Türkiye Şarkısı, Köroğlu, Galile Denizi, Çivi Yazısı, Şenlikname, Taş Baskısı, Atlas, Kül, Kitaplar Kitabı, İstanbul Kitabı, Deniz Eskisi, Güzel Irmak, Çok Yaşasın Sayılar Günlük: El Yazılarına Vuruyor Güneş Deneme: Şifalı Otlar Kitabı

ECE AYHAN (1932-2002)
Çağdaş Türk şiirinin modern ustalarından biri olarak adlandırılan şair, ilk şiirlerinden itibaren kendine özgü bir dille dikkat çeker. Şiirlerinde dünyaya karanlık bir bakış açısı, aklın sınırlarını zorlayan ve sürrealizmi çağrıştıran bir kurgu, sokak yaşantısına, ekonomiye göndermeler, ölüm ve arzu ile örülmüş bir lirizm vardır.
ESERLERİ Şiir: Bakışsız Bir Kedi Kara, Zambaklı Padişah, Sivil Şiirler, Ortadoğulular, Devlet ve Tabiat ya da Orta İkiden Ayrılan Çocuklar İçin Şiirler

ÜLKÜ TAMER (1937-…)
1964-1968 arasında özel tiyatrolarda oyunculuk yaptı. 1959’da basılan ilk şiir kitabı “Soğuk Otlar Altında” ile başlayan İkinci Yeni duyarlılığını yansıtan yoğun ve özgün bir imge anlayışı geliştirdi. Yalın bir dil kullandığı şiirlerinde giderek toplumsal kaygılar ve düşünce öğeleri ağırlık kazandı. Her dönemde kendine özgü olmayı başardı.
ESERLERİ Şiir: Soğuk Otlar Altında, Virgülün Başından Geçenler, Gök Onları Yanıltmaz, İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür, Sıra Göller, Seçme Şiirler, Yanardağın Üstündeki Kuş.
İKİNCİ YENİ SONRASI TOPLUMCU ŞİİR (1960-1980)

Temsilcileri kendilerini toplumun sözcüsü kabul ederek bireyin özgürlük arayışını dile getirmek istemişlerdir. Politik ve sosyal mesajlar, slogan üslubundan yararlanılarak verilmiştir. Umut, sorgulama, direnme, geleceğe inanç gibi temalar işlenmiştir. Biçimden çok içeriğe önem verilmiştir. Şiir politik kaygıların ve tepkilerin anlatım aracı olarak kullanılmıştır. Nazım Hikmet’in toplumcu gerçekçi şiirlerinin etkilerini taşır. Anlatımda açıklığa önem verilerek geleneksel söyleyişten yararlanılmaya çalışılmıştır. Soyut bir şiir yerine somut bir şiirin geliştirilmesi istenmiştir. Serbest nazım geleneği sürdürülmüştür.
Temsilcileri: İsmet Özel, Ataol Behramoğlu, Süreyya Berfe’dir.

İSMET ÖZEL (1944-…)

Şiir hayatına İkinci Yeni akımının şiir estetiği ile başlamış, şiirlerindeki imgeleri lirik bir tarzda dile getirmiştir. Ataol Behramoğlu ile “Halkın Dostları” adlı dergiyi çıkarmıştır. Şiirlerini ve yazılarını dönemin önemli dergileri olan “Devinim, Papirüs, Yeni Dergi, Diriliş, Mavera, Dergah” ta yayımlamıştır. 1989 yılında büyük yankılar uyandıran ikinci kitabı “Evet İsyan” adlı eseriyle 1960 sonrası toplumcu şiirimizin önde gelen şairlerinden biri olmuştur. 1970’e kadar Marksist görüşle şiirlerini oluşturmuştur. “Amentü” şiiriyle İslâmî söyleme yönelmiş, mistik bir görüş benimsemiştir. İnsanların temel sorunu olan yabancılaşma, bunalım ve özgürlük gibi sorunlar şiirlerinin temasını oluşturmuştur.
ESERLERİ Şiir: Geceleyin Bir Koşu, Cinayetler Kitabı, Evet İsyan, Erbain, Bir Yusuf Masalı, Celladıma Gülümserken Deneme: Üç Mesele, Taşları Yemek Yasak, Cuma Mektupları, Kalın Türk, Bakanlar ve Görenler, Zor Zamanda Konuşmak, Şiir Okuma Kılavuzu, Faydasız Yazılar, Çenebazlık

ATAOL BEHRAMOĞLU (1942-…)

1960 sonrası toplumcu şiirin önde gelen isimlerindendir. Üniversite yıllarında yerel gazete ve dergilerde yayımlanan şiirleriyle tanınmıştır. Bu şiirlerinde Orhan Veli, Attila İlhan ve İkinci Yeni şiirinin ortak özellikleri etkili olmuştur. Papirüs, Şair Sanatı, Yeni Gerçek, Yeni Dergi, Halkın Dostları adlı dergilerde çıkan şiirleri asıl kimliğini oluşturmuştur. Bu şiirlerinde toplumcu edebiyatın örneklerini vermiş, toplumcu bir şair olarak tanınmıştır. İmgeci şiir anlayışından toplumcu şiire geçerek siyasal düşünceleri şiirlerinde eritmiştir. İsmet Özel ile birlikte  “Halkın Dostları” adlı dergiyi çıkarmıştır.
ESERLERİ Şiir: Aşk İki Kişiliktir, Bebeklerin Ulusu Yok, Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var, İyi Bir Yurttaş Aranıyor, Bir Gün Mutlaka, Kuşatmada, Eski Nisan, Kızıma Mektuplar, Sevgilimsin, Hayata Uzun Veda
Gezi Yazısı: Başka Gökler Altında, Yurdu Teninde Duymak Hatıra (Anı): Aziz Nesinli Fotoğraflar

SÜREYYA BERFE (1943-…)

1960 sonrası toplumcu şiirin temsilcilerindendir. İlk şiirlerinde İkinci Yeninin etkisiyle soyutlamalara yönelmiş, buna rağmen İkinci Yeniden en az etkilenen şairlerden biri olmuştur. Şiirlerinde halk şiiri geleneğinden beslenen yeni bir şiir dili kurmanın imkânlarını aramıştır. 1969’da kendi kuşağının ortak şiir anlayışına karşı çıkarak insanlarla dertleşmek isteyen, düzyazı ile şiir arasında bir dengenin kurulduğu şiire yönelmiştir.
ESERLERİ Şiir: Foklar Söyledi Ben Yazdım, Çıkrık, Gün Ola, Savrulan, Hayat ile Şiir, Ufkun Dışında, Şiir Çalışmaları, Ruhumun, Nâbiga, Seni Seviyorum, Kalfa.

1980 SONRASI ŞİİR

İkinci Yeni sonrasında 1980’e kadar şiiri toplumcu bir bakışla kavrayan anlayış, 1980 darbesinden sonra yerini bilhassa, 1970’lerin toplumculuğu öne alan şiirine karşı duran 1980 sonrası şairlerine bırakmıştır. 1980 sonrası şiirinin belli başlı özellikleri şunlardır: 1- 1980 sonrası şairleri; şiirde geleneksel birikimin önemini vurgulamışlar ve Halk, Divan, İkinci Yeni, Saf (Öz) Şiir gibi ayrımlara girmeden en eski örneklerden en yenilerine kadar Türk şiirinin şairlerini dikkatle okumayı savunmuşlardır. 2- 1980 sonrası şairlerini birleştiren en önemli ilke, şairlerin Türk ve Dünya şiirinin binlerce yıllık birikimine, “şiire saygı” penceresinden bakmalarıdır. 3- Birbirinden farklı şiir ve dünya görüşlerine sahip olan şairler aynı dergilerde ürünlerini yayımlamışlar, birlikte dergiler çıkarmışlardır. 4- 1980 sonrası şiiri için, ortak bir şiir anlayışından çok, grupların ve kişilerin ayrı ayrı şiir anlayışlarından söz edilebilir. 5- Bireysel, toplumcu, imgeci, anlatımcı, modernist, gelenekçi diyebileceğimiz farklı anlayışlara uygun örnekler veren şairler bu dönemde ürünlerini yayımlamışlardır. 6- Yazko Edebiyat, Şiiratı, Üç Çiçek, Sonbahar gibi dergiler bu dönemde etkilidir. 7- İdelojiyi şiirde öncelikli bir unsur olarak görmemişlerdir. 8- İmgeler bakımından Türk kültür tarihinin konularına ve kavramlarına göndermeler yapılmıştır. 9-Düzyazıya yaklaşan bir üslupla, anlatmaya imkân veren temaları da işlemişlerdir. 10- İmge anlayışlarında uzak çağrışımlara önem vermeleri bakımından İkinci Yeni ile yakınlıkları vardır.
Temsilcileri: Haydar Ergülen, Hüseyin Atlansoy, Sedat Umran, Küçük İskender, Lale Müldür, Seyhan Erözçelik…

HAYDAR ERGÜLEN (1956-…)

1983’te bir grup arkadaşıyla “Üç Çiçek” dergisini çıkarmış, “Şiiratı” dergisine emeği geçenler arasında yer almıştır. 1980 sonrası şiir geleneğinde şiirleriyle, yazılarıyla en çok ses getiren isimlerden biri olmuştur. İmgeci şiir anlayışını yansıtan şiirlerinde “aşk, acı, hüzün, dostluk, yalnızlık, kardeşlik, kırılganlık, kişiliksizlik” gibi temaları kendine özgü bir dille işlemiştir. Kimi zaman toplumsal içeriği öne çıkarsa da şiirlerinde fikrî öğelere fazla yer vermediği görülür. Şiirlerinde kullandığı kelimelere zengin anlamlar yüklemiştir.
ESERLERİ Şiir: Hafız ve Semender (Bütün Şiirleri II), Nar (Bütün Şiirleri I), Sırat Şiirleri, Karşılığını Bulamamış Sorular, Sokak Prensesi, Eskiden Terzi, Kırk Şiir ve Bir, Ölüm Bir Skandal, Üzgün Kediler Gazeli, Kabareden Emekli Bir Kızkardeş. Deneme: Haziran Tekrar, Üvey Sokak.

HÜSEYİN ATLANSOY (1962-…)

1980 sonrası şiirin öne çıkmış isimlerindendir. Mistik, metafizikçi şiiri kendi kuşağı içinde en iyi temsil eden şairlerden biri olarak kabul edilir. Şiirlerinde hayatla bire bir ilişkide olmaya, görülenin ardındaki özü vermeye çalışmış, hayatın arka planında ne varsa onun imgeler yoluyla gösterilmesi gerektiğine inanmıştır.
ESERLERİ Şiirleri: Su Burcu (Bütün Şiirleri), İntihar İlacı, Kaçak Yolcu, Balkon Çıkmazında Efendilik Tarihi, Şehir Konuşmaları, İlk Sözler, Karşılama Töreni.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE HALK ŞİİRİ

Cumhuriyet’le birlikte halk kültürüne büyük önem verilmiş, halk müziği ve dil konulu araştırmalar bilimsel bir kimlik kazanmıştır. Bu dönemde de halkın duygu ve düşüncelerine tercüman olan halk şiiri örnekleri verilmiştir. Halk şairleri usta-çırak geleneği içinde yetişmeye devam etmişlerdir. Genel olarak saz eşliğinde şiir söyleme geleneği devam etmiştir. Ancak saz çalmadan bu gelenek doğrultusunda şiir yazan şairler de (Abdurrahim Karakoç gibi) vardır. Halk şairleri bu dönemde şiirlerinde, geleneksel konuların yanı sıra güncel konuları da işlemişlerdir. 19. yüzyıl halk şiirine göre, Cumhuriyet döneminde halk şiirinin dili daha sadedir. Cumhuriyet döneminde yetişmiş önemli halk şairlerimiz şunlardır: Âşık Veysel Şatıroğlu, Âşık Şeref Taşlıova, Abdurrahim Karakoç, Âşık Karslı Murat Çobanoğlu, Erzurumlu Âşık Reyhani, Âşık Mahzuni Şerif, Âşık Feymani, Gül Ahmet…

ÂŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU (1894-1973)

Âşık Veysel, Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde doğdu. Cumhuriyet dönemi halk şiirimizin en güçlü isimlerindendir. Gözlerini küçük yaşta kaybetti. Öğrenim görmedi. Şiirlerinde en çok “aşk, vatan ve toprak sevgisi” gibi konuları işlemiştir. Edebiyat dünyasına Ahmet Kutsi Tecer tarafından tanıtılmıştır.Toprak, Sazıma, Dostlar Beni Hatırlasın” gibi şiirleri çok ünlüdür. Şiir kitabı: Dostlar Beni Hatırlasın.

ÂŞIK  (KARSLI) MURAT ÇOBANOĞLU (1940-2005)

Âşık Murat Çobanoğlu Kars’ta doğmuştur. Kendi türkülerinin yanı sıra usta malı türküleri de genç nesillere aktarmıştır. Âşıklık geleneğinin bir parçası olan türkülü hikâyeler anlatma konusunda da başarılı örnekler vermiştir. Ölene kadar, Kars’ta “âşıklar kahvehanesi”ni işletmiştir.
Murat Çobanoğlu; Cumhuriyet Destanı, Öğretmen (Ana-Baba Gibi), Dertli Bülbül (Kerem Güzellemesi), Neyine Güvenem Yalan Dünyanın, Yaradan (Bir Dua Edin) gibi şiirleriyle tanınmıştır.

ÂŞIK MAHZUNİ ŞERİF (1940-2002)

Elbistan’da doğmuştur. Şiirlerinde halkın sıkıntılarını, sorunlarını toplumcu bir yaklaşımla dile getirmiş, güncel siyaseti konu alan politik şiirler, taşlamalar yazmış ve şiirlerini aşıklık geleneğine uygun olarak saz eşliğinde söylemiştir. Toplumsal şiirleri dışında Alevî-Bektaşî inancını ve tasavvuf, aşk, ölüm gibi konuları ele aldığı şiirler söylemiştir.
İşte Gidiyorum Çeşm-i Siyahım, Bu Mezarda Bir Garip Var, Dom Dom Kurşunu, Yuh Yuh, Dolunaya Tül Düştü gibi şiirleriyle tanınmıştır.

ÂŞIK ŞEREF TAŞLIOVA (1938- )
Günümüz saz şiirinin önde gelen temsilcilerinden olan Şeref Taşlıova Ardahan’da doğmuştur. Şiirlerinde aşk, hasret, tabiat temalarının yanı sıra sosyal temaları da işlemiştir. Ayrıca kültür ve sanat dergilerinde folklor üzerine yazıları yayımlanmıştır. Şeref Taşlıova; Ben Bir Şeyda Bülbül, Gönül Bahçesi, Güzel Görünür gibi şiirleriyle tanınmıştır.

ÂŞIK FEYMANÎ (1942- )
Adana’nın Kadirli ilçesinin Azatlı köyünde doğmuştur. Şiirlerinde tasavvufi deyişlere geniş yer vermiştir. Atışma dalında çok başarılıdır. Çukurovalı âşıklar arasında büyük bir saygınlığa sahiptir.
Ahu Gözlüm, Anadolu’m, Mevlânâ, Elveda, Barışmam, Bugün Bayramdır gibi şiirleriyle tanınmıştır.

ABDURRAHİM KARAKOÇ (1932- )

Maraş doğumlu olan şair, saz çalmamakla birlikte şiirlerini halk şiiri gelenekleri doğrultusunda yazmıştır. Politik taşlamalarıyla tanınmıştır. Bir bakıma Dadaloğlu tarzının günümüzdeki devamıdır. “Mihriban” adlı aşk şiiriyle geniş kesimlerce tanınmış ve sevilmiştir. Pek çok şiiri gibi Mihriban da bestelenmiştir.
Eserleri: Hasan’a Mektuplar, Vur Emri, Kan Yazısı, Beşinci Mevsim, Gök Çekimi, Suları Islatamadım, Dosta Doğru…
CUMHURİYET DÖNEMİNDE OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN EDEBÎ METİNLER

1- ANLATMAYA BAĞLI EDEBİ METİNLER (HİKÂYE-ROMAN)

A) MİLLÎ EDEBİYAT ZEVK VE ANLAYIŞINI SÜRDÜREN EDEBÎ METİNLER

Cumhuriyetin ilk dönem ürünlerinde Millî Edebiyat zevk ve anlayışına uygun hikâye ve romanlar yazılmıştır. Cumhuriyetle birlikte siyasi, ekonomik ve sosyal hayattaki değişimler edebiyata da yansımış; Anadolu’ya açılma, Anadolu’yu görüp anlatma ve Anadolu insanını konu edinme öne çıkmıştır. Cumhuriyet döneminde Milli Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren hikâye ve romanlarla Milli Edebiyat dönemi roman ve hikâyeleri arasında; Anadolu coğrafyasını ve insanını anlatma bakımından bir ortaklık olmakla birlikte, Atatürk ilke ve inkılâplarını konu edinme, savaş sonrası hayatı da anlatma bakımından farklılıklar söz konusudur.
Roman ve hikâyelerde toplumsal ve kültürel farklılıklar, ülke ve toplum sorunları, Kurtuluş Savaşı, eski-yeni çatışması, köy ve kasaba insanının çelişkileri, tarihi konular ve yanlış Batılılaşma ağırlıklı olarak işlenmiştir.
Cumhuriyet döneminin hazırlayıcıları olan 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı konu edilmiştir. Eserler Atatürk ilke ve inkılâplarına uygun bir bakışla yazılmış, batıl inançlar ve hurafeler eleştirilmiş, sosyal fayda öne çıkmıştır. Genel olarak realizmden etkilenilmiş, Doğu-Batı karşılaştırılmaları yapılmış, halkın sıkıntıları, aydın-halk çatışması ele alınmıştır. Millî Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren hikâyelerde Maupassant tarzının özellikleri görülür.

YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU ( 1889-1974 )

Edebiyata Fecr-i Ati topluluğunda romantik-realist hikâye ve mensur şiirlerle girdi. Daha sonra Millî Edebiyat topluluğuna katıldı. Romanlarında Türk toplumunun “Tanzimat’tan Cumhuriyete” geçirdiği dönüşümleri anlatmıştır. Romanlarını sağlam bir teknikle kaleme almış, karakterleri başarıyla canlandırmıştır. Realizmden etkilenmiş, toplum için sanat anlayışına bağlanmıştır. Batı edebiyatı realist ve natüralistlerinden, bilhassa Balzac, Flaubert ve Zola’dan etkilenmiştir. Türk edebiyatına tezli roman düşüncesini (özellikle Yaban ile ) getirmiştir. Roman dışında hikâye, hatıra, monografi, deneme, makale, mensur şiir türlerinde de eser vermiştir.  
“Kiralık Konak” romanında, Tanzimat’tan I. Dünya Savaşı’na kadarki dönemde Batılılaşmanın toplumumuzdaki etkileri ve art arda yetişen üç neslin fikir ayrılıkları, çatışmaları anlatılır. “Bir Sürgün” romanında Paris’e kaçan Jön Türkler, “Nur Baba”da Bektaşîliğin son zamanlardaki yozlaşmış hâli; “Hüküm Gecesi”nde 2. Meşrutiyet’ten sonraki parti kavgaları; “Sodom ve Gomore”de İstanbul’un işgali sırasındaki bozgunculuk; “Yaban”da İstiklâl savaşı yıllarındaki Anadolu köylüsü, aydın-taşralı ilişkisi ve bunların birbirine bakışı; “Ankara” romanında yeni kurulan Ankara’nın durumu anlatılır. “Panorama”da ise Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki yenilikler, politika, toplum ve kültür hayatımız, Atatürk’ün ölümünden sonraki yıllar ele alınır.

ESERLERİ Roman: Kiralık Konak, Bir Sürgün, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Yaban, Ankara, Panorama I-II, Hep O Şarkı. Hikâye: Millî Savaş Hikâyeleri, Bir Serencam, Rahmet.
Mensur Şiir: Erenlerin Bağından, Okun Ucundan. Hatıra (Anı): Anamın Kitabı, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, Politikada Kırk Beş Yıl, Zoraki Diplamat, Vatan Yolunda. Monografi: Ahmet Haşim, Atatürk. Makale: Ergenekon 

HALİDE EDİP ADIVAR (1884-1964 )

Edebiyat dünyasında “Halide Salih” imzasıyla tanınan sanatçı; roman, hikâye, hatıra, tiyatro, inceleme, mensur şiir türlerinde; bilim ve düşünce alanlarında eser vermiştir. Eserlerinde gözlem ve tasvirleri güçlü; fakat dil ve anlatım savruk ve özensizdir. Sade bir Türkçesi vardır.
İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali üzerine Sultanahmet ve Fatih mitinglerinde ateşli konuşmalar yapmış, Kurtuluş Savaşı’na katılan ilk kadın aydın olmuştur.
Romanlarının ortak özelliği; sevgi, ruh çözümlemeleri, olağanüstü güçlü kişiliği olan kadın kahramanlar ve onların psikolojisidir. İlk romanlarında İngiliz edebiyatının etkisiyle aşk ve kadın psikolojisi üzerinde durmuş (Seviye Talip, Handan gibi), ikinci dönem romanlarında Kurtuluş Savaşı dönemini, Millî Mücadele ruhunu yansıtan romanlar (Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye gibi) yazmıştır. Son dönemde ise; belli bir dönemin tarihî, sosyal şartlarının, gelenek ve göreneklerinin insan hayatına yön verişini konu edinen töre romanları yazmıştır. (Sinekli Bakkal, Tatarcık, Sonsuz Panayır gibi)
NOT: Sinekli Bakkal, 1942 CHP roman yarışmasında birinci olmuştur. Aynı yarışmada Reşat Nuri Güntekin’in “Çalıkuşu” adlı romanı ikinci, Abdülhak Şinasi Hisar’ın “Fahim Bey ve Biz” adlı romanı da üçüncü olmuştur.
“Mor Salkımlı Ev”de, kendi çocukluk hatıralarını anlatmıştır. “Vurun Kahpeye” romanında ise, Anadolu’ya öğretmen olarak atanan genç bir kız olan Aliye’nin, düşman işbirlikçileri tarafından iftira sonucunda linç edilişi anlatılır. (Kurtuluş Savaşı yılları)

ESERLERİ Roman: Seviye Talip, Handan, Zeyno’nun Oğlu, Sinekli Bakkal, Tatarcık, Yeni Turan, Yol Palas Cinayeti, Sonsuz Panayır, Harap Mabetler, Akile Hanım Sokağı, Raik’in Annesi, Kalp Ağrısı, Döner Ayna, Mev’ut Hüküm. Hikâye: Dağa Çıkan Kurt, İzmir’den Bursa’ya. Hatıra (Anı): Mor Salkımlı Ev, Türk’ün Ateşle İmtihanı. Tiyatro: Kenan Çobanları, Maske ve Ruh.

REŞAT NURİ GÜNTEKİN (1889-1956) (Daha önce bilgi verildi.)

B) TOPLUMCU GERÇEKÇİ ESERLER

Cumhuriyet’in ilanından sonraki yıllarda ülkemizde çok hızlı bir sosyo-ekonomik değişim yaşanmış, toplumun bütün kesimleri bu değişimden etkilenmiştir. Halkın yaşadığı sorunlar, roman ve hikâyelerde gerçekçi ve toplumcu bir yaklaşımla dile getirilmeye başlanmıştır. Toplumcu gerçekçi eserler, 1940’lı yıllardan başlayıp 1970’li yıllara kadar genişleyerek etkili olmuştur.
İşçilerin, dar gelirlilerin dünyası, köy hayatı, köyden kente göçün doğurduğu sorunlar toplumcu gerçekçi bakış açısıyla ele alınmıştır. 1930’larda Anadolu insanının gerçeğini, toplumsal değişimle yaşanan sancıları anlatan hikâye ve romanlar, toplumcu gerçekçi edebiyatın kuruluşunun ilk örnekleri niteliğindedir.
Sabahattin Ali, ne anlattığı kadar nasıl anlattığına da önem verdiği nitelikli roman ve hikâyeleriyle, Anadolu’ya yönelen toplumcu gerçekçilerin öncülerindendir.
Tanzimat döneminde Nabizade Nazım’ın “Karabibik” romanıyla başlayan, Ebubekir Hazım Tepeyran’ın “Küçük Paşa” ve Reşat Nuri Güntekin’in “Çalıkuşu” romanlarıyla devam eden köye yöneliş, 1950’li yıllarda Köy Enstitüsü mezunu yazarların eserlerinde yeni bir boyut kazanmıştır.
Başlangıçta Sadri Ertem ve Sabahattin Ali’nin eserlerinde ortaya çıkan ve esas olarak Anadolu köy ve kasabalarındaki sorunların anlatıldığı toplumcu gerçekçi roman ve hikâyelerde yazarlar; bilhassa köylerdeki toprak kavgalarını, ağa-köylü, zengin-fakir, güçlü-güçsüz, aydın-cahil, halk-yönetici ilişkilerini ve çatışmalarını öne çıkarmışlardır.
Mahmut Makal’ın, köy hayatıyla ilgili notlarını içeren “Bizim Köy” adlı eserinin 1950’de yayımlanmasıyla ve Fakir Baykurt, Talip Apaydın gibi yazarların eserleriyle köye ve köy hayatına ilgi daha da artmıştır. 1960’lardan itibaren, Fakir Baykurt, Kemal Bilbaşar gibi yazarlar yine köy-kasaba konularını işlemeyi sürdürürken Kemal Tahir, Orhan Kemal, Samim Kocagöz, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin, Yaşar Kemal gibi yazarlar şehir insanının ve büyük şehrin sorunlarını da eserlerinde ele almışlardır.
Toplumcu gerçekçi yazarların bir kısmı bazı eserlerinde ideolojik bir kurguyu esas almışlar, edebiyatı düşüncelerini yaymada bir araç olarak görmüşlerdir.
Edebiyatımızda toplumcu gerçekçi bir yaklaşımla eser veren yazar ve şairlerimizin belli başlıları şunlardır: Sadri Ertem, Sabahattin Ali, Kemal Bilbaşar, Samim Kocagöz, Mahmut Makal, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin, Fakir Baykurt, Necati Cumalı, Orhan Hançerlioğlu, Talip Apaydın, Tarık Dursun K. (Kakınç), Hasan İzzettin Dinamo, Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı), Oktay Akbal, Abbas Sayar, İlhan Tarus, Nazım Hikmet, Attila İlhan …

SADRİ ERTEM (1900-1943)

1930’lu yıllarda, konularını köylünün, işçinin, orta sınıfın sıkıntılarından alan romanlar yazmıştır. Sanatsal üslûba, karakter ve duygu tahlillerine önem vermemiştir. Yani estetiği düşünmemiş; sadece ekonomik, sosyolojik, sınıfsal gerçekleri anlatmaya çalışmıştır.
ESERLERİ Roman: Çıkrıklar Durunca, Bir Varmış Bir Yokmuş, Düşkünler, Yol Arkadaşları.
Hikâye: Silindir Şapka Giyen Köylü, Bacayı İndir Bacayı Kaldır, Korku, Bay Virgül, Bir Şehrin Ruhu.

SABAHATTİN ALİ (1906-1948)

Sabahattin Ali, Gümülcine’de doğdu. Yüzbaşı Selâhattin’in oğludur. Yazı hayatına şiirle başladı, daha sonra hikâye ve roman hayatına geçti. Konularını Anadolu halkından, köylülerin yaşantılarından aldı. Olaylara, realizmden natüralizme kayan sert bir gözlemle baktı. Tasvirci yönü kuvvetlidir. İlk hikâyelerinde dış gözlemlerin çevresinde kalırken, son hikâyelerinde toplumsal gerçekçiliğe ulaştı. İnsandan çok, insanı saran sebepleri anlatması, hikâyelerinin etkileyiciliğini azalttı. Sabahattin Ali, son yıllarında mizaha da yöneldi ve sembolik hicivli masallar yazdı. Şiirlerinde halk şiirinden esinlenme vardır. Rıfat Ilgaz ve Aziz Nesin’le birlikte Markopaşa adlı bir mizah dergisi çıkardı. 1937’de yayımlanan Kuyucaklı Yusuf romanı, gerçekçi Türk romancılığının en özgün örneklerindendir.
ESERLERİ Roman: Kuyucaklı Yusuf, Kürk Mantolu Madonna, İçimizdeki Şeytan.
Hikâye: Kağnı, Ses, Değirmen, Yeni Dünya Şiir: Dağlar ve Rüzgâr. Sırça Köşk (alegorik hicivli masallar). Bunların dışında pek çok çevirisi de vardır.

FAKİR BAYKURT (1929-1999)

Fakir Baykurt, Burdur’un Yeşilova ilçesine bağlı Akçaköy’de doğdu. Gönen Köy Enstitüsü’nden mezun olduktan sonra, Yeşilova’nın köylerinde beş yıl öğretmenlik yaptı. Daha sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nü de bitirdi ve yine çeşitli yerlerde öğretmenlik, ilköğretim müfettişliği görevlerinde bulundu.
Fakir Baykurt, edebiyat dünyasına, köy hayatını anlatan şiirler yazarak girdi. Sonraları hikâye ve romana yöneldi. İlk hikâye kitabı olan Çilli’nin ardından Yılanların Öcü romanını yazdı. Bu romanı büyük ses getirdi. Fakir Baykurt, bilhassa 1950-1970 döneminde etkili olan “köy edebiyatı hareketi”nin önde gelen temsilcilerindendir. Köy romanlarında genel olarak görülen; “köylü-ağa çatışması, ağa-muhtar-jandarma işbirliği gibi konular, ilerici öğretmen tiplemeleri” onun eserlerinde de görülür.
ESERLERİ Roman: Yılanların Öcü, Tırpan, Onuncu Köy, Irazca’nın Dirliği, Köygöçüren, Keklik, Kaplumbağalar, Yayla, Amerikan Sargısı, Kara Ahmet Destanı. Hikâye: Çilli, Efendilik Savaşı, Karın Ağrısı, Can Parası, Sınırdaki Ölü, Dikenli Tel, Bizim İnce Kızlar. Çocuk Kitapları: Yandım Ali, Saka Kuşları, Topal Arkadaş, Sakarca, Sarı Köpek, Dünya Güzeli. Şiir: Bir Uzun Yol
RIFAT ILGAZ (1911-1993) (daha önce bilgi verildi)

KEMAL TAHİR (1910-1973)

Toplumcu gerçekçi romanımızın önde gelen temsilcilerindendir. Hapishane hayatını, Kurtuluş Savaşı’nı, Türk tarihini, köy yaşantısını ve eşkıya hikâyelerini konu edindiği romanlarıyla tanınmıştır. Tasvirlere de önem veren yazarın eserlerinde sade bir dil ve yalın bir anlatım vardır.
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu anlattığı, Osmanlı toplumunun gelişim sürecinin Batı’dan farklı olduğunu ileri sürdüğü tezli romanı “Devlet Ana” ve Kurtuluş Savaşı yıllarını konu edindiği “Yorgun Savaşçı” romanlarıyla ünü genişlemiştir. “Yol Ayrımı” romanında, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki çok partili hayata geçiş denemesini anlatmıştır. Bu romanları aynı zamanda tarihî roman özelliğindedir. “Kör Duman”da ise köyü ve köylünün çeşitli sorunlarını ele almıştır. Ekonomik kaygılarla, polisiye roman türünün önemli eseri olan Mayk Hammer’in yerli versiyonlarını yazmıştır.
ESERLERİ Roman: Devlet Ana, Yorgun Savaşçı, Esir Şehrin İnsanları, Kurt Kanunu, Yol Ayrımı, Rahmet Yolları Kesti, Bozkırdaki Çekirdek, Esir Şehrin Mahpusu, Sağırdere, Karılar Koğuşu, Kelleci Memet, Kör Duman…

YAŞAR KEMAL (1923- )

Toplumcu gerçekçi edebiyatın önemli yazarlarındandır. Asıl adı, Kemal Sadık Göğceli’dir. Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan, Anadolu insanının ekonomik ve toplumsal sorunlarını dile getirdiği röportajları çeşitli dergilerde çıkan şiirleriyle tanınmaya başlamıştır.
1953-1954’te Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilen (bölümler hâlinde yayımlanan) ilk romanı “İnce Memed” büyük ilgi uyandırmıştır. Türkiye’de tarımdan sanayileşmeye geçiş evresi olarak nitelenebilecek 1950’li yıllarda Çukurova’nın geniş biçimde makineleşmeye açılması ve verimli topraklar üzerindeki ağalar arası rant kavgasının kızışması, bunun yoksul Çukurova köylüsü üzerindeki sonuçları, Yaşar Kemal’in romanlarının ilk evresinin ana temasını oluşturmuştur.
Ağa baskısı karşısında dağa çıkan eşkıya “İnce Memed”le yazar, bir destan kahramanını anlatırken aynı zamanda sosyal yapıdaki aksaklıkların da eleştirisini yapar. “Teneke”, Çukurova yöresindeki çeltik ağalarına karşı mücadele eden ve köylünün yanında yer alan genç ve idealist bir kaymakamın tirajik hikâyesini işler, “aydının mücadele gücü”nü dile getirir. Bu roman daha sonra iki perdelik oyun şeklinde sahneye uyarlanmıştır. Halk hikâyeciliğinden yola çıkarak, sözlü gelenekte yaşayan “Köroğlu, Karacaoğlan ve Alageyik” hikâyelerini, “Üç Anadolu Efsanesi” adıyla yeniden kaleme almıştır.
Yaşar Kemal, 1970’lerin ortalarından itibaren, yazarlığında yeni bir yönelişin ürünleri olarak nitelenebilecek eserler vermeye başladı. “Al Gözüm Seyreyle Salih, Kuşlar da Gitti ve Deniz Küstü” romanlarında yazar ilk defa Çukurova dışına çıkarak şehri ve deniz insanını konu edinmiştir.
Anadolu insanının sözlü anlatım geleneğinin ürünleri olan destanlardan, ağıtlardan, halk hikâyelerinden, masallardan, türkülerden ve çağdaş roman tekniklerinden yararlanarak vardığı sentez ve üslûp onu her bakımdan özgün bir yazar kimliğine ulaştırmıştır. Kurduğu imge ve mit (efsane) dünyası, tasvirler, benzetmeler, tabiatın bütün zenginlikleriyle anlatımı, kullandığı dil, yerel kelimeler ve deyimler, atasözleri, yakarışlar, sövgüler onun anlatımını canlı ve etkili kılan unsurlardır. Anlatımındaki özgünlük, “düşle gerçeği, doğayla insanı iç içe” vermedeki başarısından kaynaklanıyor. Şiirsel üslûbu ve olağanüstü düş gücüyle, modern romanla epik anlatım biçimlerini başarıyla bağdaştırması onun bir diğer özelliğidir. Eserlerinde kullandığı yöresel sözler ve deyimlerle ilgili olarak Ali Püsküllüoğlu tarafından, “Yaşar Kemal Sözlüğü” adlı bir kitap yayımlanmıştır.
ESERLERİ Roman: İnce Memed, Teneke, Dağın Öteki Yüzü (üçleme- Orta Direk, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu), Akçasazın Ağaları (dizi- Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yusufçuk Yusuf), Hüyükteki Nar Ağacı, Kimsecik (üçleme- Yağmurcuk Kuşu, Kale Kapısı, Kanın Sesi), Ağrıdağı Efsanesi, Binboğalar Efsanesi, Çakırcalı Efe, Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca (çocuk kitabı), Al Gözüm Seyreyle Salih, Kuşlar da Gitti, Deniz Küstü, Bir Ada Hikâyesi (üçleme- Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana, Karıncanın Su İçtiği, Tanyeri Horozları).
Hikâye: Sarı Sıcak. Röportaj: Bu Diyar Baştan Başa, Allah’ın Askerleri. Derleme: Ağıtlar, Üç Anadolu Efsanesi. Deneme-Fıkra: Taş Çatlasa. Folklor Denemeleri: Sarı Defterdekiler. Antoloji: Gökyüzü Hep Mavi Kaldı (Sabahattin Eyüboğlu ile) Konuşma ve Yazıları: Ağacın Çürüğü, Zulmün Artsın, Baldaki Tuz, Ustadır Arı.

ORHAN KEMAL (1914-1973)

Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan Orhan Kemal, edebiyat dünyasına şiirle girmekle birlikte, sonraları hikâye ve romana yönelmiş ve öyle tanınmıştır. İlk hikâye kitabı olan “Ekmek Kavgası”nı ve ilk romanı olan “Baba Evi”ni aynı yıl yayımladı. Toplumcu gerçekçi bir anlayışa sahiptir.
Orhan Kemal, otobiyografik özellikler taşıyan ilk romanlarında; Adana’daki işçi çevrelerini, pamuk tarlalarındaki ırgatların hayatını, fabrikalarda çalışan işçilerin yaşadıkları zorlukları, göçmen mahallelerinin insanlarını, geçim sıkıntılarını, şehre gelen gurbetçilerin maceralarını gerçekçi bir şekilde ele almıştır. “Baba Evi”nde çocukluk yıllarını, “Avare Yıllar”da gençliğini anlatmıştır. Dili sade, anlatımı sıcak, süssüz ve akıcıdır. Hikâye ve romanları dışında tiyatro da yazmıştır.
ESERLERİ Roman: Baba Evi, Murtaza, Cemile, Bereketli Topraklar Üzerinde, Hanımın Çiftliği, Avare Yıllar, Gâvurun Kızı, Eskici ve Oğulları, Gurbet Kuşları, El Kızı, Sokakların Çocuğu, Kanlı Topraklar, Yalancı Dünya, Devlet Kuşu… Hikâye: Ekmek Kavgası, 72. Koğuş, Mahalle Kavgası, Önce Ekmek, Çamaşırcının Kızı, Grev, Arka Sokak, İşsiz…
KEMAL BİLBAŞAR (1910-1983)

Konularını özellikle Batı Anadolu kasabalarından almıştır. İnançlar, gelenek ve töreler, hayat görüşleri, çıkar çatışmaları ve yerli renklerle bezenmiş olayları gelenekçi bir anlatışla işlemiştir. Refik Halit’le başlayan “memleket hikâyeciliği”ni, eleştirel ve sert bir gerçekçilik içerisinde ele almıştır. “Cemo” romanıyla geniş kesimlerce tanınmış ve sevilmiştir. “Cemo, Memo” gibi romanlarında köyü ve köylünün sorunlarını işlemiştir.
ESERLERİ Roman: Cemo, Memo, Başka Olur Ağaların Düğünü, Yeşil Gölge, Ay Tutulduğu Gece, Yonca Kız… Hikâye: Anadolu’dan Hikâyeler, Irgatların Öfkesi, Cevizli Bahçe, Pembe Kurt, Pazarlık…

SAMİM KOCAGÖZ (1916-1993)

Toplumcu gerçekçi sanat anlayışı doğrultusunda eser veren yazarlarımızdandır. Hikâyelerinin konularını yaşadığı Söke çevresinden ve Menderes vadisinin toprak sorunlarından almış, alışılmış teknik ve anlatıma bağlı kalarak sınıfsal çelişkileri, ekonomik sebeplerle değişen düzen ve dünya görüşlerini incelemiştir. Kurtuluş Savaşı’nı belgesel roman tarzında, destansı bir anlatımla işleyen Samim Kocagöz, romanlarında da hikâyelerinde olduğu gibi toprak sorunlarını dile getirmiştir.
ESERLERİ Roman: Kalpaklılar, Onbinlerin Dönüşü, Bir Şehrin İki Kapısı, Yılan Hikâyesi, Bir Karış Toprak, Bir Çift Öküz, İzmir’in İçinde, İkinci Dünya, Doludizgin, Mor Ötesi, Eski Toprak, Tartışma.
Hikâye: Telli Kavak, Sam Amca, Sığınak, Ahmet’in Kuzuları, Yağmurdaki Kız, Alandaki Delikanlı, Gecenin Soluğu, Yolun Üstündeki Kaya, Cihan Şoförü.

NECATİ CUMALI (1921-2001)

Toplumcu gerçekçi sanat anlayışına bağlı yazar ve şairlerimizden olan Necati Cumalı, gözlemlerinden yola çıkarak toplumsal sorunları ele almıştır. Şiir, hikâye, roman ve tiyatro türlerinde eser vermiştir. Eserlerinde Ege Bölgesinin kırsal kesimlerinde yaşayan insanların yaşantılarını anlatmıştır. Süsten uzak, sade bir dil ve anlatımı vardır.
ESERLERİ Roman: Tütün Zamanı (Zeliş), Yağmurlar ve Topraklar, Acı Tütün (Ege üçlemesi), Susuz Yaz, Üç Minik Serçe, Viran Dağlar. Tiyatro: Susuz Yaz, Nalınlar, Boş Beşik, Ezik Otlar, Derya Gülü, Vur Emri, Yeni Çıkan Şarkılar ya da Juliet. Hikâye: Ay Büyürken Uyuyamam, Yakup’un Koyunları, Dila Hanım, Uzun Bir Gece, Yalnız Kadın, Değişik Gözler. Şiir: Kızılçullu Yolu, Harbe Gidenin Şarkıları, Bozkırda Bir Atlı, Yağmurlu Deniz, Güneş Çizgisi, Aç Güneş, Yarasın Beyler, Tufandan Önce, Güzel Aydınlık.

ABBAS SAYAR (1923-1999)

Edebiyat dünyasına şiirle giren Abbas Sayar, sonraları romanlarıyla tanındı. Köy gerçekliğini kendine has bir üslûpla anlattı. Yozgatlı olan ve uzun yıllar bu şehirde yaşayan yazar, eserlerinde genellikle Orta Anadolu’yu anlattı. “Yılkı Atı” romanıyla geniş kesimlerce tanındı ve sevildi. Yılkıya (başıboş) bırakılan bir atın tabiattaki hayat mücadelesini, arka planda köy gerçekliğini ve halkın yoksulluğunu da vererek anlatmıştır. Şiirsel, günlük konuşma dilinin ve deyimlerin zenginleştirdiği bir dil ve anlatımı vardır.
ESERLERİ Roman: Yılkı Atı, Çelo, Can Şenliği,Dik Bayır, Tarlabaşı, Salkım Saçak, Anılarda Yumak Yumak. Hikâye: Yorganımı Sıkı Sar. Şiir: Gönül Sandalı.

AZİZ NESİN (1916-1995)

Toplumcu gerçekçi bir yazardır. Edebiyatımızda mizahî hikâyeleriyle tanınır. Çağdaş mizah yazarlığı tekniklerinin gelişmesine katkıda bulunmuş, genç mizah yazarlarının doğmasına zemin hazırlamıştır. Hikâyelerinde Türk toplumunu ayrıntılı bir şekilde yansıtır. Anlatımında halk edebiyatının ana öğelerinden yararlanır. Yer yer masal kurgusuyla ve mizah aracılığıyla günlük olayları, toplumsal aksaklıkları eleştirir.
ESERLERİ Roman: Zübük, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Erkek Sabahat, Kadın Olan Erkek, Tatlı Betüş, Saçkıran, Şimdiki Çocuklar Harika... Hikâye: Toros Canavarı, Fil Hamdi, Damda Deli Var, Sizin Memlekette Eşek Yok mu?

HASAN İZZETTİN DİNAMO (1909-1989)

Kurtuluş Savaşı’nı ve sonrasını belgeleyen “Kutsal İsyan” ve “Kutsal Barış” romanlarıyla tanınan şair, yazar Hasan İzzettin Dinamo, “Özgürlük Türküsü”, “Mapusanemden Şiirler”, “Sürgün Şiirleri” gibi şiir kitaplarında ve “Musa’nın Gecekondusu”, “Açlık”, “Türk Kelebeği” romanlarında kendi yaşantılarından yola çıkmıştır. Şiirlerinde başlangıçta Hececi şairlerin, daha sonraları da Nazım Hikmet’in etkisinde kalan Hasan İzzettin Dinamo, toplumcu gerçekçi sanat anlayışına uygun şiirler yazmıştır. “Kutsal Barış” romanıyla Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazandı.

TALİP APAYDIN (1926- )

Edebiyata şiirle başlayan, yoğun bir duygusallıkla toplumcu şiirler yazan Talip Apaydın, daha sonra hikâye ve romana yöneldi. Köy konusunu işleyen yazarlar arasında yer aldı. İlk romanı “Sarı Traktör”de, tarımda makineleşme konusuna umutla yaklaştı. “Yarbükü”nde ise köylüler arasında toprak ve su çekişmelerinin olduğu zorlu hayat şartlarını anlattı. Hikâye ve romanlarında, tabiat tasvirleriyle birlikte insan ilişkilerini de tabiî akışı içinde yansıttı. Ayrıca hatıra ve tiyatro türlerinde de eser verdi.
ESERLERİ Roman: Sarı Traktör, Yarbükü, Emmioğlu, Yoz Duvar, Tütün Yorgunu, Vatan Dediler. Hikâye: Ateş Düşünce, Öte Yakadaki Cennet, Duvar Yazıları, Hendekbaşı, Hem Uzak Hem Yakın. Şiir:Susuzluk.

ORHAN HANÇERLİ (1916-1991)

Edebiyat dünyasına şiirle girdi. Bir süre hikâye ile uğraştı. 1951’den 1957’ye kadar her yıl bir roman çıkardı. İlk romanı “Karanlık Dünya” ile dördüncü romanı “Ekilmemiş Topraklar”da Anadolu sorunlarını ele aldı. Diğer romanlarını ise büyü k şehir hayatından seçtiği sahnelerle ördü. Romanları daha çok uzun hikâye hacmindedir.

MAHMUT MAKAL (1933- )

Yazarlık hayatına, yeni bir köy öğretmeni olarak Varlık dergisine gönderdiği köy mektupları ve notlarıyla başladı. Bu notların toplandığı “Bizim Köy” kitabı geniş bir ilgi uyandırdı; edebiyatımızda “köy edebiyatı” çığırını başlattı. ESERLERİ Notlar (hikâyemsi izlenimler): Bizim Köy, Köyümden, Hayal ve Gerçek, Memleketin Sahipleri.

DURSUN AKÇAM (1930-2003)

Edebiyat dünyasına, gazete ve dergilerde yayımlanan röportaj, hatıra ve gezi izlenimleriyle girmiştir. Kuzeydoğu Anadolu’nun köy ve kasaba hayatını, dertlerini sergileyen, etkili ve yalın anlatımlı eserler yazmıştır.
ESERLERİ Hikâye: Ölü Ekmeği, Taş Çorbası, Köyden İndim şehre, Haley. Roman: Kanlı Dere’nin Kurtları. Gözlemler ve Köy Notları: Analar ve Çocukları. Hatıra-İnceleme: Doğu’nun Çilesi. Röportaj: Kan Çiçekleri.

C) BİREYİN İÇ DÜNYASINI ESAS ALAN ESERLER

Bireyin iç dünyasını esas alan yazarlar, insan gerçekliğini farklı bir bakışla anlatmak, modern hayatın insan üzerindeki etkilerini tespit etmek için psikoloji, psikoanalitik (psikanaliz)gibi bilimlerden ve dolayısıyla Freud’un görüşlerinden faydalanmışlardır.
Yazarlar, bireyin iç dünyasını anlatmak için, düş analizi (bireyin gördüğü rüyayı içerik olarak çözümlemek) ve bilinç akışı (insanın zihninden geçirdiklerini, çağrışımları, sınır koymadan, doğrudan peş peşe anlatmak) yollarından yararlanmışlardır.
Bireyin iç dünyasını esas alan eserlerde; bunalım, yabancılaşma, bireyin toplumla hesaplaşması, yalnızlık, sıkıntı, bilinçaltı, bireysel sorgulamalar, evrenin düzeni gibi konular ele alınır.
Mekân, olay ve zaman, bireyin iç dünyasını esas alan eserlerde birey üzerindeki etkisiyle birlikte verilirken, toplumcu gerçekçi eserlerde toplumun sorunlarını, sınıflar arasındaki farklılıkları vermek için bir araç olarak kullanılır.
Bireyin iç dünyasını esas alan eserlerde, çağrışımlara açık sanatlı bir üslûpla ruh tahlillerine (çözümlemelerine); toplumcu gerçekçi eserlerde halkın günlük konuşma diline, yerel söyleyişlere, açık ve sade bir anlatıma yer verilir.
Eserlerinde bireyin iç dünyasını esas alan yazarların belli başlıları şunlardır: Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Abdülhak Şinasi Hisar, Samiha Ayverdi, Tarık Buğra, Mustafa Kutlu, Selim İleri…

ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR (1883-1963)

Abdülhak Şinasi Hisar, eserlerinde İstanbul’un lüks semtlerini ve gençlik yıllarına ait mutlu hatıraları, Boğaziçi’ni, eski aşklarını, eğlencelerini anlatmıştır. Anlaşılır bir dille; hatıra, roman, hikâye ve makaleler yazmıştır. Hatıraları ve CHP roman yarışmasında (1942) üçüncü olan “Fahim Bey ve Biz” adlı romanı önemli eserlerindendir.
ESERLERİ Hatıra: Boğaziçi Mehtapları, Boğaziçi Yalıları, Geçmiş Zaman Köşkleri, İstanbul ve Pier Loti. Roman: Fahim Bey ve Biz.

PEYAMİ SAFA (1889-1961) (Hakkında daha önce bilgi verildi.)
AHMET HAMDİ TANPINAR (1901-1962 ) (Hakkında daha önce bilgi verildi.)

MUSTAFA KUTLU (1947- )

Sanat hayatına şiirle başlayan Mustafa Kutlu, Türk hikâyeciliğine yeni bir soluk getirmiştir. İlk dönemlerinde Sait Faik ve Sabahattin Ali etkisinde hikâyeler yazmış, peşinden bir dönem “sosyal değişim” konulu hikâyeler kaleme almış ve nihayet bireyin iç dünyasını ele alan uzun hikâyelerde karar kılmıştır. Hikâyedeki yeni şekil ve üslûp denemeleriyle dikkat çeken Mustafa Kutlu, eserlerinde insanın derinliğine yönelmiş; rüya ile gerçek arasında geçmişi arayan, zamanı ve eşyayı sorgulayan bir bireyi anlatmıştır. Canlı diyaloglar, iç konuşmalar, yerel kelimeler ve geleneksel anlatı unsurları, yazarın üslûbunu ilgi çekici hâle getiren unsurlardır. Kutlu, sözü mümkün olduğu kadar yoğunlaştırmak, aza indirmekten yanadır. Hikâyelerinde hep iyiliği övmekte, insanları iyiliğe özendirmektedir. Yok denecek kadar az olan kötüleri de genellikle yaptıklarından pişman olma noktasına getirir.
ESERLERİ Hikâye: Yoksulluk İçimizde, Ya Tahammül Ya Sefer, Yokuşa Akan Sular, Ortadaki Adam, Gönül İşi, Bu Böyledir, Sır, Arka Kapak Yazıları, Hüzün ve Tesadüf, Uzun Hikâye, Huzursuz Bacak, Beyhude Ömrüm, Mavi Kuş, Tufandan Önce, Yoksulluk Kitabı, Rüzgârlı Pazar, Menekşeli Mektup, Kapıları Açmak. Deneme: Şehir Mektupları, Akasya ve Mandolin. İnceleme: Sait Faik’in Hikâye Dünyası, Sabahattin Ali.

SELİM İLERİ (1949- )

On dokuz yaşındayken yayımlanan “Cumartesi Yalnızlığı” ilk hikâye kitabıyla dikkatleri çekmiştir. Bireyin zengin iç dünyasını yansıtmaya öncelik veren hikâyeler yazmıştır. Eserlerinde modernist öğelere yer vermiştir. Romanlarında; bireyler arasındaki iletişimsizliği, yakın tarihte yaşamış bazı tanınmış kişilerin hayatını vb. işlemiştir. Deneme, inceleme, hatıra, tiyatro, senaryo, antoloji türlerinde de eser vermiştir.
ESERLERİ Hikâye: Cumartesi Yalnızlığı, Pastırma Yazı, Dostlukların Son Günü, Eski Defterlerde Solmuş Çiçekler, Son Yaz Akşamları, Bir Denizin Eteklerinde. Roman: Her Gece Bodrum, Saz Caz Düğün Varyete,  Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın, Destan Gönüller, Cehennem Kraliçesi, Ölüm İlişkileri, Bir Akşam Alacası, Yalancı Şafak, Yaşarken ve Ölürken, Kırık Deniz Kabukları, Yarın Yapayalnız.
Hatıra: Annem İçin, Anılar Issız ve Yağmurlu. İnceleme: Aşk-ı Memnu ya da Uzun Bir Kışın Siyah Günleri, Kamelyasız Kadınlar. Antoloji: İlk Gençlik Çağına Öyküler (iki cilt), Gençlere Türk Romanından Altın Sayfalar.

SAMİHA AYVERDİ (1905-1993)

Eserlerinde bilhassa “geçmiş-şimdi çatışması”, Batılılaşmayla meydana gelen değişimin aileyi olumsuz etkilemesi bireyin iç dünyasından hareketle verilir. İnsanı anlatırken özellikle onun yücelerek ilâhî aşka yönelmesi ve olgun insan olması üzerinde durulur. “Batmayan Gün” ve “İnsan ve Şeytan” adlı romanları geçmişi arayışının ürünleridir. Geçmişe duyduğu özlemi en iyi yansıtan romanı “İbrahim Efendi Konağı”dır. Samiha Ayverdi arkasında; roman, hikâye, deneme, hatıra, seyahat notları ve mensur şiir türlerinde otuzdan fazla eser bırakmıştır.

Ç) MODERNİZMİ ESAS ALAN ESERLER

Modernizm; bilimsel, siyasal, kültürel gelişmelerle ve sanayi devrimiyle birlikte hareketlenen büyük toplumsal değişime eşlik eden zihniyetin tamamı için kullanılabilen bir terimdir.
                Sanat, mimarî ve edebiyat alanında on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren adından söz ettirmeye başlayan akım, yirminci yüzyılın birinci yarısında etkili olmuştur. Latincede “şimdi”yi ifade eden “modernus” kelimesinden türeyen “modernizm”, ilk planda geçmişe karşı şimdiki zamanın yüceltilmesini ifade etmektedir. Temelde dayandığı fikir; geleneksel sanatlar, edebiyat, toplumsal kuruluşlar ve günlük hayatın artık zamanını doldurduğu ve bu yüzden bunların bir kenara bırakılıp yeni bir kültür icat edilmesi gerektiğidir.
Modernizmde geleneksel olanı günün anlayışına uydurma, geleneksel yapıyı ve anlatımı reddederek yeniyi ortaya çıkarma anlayışı vardır. Modernist eserlerde toplumdaki değer çatışmaları, bireyin bunalımları, karmaşık ruh hâli, yerleşik değerlere isyan, şiire özgü söyleyişlerden de yararlanarak çağrışımlara açık bir şekilde sembollerle anlatılır. Dil ve anlatımda geleneksel tekniklerin dışında arayışlara gidilir. Yazarlar insanı çevreleyen toplumsal dünyayı yalın bir şekilde anlatmaktan kaçınırlar. Modernizmi esas alan hikâyelerde “olay” olmakla birlikte esas olan, olayın birey üzerindeki etkisini anlatmaktır.
Modernizmi esas alan eserlerde “yalnızlık, toplumdan kaçış, geleneksel değerlere başkaldırı” gibi konular işlenir. Bu eserlerle bireyin iç dünyasını esas alan eserler arasında, insan psikolojisine yaklaşım bakımından yakınlıklar vardır.
Modernizmi esas alan eserler, “varoluşçuluk” akımından etkilenmiştir. Varoluşçuluğa göre, dünyadaki diğer varlıklardan farklı olarak önce “var olan” sonra “ne olduğu” belirlenen birey kendi özünü arar, kendisi olmaya çabalar. Bu bakımdan birey yaşadığı toplumla çatışma içindedir.

MODERNİZM VE POSTMODERNİZM

Modernizm Batı’da 20. yüzyıl başında, postmodernizm ise 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmıştır. Postmodernizm, modernizmin bir uzantısı olarak ortaya çıkmıştır.
Modernizm “şimdi, yeni başlayan” anlamındadır. Postmodernizm ise, “modernizmden sonra gelen, modern sonrası” anlamına gelir. Anlaşılacağı gibi postmodernizm, ana ilkelerini modernizmden almış, modern roman üzerinde yeşermiştir. Modernist eserler, 19. yüzyılın “Balzac romanları” olarak da adlandırılan gerçekçi-gelenekçi roman anlayışının ardından “deneysel biçimcilik” arayışıyla gelişim göstermiştir.
Türk edebiyatına doğal bir süreçle değil de Tanzimat döneminde kültürel değişimle Batı’dan çeviri ve taklitlerle giren geleneksel roman, 1970’lerden sonra yerini modernist ve postmodernist romanlara bırakmıştır. Bu bakımdan Türk edebiyatında modernizm ile postmodernizm aynı zamanda görülmüştür. Türk edebiyatında postmodernizm, modernist özelliklerden 1990’lı yıllardan itibaren arınmaya başlamıştır.
Modernizm Türk edebiyatında Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar”ıyla (1972) görülür. “Tutunamayanlar”ın ardından Yusuf Atılgan’ın “Anayurt Oteli”, Ferit Edgü’nün “Hakkari’de Bir Mevsim”iyle modernist ilk ürünler 1970’lerde verilmeye başlanır. 1980’lerden günümüze ise Lâtife Tekin (Sevgili Arsız Ölüm), Nazlı Eray (Ay Falcısı), Bilge Karasu (Gece), Orhan Pamuk (Kara Kitap, Yeni Hayat) eserleriyle modernist edebiyatın öncülüğünü yaparlar. Ayrıca Adalet Ağaoğlu, Peride Celâl, Erhan Bener, Ahmet Altan, Selim İleri, Nedim Gürsel, Ayla Kutlu modernist öğelere ağırlık verirler.
Hilmi Yavuz’un “Fehmi K’nın Acayip Serüvenleri”, Pınar Kür’ün “Bir Cinayet Romanı”, Hasan Ali Toptaş’ın “Bin Hüzünlü Haz, Gölgesizler”, Metin Kaçan’ın “Ağır Roman, Fındık Sekiz”, İhsan Oktay Anar’ın “Puslu Kıtalar Atlası, Kitab’ül Hiyel” adlı romanları ise Türk edebiyatında postmodernist edebiyatın en önemli ürünleridir.
Postmodernist romanlar kendi içinde bazı türlere ayrılır: Üstkurmaca romanlar, bilimkurgu romanları, fantastik romanlar, büyülü gerçekçilik romanları… Postmodernist anlatımda iki tür yaklaşım görülür. Birincisi, “seçkinci/elitist” eğilimdir ki seçkin okur için yazılan metinleri kapsar. İkincisi “sıradan” okura hitap eden “popülist” eğilimdir. Sözgelimi Murathan Mungan’ın “Üç Aynalı Kırk Oda” adlı metni popülist; Hasan Ali Toptaş’ın “Bin Hüzünlü Haz” adlı anlatısı, popülizme hiç yer vermeyen seçkinci bir eserdir.

Postmodernist Anlatıların Özellikleri

Geleneksel (klasik) romanlardaki klasik olay kurgusuna karşılık postmodern romanlarda kurgulanmış bir “olay” yoktur. Postmodernist anlatılarda amaç, olay anlatmak değil, olayın yarattığı izlenimleri, duyguları anlatmaktır ki bu da “karamsarlık, yalnızlık, bunalım, gerçek arayışı” gibi duyguların ifadesidir.
Geleneksel (klasik) romanlardaki “dün-bugün-yarın” şeklindeki kronolojik/akıp giden zamana karşılık, postmodern romanlarda kronolojik bir olay veya anlatım olmadığından, zaman da akışkan değil durağandır. Postmodern romanlarda yaşanan “an”lar vardır. Yazar, duruma göre zamanda geriye dönüş (yaşananı kesintiye uğratıp geçmişe bir parantez açmak) veya zamanda atlama gibi karışık zaman dilimlerini anlatır. Geleneksel romanlarda bulunan “sebep-sonuç” veya “başı-sonu” sıralaması postmodern romanlarda yoktur. Geleneksel romanlardaki ilâhî anlatıcı, postmodern eserlerde konumdan konuma geçer. Yani bir eserde; ilâhî, birinci kişi, üçüncü kişi bakış açıları iç içe kullanılır.
Postmodern metnin tek/doğru ve mutlak bir yorumu yoktur, okur sayısı kadar yorumu vardır. Aynı şekilde metin birden fazla sonla bitirilebilir. Metinler, okurun “yaratıcı” olmasını gerektiren bir okumayı lüzumlu kılar. Geleneksel romanlardaki “yazar-metin-kahraman” üçlüsünün yerine postmodern romanlarda “okur” önemlidir.
Postmodern metinlerde yazar, anlatımın bir kurmaca olduğunu okura hissettirir; genellikle okurla konuşur ve anlatının bir hayal ürünü olduğunu vurgular. Metni yazma macerasını olmadık yerde anlatarak metni nasıl kurguladığını okurla paylaşır. Bu anlatım tekniğine, postmodern metinlerde vazgeçilmez olarak kullanılan “Üstkurmaca” denir ki kurgunun serüveni olan postmodern metinlerde amaç, “roman yazmak değil roman kurmak”tır.
Postmodernist anlayış, “Dünya ne anlamlıdır ne de anlamsız, vardır o kadar.” (Alain Robbe Grillet) sözüyle özetlenebilir. Yazarlar, anlamsız hayata anlam katılamayacağına inandıklarından eserlerde estetik bütünlüğü kaldırmak için çeşitli türlerde metin parçalarını bir araya getirirler. Sözgelimi, bir romanda hem şiir hem günlük hem makale hem masal gibi türler kullanılır veya ansiklopedi maddesi, reklâm yazısı gibi parçalar alıntılanır. Böylelikle türler iç içe geçer, geleneksel roman estetiğinden uzaklaşılır. Eser artık roman değil, tanımlanamaz bir “anlatı” veya “metin” olur.
Postmodern romanlarda kimi zaman kolaj/montaj tekniğinden yararlanılır: Romandan bağımsız, gerçek bir eserden, sözgelimi denemeden alıntı yapılır; kimi zaman da bir hikâye, mektup, masal, hatıra gibi metin adaları üst üste yığılarak metnin bütünlüğü dıştan bozularak roman kurgusu karmaşıklaştırılır. Roman kişileri, başka romanların kahramanlarıyla konuşturulur veya kurgu içinde başka eserlere göndermeler yapılır. Buna “metinlerarasılık” denir.
Postmodern romanlarda, kimi zaman başka türlerin “üslûbu” taklit edilir (pastiş). Sözgelimi Lâtife Tekin, “Sevgili Arsız Ölüm”de destan, halk hikâyesi, masal gibi sözlü edebiyat ürünlerinin üslûbunu taklit etmiştir. Bazen de belli bir metnin “konusu”  taklit edilir (parodi). Meselâ Orhan Pamuk, “Benim Adım Kırmızı” romanında daha adından itibaren Umberto Eco’nun “Gülün Adı” romanını taklit etmiştir.
Edebiyatımızda postmodern roman türünün önemli temsilcileri şunlardır. Yusuf Atılgan, Oğuz Atay, Rasim Özdenören, Orhan Pamuk…

YUSUF ATILGAN (1921-1989)

Modern Türk edebiyatının önde gelen ustalarındandır. “Aylak Adam” ve “Anayurt Oteli” adlı romanlarında psikolojik yabancılaşma ve yalnızlık temalarını başarıyla işleyen bir yazar olarak tanınmıştır. “Aylak Adam” romanındaki “C”, “Anayurt Oteli”ndeki “Zebercet” gibi unutulmaz karakterler yaratmıştır.
ESERLERİ Roman: Aylak Adam, Anayurt Oteli, Canistan. Hikâye: Eylemci, Bütün Öyküleri.
Çocuk Kitabı: Ekmek Elden Süt Memeden.

OĞUZ ATAY (1934-1977)

Oğuz Atay, hem söyledikleriyle hem de söyleyiş biçimlerindeki yeniliklerle modern edebiyatın öncü isimlerinden olmuştur. Toplum kurallarıyla çatışma içinde olan aydınların iç dünyalarını mizahın gücünden, modern ve postmodern anlatım tekniklerinden ustaca yararlanarak anlatmıştır. 1970 yılında TRT’nin açtığı bir yarışmada “Tutunamayanlar” adlı romanı başarı ödülü almıştır. Bu roman, ele aldığı konu, konuyu işleyiş tarzı ve kullanılan yeni anlatım teknikleri bakımından dikkate değer nitelikler taşır. “Bir Bilim Adamının Romanı” adlı eseri, yazarın İTÜ’den hocası olan Prof. Dr. Mustafa İnan’ın hayatını anlattığı biyografik bir romandır.
ESERLERİ Roman: Tutunamayanlar, Tehlikeli Oyunlar, Bir Bilim Adamının Romanı, Eylembilim.
Hikâye: Korkuyu Beklerken. Tiyatro: Oyunlarla Yaşayanlar. Günlük: Günlük.


RASİM ÖZDENÖREN (1940- )
Bireyin yalnızlığını, yabancılaşmasını, nesil çatışmasını, modernlik, gelenek gibi sorunları, değerlerinden koparılmış ve modern kentlerin varoşlarında kıstırılmış bireyin veya ailenin acılarını yerli-İslâmî bir duyarlılık ve bakış açısıyla hikâyelerine taşımıştır. Hikâyelerinde varoluşçu felsefeden izler görülür. Bireyin bilinçaltına iner, ruhsal çözümlemelerde bulunur. Hikâyeleri dışında denemeleri de vardır.
ESERLERİ Hikâye: Hastalar ve Işıklar, Çözülme, Çok Sesli Bir Ölüm, Çarpışmalar, İmkânsız Öyküler. Deneme: Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler, Kafa Karıştıran Kelimeler, Müslümanca Yaşamak, Yaşadığımız Günler, Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı…

ORHAN PAMUK (1952- )
Modern ve postmodern anlatım tekniklerinden yararlanmış bir yazardır. 2006 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü almıştır. İstanbullu, zengin, (tıpkı Orhan Pamuk gibi) Nişantaşı’nda yaşayan bir ailenin üç kuşaklık hikâyesi olan “Cevdet Bey ve Oğulları” ilk romanıdır. Üç kardeşin, babaannelerini ziyaret etmek üzere gittikleri, İstanbul yakınlarındaki Cennethisar kasabasında geçirdikleri “bir hafta”yı anlattığı “Sessiz Ev” adlı romanının ardından yazdığı Venedikli bir köle ile bir Osmanlı âlimi arasındaki gerilimi ve dostluğu anlatan romanı “Beyaz Kale” pek çok dile çevrilmiştir.
“Kara Kitap” romanında İstanbul’un sokaklarını, geçmişini, kimyasını ve dokusunu, kayıp karısını arayan bir avukat aracılığıyla anlatmıştır. “Kara Kitap”, geçmişten ve bugünden aynı heyecanla söz edebilen bir yazar olarak Orhan Pamuk’un ününü genişletmiştir. “Yeni Hayat” adlı şiirsel romanında, esrarengiz bir kitaptan etkilenen üniversiteli bir gencin hikâyesini anlatmıştır. “Benim Adım Kırmızı” romanında, Osmanlı ve İran nakkaşlarını, Batı dışındaki dünyanın görme ve resmetme biçimlerini, bir aşk ve aile romanının entrikasıyla hikâye ederek anlatmıştır. “İlk ve son siyasî romanım” dediği “Kar”ı 2002’de yayımlayan yazarın, 2003’te yayımladığı “İstanbul”, hem kendisinin yirmi iki yaşına kadar olan hatıralarını aktardığı bir hatıra kitabı, hem de kendi kişisel albümüyle, Batılı ressamların ve yerli fotoğrafçıların eserleriyle zenginleştirilmiş, İstanbul üzerine bir denemedir.
“Öteki Renkler” kitabında; sohbet, deneme ve hikâyeleri bir araya getirilmiştir. Nobel Edebiyat Ödülü konuşmasını ve diğer konuşmalarını “Babamın Bavulu” adlı kitapta bir araya getirmiştir. Son kitabı “Masumiyet Müzesi” bir aşk romanıdır.
ESERLERİ Roman: Cevdet Bey ve Oğulları, Sessiz Ev, Beyaz Kale, Kara Kitap, Yeni Hayat (Ziya Gökalp’in “Yeni Hayat” adlı bir şiir kitabı vardır.), Benim Adım Kırmızı, Kar, Masumiyet Müzesi.
Deneme-Sohbet-Hikâye: Öteki Renkler. Hatıra-Deneme: İstanbul.

ANLATMAYA BAĞLI EDEBÎ METİNLER KALEME ALAN DİĞER BAZI ÖNEMLİ YAZARLAR

SAİT FAİK ABASIYANIK (1906-1954)
Sait Faik, Türk edebiyatında çağdaş hikâyeciliğin öncülerindendir. “İnsanı sevmekle başlar her şey.” diyen yazar, her şeye sevgiyle yaklaşır. Gözleme dayanan gerçekçi bir anlatımı olan yazar, bir “deniz ve İstanbul hikâyecisi” dir. Balıkçılar, yoksul insanlar, hamallar, kimsesiz çocuklar, sokak kadınları, avare insanlar, deniz, tabiat onun hikâyelerinde sıkça boy gösterir. O, toplumsal sorunlardan çok, aydın bireyin, küçük insanların dünyasına yönelen duyarlılığıyla edebiyatımızda yeni bir hikâye anlayışı gerçekleştirir.
                Sait Faik, alışılmış hikâye yapısını kırarak olayın gelişimini değil, olayın içindeki insanın durumunu, öznel tutumunu, anlık bir duygusunu, bir görüntüyü, bir izlenimi hikâyeye dönüştürür. Dolayısıyla hikâyelerinde “olay”dan çok şiirsel bir etki bırakan “durum”lar vardır. Rus hikâyeci Çehov’un adıyla anılan hikâye tarzının (durum-kesit hikâyesi) edebiyatımızdaki en önemli temsilcisidir. Hikâyenin dışında şiir ve roman türlerinde de eser vermiştir.
                ESERLERİ Hikâye: Semaver, Sarnıç, Şahmerdan, Mahalle Kahvesi, Havada Bulut, Son Kuşlar, Alemdağda Var Bir Yılan, Kumpanya, Havuz Başı, Az Şekerli, Tüneldeki Çocuk.
Roman: Medar-ı Maişet Motoru (Sonraki baskıda adı “Birtakım İnsanlar), Kayıp Aranıyor, Yaşamak Hırsı.
Şiir: Şimdi Sevişme Vakti. Röportaj: Mahkeme Kapısı.

MEMDUH ŞEVKET ESENDAL (1883-1952)
Edebiyatımızda “durum” hikâyesinin (Çehov tarzı hikâyenin) ilk temsilcisidir. Hikâyelerinde halkın içinden insanları (memur, esnaf, emekli vs.), onların önemsiz görünen davranışlarını konu edinmiştir. Halkı, iyi ve kötü yönleriyle, onları sevdirerek anlatmıştır. Sade, süssüz, kısa cümlelerle kurulmuş, sıcak ve samimi bir dili vardır. İnsanların çektiği sıkıntıları, sorunları abartmadan ve onları umutsuzluğa düşürmeden göz önüne serer. “Haşmet Gülkokan”, “Komiser” gibi hikâyeleriyle sevilmiştir.
ESERLERİ Hikâye: Otlakçı, Mendil Altında, Ev Ona Yakıştı, İhtiyar Çilingir, Temiz Sevgiler, Bir Küçük Çiçek, Veysel Çavuş. Roman: Ayaşlı ve Kiracıları, Vassaf Bey, Miras.

TARIK BUĞRA (1918-1994)
Tarık Buğra, edebiyatımızda roman, hikâye, tiyatro ve deneme türlerindeki eserleriyle tanınır. Hikâye ve romanlarında Türk toplumunun tarihine yönelmiştir. Eserlerinde psikolojik ögelere yer vermiş, Maupassant tarzı hikâyeye uygun hikâyeler yazmıştır. Kurtuluş Savaşı yıllarını anlattığı “Küçük Ağa” ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu anlattığı “Osmancık” romanlarıyla ünü genişledi. Tarık Buğra, “Sanat insanı yüceltmeyi amaçlamalıdır.” düşüncesindedir.
ESERLERİ Roman: Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara’da (bu iki roman tek kitap hâlinde de basılmıştır), Osmancık, İbiş’in Rüyası, Firavun İmanı, Dönemeçte, Gençliğim Eyvah, Siyah Kehribar, Yağmur Beklerken, Dünyanın En Pis Sokağı. Hikâye: Yarın Diye Bir Şey Yoktur, Oğlumuz, İki Uyku Arasında.
Tiyatro: Ayakta Durmak İstiyorum, İbiş’in Rüyası… Fıkra: Gençlik Türküsü.

MUSTAFA NECATİ SEPETÇİOĞLU (1932-2006)
Türk edebiyatında tarihî roman türünün başarılı temsilcilerindendir. Eserlerinde Türk tarihinin yanı sıra bugünkü sosyal yapıyı da konu edinmiştir. Romanlarında Malazgirt Savaşı’ndan Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşuna kadarki Türk tarihini konu edinmiştir. İslâmiyet öncesi Türk destanlarını “Yaratılış ve Türeyiş” adlı eserinde günümüz Türkçesiyle yazmıştır. Tiyatro türünde de eser vermiştir.
ESERLERİ Roman: Kilit, Anahtar, Kapı, Konak, Çatı, Üçler Yediler Kırklar, Bu Atlı Geçide Gider, Karanlıkta Mum Işığı…

HÜSEYİN NİHAL ATSIZ (1905-1975)
Hüseyin Nihal Atsız, “Türkçülük” ülküsüne gönül vermiş şair ve yazarımızdır. Çıkardığı “Atsız Mecmua, Orhun, Orkun, Ötüken” gibi dergilerde yazdığı makalelerle Türklük bilincini güçlendirmeye çalışmıştır. Çeşitli konularda araştırma ve inceleme eserleri yazmış; “Bozkurtların Ölümü” ve “Bozkurtlar Diriliyor” adlı romanlarının konusunu Göktürkler döneminden, “Deli Kurt” adlı romanının konusunu ise Osmanlılar döneminden almıştır. “Ruh Adam” adlı eseri ise psikolojik roman türündedir.
ESERLERİ Roman: Bozkurtların Ölümü, Bozkurtlar Diriliyor (Bu iki eser “Bozkurtlar” adıyla tek roman olarak da basılmıştır.), Deli Kurt, Ruh Adam. Şiir: Yolların Sonu. İnceleme: Türk Tarihinde Meseleler, Edirneli Nazmi…

HALİDE NUSRET ZORLUTUNA (1901-1984)
Halide Nusret Zorlutuna, Erenköy Kız Lisesinin açtığı yarışmada, babasının ölümü üzerine yazdığı “Ağlayan Kahkahalar” başlıklı yazısıyla birinci olmuş, sonrasında şiir, hikâye, deneme, fıkra, hatıra, inceleme, sohbet ve roman türlerinde eserler kaleme almıştır. “Git Bahar” şiiriyle de tanınmıştır. Sade dili, sıcak ve samimi üslûbu ve güzel Türkçesiyle yazdığı yazıları, mistik eğilimleri olan şiirleri büyük bir ilgi görmüştür. Öğretmen kökenli şair ve yazarlarımızdandır.
ESERLERİ Roman: Küller, Sisli Geceler, Altın Karanfiller, Aydınlık Kapı. Şiir: Yayla Türküsü, Yurdumun Dört Bucağı. Hatıra: Benim Küçük Dostlarım, Bir Devrin Romanı.

HALİKARNAS BALIKÇISI (CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI) (1886-1973)
Asıl adı Cevat Şakir Kabaağaçlı olan Halikarnas Balıkçısı, Azra Erhat ve Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte, “topraklarımızda yeşermiş bütün kültürler, bizden önceki bütün uygarlıklar bizimdir, hemşehrimizdir” anlayışıyla yola çıkan “Mavi Anadoluculuk” anlayışına bağlı Türk hümanistlerinden biridir. Sürgün olarak gönderildiği Bodrum’ yerleşmiş ve “deniz insanlarının yazarı” olarak burada eserlerini yazmıştır. Eserlerinde denizi, deniz insanlarını (gemiciler, balıkçılar, süngerciler, dalgıçlar…), Bodrum’u, Ege Denizi’nin efsanelerini anlatmıştır. Üslûba ve tekniğe fazla önem vermeyen yazarın şiirsel, destanımsı ve coşkulu bir anlatımı vardır. Eski Yunan ve Anadolu uygarlıklarıyla mitoloji birikimini de eserlerinde yansıtmıştır. Sosyal konuları işleyen romanları yanında, konusunu tarihten alan romanları da vardır.
ESERLERİ Roman: Aganta Burina Burinata, Uluç Reis, Turgut Reis, Ötelerin Çocuğu.
Hatıra: Mavi Sürgün. Hikâye: Merhaba Akdeniz, Ege’nin Dibi, Ege Kıyılarından, Yaşasın Deniz, Gülen Ada.

ADALET AĞAOĞLU (1929- )
Adalet Ağaoğlu, edebiyat dünyasına şiirle girdi. Tiyatro eserleri, radyo oyunları yazdı. Asıl ününü romanlarıyla sağladı. Romanlarında bilinç akışı, iç monolog gibi yeni anlatım teknikleriyle kendine özgü bir yol buldu. İlk romanı “Ölmeye Yatmak”tır. “Bir Düğün Gecesi” adlı romanı modernist özellikler taşımaktadır. Eserlerinde, toplumun çalkantılı dönemlerini, bu dönemlerin kişiler üzerindeki etkilerini irdeledi.
ESERLERİ Romanları: Ölmeye Yatmak, Bir Düğün Gecesi, Fikrimin İnce Gülü, Üç Beş Kişi, Ruh Üşümesi, Romantik Bir Viyana Kızı, Hayır. Tiyatro: Evcilik Oyunu, Çatıdaki Çatlak, Tombala, Kendini Yazan Şarkı, Duvar Öyküsü…

FÜRUZAN (1935- )
İlk eseri “Parasız Yatılı” ile 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanınca ünlendi. İlk romanlarında; düşmüş kadınların, kötü yola sürüklenen küçük kızların, çöküş sürecindeki burjuva ailelerinin, yeni yaşam şartlarından bunalan, yurt özlemi çeken göçmenlerin, yoksulluk içinde yaşama savaşı veren, tek silâhlerı sevgi olan yalnız kalmış kadınların, çocukların dramlarına sevecen bir bakışla eğildi. Ayrıntılarla beslediği canlı anlatımı, karakterleri işleyişindeki derinlikle dikkat çekti. Almanya incelemelerinden sonra da göçmen ve gurbetçi işçi sorunları üzerinde durdu. Ayrı kültürlerden gelen insanların hayatlarından kesitler sundu ve bilhassa gurbetçilerin çocuklarının sorunlarına özel ilgi gösterdi.
ESERLERİ Hikâye: Parasız Yatılı, Kuşatma, Benim Sinemalarım, Gecenin Öteki Yüzü, Gül Mevsimidir. Roman: 47’liler, Berlin’in Nar Çiçeği. Tiyatro: Redife’ye Güzelleme, Kış Gelmeden. Şiir: Lodoslar Kenti.

NEZİHE MERİÇ (1925-2009)
Türk hikâyeciliğinde sıcak, samimi, sevecen üslûbuyla tanınan Nezihe Meriç, eserlerinde sıklıkla kadını işlemiştir. Toplum içinde bile kendi iç yalnızlığını sürdüren genç kız ve kadınları başarıyla anlatmıştır. Hikâyelerinde; konuşan, anlatan, içlenen kadınlar genellikle ev mekânında anlatılır. Sağlam, olgun eserleriyle genç nesillere, özellikle de kadın okurlara cesaret ve güç vermiştir. Çehov tarzı hikâyeye uygun eserler yazmıştır. Roman, hatıra ve tiyatro türlerinde de eser vermiştir.
ESERLERİ Hikâye: Bozbulanık, Topal Koşma, Menekşeli Bilinç, Dumanaltı, Bir Kara Derin Kuyu. Roman: Yandırma, Gülün İçinde Bülbül Sesi Var, Korsan Çıkmazı. Tiyatro: Sular Aydınlanıyordu, Sevdican, Çın Sabahta. Çocuk Kitapları: Alagün Çocukları, Dur Dünya Çocukları Bekle, Ahmet Adında Bir Çocuk, “Küçük Bir Kız Tanıyorum” dizisi. Hatıra: Çavlanın İçinde Sessizce.

BİLGE KARASU (1930-1995)
Bilge Karasu, anlattıklarıyla, üslûbuyla özgün bir yazardır. Ben merkezli hikâyeler yazmıştır. Resimden müziğe, felsefeden sinemaya uzanan geniş bir ilgi yelpazesi içinde bireyin sorunlarını “sevgi, dostluk, yalnızlık” odağında ele almıştır.
ESERLERİ Hikâye: Troya’da Ölüm Vardı, Göçmüş Kediler Bahçesi, Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı, Narla İncire Gazel.

VÜS’AT O. BENER
Tam adı, Vüs'at Orhan Bener. 1922'de Samsun’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Anadolu’nun çeşitli yerlerinde tamamladı. 1941'de Harbiye’yi, 1957'de Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1950'de New York Herald Tribune gazetesi ile Yeni İstanbul gazetesinin birlikte düzenlediği hikâye yarışmasında "Dost" isimli hikâyesiyle üçüncülük kazandı. Bu başarı tanınmasını sağladı. “Seçilmiş Hikâyeler, Varlık, Yeditepe” dergilerinde yayınlanan şiir ve hikâyeleriyle dikkat çekti. 1 Haziran 2005’te vefat etti.
Vüs'at O. Bener, eserleri içinde daha çok biyografik nitelik taşıyan hikâyeleriyle bilinir. Bener, ham gerçekliği edebî bir temele oturtarak ele aldı. Gündelik olaylarla, bilinçaltında birikmiş yaşam parçalarını birleştirdi. Sürekli yeni anlatım biçimleri arayan yazar, bu yönüyle zaman zaman şematizme düşmekle, dış gerçekleri yanlış yerlere koymakla, hatta bozmakla eleştirildi. Bener'in eserlerinde ölüm konusu önemli bir yer tutar. Bunda yazarın genç yaşta doğum sırasında kaybettiği ilk eşi ve doğumdan sonra yaşatılamayan çocuğunun da etkisi vardır. Daha sonra başka evlilikler yapmasına rağmen Vüs'at O. Bener'in çocuğu olmadı. Okurdan çaba isteyen, ayrıksı bir dili olan Bener'in kişilerinin, gündelik hayatın ikiyüzlülüklerini dışa vuran bilinç akışlarını, Virgül dergisindeki yazısında, Orhan Koçak "iç konferans tekniği" olarak adlandırmıştır. Hikâyelerinin yanı sıra Vüs'at O. Bener'in şiirleri, kısa dizelerden oluşan, esprili, ironik ve şaşırtıcıdır.
Vüs’at O. Bener, “Ihlamur Ağacı” adlı eseri ile 1963 Türk Dil Kurumu Tiyatro Armağanını, “İpin Ucu” adlı oyunuyla da 1980 Abdi İpekçi Armağanını aldı (Başka bir yazarla paylaştı). 2005 İstanbul Kitap Fuarı Onur Yazarı (Vefatı nedeniyle eşi Ayşe Bener tarafından) kabul edildi.
Eserleri Hikâye: Dost (1952), Yaşamasız (1957), Siyah-Beyaz (1993), Mızıkalı Yürüyüş (1997), Kara Tren (1998), Kapan (2001) Oyun: Ihlamur Ağacı (1962), İpin Ucu (1980) Roman: Buzul Çağının Virüsü (1984), Bay Muannit Sahtegi’nin Notları (1991) Şiir: Manzumeler (1994)

2- GÖSTERMEYE BAĞLI EDEBÎ METİNLER (Tiyatro Metinleri)

Cumhuriyet’in ilk yıllarında göstermeye bağlı edebî metinlerde millîlik yönü ağır basan idealist oyunlar yazılır. 1930’lu yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış sebepleri, Anadolu’daki uyanış, mitoloji ve evrensel konular işlenir. 1940’lı yıllarda aile yapısı, idealizm ile paranın gücü arasındaki çatışmalar ele alınır. 1950-1970’li yıllarda tiyatro türünde eser veren yazar sayısı artar. Buna bağlı olarak konular da çeşitlenir. Bu yıllarda kimi yazarlar bireyin sorunlarından toplum sorunlarına geçerken kimi yazarlar da  toplumsal konulardan bireysel konulara yönelir. Nesiller arası çatışmalar, eğitim farkından kaynaklanan kentli-köylü çatışmaları, ebeveyn-çocuk, kadın-erkek, ağa-köylü, imam-muhtar-öğretmen ilişkileri ele alınıp işlenir. Böylece toplumsal bozuklukların temelinde; bireyin bilinçsizliğinin, bilinçli olanların da sorumluluktan kaçmalarının yattığı vurgulanır. 1970’lerden itibaren Türk tarihi, işçi sorunları, Almanya’ya gidenlerin kültür çatışmaları, Almanya’da yetişen birinci ve ikinci nesillerin sorunları ele alınır.
Cumhuriyet’in başından bu yana tiyatro türünde eser veren yazarlarımızın belli başlıları şunlardır: Muhsin Ertuğrul, Reşat Nuri Güntekin, Necip Fazıl Kısakürek, Faruk Nafiz Çamlıbel, Nazım Hikmet Ran, Haldun Taner, Metin And, Orhan Asena, Recep Bilginer, Refik Erduran, Turgut Özakman, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı, Güngör Dilmen Kalyoncu, Cevat Fehmi Başkut…

MUHSİN ERTUĞRUL (1892-1979)
Ülkemizde çağdaş Türk tiyatrosunun kurucusudur. Hem oyuncu, hem yönetmen, hem çevirmen, hem makale yazarı hem de düşünce adamıdır. Çağdaş Türk tiyatrosunun kurumsallaşmasında çok büyük pay ve emek sahibidir. ESERLERİ: İnsan ve Tiyatro Üzerine Gördüklerin, Benden Sonra Tufan Olmasın…

ORHAN ASENA (1922-2002)
Orhan Asena, edebiyata şiirle girmiş; fakat tiyatro yazarı olarak tanınmıştır. Gılgamış Destanı’ndan esinlenerek yazdığı “Tanrılar ve İnsanlar” adlı oyunuyla ünlenmiştir. Bu oyun, 1954-1955 tiyatro mevsiminde Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından sahneye konmuş, 1960 yılında da Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü’nü kazanmıştır. Ayrıca; “Karacaoğlan” adlı oyunuyla 1956 Basın Yayın Umum Müdürlüğü Oyun Yarışması birinciliğini, “Atçalı Kel Mehmet” oyunuyla TRT 1970 Tiyatro-Sahne Eserleri Başarı Ödülü’nü ve “Şili’de Av” oyunuyla da Tiyatro 74 Dergisi En İyi Oyun Ödülü’nü kazandı.
Orhan Asena, eserlerinde, tarihten aldığı olayları ve topluma mal olmuş kişileri konu edinmiştir.
ESERLERİ Tiyatro: Tohum ve Toprak, Hürrem Sultan (“Kösem Sultan” Turan Oflazoğlu’nun), Tanrılar ve İnsanlar, Fadik Kız, Atçalı Kel Mehmet, Karacaoğlan, Ölü Kentin Nabzı…

HALDUN TANER (1915-1986) (Hakkında daha önce bilgi verildi.)
NECATİ CUMALI (1921-2001) (Hakkında daha önce bilgi verildi.)

RECEP BİLGİNER (1922-2005)
Edebiyata şiirle giren Recep Bilginer, daha sonra tiyatro türüne yönelmiş ve oyun yazarı olarak tanınmıştır. Tarihî konulu oyunlar da yazan Bilginer’in pek çok eseri Şehir Tiyatroları ve Devlet Tiyatroları tarafından sahneye kondu.
ESERLERİ Tiyatro: Parkata Bir Sonbahar Günüydü, Sarı Naciye, İsyancılar, Yunus Emre, Mevlânâ, Ben Kimim, Karım ve Kızım. Diğer Eserleri: Politikada Bir Sarı Çizmeli, Hapiste Bir Gazeteci, Hapisliğim, İnsan Bir Düşüncedir, Zenginler Hükümeti, Soruların Gündeminde, Unutulmasınlar Diye.

REFİK ERDURAN (1928- )
Gazeteci ve oyun yazarıdır. Tiyatro eleştirisi, fıkra, roman ve mizah hikâyeleri de yazmıştır. 1954’te “Yağmur Duası” adlı romanı ve gençlik hatıralarının yer aldığı “Gülerek” adlı kitabı yayımlandı. Yazarın, bireyden çevreye ve topluma doğru genişleyen oyunları arasında en tanınanı “Cengiz Han’ın Bisikleti”dir. Bu oyunda, eski yaşayış biçiminden kurtulamadığı hâlde kurtulmak için çaba gösteren bir erkeğin tutumundan hareketle Batılılaşmanın yanlış anlaşıldığını savunur.
ESERLERİ Tiyatro: Cengiz Han’ın Bisikleti, Karayar Köprüsü, Canavar Cafer, Ayı Masalı, Direkler Arasında…

GÜNGÖR DİLMEN KALYONCU (1930- )
Güngör Dilmen, konularını genellikle Türk tarihi ile Yunan mitolojisinde geçen olaylardan seçtiği oyunlarında, çağdaş bir yorumla günümüz toplumunun sorunlarını dile getirdi. Şiirsel bir dille kaleme aldığı eserlerinin çoğunda, klasik Yunan trajedisinin yapı özelliklerini çağının anlayışına uygun bir şekilde kullandı. Özgün bir oyun yazarı olarak tanındı. “Canlı Maymun Lokantası” adlı eseri, edebiyatımızda absürt (saçma, uyumsuz) tiyatro türünün önemli oyunlarından biridir. Oyunların yanı sıra masallar da yazdı.
ESERLERİ Tiyatro: Canlı Maymun Lokantası, Kurban, Midas’ın Kulakları, Bağdat Hatun, Deli Dumrul, Ak Tanrılar, Ben Anadolu, Galile’nin Günahları…

TURAN OFLAZOĞLU (1932- )
Edebiyatımızda oyun yazarı olarak tanınmıştır. Turan Oflazoğlu, günlük gerçeklerle tarihî olayları sanatın potasında eriterek işlemiştir. Nietzche (Niçe), Rilke, Shakespeare, Kafka ve Bergman’dan çeviriler yaptı, tiyatro üzerine yazılar yazdı.
ESERLERİ Tiyatro: Genç Osman, Deli İbrahim, IV. Murat, Kösem Sultan (“Hürrem Sultan” Orhan Asena’nın), Keziban, Bizans Düştü, Sokrates Savunuyor… İnceleme: Shakespeare.

TURGUT ÖZAKMAN (1930- )
Tiyatro türündeki eserleriyle, araştırma ve incelemeleriyle tanınmıştır. Uzun yıllar Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü görevinde bulunmuştur. “Ah Şu Gençler” adlı oyunu okullarda yıllardır sergilenmektedir. Son yıllarda adı, yakın tarihimizi konu alan romanlarıyla öne çıkmıştır. Kurtuluş Savaşı’nı konu alan “Şu Çılgın Türkler” adlı belgesel romanı, neredeyse Cumhuriyet tarihinin en çok satan kitabı oldu.
ESERLERİ Tiyatro: Ah Şu Gençler, Bir Şehnaz Oyun, Kardeş Payı, Ben Mimar Sinan, Pembe Evin Kaderi, Fehim Paşa Konağı, Ak Masal Kara Masal Roman: Şu Çılgın Türkler, Diriliş-Çanakkale 1915

CEVAT FEHMİ BAŞKUT (1905-1971)
Cumhuriyet’ten sonra ortaya çıkan değişimleri mizah unsurlarını kullanarak anlattığı oyunlarıyla yaygın bir ün kazandı. Oyunlarında, bütün toplum katmanlarından ve her çevreden insanı tiplemeye çalıştı. Dış ülkelerde oyunu sahnelenen ilk Türk yazarı unvanını aldı.
ESERLERİ Tiyatro: Harput’ta Bir Amerikalı, Büyük Şehir, Küçük Şehir, Koca Bebek, Paydos, Sana Rey Veriyorum, Kadıköy İskelesi’nde, Hacıyatmaz, Göç…

MUZAFFER İZGÜ (1933- )
Özel tiyatrolarda oynanan, radyolarda yayınlanan oyun ve skeçleriyle ünlenmiştir. “Donumdaki Para” adlı eseriyle TDK Öykü Ödülü’nü, “Dayak Birincisi” adlı çocuk romanıyla Bulgaristan Altın Kirpi Ödülü’nü kazanmıştır. Çocuk Kitapları Fuarı’nda, “Uçtu Uçtu Ali Uçtu” masalıyla birincilik ödülünü alan yazar, eserlerinde güldürmekten çok düşündürmeyi amaçlar. Toplumsal çarpıklıklara sınıfsal açıdan bakarak Anadolu insanının sorunlarını kara mizah yöntemiyle yansıtır.
ESERLERİ Hikâye-Mizah: Bando Takımı, Demokrasimiz Kaç Para Eder, Devlet Babanın Tonton Çocuğu… Tiyatro: Karadüzen, İnsaniyetin Reçetesi. Roman: Gecekondu, İlyas Efendi, Halo Dayı.
Çocuk Kitapları: Uçtu Uçtu Ali Uçtu, Ekmek Parası, Pazar Kuşları.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder