22 Eylül 2011 Perşembe

2011-2012 TÜRK EDEBİYATI-DİL VE ANLATIM SENE BAŞI ZÜMRE TUTANAĞI


ORTAKLAR ANADOLU ÖĞRETMEN LİSESİ

2011- 2012 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BİRİNCİ KANAAT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI, DİL VE ANLATIM DERSLERİ ZÜMRE TOPLANTISI TUTANAĞI

Toplantı No: 1
Toplantı Tarihi:16/ 09/ 2011
Toplantı Yeri: Öğretmenler odası
Toplantıya Katılanlar: Adem GÖREN, Birsen YÜKSEL, Fatma SARUHAN, Murat GÖNEN, Hasan ATIKARA, Nevzat YÜKSEL

Yukarıda adları yazılı öğretmenler, Adem GÖREN’in başkanlığında, belirtilen tarihte ve yerde toplanarak aşağıdaki gündem maddelerini belirlediler ve bu maddeleri ayrı ayrı görüşerek karara bağladılar.

GÜNDEM
1-Açılış ve yoklama
2-Yeni zümre başkanının seçimi
3-Zümre toplantılarıyla ilgili yönetmelik hükümlerinin okunması
4-Bir önceki yıla ait zümre kararlarının uygulama sonuçlarının değerlendirilmesi ve öğrenci başarısı yönünden genel bir değerlendirmenin yapılması
5-Türk Millî Eğitiminin Genel Amaçlarının ve Temel İlkelerinin okunması (1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu)
6-Türk Edebiyatı, Dil ve Anlatım derslerinin genel amaçlarının okunması, programlarının incelenmesi
7-2011-2012 eğitim öğretim yılı çalışma takviminin incelenmesi, müfredat doğrultusunda konu ağırlıklarına göre zamanlama yapılması ve ünitelendirilmiş yıllık ders plânlarının hazırlanması ile ilgili esasların görüşülmesi (Eğitim ve Öğretim Çalışmalarının Planlı Yürütülmesine İlişkin Yönerge-2551 ve 2575 sayılı Tebliğler Dergileri)
8-Atatürk ilke ve inkılâpları ile ilgili konulara yıllık plânlarda yer verilmesinin görüşülmesi
9-Günlük plânlarla ilgili düşünceler
10-Programda belirtilen hedef ve davranışlar/kazanımlar dikkate alınarak derslerin işlenişinde uygulanacak öğretim yöntem ve tekniklerinin belirlenmesi
11-Öğrenci merkezli öğrenmenin gereği olarak, öğrencilerin sınıftaki rolü ve etkinliği konusunda uygulanabilir kararların alınması
12-Öğrencilere aldırılacak kaynak, araç ve gereçlerin görüşülmesi
13-Yazılı sınavlar ve sözlü notlarıyla ilgili ölçme değerlendirme esaslarının görüşülmesi
14-Öğrencilerin “okuma”ya, “yazma”ya, sosyal ve kültürel etkinliklerde görev almaya, yarışmalara katılmaya teşvik edilmesi
15-Ödev Yönetmeliğinin okunması, ödev konularının ve ödev değerlendirme esaslarının belirlenmesi (Öğrencilerin Ders Dışı Eğitim ve Öğretim Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik Mad: 11 2300 sayılı Tebliğler Dergisi)
16-Diğer zümre öğretmenleriyle işbirliği
17-Bilim ve teknolojideki gelişmelerin derslere yansımasını sağlayıcı kararlar alınması, ihtiyaç duyulan araç-gereç, kitap vb. materyalin belirlenmesi
18-Sorunlarıyla kendi kendine baş etmede zorluk yaşayan öğrencilerin belirlenerek gerek rehberlik servisiyle ve gerekse o öğrencinin dersine giren diğer öğretmenlerle işbirliği yapılması
19-Dilekler, kapanış

GÜNDEM MADDELERİNİN GÖRÜŞÜLMESİ

1-Açılış ve yoklama
Adem GÖREN: Arkadaşlar, hepimiz burada olduğumuza göre 2011-2012 Eğitim öğretim yılının ilk zümre öğretmenleri toplantısına başlayabiliriz.

2-Yeni zümre başkanının seçimi
Adem GÖREN: Arkadaşlar gündemimizin ikinci maddesi, bu eğitim öğretim yılında zümre başkanlığı görevini yürütecek arkadaşımızın belirlenmesi. Bu konuyu görüşlerinize sunuyorum.

Nevzat YÜKSEL: Ben Adem Bey’in hem aramızdaki en kıdemli kişi olması ve hem de bu görevi lâyıkıyla yürütmesi dolayısıyla, kendisinin de kabul etmesi hâlinde bu görevi bu eğitim öğretim yılında da üstlenmesini öneriyorum. (Öneri oy birliğiyle kabul edildi.)

Adem GÖREN: Arkadaşlar, gösterdiğiniz teveccüh için hepinize teşekkür ediyorum. Güveninize lâyık olmaya gayret edeceğim.

3-Zümre toplantıları ile ilgili yönetmelik hükümlerinin okunması
Adem GÖREN: “25 Şubat 1985 tarih ve 2183 sayılı Tebliğler Dergisinde yer alan zümre toplantıları ile ilgili hükümleri okuyorum(okudu). Toplantımızı bu hükümler ışığında devam ettirelim ve gerekli kararları alalım.”

4-Bir önceki yıla ait zümre kararlarının uygulama sonuçlarının değerlendirilmesi ve öğrenci başarısı yönünden genel bir değerlendirmenin yapılması
Adem GÖREN: Arkadaşlar, genel olarak verimli ve başarılı geçen bir eğitim öğretim yılını geride bıraktığımızı; bu anlamda Türk Edebiyatı-Dil ve Anlatım dersleri zümresi olarak üzerimize düşeni yaptığımızı; dolayısıyla da bir önceki yılda aldığımız zümre kararlarını uyguladığımızı düşünüyorum. Bu konuda görüş bildirmek isteyen arkadaşımız varsa o da düşüncelerini açıklasın.

Murat GÖNEN: Ben de önceki eğitim öğretim yılının hem ders başarısı, hem pek çok sosyal ve kültürel etkinliğe imza atılması ve birçok yarışmada dereceler elde edilmesi ve hem de YGS ve LYS sonuçlarına göre gerçekleşen üniversite yerleşme başarısı dolayısıyla gayet memnuniyet verici olduğunu düşünüyorum. Sınavlara giren 125 son sınıf öğrencimizden 98’inin ülkemizin seçkin üniversitelerine yerleşme hakkı kazanması bizleri çok sevindirdi, çocuklarımızla bir kere daha gurur duyduk. Bu eğitim öğretim yılında da bu başarının artarak devam etmesini diliyorum.

5-Türk Millî Eğitiminin Genel Amaçlarının ve Temel İlkelerinin okunması (1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu)
Birsen YÜKSEL, 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu “Birinci Kısım” “Birinci Bölüm”de yer alan Türk Millî Eğitiminin Genel Amaçları ile “İkinci Bölüm”de yer alan “Türk Millî Eğitiminin Temel İlkeleri”ni (Genellik ve Eşitlik, Ferdin ve Toplumun İhtiyaçları, Yöneltme, Eğitim Hakkı, Fırsat ve İmkân Eşitliği, Süreklilik, Atatürk İnkılâpları ve İlkeleri ve Atatürk Milliyetçiliği, Demokrasi Eğitimi, Lâiklik, Bilimsellik, Plânlılık, Karma Eğitim, Okul ile Ailenin İşbirliği, Her Yerde Eğitim) okudu.

Adem GÖREN: Arkadaşlar, Millî Eğitim Temel Kanunu, bizim mesleğimizin ve genel olarak “eğitim sistemimizin” temel esaslarını belirleyen kanun ve dolayısıyla bu kanunun bütün öğretmenlerce çok iyi bir şekilde incelenmesi gerekiyor. Burada belirtilen “amaçlar” ve “ilkeler” bizim için her zaman yol gösterici oldu. Yıllardır öğrencilerimizi bu temel ilkeler ve amaçlar doğrultusunda yetiştirmeye çalıştık. Bundan sonra da ana çerçevemiz yine bu amaçlar ve ilkeler olmalı. Her türlü plânlamamızı yaparken ve derslerimizi işlerken, Millî Eğitim Temel Kanunu’nda ortaya konan, Türk Millî Eğitiminin Amaçlarına ve Temel İlkelerine bağlı kalmalıyız. Esasen bu kanun metni her öğretmenin çantasında, dolabında, yani elinin altında bulunmalı. Metne, internette arama motorundan ulaşılabileceği gibi, meb.gov.tr adresinden de ulaşılabiliyor. Bu sitenin ana sayfasında, sol üst taraftaki “Mevzuat” kelimesini tıklayıp sonra da “1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu” yazıp “ara”dığımızda kanun metni açılıyor.

6-Türk Edebiyatı, Dil ve Anlatım Derslerinin Genel Amaçlarının Okunması, Programlarının İncelenmesi
Fatma SARUHAN, MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın hazırlayıp okullara gönderdiği “Öğretim Programı ve Kılavuzu” adlı kitaplardan Türk Edebiyatı ile Dil ve Anlatım derslerinin genel amaçlarını okudu.

Adem GÖREN: “Arkadaşlar, Bakanlığımız, yeni müfredatın uygulamaya konduğu 2005-2006 eğitim öğretim yılında, Türk Edebiyatı dersiyle Dil ve Anlatım dersi için ayrı ayrı hazırladığı bu program kılavuz kitaplarından, edebiyat öğretmenlerine birer tane göndermişti. Yıllık plânlarımızı bu kitaplarda yayımlanan müfredata göre yapacağız.”

7-2011-2012 eğitim öğretim yılı çalışma takviminin incelenmesi, müfredat doğrultusunda konu ağırlıklarına göre zamanlama yapılması ve ünitelendirilmiş yıllık ders plânlarının hazırlanması ile ilgili esasların görüşülmesi (Eğitim ve Öğretim Çalışmalarının Planlı Yürütülmesine İlişkin Yönerge-2551 ve 2575 sayılı Tebliğler Dergileri)
Adem GÖREN: “Arkadaşlar, yıllık plânlarımızı hazırlarken mümkün olduğunca uygulanabilir, pratik plânlar yapalım. Plânlarımızda konularımızı, amaçlarımızı, kazanımları, dersin süresini, kullanacağımız yöntem ve teknikleri, yararlanacağımız kaynakları açıkça belirtelim. Diğer zümrelerle işbirliği yapacağımız dersleri, yazılı sınav tarihlerimizi belirtmeyi unutmayalım. Resmî tatil günlerini, özel gün ve haftaları da dikkate alalım.”

8-Atatürk İlke ve İnkılâplarıyla ilgili konulara yıllık plânlarda yer verilmesinin görüşülmesi
Adem GÖREN: “Biliyorsunuz, Atatürk ilke ve inkılâplarının yıllık plânlara nasıl yansıtılması gerektiği daha önceleri 2104 ve 2212 sayılı Tebliğler Dergilerinde açıklanmış, son olarak da 2488 sayılı Tebliğler Dergisi’nde bu durum yeniden düzenlenmişti. Yeni müfredat değişikliğiyle birlikte Atatürkçülük konularının, hangi sınıflarda hangi derslerin hangi konularında ele alınacağı, Talim ve Terbiye Kurulu’nun hazırladığı program kılavuz kitaplarında ayrıntılı olarak belirtiliyor. Türk Edebiyatı derslerinde işlenecek konular, Türk Edebiyatı Dersi Öğretim Program ve Kılavuzu kitabının 188 ve 189. sayfalarında; Dil ve Anlatım derslerinde işlenecek konular ise, Dil ve Anlatım Dersi Öğretim Programı ve Kılavuzu
kitabının 176 ve 177. sayfalarında yer alıyor. Yıllık çalışma plânlarımızı hazırlarken haliyle biz de bu kılavuz kitaplara bağlı kalacağız.”

Hasan ATIKARA: “Size katılıyorum. Öğrencilerimizi vatansever, çalışkan, millî kültürüne bağlı, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletini seven, bu Cumhuriyeti yaşatmak ve yüceltmek isteyen kişiler olarak yetiştirmek istiyorsak plânlarımızda bu noktaya dikkat etmeliyiz. Ders kitaplarımızda da zaten konuyla ilgili metinlere yer verilmiş. Atatürk’ün edebiyat ve sanatla ilgili görüşleri, Atatürk ve lâiklik, Atatürk ve çağdaşlık, Atatürk’ün dil alanında, kültür alanında yaptığı çalışmalar bunlardan bazıları. Bu metinleri, yeri geldikçe öğrencilerimize okutalım, metinler üzerinde onlarla konuşalım, gerekli açıklamaları yapalım, onların da bu konularda araştırmalar yapmalarını sağlayalım.”
Program kılavuz kitaplarının ilgili bölümleri incelendi ve gereken notlar alınarak derslerde, Atatürkçülükle ilgili konuların işlenmesinde gereken hassasiyetin ve titizliğin gösterilmesine karar verildi.

9-Günlük Plânlarla İlgili Düşünceler
Nevzat YÜKSEL: “Bakanlığımızdan gelen program kılavuz kitaplarında hangi ünitede hangi konuların işleneceği, öğrencilere hangi davranışların kazandırılacağı, bu davranışları kazandırmak için hangi etkinliklerin nasıl yapılacağı ayrıntılı olarak açıklanmış. Ünitelere ne kadar zaman ayrılacağı da belirtilmiş. Bu kitaptaki çizelgeler zaten bir günlük plân niteliği taşıyor. Ayrıca ders kitaplarında da uygun etkinliklere yer verilmiş. Biz de derslerimize girerken derse hazırlık niteliği taşıyan günlük plânlar yapalım. Plânlarımız dersin özeti niteliğini taşısın. Dersimizin hangi aşamasında ne yapacağımızı önceden plânlarsak konu dışına çıkma, tekrara düşme gibi hatalardan kurtuluruz.”

Murat GÖNEN: “Ayrıca günlük plânlarımızda değerlendirme bölümüne yer verelim. Soracağımız sorularla öğrencilerimizin, amaçladığımız kazanımları elde edip etmediklerini gözleyelim. Plânlarımızda sınıf düzeyine uygun yöntem ve teknikleri seçip bunları da plânımıza not edelim.”

10-Programda belirtilen hedef ve davranışlar/kazanımlar dikkate alınarak derslerin işlenişinde uygulanacak öğretim yöntem ve tekniklerinin belirlenmesi
Adem GÖREN: “Bu maddeyle ilgili olarak konuşmak isteyen arkadaşımız var mı?”

Birsen YÜKSEL: “İşlediğimiz konunun niteliğine göre farklı yöntem ve teknikler kullanalım. Öğrencilerimizin seviyelerini dikkate alarak onların derse ilgilerini artıracak yöntem ve tekniklerden yararlanalım. Biliyorsunuz ‘Anlatım’ tekniği uzun süre kullanıldığında öğrencinin dersten kopmasına yol açabiliyor. Bu bakımdan öğrencinin aktivitesini artıracak; soru-cevap, örnekleme, tartışma, beyin fırtınası, gösteri, gözlem, tümevarım, tümdengelim gibi teknikleri daha fazla kullanalım. Öğrencilerimizin derse hazırlıklı gelmelerini sağlamak için onlara araştırma ödevleri verelim. Zaman zaman grup çalışmaları da yapalım.”

11-Öğrenci merkezli öğrenmenin gereği olarak, öğrencilerin sınıftaki rolü ve etkinliği konusunda uygulanabilir kararların alınması
Fatma SARUHAN: “Bilhassa Dil ve Anlatım derslerindeki panel, sunum, açık oturum, tartışma, münazara gibi konular öğrencilerin en üst düzeyde aktif olması açısından son derece uygun. Yine Türk Edebiyatı dersinde herhangi bir şairimizi işlerken öğrencilerimize bu şairin seçme şiirlerinden slaytlar hazırlatıp bunları sınıfa izletebiliriz ki bunu zaten yapıyor ve bu tür sunumları bilgisayar laboratuvarında gerçekleştiriyoruz.”

12-Öğrencilere Aldırılacak Kaynak-Araç ve Gereçlerin görüşülmesi
Adem GÖREN: “Biliyorsunuz, bizim derslerimizde öğrencinin önünde metnin bulunması büyük önem taşıyor. Dolayısıyla en önemli ders aracımız, ders kitabı ki, onu da Bakanlık veriyor. Bunun dışında her öğrencimize bir yazım kılavuzu ile bir Türkçe Sözlük aldırmaya çalışalım; fakat öğrencilerimizin ekonomik durumlarının bu tür harcamalara uygun olmayabileceğini de düşünerek bunu zorunlu tutmayalım.”

Birsen YÜKSEL: “Ben geçen yıl dokuzuncu sınıfların hepsinde para toplayarak her sınıfa bir tane, Türk Dil Kurumu’nun çıkardığı Yazım Kılavuzundan aldım. Yani o yazım kılavuzları o sınıflara ait oldu ve onları dört yıl boyunca kullanacaklar. Bu yıl da aynı şeyi yapabiliriz. Zaten şu anda onuncu sınıflarda bu kılavuzlar var.”

Öneri uygun bulundu ve bu yıl da her sınıfa bir yazım kılavuzu aldırılmasına karar verildi.

13-Yazılı sınavlar ve sözlü notlarıyla ilgili ölçme değerlendirme esaslarının görüşülmesi
Adem GÖREN: “Arkadaşlar, biliyorsunuz yönetmelik gereği, haftada üç saat olan bir dersten her dönemde en az üç, haftada iki saat olan bir dersten de en az iki yazılı sınav yapılması gerekiyor. Yani bu sayılar alt sınır. Fakat ben, bütün sınıflarda ve bütün alanlarda, belirtilen alt sınır sayısının yeterli olduğunu, fazladan bir yazılı sınav daha yapılmasına gerek olmadığını düşünüyorum. Zaten, yönetmelik, bir sınıfta yapılan yazılı sınavda öğrencilerin büyük çoğunluğunun başarısız olması halinde öğretmene o sınıfta o yazılı sınavı iptal etme ve yeni bir sınav yapma yetkisi veriyor. Yani böyle bir zaruret doğarsa bu yolu da kullanabiliriz.
Bir de yazılı sınavlarda sorularımızın orta zorlukta olmasına dikkat edelim. Bununla birlikte bir iki tane çok kolay, bir iki tane de zor soruya yer verelim. Yazılı sınav sonuçlarını da, yönetmelikte belirtildiği üzere öğrencilerimize en geç 15 gün içinde bildirelim. Sınavlardan sonra, ortak hatalar üzerinde de durarak eksikleri tamamlama yoluna gidelim.”

Hasan ATIKARA: “Bence de yazılı sınav sayısında yönetmelikte belirtilen alt sınırlar yeterli. Bu sayıları artırmaya gerek olmadığını düşünüyorum.”

Adem GÖREN: “Öğrencilerimize bir dönemde hangi dersten kaç sözlü notu vereceğimizi de bu zümre toplantısında kararlaştırmamız gerekiyor. Ben, Türk Edebiyatı dersinden de, Dil ve Anlatım dersinden de her dönem için iki sözlü notu verilmesini öneriyorum. Sözlü notlarını öğrencilerimizin ders içi ve ders dışı etkinliklerini dikkate alarak verelim ve bu notu öğrencilerimize anında duyuralım. Sözlü notunu, öğrenciyi derse aktif olarak katmak için, teşvik amacıyla kullanalım. Yazdıkları güzel bir kompozisyonu, hazırladıkları iyi bir ödevi, sorularımıza verdikleri güzel cevapları anında sözlü notuyla değerlendirerek ve bunu da sınıf ortamında öğrencilerimize duyurarak onları yazmaya, derse daha çok katılmaya teşvik edelim. Diğer taraftan tiyatro, şiir dinletisi, oratoryo, koro ve benzeri etkinliklerde görev alan öğrencilerimizin sözlü notlarını verirken de onların bu gayretlerini göz önünde bulunduralım.”
Yazılı sınav sayılarında, yönetmelikte belirtilen alt sınırların aşılmamasına, sınav sorularının hazırlanışında, yukarıda belirtilen esaslara uyulmasına; sözlü notu konusunda da, öğrencilerin gerek ders içi ve gerekse ders dışı etkinliklerdeki performanslarının dikkate alınmasına, her dönem için gerek Türk Edebiyatı gerekse Dil ve Anlatım dersinden iki sözlü notu verilmesine karar verildi.

14-Öğrencilerin “okuma”ya, “yazma”ya, sosyal ve kültürel etkinliklerde görev almaya, yarışmalara katılmaya teşvik edilmesi
Birsen YÜKSEL: “Arkadaşlar, öğrencilere kitap okutulması konusunda benim yıllardır sürdürdüğüm bir uygulama var. Son sınıflar dışında, derslerine girdiğim sınıflarda, her ay bir kitap olmak üzere, birinci dönemde dört, ikinci dönemde dört, toplam sekiz kitap okutuyorum. Her kitabın bitirilmesiyle ilgili bir tarih veriyor ve o tarihte, okunan kitapla ilgili, kısa cevaplı, on beş, yirmi soruluk bir “kitap sınavı” yapıyorum. Yani öğrencilerden kitabın özetini yazıp getirmelerini filan istemiyorum. Kitap sınavıyla da, onların internetten kitabın sadece özetini okumalarını önlemiş oluyorum. Bir dönemde dört kitabın dördünü de okuyan öğrenciye -okumamışsa, bu durum kitap sınavında anlaşılıyor- o dönem için, Türk Edebiyatı dersinin sözlü notlarından birini 100 olarak vereceğimi de daha eğitim öğretim yılı başında, dersine girdiği bütün sınıflarda duyuruyorum. Yani her kitap 25 puan değerinde oluyor. Uygulama, velilerin de çok hoşuna gidiyor. Hatta birçok veli, kitapları kendilerinin de okuduklarını söylüyor. Tabiî bu uygulamada, bir sınıftaki bütün öğrenciler o ay aynı kitabı okuyorlar. Söz gelimi Ekim ayında Sefiller, Kasım’da Toprak Ana vb. Zaten başka türlü bir uygulamayla, kitap sınavı yapılması mümkün olmaz. Bu yöntemle, daha önce hiç kitap okumayan öğrenci bile bir yılda en az sekiz kitap okumuş oluyor. Kitap seçimini de, Bakanlığımızın yayımladığı 100 kitaplık listeden yapıyorum. Tabiî o listedeki yazarların başka eserlerini de okutuyorum.
Kitap seçiminde en çok dikkat ettiğim ve önemsediğim hususlardan biri de,  seçtiğim kitapların öğrencileri sıkmayacak, tam tersine onlara “kitap”ı, “okuma”yı sevdirecek, edebî zevk kazanmalarına yardım edecek eserler olması. Bunun için de daha çok roman türündeki eserleri tercih ediyorum. Bu arada, okuma alışkanlığı olan öğrenciler zaten ayda bir kitapla yetinmiyorlar. Yani buradaki öncelikli amaç, hiç kitap okumayan öğrencileri de kitap okur hale getirmek, onların da bu işin keyfine varmalarına yardımcı olmaya çalışmak.
Bu uygulamayı, 2008-2009 eğitim öğretim yılında Lüleburgaz Lisesi’nde, edebiyat zümresi olarak sene başında aldığımız kararla bütün okula yaydık ve çok güzel sonuçlar aldık. Yalnız, üniversite sınavına odaklandıkları için, son sınıfları uygulamanın dışında tuttuk. 2009-2010 eğitim öğretim yılında atandığım Aydın Efeler Anadolu Lisesinde de dersine girdiğim sınıflarda bu uygulamayı devam ettirdim. Burada da aynı şekilde davranıyorum. Ki bizim öğrencilerimiz kavrama kapasiteleri itibarıyla çok iyiler.
        Biliyorsunuz, edebiyat öğretmenleri olarak en önemli görevlerimizden biri de, öğrencilerimize okumayı sevdirmek; onları, okuduğunu anlayan, duygu ve düşüncelerini gerek sözlü ve gerekse yazılı olarak etkili bir dille anlatabilen, bunu yaparken de geniş bir kelime hazinesinin imkânlarından yararlanabilen; okumanın ne kadar keyifli ve güzel bir alışkanlık olduğunu, okumanın insanı toplumda saygı gören bir kişi haline getireceğini, okuyan insanın daha başarılı, mutlu ve geniş ufuklu olacağını fark eden bireyler olarak yetiştirmeye çalışmak.

Nevzat YÜKSEL: Ben de, Yayın ve İletişim Kulübü olarak 2010-2011 eğitim öğretim yılında çıkardığımız iki gazete ile Mayıs ayında çıkarmayı planladığımız; fakat ekonomik sebeplerle Ağustos’ta bastırabildiğimiz; ancak bütün bir yıl boyunca hazırlığını yaptığımız okul dergimizin de öğrencilerimizi yazmaya teşvik etme konusunda önemli bir rol oynadığını düşünüyorum. Bu üç yayında birçok öğrencimizin yazısına ve şiirine yer verdik. Bu yıl da bu yayınları çıkarma ve dolayısıyla daha fazla sayıda öğrencimizi bu faaliyetin içine çekme gayreti içinde olacağız. Bu şekilde daha fazla sayıda öğrencimizi yazmaya teşvik etmiş olacağımızı düşünüyorum.
Adem GÖREN: Evet arkadaşlar, gerek Birsen Hanımla Nevzat Beyin birlikte yürüttükleri Yayın ve İletişim Kulübünün çıkardığı gazetelerle okul dergisinde, gerek Hasan Beyin yürüttüğü Kültür ve Edebiyat Kulübünün çıkardığı duvar gazetelerinde ve gerekse şiir, kompozisyon yarışmalarında öğrencilerimizin ortaya çok güzel eserler koyduklarını gördük. Ayrıca edebiyat zümresi olarak çocuklarımızın okuma alışkanlığı kazanmaları, edebî zevke ulaşmaları konusunda da gereken çabayı gösteriyoruz. Ben bütün bu çabaların bu eğitim öğretim yılında da aynen devam edeceğine inanıyorum.
        Öğrencilerin, son sınıflarda daha esnek davranmak kaydıyla, her vesileyle ve öğretmenlerin kendi belirleyecekleri yöntemlerle kitap okumaya teşvik edilmelerine, son sınıflarda ise daha esnek davranılarak, üniversite sınavlarına hazırlanma konusundaki ciddiyetin de “kitap okuma” gibi değerlendirilmesine karar verildi.

15-Ödev Yönetmeliğinin okunması, ödev konularının ve ödev değerlendirme esaslarının belirlenmesi (Öğrencilerin Ders Dışı Eğitim ve Öğretim Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik Mad: 11 2300 sayılı Tebliğler Dergisi)
Fatma SARUHAN, 2300 sayılı Tebliğler Dergisi’nden Ödev Yönetmeliğini okudu.

Adem GÖREN: “Biliyorsunuz, ödevlerin öğrencileri araştırmaya yöneltecek nitelikte olması, öğretici olması, öğrencilerin hazırlayabileceği zorlukta olması ve ödevlerde konu dışına çıkılmaması gerekiyor. Ödev konularını da öğrencilerimize, sekizinci haftanın sonuna kadar bildirmek durumundayız. Ödev konusunu öğrenciye bildirirken yararlanabileceği kaynakların adlarını ve ödev değerlendirme esaslarını da belirtmeliyiz. Ayrıca, birer ödev defteri veya ödev dosyası tutmamız, öğrencilerimizi ödevlerini hazırlama sürecinde takip etmemiz, ödevi hazırlama aşamalarını görmemiz gerekiyor. Ben, ödev değerlendirme esaslarıyla ve ödev konularıyla ilgili bir ön çalışma yaptım. İsterseniz bunu olduğu gibi kabul ederiz veya önerileriniz doğrultusunda birtakım değişiklikler yaparak kabul ederiz.

 ÖĞRENCİ ÖDEVLERİNİ DEĞERLENDİRME ESASLARI
1-Tertip ve düzen……………………..10 puan
2-Ödevin zamanında teslimi…….10 puan
3-Ödevin hazırlanması sürecinde öğretmenle işbirliği…….10 puan
4-Ödevin hazırlanmasında kullanılan kaynakların çeşitliliği  10 puan
5-Araştırmanın yeterliliği….. 10 puan
6-Yazım ve noktalama…….10 puan
7-Ödevin içeriği……………..40 puan
          TOPLAM……………..100 PUAN

TÜRK EDEBİYATI ÖDEV KONULARI

9. SINIF
1-Yöresel halk edebiyatı ürünleri derlemek (masal, mani, ninni, tekerleme vs.)
2-Hikâye yazmak
3-Roman incelemek
4-Âşık edebiyatı nazım türlerini örnekleriyle tanıtmak
5-Halk edebiyatından bir “koşma” ile Divan edebiyatından bir “gazel”i “şekil, içerik, dil, edebî sanatlar, kafiye vb.” yönlerden karşılaştırmak
6-“Gurbet” temalı şiirlerin derlenmesi
7-“İstanbul” konulu şiirlerin derlenmesi

10. SINIF
1-Göktürk Yazıtları’nda geçip de günümüze kadar aynen veya küçük değişikliklerle gelmiş kelimeleri tespit edip alfabetik sırayla yazmak
2-Dede Korkut Hikâyeleri’nden bir tanesini incelemek
3-Geçiş dönemi eserlerinden birini (Kutadgu Bilig, Atabetül Hakâyık, Divan-ı Hikmet) incelemek
4-Yunus Emre’nin şiirlerinde “sevgi” ve “hoşgörü” konularını, örnekleriyle incelemek
5-Fuzûlî, Bâkî ve Nedim’den birer “gazel” incelemek
6-Edebiyatımızda “yergi” (hiciv) konusunu, Divan ve Halk edebiyatlarından üçer örnek şiirle incelemek
7-Ali Şîr Nevaî hakkında inceleme (hayatı, edebî kişiliği, eserleri)
8-Fuzulî, Bakî, Nedim, Nef’i, Nabi’den biri ile ilgili inceleme (hayatı, edebî kişiliği, eserleri)
9-Mevlânâ’da evrensel sevgi anlayışı ve semâ üzerine inceleme

11. SINIF
1-Tanzimat Edebiyatında gazetecilik
2-Tanzimat’la birlikte edebiyatımıza giren yeni kavram ve konuları örnek metinler üzerinde göstermek
3-Taaşşuk-ı Talât ve Fitnat’ı incelemek
4-İntibah romanını incelemek
5-Servet-i Fünûn edebiyatında dergicilik
6-Mai ve Siyah veya Aşk-ı Memnu romanlarından birini incelemek
7-Tevfik Fikret’in şiirlerinde işlenen sosyal temaları üç örnek şiir üzerinde incelemek
8-Ziya Gökalp’in “Lisan” şiiri ile Ömer Seyfettin’in “Yeni Lisan” başlıklı makalesinden hareketle Millî Edebiyat akımının dil anlayışını incelemek
9-Ahmet Vefik Paşa’nın Türk tiyatrosuna katkılarını incelemek
10-Yahya Kemal’in şiirlerinde İstanbul
11-Namık Kemal, Şinasi, Ziya Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Abdülhak Hâmit Tarhan, Recaizade Mahmut Ekrem, Ahmet Haşim, Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Yahya Kemal Beyatlı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar’dan biri ile ilgili inceleme (hayatı, edebî kişiliği, eserleri)

12. SINIF
1-“Beş Hececiler” olarak bilinen şairlerin sanat anlayışlarını, her şairden en az bir şiir üzerinde olmak üzere örnek metinlerle incelemek
2-Garip Şiirinin özellikleri, bu şiir akımının edebiyatımıza getirdiği yeniliklerin, bu topluluğa mensup her üç şairin şiirlerinden örneklerle incelenmesi
3-1960 sonrasında “köy hayatını” konu alan bir romanın incelenmesi
4-Kurtuluş Savaşı’nı konu alan bir romanın incelenmesi
5-Yahya Kemal Beyatlı, Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Peyami Safa, Ahmet Muhip Dıranas, Faruk Nafiz Çamlıbel, Cahit Sıtkı Tarancı, Cahit Külebi, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl Kısakürek, Nazım Hikmet Ran, Hüseyin Nihal Atsız, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Attilâ İlhan, Orhan Pamuk, Rıfat Ilgaz, Cahit Zarifoğlu, İsmet Özel, Ataol Behramoğlu, Nurullah Ataç, Cemil Meriç, Mehmet Kaplan, Suut Kemal Yetkin, Mustafa Kutlu’dan biri ile ilgili inceleme (hayatı, edebî kişiliği, eserleri)

DİL VE ANLATIM ÖDEV KONULARI
9. SINIF
1-Anlatım bozukluğu olan elli cümlenin, anlatım bozuklukları giderilerek düzgün şekilleriyle yazılması, cümlelerdeki anlatım bozukluklarının sebeplerinin belirtilmesi
2-Bir metni oluşturan kelimelerin yapıları bakımından incelenmesi, kelimelerin ek ve köklerinin gösterilmesi
3-Bir metni oluşturan cümlelerin; öğelerinin bulunması, cümle türleri bakımından incelenmesi
4-Bir metni oluşturan cümlelerin yapıları bakımından incelenmesi
5-Yazım hataları ve noktalama yanlışlarıyla dolu bir metnin, bu yanlışlardan arındırılarak yeniden yazılması
6-Bir metindeki kelimelerin anlamları bakımından incelenmesi
7-Bir metindeki kelime gruplarının incelenmesi

10. SINIF
1-İçinde insan ve çevre tasvirlerinin yer aldığı bir olay hikâyesi yazdırılması
2-Bir metinde yer alan kelimelerin; isim, sıfat, zamir, zarf türünden ne tür kelimeler olduklarının incelenmesi, çeşitlerinin belirtilmesi
3-Bir metinde yer alan fiillerin; yapı, kip, çatı yönünden incelenmesi
4-Öğrencilere bir konuda, slayt destekli sunum hazırlatılması

11. SINIF
1-Mektup türü ve çeşitleri hakkında bilgi vermek, üç değişik yazardan birer edebî mektup örneği yazmak
2-Günlük türü hakkında bilgi vermek, on beş gün süreyle günlük yazmak
3-Hatıra (anı) türü hakkında bilgi vermek, bir edebiyatçımızın veya devlet adamımızın bu türdeki eserini incelemek
4-Mülâkat (görüşme) türü hakkında bilgi vermek, bir kişiyle mülâkat yapmak
5-Deneme türü hakkında bilgi vermek, Türk edebiyatından bir, dünya edebiyatından bir deneme örneği bulmak, bir deneme yazmak

12. SINIF
1-Beydeba, La Fontaine ve Aisopos’tan birer fabl örneği bulma, bir fabl yazma
2-Bir olay veya durum hikâyesi yazma
3-Kısa bir piyes yazma
4-Roman incelemesi
Ödev değerlendirme esaslarının ve ödev konularının yukarıda belirtildiği gibi olmasına karar verildi.

16-Diğer Zümre Öğretmenleriyle İşbirliği
Adem GÖREN: “Edebiyat öğretmenleri olarak, işlediğimiz konular gereği en çok Tarih, Din Kültürü ve Coğrafya branşlarındaki arkadaşlarla işbirliğinde bulunuyoruz. Tasavvuf ve Türklerin dini inançları (Şamanizm, Budizm, Maniheizm, İslâmiyet) konularını işlerken din kültürü, atalarımızın yaşadıkları coğrafyayı, edebi eserlerin oluştuğu yerleri anlatırken coğrafya, Edebiyat Tarihi ile ilgili konuları anlatırken de tarih öğretmeni arkadaşlarımızdan yardım alabilir, gerekirse bazı konuları özetlemelerini isteyebiliriz. Böylelikle öğrencilerimiz, bir edebi eserin, oluştuğu coğrafyadan, toplumundan, kültüründen uzak olamayacağını, yazıldığı dönemin de bir aynası olduğunu çok daha iyi kavrar.”
Belirtilen branş öğretmenleriyle işbirliği yapılmasına karar verildi.

17-Bilim ve Teknolojideki Gelişmelerin Derslere Yansımasını Sağlayıcı Kararlar Alınması, İhtiyaç Duyulan Araç-Gereç, Kitap vb. Materyalin Belirlenmesi
Adem GÖREN: “Arkadaşlar, biliyorsunuz bilim ve buna bağlı olarak teknoloji hızla gelişiyor. Eğitimciler olarak, ortaya çıkan gelişmeleri mümkün mertebe yakından takip etmemiz gerekiyor. Aksi halde gelişmelere ayak uyduramayan, kendisini yenileyemeyen ve dolayısıyla da öğrencilerine yeterince faydalı olamayan öğretmenler haline geliriz. Bu, herhalde hiçbir öğretmenin yaşamak istemeyeceği bir durumdur. Bu arada, öğrencilerimizin bilhassa teknolojinin kullanımı konusunda çoğu zaman bizlerden bir adım önde gittiklerini de söyleyebiliriz. Derslerimizde onların bu becerilerinden de yararlanabiliriz. Esasen bizler, öğrencilere birtakım şeyler öğretirken onlardan da meslekî tecrübe anlamında çok şey öğreniriz. Bu anlamda öğretmenler odası da iyi bir öğrenme yeridir. Burada da, eğitime öğretime dair tecrübelerimizi paylaşabilir, sınıfta veya genel anlamda karşılaştığımız bir sorunla ilgili olarak bulduğumuz ya da geliştirdiğimiz bir çözüm yolunu arkadaşlarımıza aktarabiliriz.”
        Teknolojiden imkânlar ölçüsünde yararlanılmasına ve öğrencilerin de yararlandırılmasına karar verildi.

18-Sorunlarıyla kendi kendine baş etmede zorluk yaşayan öğrencilerin belirlenerek gerek rehberlik servisiyle ve gerekse o öğrencinin dersine giren diğer öğretmenlerle işbirliği yapılması
Adem GÖREN: Arkadaşlar, zümremizde mesleğe yeni adım atmış kimse yok. Hepimiz belli bir tecrübeye ve birikime sahibiz. Bu tecrübe ve birikimimizi öğrencilerimizi yetiştirirken cömertçe kullanalım. Okulumuz yatılı okul olduğu için öğrencilerimizin tamamına yakını yatılı kalıyor. Yatılı okul hayatı öğrencileri hayata çok daha iyi bir şekilde hazırlar. Bununla birlikte, ailelerinden uzakta kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmek durumunda olan öğrencilerimizden bazıları zaman zaman birtakım sorunlar yaşayabilirler. Bu da gayet normaldir. İşte bizler burada onların hem öğretmenleri hem de manevî anne babaları, ağabeyleri, ablaları olarak çözmekte zorlandıkları konularda yardımcı olmalıyız. Bu durumdaki öğrencilerimizle biraz daha yakından ilgilenmeli, gerek rehber öğretmenlerle ve gerekse o öğrencinin dersine giren diğer öğretmen arkadaşlarımızla iletişim ve işbirliği içinde olarak bu çocuklarımızın sorunlarını aşmalarına yardımcı olmaya çalışmalıyız.

Zümredeki her öğretmenin, dersine girdiği sınıflarda bu konuya da gerekli özeni göstermesine ve gerekli durumlarda gerekli müdahalelerde bulunmasına karar verildi.

19-Dilekler ve Kapanış
Adem GÖREN: “Değerli arkadaşlarım, güzel bir zümre toplantısı olduğunu düşünüyorum. Katılımınızdan ve katkılarınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyor; 2011-2012 eğitim öğretim yılının da en az önceki yıl kadar verimli ve başarılı geçmesini; bizlere, öğrencilerimize, okulumuza, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.”





Adem GÖREN                         Nevzat YÜKSEL               Birsen YÜKSEL
Zümre Başkanı                            Yazman



Fatma SARUHAN                      Murat GÖNEN                Hasan ATIKARA






16.9.2011
Cafer ÖLGÜN
Okul Müdürü



18 Haziran 2011 Cumartesi

TÜRK EDEBİYATINDA ÖNEMLİ ESERLER VE BUNLARIN SAHİPLERİ

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATINDA ÖNEMLİ ESERLER VE BUNLARIN SAHİPLERİ

Abbas Sayar: Yılkı Atı, Can Şenliği, Dik Bayır…
Abdülhak Şinasi Hisar: Fahim Bey ve Biz, Çamlıca’daki Eniştemiz, Boğaziçi Mehtapları, Geçmiş Zaman Köşkleri…
Adalet Ağaoğlu: Bir Düğün Gecesi, Ölmeye Yatmak, Fikrimin İnce Gülü…
Ahmet Hamdi Tanpınar: Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Beş Şehir, Bursa’da Zaman, Abdullah Efendi’nin Rüyaları, Sahnenin Dışındakiler…
Ahmet Kutsi Tecer: Koçyiğit Köroğlu, Köşebaşı…
Ahmet Muhip Dıranas: Fahriye Abla, Olvido…
Âşık Mahzuni Şerif: İşte Gidiyorum Çeşmi Siyahım…
Âşık Veysel Şatıroğlu: Dostlar Beni Hatırlasın.
Ataol Behramoğlu: Bir Gün Mutlaka, Aşk İki Kişiliktir, Bebeklerin Ulusu Yok, Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var…
Attila İlhan: Abbas Yolcu, Duvar, Yasak Sevişmek, Sisler Bulvarı, Ben Sana Mecburum, Yağmur Kaçağı…
Aziz Nesin: Şimdiki Çocuklar Harika, Zübük, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz…
Bilge Karasu: Göçmüş Kediler Bahçesi…
Cahit Sıtkı Tarancı: Ömrümde Sükut, Otuz Beş Yaş, Ziya’ya Mektuplar, Düşten Güzel, Gün Eksilmesin Penceremden…
Cahit Külebi: Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda, Yeşeren Otlar, Türk Mavisi, Adamın Biri…
Cahit Zarifoğlu: İşaret Çocukları, Yedi Güzel Adam, Menziller…
Cemal Süreya: Üvercinka, Beni Öp Sonra Doğur, Göçebe, Sevda Sözleri…
Cemil Meriç: Bu Ülke, Mağaradakiler, Kırkambar, Işık Doğudan Gelir, Umrandan Uygarlığa…
Edip Cansever: Yer Çekimli Karanfil, Masa Da Masaymış Ha, Çağrılmayan Yakup, Ben Ruhi Bey Nasılım, Sevda ile Sevgi…
Ece Ayhan: Bakışsız Bir Kedi Kara, Zambaklı Padişah, Sivil Şiirler, Şeyler Kitabı, Mısırkalyoniğne…
Fazıl Hüsnü Dağlarca: Üç Şehitler Destanı, Çocuk ve Allah, Havaya Çizilen Dünya, Çakırın Destanı…
Behçet Necatigil: Kapalı Çarşı, Sevgilerde, Evler…
Fakir Baykurt: Yılanların Öcü, Kaplumbağalar, Tırpan, Irazca’nın Dirliği…
Haldun Taner: Keşanlı Ali Destanı, On İkiye Bir Var, Yaşasın Demokrsi, Şişhaneye Yağmur Yağıyordu, Vatan Kurtaran Şaban, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, Fazilet Eczanesi, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, Konçinalar…
Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı): Ege Kıyılarında, Mavi Sürgün, Merhaba Akdeniz, Ege’nin Dibi, Gülen Ada, Uluç Reis, Turgut Reis, Aganta Burina Burinata…
Haydar Ergülen: Karşılığını Bulmamış Sorular, Sokak Prensesi, Sırat Şiirleri…
Hilmi Yavuz: Bakış Kuşu, Doğu Şiirleri, Gizemli Şiirler…
Hüseyin Atlansoy: Balkon Çıkmazında Efendilik Tarihi, Şehir Konuşmaları, Kaçak Yolcu…
İlhan Berk: Otağ, Güneşi Yakanların Selâmı, Galile Denizi, Günaydın Yeryüzü, Türkiye Şarkısı…
İsmail Habip Sevük: Tuna’dan Batı’ya, Yurttan Yazılar…
İsmet Özel: Evet İsyan, Celladıma Gülümserken, Erbain, Bir Yusuf Masalı…
Kemal Bilbaşar: Anadolu’dan Hikâyeler, Cevizli Bahçe, Ay Tutulduğu Gece, Kurbağa Çiftliği, Cemo, Memo…
Kemal Tahir: Devlet Ana, Esir Şehrin İnsanları, Yorgun Savaşçı, Kurt Kanunu, Yol Ayrımı, Rahmet Yolları Kesti…
Kemalettin Kamu: Bingöl Çobanları…
Mahmut Makal: Bizim Köy…
Melih Cevdet Anday: Mikado’nun Çöpleri…
Memduh Şevket Esendal: Otlakçı, Mendil Altında, Ev Ona Yakıştı, Ayaşlı ve Kiracıları, Vassaf Bey…
Mustafa Kutlu: Yokuşa Akan Sular, Yoksulluk İçimizde, Ya Tahammül Ya Sefer, Arka Kapak Yazıları…
Nazım Hikmet Ran: Memleketimden İnsan Manzaraları, Kuva-yı Milliye Destanı, Şeyh Bedrettin Destanı, 835 Satır…
Necati Cumalı: Tütün Zamanı, Nalınlar, Kızılçullu Yolu, Susuz Yaz…
Necip Fazıl Kısakürek: Kaldırımlar, Örümcek Ağı, Çile, Bir Adam Yaratmak, Çöle İnen Nur, Künye, Reis Bey...
Nurullah Ataç: Günlerin Getirdiği, Karalama Defteri, Günce…
Orhan Asena: Hürrem Sultan, Simavnalı Şeyh Bedrettin, Atçalı Kel Mehmet…
Orhan Kemal: Murtaza, Ekmek Kavgası, 72. Koğuş, Hanımın Çiftliği, Bereketli Topraklar Üzerinde, Baba Evi…
Orhan Pamuk: Cevdet Bey ve Oğulları, Benim Adım Kırmızı, Sessiz Ev, Beyaz Kale, Kara Kitap, Yeni Hayat, Kar, Masumiyet Müzesi…
Orhan Veli Kanık: Garip, Vazgeçemediğim, Yenisi, Karşı, Kitabe-i Seng-i Mezar, İstanbul’u Dinliyorum…
Oğuz Atay: Tutunamayanlar, Korkuyu Beklerken, Bir Bilim Adamının Romanı…
Ömer Bedrettin Uşaklı: Bedrettin Üzerine Şiirler…
Peyami Safa: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Matmazel Noraliya’nın Koltuğu, Fatih- Harbiye, Yalnızız, Sözde Kızlar, Bir Tereddüdün Romanı…
Recep Bilginer: Sarı Naciye, Parkta Bir Sonbahar Günüydü…
Refik Erduran: Karayar Köprüsü, Canavar Cafer, Cengiz Hanın Bisikleti…
Reşat Nuri Güntekin: Çalıkuşu, Değirmen, Acımak, Miskinler Tekkesi, Yeşil Gece, Tanrı Misafiri, Yaprak Dökümü, Balıkesir Muhasebecisi…
Rıfat Ilgaz: Hababam Sınıfı, Karartma Geceleri, Don Kişot İstanbul’da…
Ruşen Eşref Ünaydın: Diyorlar ki…
Sabahattin Ali: Kuyucaklı Yusuf, Kürk Mantolu Madonna, Kağnı, Ses, Sırça Köşk…
Sadri Ertem: Çıkrıklar Durunca…
Samim Kocagöz: Kalpaklılar, Doludizgin…
Sait Faik Abasıyanık: Havada Bulut, Son Kuşlar, Sarnıç, Mahalle Kahvesi, Semaver, Şahmerdan, Alemdağ’da Var Bir Yılan, Medar-ı Maişet Motoru…
Sedat Umran: Meşaleler, Gittin Taş Atarak Denizlerime, Parmak Uçlarımdaki Yangın...
Selim İleri: Her Gece Bodrum, Dostlukların Son Günü…
Sezai Karakoç: Körfez, Şahdamar, Hızır’la Kırk Saat, Mona Rosa, Kıyamet Aşısı, Ayinler…
Suut Kemal Yetkin: Günlerin Götürdüğü, Edebiyat Konuşmaları…
Talip Apaydın: Sarı Traktör, Vatan Dediler, Susuzluk…
Tarık Buğra: Küçük Ağa, Osmancık, Yarın Diye Bir Şey Yoktur, İbiş’in Rüyası…
Turan Oflazoğlu: Deli İbrahin, Keziban, 4. Murat, Genç Osman, Kösem Sultan, Sokrates Savunuyor…
Turgut Özakman: Ah Şu Gençler, Töre, Bir Şehnaz Oyun, Şu Çılgın Türkler…
Turgut Uyar: Dünyanın En Güzel Arabistanı, Göğe Bakma Durağı, Türkiyem, Arz-ı Hâl…
Yaşar Kemal: İnce Memed, Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yer Demir Gök Bakır, Üç Anadolu Efsanesi, Orta Direk, Yılanı Öldürseler, Teneke, Sarı Sıcak, Ölmez Otu, Ağrı Dağı Efsanesi, Yusufçuk Yusuf…
Yusuf Atılgan: Anayurt Oteli, Aylak Adam, Canistan…
Ziya Osman Saba: Sebil ve Güvercinler, Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi…

MİLLÎ EDEBİYAT VE MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİ EDEBİYATI İÇİN BİLİNMESİ GEREKEN ÖNEMLİ ESERLER VE SAHİPLERİ

Ebubekir Hazım Tepeyran: Küçük Paşa.
Falih Rıfkı Atay: Bizim Akdeniz, Tuna Kıyıları, Ateş ve Güneş, Zeytindağı, Çankaya, Taymis Kıyıları.
Faruk Nafiz Çamlıbel: Sanat, Çoban Çeşmesi, Han Duvarları, Canavar.
Halide Edip Adıvar: Türk’ün Ateşle İmtihanı, Handan, Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye, Sinekli Bakkal, Dağa Çıkan Kurt, Mor Salkımlı Ev, Tatarcık, Yol Palas Cinayeti.
Halit Fahri Ozansoy: Aruza Veda.
Mehmet Akif Ersoy: Safahat.
Mehmet Emin Yurdakul: Ey Türk Uyan, Cenge Giderken, Türkçe Şiirler, Türk Sazı, Tan Sesleri, Ordunun Destanı.
Mehmet Fuat Köprülü: Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Türk Edebiyatı Tarihi.
Mithat Cemal Kuntay: Üç İstanbul, Türk’ün Şehnamesi.
Musahipzade Celâl: Köprülüler, Bir Kavuk Devrildi.
Orhan Seyfi Orhon: Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi.
Ömer Seyfettin: Bomba, Kaşağı, Yalnız Efe, Kızıl Elma Neresi?, Yüksek Ökçeler, Başını Vermeyen Şehit, Bahar ve Kelebekler, Falaka, Efruz Bey, Diyet, İlk Düşen Ak, Pembe İncili Kaftan.
Refik Halit Karay: Memleket Hikâyeleri, Yezidin Kızı, Bugünün Saraylısı, İstanbul’un İçyüzü, Gurbet Hikâyeleri, Sürgün.
Reşat Nuri Güntekin: Anadolu Notları, Damga, Yaprak Dökümü, Miskinler Tekkesi, Tanrıdağı Ziyafeti, Çalıkuşu.
Rıza Tevfik Bölükbaşı: Uçun Kuşlar.
Yahya Kemal Beyatlı: Kendi Gökkubbemiz, Acımak, Dudaktan Kalbe, Yeşil Gece, Eğil Dağlar, Tarih Musahabeleri, Eski Şiirin Rüzgârıyla, Rubailer ve Hayam Rubailerini Türkçe Söyleyiş, Aziz İstanbul.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu: Sodom ve Gomore, Politikada 45 Yıl, Nur Baba, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, Kiralık Konak, Yaban, Ankara, Hep O Şarkı, Hüküm Gecesi, Panorama, Erenlerin Bağından, Okun Ucundan, Bir Serencam, Ergenekon, Zoraki Diplomat, Millî Savaş Hikâyeleri.
Ziya Gökalp: Altın Işık, Kızıl Elma, Yeni Hayat, Türkleşmek İslâmlaşmak Muasırlaşmak, Türk Medeniyeti Tarihi, Türkçülüğün Esasları.

Millî Mücadele Yıllarında veya Sonrasında Yazılmış Millî Mücadele Konulu Önemli Eserler

İstiklâl Marşı (şiir) Mehmet Akif Ersoy
Dumlupınar Yolunda (şiir) Kemalettin Kamu
Üç İstanbul (roman) Mithat Cemal Kuntay
Belgelerle Kurtuluş Savaşı Anıları (hatıra) Ebubekir Hazım Tepeyran
Üç Şehitler Destanı (şiir) Fazıl Hüsnü Dağlarca
Kuvayı Milliye Destanı (şiir) Nazım Hikmet Ran
Dağa Çıkan Kurt (hikâye) Halide Edip Adıvar
Millî Savaş Hikâyeleri (hikâye) Yakup Kadri
Vurun Kahpeye (roman) Halide Edip Adıvar
Ateşten Gömlek (roman) Halide Edip Adıvar
Sodom ve Gomore, Yaban, Ankara (roman) Yakup Kadri
Yeşil Gece (roman) Reşat Nuri Güntekin
Esir Şehrin İnsanları, Yorgun Savaşçı (roman) Kemal Tahir
Küçük Ağa (roman) Tarık Buğra
Kalpaklılar (roman) Samim Kocagöz
Kurtlar Sofrası (roman) Attilâ İlhan
Vatan Yolunda (hatıra) Yakup Kadri
Türk’ün Ateşle İmtihanı (hatıra) Halide Edip
Ergenekon (makale) Yakup Kadri

SERVET-İ FÜNÛN VE FECR-İ ÂTİ DÖNEMLERİ İÇİN BİLİNMESİ GEREKEN ÖNEMLİ ESERLER

Ahmet Haşim: Göl Saatleri, Piyale, Bize Göre, Frankfurt Seyahatnamesi, Gurabahane-i Lâklâkan.
Ahmet Hikmet Müftüoğlu: Çağlayanlar, Haristan ve Gülistan
Ahmet Rasim: Şehir Mektupları, Ramazan Sohbetleri, Eşkal-i Zaman.
Cenap Şahabettin: Hac Yolunda, Tiryaki Sözleri, Avrupa Mektupları,Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Sulh,
Halit Ziya Uşaklıgil: Mensur Şiirler, Ferdi ve Şürekası, Mai ve Siyah, Kırık Hayatlar, İzmir Hikâyeleri, Kırk Yıl, Saray ve Ötesi, Bir Acı Hikâye, Aşk-ı Memnu.
Hüseyin Cahit Yalçın: Hayal İçinde, Hayat-ı Muhayyel
Hüseyin Rahmi Gürpınar: Gulyabani, Mürebbiye, Şık, Şıpsevdi, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç
Mehmet Rauf: Eylül, Ferda-yı Garam, Siyah İnciler,
Tevfik Fikret: Rübâb-ı Şikeste, Rübabın Cevabı, Şermin, Halûk’un Defteri, Doksanbeşe Doğru,

TÜRK EDEBİYATINDAN ROMAN ÖZETLERİ

TAAŞŞUK-I TALÂT VE FİTNAT (Şemsettin Sami)

Yetim olan Talât, iş yerine gidip gelirken Hacı Mustafa’nın üvey kızı Fitnat’a âşık olur. Fitnat da Talât’ı sever. Ancak Hacı Mustafa, Fitnat’ı zengin ve yaşlı biri olan Ali Bey ile evlendirir. Buna dayanamayan Fitnat intihar eder. Fitnat’la evlenen Ali Bey ise, Fitnat’ın boynundaki muskayı açıp okuduğunda Fitnat’ın kendisinin öz kızı olduğunu öğrenir ve bir süre sonra delirip ölür. Bütün bu olanlara dayanamayan Talât da yatağa düşer. Bir süre sonra o da ölür.

İNTİBAH (Namık Kemal)

Ali Bey, yirmi yirmi bir yaşlarında bir gençtir. Ailesinin koruması altında büyür. Babası ölünce bunalıma girer ve kendini Çamlıca gibi gezinti yerlerine vurur. Çamlıca’da gördüğü güzel bir kadın olan Mehpeyker’e âşık olur. Ali Bey, Mehpeyker uğruna eve geç gelmeye, bazı geceler hiç gelmemeye, işe gitmemeye ve içmeye başlar. Bir mirasyedi gibi bütün servetini harcar ve annesini üzer. Annesi Ali Bey’i eve bağlamak için, eve Dilâşup adında bir cariye alır. Ancak Ali Bey’in gözü Mehpeyker’den başkasını görmez. Mehpeyker, birçok erkekle birlikte olan bir kadındır. Bunu öğrenen Ali Bey, ondan ayrılır ve Dilâşup ile evlenir. Terk edilmenin intikamını almak isteyen Mehpeyker, Bir oyun çevirip Dilâşup ile Ali Bey’i ayırır. Ali Bey, Dilâşup’u satar. Ali Bey’in annesi kahrından ölür. Mehpeyker Dilâşup’u zengin âşığı aracılığıyla satın alır ve onu kötü yola düşürmek için uğraşır. Hırsını alamayan Mehpeyker, Ali Bey’i öldürmek ister. Bunu öğrenen Dilâşup, Ali Bey’i korur ve onun yerine kendisi öldürülür. Durumu öğrenen Ali Bey de Mehpeyker’i öldürerek hapse girer ve bir süre sonra o da ölür.

SERGÜZEŞT (Sami Paşazade Sezai)

Romanda, Dilber adlı cariye ile onun ait olduğu konağın genç oğlu Celâl arasındaki aşktan yola çıkarak kölelik kurumunu anlatır. Avrupa’da resim öğrenimi gören oğullarına, kendileri gibi aristokrat tabakadan bir kızla evlilik düşleyen anne-baba, oğullarının Dilber’i sevdiğini öğrenince kızı gizlice bir esirciye satarlar. Dilber, Mısır’a götürülerek zengin bir tüccara satılır. Odalık olmayı reddeden Dilber, dövülerek veya hapsedilerek türlü eziyetlere maruz bırakılır. Dilber’e âşık olan haremağası onu kaçırarak İstanbul’a geri götürmek ister. Fakat kaçış sırasında haremağası merdivenden düşer ve ölür. Bunun üzerine Dilber, İstanbul’a tek başına gidemeyeceğini Fakat konaktaki işkenceli hayata dönemeyeceğini düşünür ve kendini Nil nehrine atarak canına kıyar.

FELÂTUN BEY İLE RAKIM EFENDİ (Ahmet Mithat Efendi)

Roman iki ana karakter üzerine kurulmuştur. Bunlardan Felâtun Bey, Batılılaşmayı yanlış algılayan, mirasyedi, züppe bir tiptir. Rakım Efendi ise, yerli kültürü temsil eden, kendi kendini yetiştirmiş, “Doğu”yu da “Batı”yı da tanıyan bilinçli bir tiptir. Eserde, Felâtun Bey yerilirken, bilinçli, çalışkan ve örnek bir insan olarak Rakım Efendi övülmektedir.

MAİ VE SİYAH (Halit Ziya Uşaklıgil)

Mai ve Siyah romanı, Servet-i Fünûn dönemi sanatçılarının karamsar ruh hâlini yansıtır. Bu dönem aydınlarının “Ahmet Cemil” karakteriyle sembolize edildiği bu roman, orta halli bir ailenin çocuğu olan Ahmet Cemil’in, bünyesinde çalıştığı “Mirat-ı Şuun” gazetesinin onuncu yılında Tepebaşı bahçesinde “mavi” bir gecede kurduğu hayallerle başlar. Bu hayallere göre Ahmet Cemil, yazdığı yeni şiirlerle ünlü bir şair olacak, şiir kitabı çok satacak ve böylece zengin olacak; sonra da zengin bir ailenin çocuğu olan Hüseyin Nazmi’nin kız kardeşi Lâmia ile evlenecektir. Ancak kendi elleriyle evlendirdiği kendi kız kardeşinin, hamileyken kocasından yediği bir tekme sonucunda sonucu ölmesi, yeniliklerle yüklü şiirlerinin edebiyat çevrelerinde alay konusu edilmesi ve bu yüzden şiir kitabını yakması, bu arada Lâmia’nın bir subayla nişanlanması, Ahmet Cemil’de uzak diyarlara kaçma arzusu doğurur. Bu sebeple Yemen’e memur olarak gider. Yolculuk sırasında, mavi bir gecede kurduğu hayalleri hatırlar ve gecenin karanlığında gökyüzünün “siyah”lığına dalar.

EYLÜL (Mehmet Rauf)

Suat (kadın) ile Süreyya’nın (erkek) beş yıllık evliliklerinin dinginliği, Necip’in ortaya çıkmasıyla Necip ile Suat arasında duygusal bir yakınlık doğurur. Necip, Süreyya’nın halasının oğludur. Bu genç çiftin evlerine gelip gittikçe Suat’ ilgi duymaya başlar ve ona âşık olur. Suat da bu duygulara kayıtsız değildir. Ancak ne Suat eşine, ne de Necip halasının oğluna ihanet etmek istemektedir. Her ikisi de sürekli bir duygu çatışması içindedir. Yazar, Suat ile Necip’in ruh dünyalarındaki çalkalanışları başarıyla tahlil eder. Bir gece konakta bir yangın çıkar ve Suat alevlerin arasında kalır. Onu kurtarmak isteyen Necip de alevler arasına dalar; fakat bu yangından ikisi de kurulamaz.

MÜREBBİYE (Hüseyin Rahmi Gürpınar)

Romanda, Anjel’in, “mürebbiye” (çocuk eğiticisi) olarak çalıştığı evin erkeklerini, para sızdırmak için ayartıp baştan çıkarması ve onları birbirine düşürmesi anlatılır. Anjel, otoriter bir aile reisi olan Dehri Efendi’nin yalısında mürebbiyedir. Evin genç oğlu Şemi’yi, Amca Bey’i ve damat Sadri’yi baştan çıkarmıştır. Dehri Efendi, Şemi ile Amca Bey’in yalının harem dairesine girmelerini yasaklar. Bir gece damat Sadri’yi hançerle öldürmek için Anjel’in odasına giren Şemi, kilitli bulunan dolabı açar. Dolabın içinde Dehri Efendi’yi görünce düşüp bayılır. Eserde bir bakıma, “yabancı” mürebbiyelerin çalıştıkları evlerde yol açtıkları ahlâksızlık işlenmiştir.
ATEŞTEN GÖMLEK (Halide Edip Adıvar)

Kurtuluş Savaşı yıllarını konu edinen ilk eser olan bu roman, Peyami’nin ağzından hatıra şeklinde kaleme alınır. Anadolu’da savaşa katılan Peyami, Sakarya Savaşı’nda bacaklarını kaybeder. Hastanede, başındaki kurşunun çıkarılmasını beklerken, başından geçenleri kaleme alır.Peyami ve İhsan’ın Ayşe’ye duydukları sevgi, İzmir’in işgali ve Kurtuluş Savaşı gerçekliği içinde anlatılır. Aşkın, savaş ortamında “ikincil” öneme sahip olması gerektiği vurgulanır.

ÇALIKUŞU (Reşat Nuri Güntekin)

Küçük yaşta anne ve babasını kaybeden Feride, teyzesinin koruması altında bir Fransız yatılı okuluna gönderilir. İstanbullu olan ve Batı kültürü ile yetişen bir aydın olan Feride, teyzesinin oğlu Kâmuran ile nişanlanır. Birbirlerine âşık olan bu çiftin evliliği bir kadının Feride’ye getirdiği bir mektup ile engellenir. Çünkü bu mektupta, Kâmuran’ın İsviçre’deyken Münevver adlı hasta bir kadınla ilişkisi olduğu ve ona evlenme sözü verdiği yazılıdır. Böyle bir yıkımla karşılaşan Feride, İstanbul’dan uzaklaşmak istediği için Anadolu’da öğretmenlik yapar. Feride, Zeyniler Köyü’nde Munise adlı öksüz, küçük bir kızı koruması altına alır. Genç, güzel ve idealist bir öğretmen olan Feride, başından geçenleri, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde görev yaparkenki izlenimlerini, duygu ve düşüncelerini, yaşadığı zorlukları günü gününe yazar.

YAPRAK DÖKÜMÜ (Reşat Nuri Güntekin)

Ali Rıza Bey, karısı, üç kızı ve bir oğluyla İstanbul’da geçim sıkıntısı içindedir. Ali Rıza Bey’in oğlu Şevket’in bir bankaya memur olarak girmesi aile için adeta bir kurtuluş olarak değerlendirilir. Ancak Şevket, gezmeye ve eğlenceye düşkün bir kadınla evlenir. Ali Rıza Bey’in kızları Leyla ile Necla, gelinin etkisi altında yaşamaya başlayınca ailede ekonomik sıkıntılar had safhaya ulaşır ve yaprak dökümü başlar. Ali Rıza Bey’in büyük kızı Fikret, kendini kurtarmak için çocuklu, dul bir adamla evlenir ve Adapazarı’na gider. Şevket, karısının isteklerine yetişebilmek için bankadan gizlice para alır ve durum anlaşılınca hapse girer. Ali Rıza Bey, evini satar ve küçük bir ev satın alır. Aile bu eve taşınır. Necla’nın zengin diye evlendiği Suriyelinin birkaç karısının olduğu ortaya çıkar. Leyla ise zengin bir avukatın metresi olur. Yaşadığı acılar sonunda Ali Rıza Bey felç olur. Leyla, babasını yanına alır. Ali Rıza Bey iyileşir; fakat hayatın zorlukları ve acıları karşısında boynu büküktür.

YABAN (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

Bu roman, köylü-aydın çatışmasını konu edinmiştir. Roman kahramanı Ahmet Celâl, Birinci Dünya Savaşı’nda bir kolunu kaybeder ve İstanbul’un İngilizler tarafından işgal edilmesi sebebiyle, emir eri Mehmet Ali’nin Eskişehir yakınlarında Porsuk Çayı kıyısındaki köyüne gider. Yabancı olduğu için halkla bir kopukluk yaşayan Ahmet Celâl, burada Emine’ye âşık olur. Köy, Yunanlılar tarafından işgal edilince Emine ile birlikte baskından kaçmaya çalışır. Ancak ikisi de vurulur. Emine ağır yaralıdır. Bunun üzerine Ahmet Celâl, hatıralarını yazdığı ve köyden kaçarken yanına aldığı defteri Emine’nin eline sıkıştırır. Köyden uzaklaşır. Sakarya Savaşı’ndan sonra düşman zulümlerini araştıran bir kurul, yıkıntılar ve yakılmış insan cesetleri arasında bu defteri bulur. Bu defter, Ahmet Celâl’in yalnızlık psikolojisini yansıtmakla birlikte, köylülerin Salih Ağa’ya bağlılıkları merkezinde süren cehaletlerini anlatır.

KÜÇÜK AĞA (Tarık Buğra)

Kurtuluş Savaşı’nı konu edinen Türk romanlarından biridir. İstanbul’da Fatih Medresesi’nde vaazlar veren ve kendisi de medrese kökenli biri olan Mehmet Reşit Efendi romanın baş kişisidir. Millî Mücadele sırasında Padişahtan yana olup Kuvayı Milliye’ye ve önderleri Haydar Bey’e karşı durur, Millî Mücadele’yi köstekler. 1919’da Anadolu’ya (Akşehir’e) gönderilir. Halk arasında “İstanbullu Hoca” olarak bilinen Mehmet Reşit Efendi, Kuvayı Milliyecileri vatan hainliğiyle suçlar ve Çerkez Ethem’in kardeşi Tevfik Bey’in çetesinde bir müfrezeyi yönetir. Zaman zaman, doğru yolda olup olmadığının çatışmasını yaşar. Sonunda, onu yakalamakla görevli Çolak Salih’in konuşmaları üzerine, Kuvayı Milliye’nin haklılığını kavrar ve kendisi de Kuvayı Milliyeci olur. Bu roman, önceleri hilâfet yanlısı olup sonradan Millî Mücadelenin haklılığını kavrayan, medrese kökenli bir hocanın şahsında o dönemdeki ikilemleri de yansıtır.

İNCE MEMED (Yaşar Kemal)

Türk romanında “ağa” tiplemesi denince akla “Abdi Ağa” gelir. Romanda, Çukurova ve Toroslarda sürüp giden sosyal ve geleneksel sorunlara karşı mücadele eden İnce Memed’in hayatı ve mücadelesi anlatılır. Abdi Ağa, halkı ezen, ona zulmeden bir kişidir. İnce Memed, Abdi Ağa’nın zulümlerine karşı gelir ve dağa çıkarak eşkıya olur. Eserde, ezen-ezilen, ağa-köylü çatışması işlenir. Ezilenler eşkıya olup dağa çıkarlar ve sömürenlere karşı halkı korurlar.

DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU (Peyami Safa)

Yaşananların, on beş yaşına basmış bir çocuğun bakış açısıyla anlatıldığı bu romanda çocuğun adı belirtilmemiştir. Yedi yaşından beri bacaklarından birinin ağrısını çeken bu çocuk, annesiyle birlikte yoksul bir hayat sürmektedir. Kemik veremi teşhisi konulan bu hastalığı çaresi, çocuğun sakin, sorunsuz bir hayat sürmesi ve iyi beslenmesine bağlıdır. Aksi halde çocuğun bacağı kesilecektir. Durumu öğrenen ve çocuğun akrabalarından olan bir paşa, onu Erenköy’deki köşküne, yanına alır. Çocuk burada, paşanın kendisinden büyük olan kızı Nüzhet’e âşık olur. Ancak Nüzhet’in, zengin bir doktor olan Ragıp Bey ile evlendirileceğini öğrenince hastalığı pekişir ve çok acı çeker. Köşkten kaçar ve hastaneye yatar. Başarılı bir ameliyatla bacağı iyileşir. Hastaneden çıktığında, Nüzhet’in Doktor Ragıp ile evlendiğini öğrenir.

EDEBİYAT AKIMLARI

Edebî Akım: Edebiyata bakış açıları, yaklaşımları, tutumları yönünden benzerlik bulunan yazar ve şairlerin meydana getirdiği bir sanat olgusuna edebi akım denir.
1-Hümanizm: Felsefede “insancıllık” yani ırk ve din farkı gözetmemek, bütün insanların iyiliğini düşünmek anlamına gelir. Edebiyatta “yeniden doğuş, uyanış” anlamlarındadır. 14. ve 16. yüzyıllarda Yunan ve Latin edebiyatlarını yeni bir sevgi ile geliştirmeye çalışan, Avrupa’da benimsenmiş bir edebiyat akımıdır. İtalya’da doğmuştur. Dante, Petrarca, Boccacio bu akımın İtalya’da en büyük temsilcileri oldular. İtalya’dan sonra hümanizmin en büyük temsilcileri 16. yüzyılda Fransa’da yetişmiştir: “Rabelais, Montaigne, Ronsard gibi”. Hümanizm iki sebepten doğmuştur: Ortaçağ zihniyetine (kilise ve devlet baskısına) duyulan tepki ve klasik Yunan-Latin edebiyatlarına duyulan hayranlık. Hümanizmin temel görüşleri şöyle özetlenebilir:
a) Çok tanrılı devirlere hayranlık b) Yunan-Latin edebiyatına duyulan özlem ve hayranlık
c) Eskiler gibi yazma hevesi ç) Biçim ve üslûba büyük önem verme d) Milli hayattan uzak bir edebiyat oluşumu
e) Eskilerin kullandığı tür ve biçimlerin yanı sıra dünya görüşlerinin ve fikirlerinin de taklit edilmesi

2-Klasizm: 17. yüzyılda Fransa’da gelişmiştir. İlkelerinin belirlenmesinde Fransız eleştirmen Boileau’nun (Bualo) katkısı olmuştur. Başlıca ilkeleri şunlardır:
a) Klasizme göre sanatın üç temeli vardır: Akıl, sağduyu ve tabiat (doğa).
b) Tabiat kavramı “insanın iç dünyası, insanın değişmeyen iç yapı gerçeği” anlamında kullanılmıştır. Bir eser, güzelliğini ve değerini akıldan alır. Sağduyuya yaslanmayan anlatımın estetiği yoktur.
c) Gerçeğin ve “doğa”nın akıl yoluyla incelenmesine önem verilmiştir.
ç) Grek (Eski Yunan) ve Latin edebiyatçıları örnek alınmıştır.
d) Yalnız seçkin ve olgun insanlar ele alınmış, bunların sadece ruhları incelenmiştir.
e) Ahlâki bir amaç güdülmüş, tutkulara gem vurulup erdeme önem verilmiştir.
f) İnsan dışındaki her şey (giysi, dekor, doğal çevre…) ihmal edilmiştir.
g) Eserler seçkin kişilerin konuştuğu dilde yazılmıştır.
ğ) Üslûp süssüz, sade, açık, sağlam ve yapmacıklıktan uzaktır.
h) Eserlerde biçim kusursuzluğuna, mükemmelliğe önem verilmiştir.
I) Konuya değil, konunun işleniş biçimine önem verilmiştir.
Klasizmin başlıca temsilcileri şunlardır:
Pierre Corneille (şair ve oyun yazarı – Le Cid, Horace, Cinna, La Place), Jean Racine (trajedi yazarı – Iphigenia, Athalle, Britanicus, Andromaque), Moliere (komedi yazarı – Tartuffe, Kadınlar Okulu, Kocalar Okulu, Kibarlık Budalası, Cimri, Zoraki Tabip, Gülünç Kibarlar, Bilgiç Kadınlar, Hastalık Hastası), La Fontaine (fabllarıyla ünlüdür), Pascal (filozof – Düşünceler, Taşra Mektupları), Descartes (filozof – Usül Üzerine Nutuk, Metafizik Düşünceler, Aklın Yönetilmesi İçin Kurallar), La Bruyere (Karakterler), Boileau (şair ve eleştirmen – Hicivler, Manzum Mektuplar, Şiir Sanatı), Madame de La Fayette (Princesse de Cleves-psikolojik roman), Fenelon (Telemaque). Bizim edebiyatımızda ise Şinasi.

Klasizm’de tiyatro, “trajedi” ve “komedi” olmak üzere ikiye ayrılır:

Trajedi: Hayatın acıklı yönlerini, kendine özgü kurallarla sahnede göstermek, ahlâk, erdem örneği vermek amacıyla yazılmış manzum tiyatro eserlerine denir. Belli başlı özellikleri ve kuralları şunlardır:
a) Konular tarihten, mitolojiden, efsanelerden ve seçkin kişilerin hayatından alınır.
b) Kişiler tanrı, tanrıça ve soylu kişilerdir. Bunların dil ve söyleyişleri kişiliklerine uygun olarak soyludur. Kötü, bayağı sözler ve söyleyişler yoktur.
c) Dövüşme, yaralama ve öldürme gibi korkunç ve çirkin olaylar sahnede gösterilmez; haber verilir.
ç) Eserler manzum olarak yazılır.
d) Perde yoktur. Eser beş bölüm olarak düzenlenir; bölümler arasında koronun lirik şiirleri yer alır.
e) Üç birlik kuralına uyulur. (Tiyatroda “zaman, yer (mekan) ve ana olay” birliğine denir. Yani bir ana olay, aynı yerde, bir günde geçebilecek şekilde düzenlenir. Buna “üç birlik kuralı” adı verilir.)

Komedi: Hayatın gülünç yönlerini, güldürmek ve düşündürmek amacıyla sahnede yansıtmak için yazılmış tiyatro eserlerine komedi denir. Komedinin belli başlı özellikleri şunlardır:
a) Konu günlük hayattan ve yaşanan olaylardan seçilir.
b) Kişiler halktan ve üst sınıflardan her çeşit insan olabilir. Kişiliklere uygun her türlü söz ve söyleyişe yer verilir.
c) Kişilerin her çeşit davranışları (öldürme, yaralama vb) sahnede geçebilir.
ç) Eserler genellikle beş perde olarak yazılır.
d) Üç birlik kuralına uyulur. e) Komik durumlar ortaya konur.
Komediyi “karakter komedisi, entrika komedisi (vodvil), töre komedisi, satir” gibi çeşitlere ayırmak mümkündür.
3-Romantizm: Klasizme tepki olarak 18. yüzyılda İngiltere ve Almanya’da ortaya çıkmış, Fransa’da gelişmiş bir edebiyat akımıdır. Victor Hugo’nun “Hernani” adlı eseriyle varlığını duyurmuştur.
Romantizmin belli başlı özellikleri şunlardır:
a) Klasik edebiyatın bütün kural ve biçimleri kırılmıştır.
b) Akıl, mantık ve sağduyunun yerine duygu, coşku ve serbest düşünce ön plana çıkmıştır.
c) Yunan ve Latin edebiyatları örnek alınmaktan vazgeçilmiş, eserlerde milli, dini duygulara ve konulara, milli efsanelere geniş yer verilmiş; aşk, tabiat ve ölüm konuları çokça işlenmiştir.
Ç) Şahsi duygular, hayaller ve heyecanlar ön plandadır.
d) “Deha akılda değil, yürektedir.” düşüncesi benimsenmiştir.
e) Sanatçılar olaylar karşısında kendi görüş ve düşüncelerini gizlememişler, bunları okuyucuya yansıtmışlardır.
f) Romantizm bir bakıma milletlerin kendi kültür ve edebiyatlarında kendilerini bulmaları, kendi kimliklerine dönmeleridir.
g) Romantik sanatçılar genelde yalnızlığı seven, duygulu ve melankolik tiplerdir.
ğ) Klasiklerin insanı soyut bir varlık olarak ele almalarına karşılık, romantikler insanı tabiî ve sosyal çevresiyle birlikte ele almışlar, çeşitli tasvirlerle anlatmışlardır.
h) Genel olarak, “sanat toplum içindir” görüşü hakimdir. İnsanın düzeltilmesinden önce toplumun düzeltilmesi gerektiği düşüncesindedirler.
I) Klasik tiyatronun bütün kuralları yıkılmış, tiyatroda “dram” türü ortaya çıkmıştır.
Romantizmin Belli Başlı Temsilcileri
Jean Jeack Rousseau (Fransız-filozof): “Emile, İtiraflar, Sociale”
Goethe(Alman-şair, tiyatro, roman,otobiyografi yazarı): “Faust, Genç Werther’in İtirafları, Wilhelm Meister’in Çıraklık Yılları, Roma Mersiyeleri vb.)
Schiller(Alman-dram şairi): “Haydutlar, Don Carlos, Maria Stuart, Hile ve Sevgi, Wilhelm Tell”
Madamme de Stael(Fransız): “Edebiyata Dair, Almanya’ya Dair”
Chateaubriand(Fransız): “Mezar Ötesinden Anılar, Atala, Rene”
Victor Hugo(Fransız-şair,roman ve dram yazarı): “Sefiller, Cromwell, Hernani, Notre Dame’ın Kamburu…”
George Sand (Fransız kadın romancı): “Mektuplar, Ömrümün Hikâyesi, Valentine, Pembe ve Beyaz”
Alfred de Musset (Fransız-şair ve tiyatro yazarı): “Geceler, Tanrıya Bağlanan Umut, Bir Zamane Çocuğunun İtirafları, İspanya ve İtalya Hikâyeleri”
Aleksandre Dumas (Fransız-romancı): “Üç Silâhşorler, Monte Kristo Kontu”
Lamartine(Fransız-şair ve roman yazarı): “Tefekkürler, Raphael, Graziella”
Lord Byron(İngiliz-şair): “Şilyon Mahpusu, Manfred, Gavur”
Shelley(İngiliz-şair): “Kurtulmuş Promete, Şairin Savunması, Yalnızlığın Ruhu”
Türk edebiyatında; Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami, Abdülhak Hâmid Tarhan.

4- Realizm: 19. yüzyılda romantizme tepki olarak Fransa’da ortaya çıkan, Gustave Flaubert’in “Madame Bovary” adlı eseriyle öncülük ettiği bir edebiyat akımıdır. Başlıca özellikleri şunlardır:
a) Gözleme büyük önem verilir. Görülenler olduğu gibi, güzellik ve çirkinlikleriyle anlatılır.
b)Günlük hayatta yaşanan veya yaşanması mümkün olan olay ve durumlar anlatılır. Olağanüstü olay ve kişiler yoktur. Olayların sosyal sebepleri dikkate alınır.
c) Çevrenin insan üzerindeki etkisi dikkate alınarak çevre tasvirlerine büyük önem verilir.
ç) Sanatçılar eserlerinde kendi kişiliklerini gizlerler. Olayları tarafsız bir gözle anlatırlar.
d) Kelimelerin ve cümlelerin yerli yerinde olmasına, üslûbun açık, sağlam ve yapmacıklıktan uzak olmasına önem verilir. e) Sanat, ahlâk dersi verme aracı olarak görülmez.
f) Sade, anlaşılır bir dil kullanılır, anlatımda argoya yer verilmez.
Realizmin belli başlı temsilcileri şunlardır:
Honore de Balzac (Fr.) “Goriot Baba, Vadideki Zambak”
Gustave Flaubert (Fr.) “Madame Bovary, Salammbo”
Stendhal (Fr.) “Kırmızı ve Siyah, Parma Manastırı”
Dostoyevski (Rus) “Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler, Delikanlı, Ecinniler, Ezilenler, İnsancıklar, Ölü Bir Evden Anılar, Kumarbaz, Budala”
Tolstoy (Rus) “Savaş ve Barış, Diriliş, Anna Karenina, Hacı Murat, Yaşayan Ölü, Karanlığın Kudreti”
Anton Çehov (Rus) “Bozkır, 6. Koğuş, Altı Numaralı Oda, Büyücü Kadın, Üç Hemşire Bir Meçhulün Hikâyesi”
Ernest Hemingway (Amerikalı) “Çanlar Kimin İçin Çalıyor, Silâhlara Veda, İhtiyar Balıkçı”
Bunlardan başka; Maksim Gorki, Turgenyev, Sholov (Rus), Guy de Maupassant, Alfhonse Daudet (Fr.), Charles Dickens, Eliot, Bronte (İng.), Tomas Mann (Alm.), Mark Twain (Amerikalı).

Türk edebiyatında; Halit Ziya Uşaklıgil, Nabizade Nazım, Samipaşazade Sezai, Recaizade Mahmut Ekrem, Yakup Kadri, Refik Halit, Yaşar Kemal, Rıfat Ilgaz, Cahit Külebi, Orhan Kemal, Kemal Tahir…
5-Natüralizm: 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da ortaya çıkmış bir edebiyat akımıdır. (Natüre, “doğa,tabiat” anlamındadır.) Natüralizmin belli başlı özellikleri şunlardır:
a) Realizme bir tepki değildir. Realizmin kurallarının daha katılaştırılmış bir şekli olarak adlandırılabilir.
b) Realizmdeki gözlemcilik sürdürülmüş, buna ek olarak bilimlerdeki deney yöntemi de sanata aktarılmıştır.
c) Bilimlerin özünü oluşturan “determinizm” kuralı sanatta da savunulmuştur. (Determinizm: Aynı sebepler, aynı şartlar altında aynı sonuçları doğurur.)
ç) Olaylar ve durumlar, bilimsel bir nesnellikle (objektiflikle) ele alınmıştır.
d) Çevre tasvirlerine geniş yer verilmiştir.
e) Sanatçılar eserlerinde kişiliklerini gizlemişlerdir. İğrenç, bayağı ve çirkin olarak adlandırılabilecek sahnelerin anlatımından çekinilmemiştir.
f) Natüralizmde irsiyet (soyaçekim) de çok önemlidir.
g) Bilimin verilerini sanata da uyguladığı için, natüralist romana “deneysel roman” da denmektedir.
ğ) Realizmden farklı olarak, biçim mükemmelliği yoktur. Eserlerde dağınık bir anlatım görülür.
h) Dil sade, anlatım açık ve yalındır.
ı) Natüralistler, olayların anlatımında tam bir tarafsızlık içindedirler.
i) Eserlerde “savaş, açlık, fakirlik, hastalıklar yüzünden insanların düştüğü durumlar” anlatılır.
Natüralizmin belli başlı temsilcileri şunlardır:
Emile Zola (Fr.) “Germinal, Toprak, Doktor Paskal, Hakikat, Eser, Nana”
Alphonse Daudet (Fr.) “Değirmenimden Mektuplar, Pazartesi Hikâyeleri, Jack …”
Guy de Maupassant (Fr.) “Güzel Dost, Bir Hayat, Ölüm Kadar Acı”
Goncourt Kardeşler (Fr.) “Salomon, Journal, Manette, Renee Maperin”
John Steincback (Amerikalı) “Gazap Üzümleri, Fareler ve İnsanlar, İnci, Bitmeyen Kavga, Cennet Yolu, Uğurlu Perşembe, Ay Battı, Yukarı Mahalle, Alev”

Bizim edebiyatımızda; Nabizade Nazım, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Beşir Fuat”

6-Parnasizm (Şiirde Gerçekçilik): 19. yüzyılda Fransa’da romantizme tepki olarak doğmuştur. Realizmin şiire uygulanmasıdır. Başlıca özellikleri şunlardır:
a) Sanat için sanat anlayışı benimsenmiştir.
b) Şiirde şairin kişiliği gizlenmiş, şiir öznellikten nesnelliğe (subjektiflikten objektifliğe) açılmıştır.
c) Şairler kişisel duyguları ve tutkuları yerine, dış dünyadaki gözlemlerini, değişik doğa görünümlerini nesnel bir tutumla anlatmışlardır.
ç) Yunan-Latin kültür ve mitolojisine yeniden dönülmüştür.
d) Şimdiki zaman yerine geçmiş zaman kişileri ve olayları işlenmiş; tarihin her devrinden, özellikle Hindistan, Mısır, Filistin gibi uzak ülkelerin kültür ve efsanelerinden yararlanılmış, şiire egzotik bir hava getirilmiştir.
e) Felsefî düşünceler, hatta bilim ve fenle ilgili görüşler işlenmiştir.
f) Şiirde biçim mükemmelliğine büyük önem verilmiş; nazım tekniği, nazım biçimi, ölçü ve kafiye üzerinde titizlikle durulmuş, “Kafiye şiirin altın çivisidir.” (Banville) görüşüne inanılmıştır.
g) Dilin ustalıkla kullanılmasına aşırı özen gösterilmiştir.
ğ) Şiirin şekil güzelliği yeterli sayılmış, sosyal konularla ilgilenilmemiştir.
Parnasizm akımının temsilcileri: Banville, Prudhomme, Francois Coppe, Lisle, Heredia, Gautier…

Bizim edebiyatımızda; Yahya Kemal Beyatlı, Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin.

7-Sembolizm (Simgecilik): 19 yüzyılın son çeyreğinde Fransa’da realist şiir (Parnasizm) akımına tepki olarak doğmuş ve daha sonra bütün Avrupa’ya yayılmış bir edebiyat (şiir) akımıdır. Başlıca özellikleri şunlardır:
a) Şiir gerçeği değil, gerçeğin insan üzerinde bıraktığı etkiyi anlatmalıdır.
b) Anlamın kapalı olmasına ve şiirde iç musikiye önem verilmiştir.
c) Klasik nazım biçimleri yerine serbest nazım biçimleri kullanılmıştır.
ç) Doğrudan doğruya anlatılamayan derin duygularla, heyecanlar birtakım sembollerle anlatılmıştır.
d) Dış dünya ile duyular arasındaki ilişkiyi sezdirmek için kullanılan semboller, hayaller (imgeler) de yetersiz görülerek bazen bilinen kelimelere yeni anlamlar yüklenmiş; unutulmuş, alışılmamış eski kelimeler bulunup ortaya çıkarılmış, hatta birtakım yeni kelimeler uydurulmuş; o zamana kadar alışılmış olan sözdizimleri ve söyleyiş biçimleri bozularak yeni söyleyiş biçimleri icat edilmiştir.
Belli başlı temsilcileri: Charles Baudelaure (Çarls Bodler), Rimbaud, Verlaine, Mallarme, Valery, Regnier.

Bizim edebiyatımızda: Ahmet Haşim, Cenap Şahabettin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas.

8-Empresyonizm (İzlenimcilik): 19. yüzyılda realizme ve natüralizme tepki olarak ortaya çıkmıştır. Aslında resim sanatıyla ilgilidir. Fakat edebiyat da bu akımdan etkilenmiştir.
Başlıca özellikleri şunlardır:
a) Empresyonistler, “Sanat; varlığın kendisini, görünüşünü, özelliklerini değil, kişide bıraktığı izlenimleri anlatmalıdır.” derler.
b) Sanatçılar, kendi iç dünyalarını anlatmaya çalışmışlardır. c) Sembolizmle bağlantılı bir akımdır.
Belli başlı temsilcileri: Gocourt Kardeşler, Rimbaud, Verlaine, Rilke, Hapkins, Joyce.
Bizim edebiyatımızda: Ahmet Haşim.
9-Kübizm : 20. yüzyılda, önce resimde, daha sonra da edebiyatta ortaya çıkan bir sanat akımıdır. Resimde insanı, hem dış görünüşü, hem de iç dünyasıyla bir bütün olarak kavrayıp geometrik şekiller içinde anlatmaya çalışır. Edebiyatta ise, olaylarla duyguların birbirinden ayrılmadan canlı bir şekilde anlatılmasını amaçlar. Temsilcileri: Reverdy, Costeau, Cendrars.
10- Ekspresyonizm (Dışavurumculuk): 20. yüzyılın başlarında Almanya’da Empresyonizme tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu akıma göre, “dış dünya bırakılmalı, insanın ruhu konu edilmeli” düşüncesi vardır. Dış dünyadan kaçmak ve insanın özünü, ruhsal durumlarını yansıtmak amaçlanmıştır.
Temsilcileri: Franz Kafka, T. S. Eliot, James Joyce.
11-Fütürizm (Gelecekçilik) : 20. yüzyılın başlarında, İtalyan şair Marinetti’nin öncülüğünde ortaya çıkmış bir edebiyat akımıdır. Başlıca özellikleri şunlardır:
a) Şiirde geleneğe bağlı olan her şey (ölçü, kafiye, nazım biçimleri) atılmalı, serbest nazım kullanılmalıdır.
b) Şiir, her türlü sanayi atılımını ve makineyi, tehlike tutkusunu yüceltmelidir.
c) Üslûp, yeni hayata egemen olan sanayi ve makinenin dinamizmine, “hızın güzelliği”ne uygun olmalı; o güne kadar durgun bir güzelliğin anlatım aracı olan geleneksel dilbilgisi ve sözdizimi kuralları kırılarak, şiirde kelimeler özgür bırakılmalıdır. (Sembolizmin etkileri)
Başlıca temsilcileri: Marinetti, Mayakovski. Türk edebiyatında Nazım Hikmet Ran.
12-Dadaizm (Kural Yıkıcılık): Birinci Dünya Savaşı’nın insanlığa getirdiği büyük felâketin yarattığı umutsuzluk ve isyan duygularından kaynaklanan bir edebiyat akımıdır. 1916’da Romen şair Tristan Tzara’nın öncülüğüyle ortaya çıkar. Başlıca özellikleri şunlardır:
a) Kendilerinden önceki bütün sanat ilkelerini, değerleri reddederek saldırgan bir tavır takınmışlardır.
b) Son derece kötümserdirler, geleceğe inanmazlar.
c) Aklın iflâs ettiğine inanırlar. (Sürrealizme zemin hazırlarlar.)
Başlıca temsilcileri: Tristan Tzara, Breton, Aragon, Eluard, Soupault.
13-Sürrealizm (Gerçeküstücülük): 20. yüzyılda ortaya çıkan bir şiir akımıdır. Şair Breton’un 1924’te yayınladığı “Sürrealizmin Bildirgesi”, bu akımın başlangıcı sayılır (Fransa’da). Başlıca özellikleri şunlardır:
a) Bilinçaltının karışık ve karmaşık dünyasının sanata aktarılması amaçlanmıştır.
b) Sürrealistler, bilinçaltının sanata uygulanmasında, Freud’un “psikanaliz” görüşünden etkilenmiş ve yararlanmışlardır. c) Varlığımızın bilinmeyen yönlerini ortaya çıkarmayı amaçlamışlardır.
Belli başlı temsilcileri: A. Breton, L. Aragon, P. Eluard, G. Apollinaire, Soupault.
Bizim edebiyatımızda, şiirde mecazlı anlatıma karşı çıkan ve şiiri “tamamıyla anlamdan ibaret” sayan Garip (Birinci Yeni) şiir topluluğunun (1941) tutumuna bir tepki olarak ortaya çıkan “İkinci Yeni” topluluğunun (1955’ten sonra) şairleri: İlhan Berk, Turgut Uyar, Edip Cansever, Ece Ayhan.

14-Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk): Önce bir felsefî görüş olarak ortaya çıkmış, Fransız düşünür ve romancı J. Paul Sartre’in İkinci Dünya Savaşı yıllarında bu görüşü benimseyip edebiyata uygulamasıyla bütün dünyaya yayılmıştır. Başlıca özellikleri şunlardır:
a) Descartes’ın, “Düşünüyorum, öyleyse varım.” görüşünden doğmuştur.
b) İnsan, kendi değerlerini kendisi yaratır. c) Dünyada insana yol gösterecek kendisinden başka hiçbir şey yoktur. Bu bakımdan insan özgür olmaya mahkûmdur ve her işinden sorumludur.
c) Egzistansiyalist eserlerde karakter yok, durumlarla karşı karşıya kalmış insanlar vardır. Davranışlarını seçmekte özgür olan bu insanlar, karşılaştıkları durumlarda yaptıkları işlerle kendi “öz”lerini yaratırlar.

15- Sezgicilik (İntüisyonizm): Bu akıma yön veren düşünceler büyük ölçüde Fransız filozof Henri Bergson’un sezgicilik/ruhçuluk felsefesine dayanır. Materyalizme (maddeciliğe) ve pozitivizme karşı olan, idealist bir yaklaşımdır. Bu anlayışa göre, bilginin asıl kaynağı akıl değil sezgidir. İnsanın sezgi gücünün hayalleri ve duyguları belirlediği, maddenin, varlığın buna bağlı olarak şekillendiği savunulur. “Dış dünya, varlık, madde, eşya” ruhun düşüncenin bir ürünüdür. Sembolist şairlerin, saf şiir anlayışını savunan şairlerin varlığa yaklaşım biçimleri büyük ölçüde sezgici felsefeye dayanır. Belirleyici olan somut varlık değil, şairin duyuş, görüş, düşünüş tarzıdır. Dış dünya, insanın iç dünyasını ifade etmeye yarayan simgeler âlemidir. Dış dünya; düşünceyle, duyguyla, algıyla, rüyayla anlamlandırılabilir. Bu akım edebiyatımıza Cumhuriyet döneminde girmiştir. Türk şiirinde sezgici yaklaşımın en önemli temsilcisi Ahmet Hamdi Tanpınar’dır. Necip Fazıl Kısakürek, Âsaf Halet Çelebi gibi şair ve yazarlar üzerinde de bu anlayışın etkileri vardır.