18 Haziran 2011 Cumartesi

EDEBİYAT AKIMLARI

Edebî Akım: Edebiyata bakış açıları, yaklaşımları, tutumları yönünden benzerlik bulunan yazar ve şairlerin meydana getirdiği bir sanat olgusuna edebi akım denir.
1-Hümanizm: Felsefede “insancıllık” yani ırk ve din farkı gözetmemek, bütün insanların iyiliğini düşünmek anlamına gelir. Edebiyatta “yeniden doğuş, uyanış” anlamlarındadır. 14. ve 16. yüzyıllarda Yunan ve Latin edebiyatlarını yeni bir sevgi ile geliştirmeye çalışan, Avrupa’da benimsenmiş bir edebiyat akımıdır. İtalya’da doğmuştur. Dante, Petrarca, Boccacio bu akımın İtalya’da en büyük temsilcileri oldular. İtalya’dan sonra hümanizmin en büyük temsilcileri 16. yüzyılda Fransa’da yetişmiştir: “Rabelais, Montaigne, Ronsard gibi”. Hümanizm iki sebepten doğmuştur: Ortaçağ zihniyetine (kilise ve devlet baskısına) duyulan tepki ve klasik Yunan-Latin edebiyatlarına duyulan hayranlık. Hümanizmin temel görüşleri şöyle özetlenebilir:
a) Çok tanrılı devirlere hayranlık b) Yunan-Latin edebiyatına duyulan özlem ve hayranlık
c) Eskiler gibi yazma hevesi ç) Biçim ve üslûba büyük önem verme d) Milli hayattan uzak bir edebiyat oluşumu
e) Eskilerin kullandığı tür ve biçimlerin yanı sıra dünya görüşlerinin ve fikirlerinin de taklit edilmesi

2-Klasizm: 17. yüzyılda Fransa’da gelişmiştir. İlkelerinin belirlenmesinde Fransız eleştirmen Boileau’nun (Bualo) katkısı olmuştur. Başlıca ilkeleri şunlardır:
a) Klasizme göre sanatın üç temeli vardır: Akıl, sağduyu ve tabiat (doğa).
b) Tabiat kavramı “insanın iç dünyası, insanın değişmeyen iç yapı gerçeği” anlamında kullanılmıştır. Bir eser, güzelliğini ve değerini akıldan alır. Sağduyuya yaslanmayan anlatımın estetiği yoktur.
c) Gerçeğin ve “doğa”nın akıl yoluyla incelenmesine önem verilmiştir.
ç) Grek (Eski Yunan) ve Latin edebiyatçıları örnek alınmıştır.
d) Yalnız seçkin ve olgun insanlar ele alınmış, bunların sadece ruhları incelenmiştir.
e) Ahlâki bir amaç güdülmüş, tutkulara gem vurulup erdeme önem verilmiştir.
f) İnsan dışındaki her şey (giysi, dekor, doğal çevre…) ihmal edilmiştir.
g) Eserler seçkin kişilerin konuştuğu dilde yazılmıştır.
ğ) Üslûp süssüz, sade, açık, sağlam ve yapmacıklıktan uzaktır.
h) Eserlerde biçim kusursuzluğuna, mükemmelliğe önem verilmiştir.
I) Konuya değil, konunun işleniş biçimine önem verilmiştir.
Klasizmin başlıca temsilcileri şunlardır:
Pierre Corneille (şair ve oyun yazarı – Le Cid, Horace, Cinna, La Place), Jean Racine (trajedi yazarı – Iphigenia, Athalle, Britanicus, Andromaque), Moliere (komedi yazarı – Tartuffe, Kadınlar Okulu, Kocalar Okulu, Kibarlık Budalası, Cimri, Zoraki Tabip, Gülünç Kibarlar, Bilgiç Kadınlar, Hastalık Hastası), La Fontaine (fabllarıyla ünlüdür), Pascal (filozof – Düşünceler, Taşra Mektupları), Descartes (filozof – Usül Üzerine Nutuk, Metafizik Düşünceler, Aklın Yönetilmesi İçin Kurallar), La Bruyere (Karakterler), Boileau (şair ve eleştirmen – Hicivler, Manzum Mektuplar, Şiir Sanatı), Madame de La Fayette (Princesse de Cleves-psikolojik roman), Fenelon (Telemaque). Bizim edebiyatımızda ise Şinasi.

Klasizm’de tiyatro, “trajedi” ve “komedi” olmak üzere ikiye ayrılır:

Trajedi: Hayatın acıklı yönlerini, kendine özgü kurallarla sahnede göstermek, ahlâk, erdem örneği vermek amacıyla yazılmış manzum tiyatro eserlerine denir. Belli başlı özellikleri ve kuralları şunlardır:
a) Konular tarihten, mitolojiden, efsanelerden ve seçkin kişilerin hayatından alınır.
b) Kişiler tanrı, tanrıça ve soylu kişilerdir. Bunların dil ve söyleyişleri kişiliklerine uygun olarak soyludur. Kötü, bayağı sözler ve söyleyişler yoktur.
c) Dövüşme, yaralama ve öldürme gibi korkunç ve çirkin olaylar sahnede gösterilmez; haber verilir.
ç) Eserler manzum olarak yazılır.
d) Perde yoktur. Eser beş bölüm olarak düzenlenir; bölümler arasında koronun lirik şiirleri yer alır.
e) Üç birlik kuralına uyulur. (Tiyatroda “zaman, yer (mekan) ve ana olay” birliğine denir. Yani bir ana olay, aynı yerde, bir günde geçebilecek şekilde düzenlenir. Buna “üç birlik kuralı” adı verilir.)

Komedi: Hayatın gülünç yönlerini, güldürmek ve düşündürmek amacıyla sahnede yansıtmak için yazılmış tiyatro eserlerine komedi denir. Komedinin belli başlı özellikleri şunlardır:
a) Konu günlük hayattan ve yaşanan olaylardan seçilir.
b) Kişiler halktan ve üst sınıflardan her çeşit insan olabilir. Kişiliklere uygun her türlü söz ve söyleyişe yer verilir.
c) Kişilerin her çeşit davranışları (öldürme, yaralama vb) sahnede geçebilir.
ç) Eserler genellikle beş perde olarak yazılır.
d) Üç birlik kuralına uyulur. e) Komik durumlar ortaya konur.
Komediyi “karakter komedisi, entrika komedisi (vodvil), töre komedisi, satir” gibi çeşitlere ayırmak mümkündür.
3-Romantizm: Klasizme tepki olarak 18. yüzyılda İngiltere ve Almanya’da ortaya çıkmış, Fransa’da gelişmiş bir edebiyat akımıdır. Victor Hugo’nun “Hernani” adlı eseriyle varlığını duyurmuştur.
Romantizmin belli başlı özellikleri şunlardır:
a) Klasik edebiyatın bütün kural ve biçimleri kırılmıştır.
b) Akıl, mantık ve sağduyunun yerine duygu, coşku ve serbest düşünce ön plana çıkmıştır.
c) Yunan ve Latin edebiyatları örnek alınmaktan vazgeçilmiş, eserlerde milli, dini duygulara ve konulara, milli efsanelere geniş yer verilmiş; aşk, tabiat ve ölüm konuları çokça işlenmiştir.
Ç) Şahsi duygular, hayaller ve heyecanlar ön plandadır.
d) “Deha akılda değil, yürektedir.” düşüncesi benimsenmiştir.
e) Sanatçılar olaylar karşısında kendi görüş ve düşüncelerini gizlememişler, bunları okuyucuya yansıtmışlardır.
f) Romantizm bir bakıma milletlerin kendi kültür ve edebiyatlarında kendilerini bulmaları, kendi kimliklerine dönmeleridir.
g) Romantik sanatçılar genelde yalnızlığı seven, duygulu ve melankolik tiplerdir.
ğ) Klasiklerin insanı soyut bir varlık olarak ele almalarına karşılık, romantikler insanı tabiî ve sosyal çevresiyle birlikte ele almışlar, çeşitli tasvirlerle anlatmışlardır.
h) Genel olarak, “sanat toplum içindir” görüşü hakimdir. İnsanın düzeltilmesinden önce toplumun düzeltilmesi gerektiği düşüncesindedirler.
I) Klasik tiyatronun bütün kuralları yıkılmış, tiyatroda “dram” türü ortaya çıkmıştır.
Romantizmin Belli Başlı Temsilcileri
Jean Jeack Rousseau (Fransız-filozof): “Emile, İtiraflar, Sociale”
Goethe(Alman-şair, tiyatro, roman,otobiyografi yazarı): “Faust, Genç Werther’in İtirafları, Wilhelm Meister’in Çıraklık Yılları, Roma Mersiyeleri vb.)
Schiller(Alman-dram şairi): “Haydutlar, Don Carlos, Maria Stuart, Hile ve Sevgi, Wilhelm Tell”
Madamme de Stael(Fransız): “Edebiyata Dair, Almanya’ya Dair”
Chateaubriand(Fransız): “Mezar Ötesinden Anılar, Atala, Rene”
Victor Hugo(Fransız-şair,roman ve dram yazarı): “Sefiller, Cromwell, Hernani, Notre Dame’ın Kamburu…”
George Sand (Fransız kadın romancı): “Mektuplar, Ömrümün Hikâyesi, Valentine, Pembe ve Beyaz”
Alfred de Musset (Fransız-şair ve tiyatro yazarı): “Geceler, Tanrıya Bağlanan Umut, Bir Zamane Çocuğunun İtirafları, İspanya ve İtalya Hikâyeleri”
Aleksandre Dumas (Fransız-romancı): “Üç Silâhşorler, Monte Kristo Kontu”
Lamartine(Fransız-şair ve roman yazarı): “Tefekkürler, Raphael, Graziella”
Lord Byron(İngiliz-şair): “Şilyon Mahpusu, Manfred, Gavur”
Shelley(İngiliz-şair): “Kurtulmuş Promete, Şairin Savunması, Yalnızlığın Ruhu”
Türk edebiyatında; Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami, Abdülhak Hâmid Tarhan.

4- Realizm: 19. yüzyılda romantizme tepki olarak Fransa’da ortaya çıkan, Gustave Flaubert’in “Madame Bovary” adlı eseriyle öncülük ettiği bir edebiyat akımıdır. Başlıca özellikleri şunlardır:
a) Gözleme büyük önem verilir. Görülenler olduğu gibi, güzellik ve çirkinlikleriyle anlatılır.
b)Günlük hayatta yaşanan veya yaşanması mümkün olan olay ve durumlar anlatılır. Olağanüstü olay ve kişiler yoktur. Olayların sosyal sebepleri dikkate alınır.
c) Çevrenin insan üzerindeki etkisi dikkate alınarak çevre tasvirlerine büyük önem verilir.
ç) Sanatçılar eserlerinde kendi kişiliklerini gizlerler. Olayları tarafsız bir gözle anlatırlar.
d) Kelimelerin ve cümlelerin yerli yerinde olmasına, üslûbun açık, sağlam ve yapmacıklıktan uzak olmasına önem verilir. e) Sanat, ahlâk dersi verme aracı olarak görülmez.
f) Sade, anlaşılır bir dil kullanılır, anlatımda argoya yer verilmez.
Realizmin belli başlı temsilcileri şunlardır:
Honore de Balzac (Fr.) “Goriot Baba, Vadideki Zambak”
Gustave Flaubert (Fr.) “Madame Bovary, Salammbo”
Stendhal (Fr.) “Kırmızı ve Siyah, Parma Manastırı”
Dostoyevski (Rus) “Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler, Delikanlı, Ecinniler, Ezilenler, İnsancıklar, Ölü Bir Evden Anılar, Kumarbaz, Budala”
Tolstoy (Rus) “Savaş ve Barış, Diriliş, Anna Karenina, Hacı Murat, Yaşayan Ölü, Karanlığın Kudreti”
Anton Çehov (Rus) “Bozkır, 6. Koğuş, Altı Numaralı Oda, Büyücü Kadın, Üç Hemşire Bir Meçhulün Hikâyesi”
Ernest Hemingway (Amerikalı) “Çanlar Kimin İçin Çalıyor, Silâhlara Veda, İhtiyar Balıkçı”
Bunlardan başka; Maksim Gorki, Turgenyev, Sholov (Rus), Guy de Maupassant, Alfhonse Daudet (Fr.), Charles Dickens, Eliot, Bronte (İng.), Tomas Mann (Alm.), Mark Twain (Amerikalı).

Türk edebiyatında; Halit Ziya Uşaklıgil, Nabizade Nazım, Samipaşazade Sezai, Recaizade Mahmut Ekrem, Yakup Kadri, Refik Halit, Yaşar Kemal, Rıfat Ilgaz, Cahit Külebi, Orhan Kemal, Kemal Tahir…
5-Natüralizm: 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da ortaya çıkmış bir edebiyat akımıdır. (Natüre, “doğa,tabiat” anlamındadır.) Natüralizmin belli başlı özellikleri şunlardır:
a) Realizme bir tepki değildir. Realizmin kurallarının daha katılaştırılmış bir şekli olarak adlandırılabilir.
b) Realizmdeki gözlemcilik sürdürülmüş, buna ek olarak bilimlerdeki deney yöntemi de sanata aktarılmıştır.
c) Bilimlerin özünü oluşturan “determinizm” kuralı sanatta da savunulmuştur. (Determinizm: Aynı sebepler, aynı şartlar altında aynı sonuçları doğurur.)
ç) Olaylar ve durumlar, bilimsel bir nesnellikle (objektiflikle) ele alınmıştır.
d) Çevre tasvirlerine geniş yer verilmiştir.
e) Sanatçılar eserlerinde kişiliklerini gizlemişlerdir. İğrenç, bayağı ve çirkin olarak adlandırılabilecek sahnelerin anlatımından çekinilmemiştir.
f) Natüralizmde irsiyet (soyaçekim) de çok önemlidir.
g) Bilimin verilerini sanata da uyguladığı için, natüralist romana “deneysel roman” da denmektedir.
ğ) Realizmden farklı olarak, biçim mükemmelliği yoktur. Eserlerde dağınık bir anlatım görülür.
h) Dil sade, anlatım açık ve yalındır.
ı) Natüralistler, olayların anlatımında tam bir tarafsızlık içindedirler.
i) Eserlerde “savaş, açlık, fakirlik, hastalıklar yüzünden insanların düştüğü durumlar” anlatılır.
Natüralizmin belli başlı temsilcileri şunlardır:
Emile Zola (Fr.) “Germinal, Toprak, Doktor Paskal, Hakikat, Eser, Nana”
Alphonse Daudet (Fr.) “Değirmenimden Mektuplar, Pazartesi Hikâyeleri, Jack …”
Guy de Maupassant (Fr.) “Güzel Dost, Bir Hayat, Ölüm Kadar Acı”
Goncourt Kardeşler (Fr.) “Salomon, Journal, Manette, Renee Maperin”
John Steincback (Amerikalı) “Gazap Üzümleri, Fareler ve İnsanlar, İnci, Bitmeyen Kavga, Cennet Yolu, Uğurlu Perşembe, Ay Battı, Yukarı Mahalle, Alev”

Bizim edebiyatımızda; Nabizade Nazım, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Beşir Fuat”

6-Parnasizm (Şiirde Gerçekçilik): 19. yüzyılda Fransa’da romantizme tepki olarak doğmuştur. Realizmin şiire uygulanmasıdır. Başlıca özellikleri şunlardır:
a) Sanat için sanat anlayışı benimsenmiştir.
b) Şiirde şairin kişiliği gizlenmiş, şiir öznellikten nesnelliğe (subjektiflikten objektifliğe) açılmıştır.
c) Şairler kişisel duyguları ve tutkuları yerine, dış dünyadaki gözlemlerini, değişik doğa görünümlerini nesnel bir tutumla anlatmışlardır.
ç) Yunan-Latin kültür ve mitolojisine yeniden dönülmüştür.
d) Şimdiki zaman yerine geçmiş zaman kişileri ve olayları işlenmiş; tarihin her devrinden, özellikle Hindistan, Mısır, Filistin gibi uzak ülkelerin kültür ve efsanelerinden yararlanılmış, şiire egzotik bir hava getirilmiştir.
e) Felsefî düşünceler, hatta bilim ve fenle ilgili görüşler işlenmiştir.
f) Şiirde biçim mükemmelliğine büyük önem verilmiş; nazım tekniği, nazım biçimi, ölçü ve kafiye üzerinde titizlikle durulmuş, “Kafiye şiirin altın çivisidir.” (Banville) görüşüne inanılmıştır.
g) Dilin ustalıkla kullanılmasına aşırı özen gösterilmiştir.
ğ) Şiirin şekil güzelliği yeterli sayılmış, sosyal konularla ilgilenilmemiştir.
Parnasizm akımının temsilcileri: Banville, Prudhomme, Francois Coppe, Lisle, Heredia, Gautier…

Bizim edebiyatımızda; Yahya Kemal Beyatlı, Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin.

7-Sembolizm (Simgecilik): 19 yüzyılın son çeyreğinde Fransa’da realist şiir (Parnasizm) akımına tepki olarak doğmuş ve daha sonra bütün Avrupa’ya yayılmış bir edebiyat (şiir) akımıdır. Başlıca özellikleri şunlardır:
a) Şiir gerçeği değil, gerçeğin insan üzerinde bıraktığı etkiyi anlatmalıdır.
b) Anlamın kapalı olmasına ve şiirde iç musikiye önem verilmiştir.
c) Klasik nazım biçimleri yerine serbest nazım biçimleri kullanılmıştır.
ç) Doğrudan doğruya anlatılamayan derin duygularla, heyecanlar birtakım sembollerle anlatılmıştır.
d) Dış dünya ile duyular arasındaki ilişkiyi sezdirmek için kullanılan semboller, hayaller (imgeler) de yetersiz görülerek bazen bilinen kelimelere yeni anlamlar yüklenmiş; unutulmuş, alışılmamış eski kelimeler bulunup ortaya çıkarılmış, hatta birtakım yeni kelimeler uydurulmuş; o zamana kadar alışılmış olan sözdizimleri ve söyleyiş biçimleri bozularak yeni söyleyiş biçimleri icat edilmiştir.
Belli başlı temsilcileri: Charles Baudelaure (Çarls Bodler), Rimbaud, Verlaine, Mallarme, Valery, Regnier.

Bizim edebiyatımızda: Ahmet Haşim, Cenap Şahabettin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas.

8-Empresyonizm (İzlenimcilik): 19. yüzyılda realizme ve natüralizme tepki olarak ortaya çıkmıştır. Aslında resim sanatıyla ilgilidir. Fakat edebiyat da bu akımdan etkilenmiştir.
Başlıca özellikleri şunlardır:
a) Empresyonistler, “Sanat; varlığın kendisini, görünüşünü, özelliklerini değil, kişide bıraktığı izlenimleri anlatmalıdır.” derler.
b) Sanatçılar, kendi iç dünyalarını anlatmaya çalışmışlardır. c) Sembolizmle bağlantılı bir akımdır.
Belli başlı temsilcileri: Gocourt Kardeşler, Rimbaud, Verlaine, Rilke, Hapkins, Joyce.
Bizim edebiyatımızda: Ahmet Haşim.
9-Kübizm : 20. yüzyılda, önce resimde, daha sonra da edebiyatta ortaya çıkan bir sanat akımıdır. Resimde insanı, hem dış görünüşü, hem de iç dünyasıyla bir bütün olarak kavrayıp geometrik şekiller içinde anlatmaya çalışır. Edebiyatta ise, olaylarla duyguların birbirinden ayrılmadan canlı bir şekilde anlatılmasını amaçlar. Temsilcileri: Reverdy, Costeau, Cendrars.
10- Ekspresyonizm (Dışavurumculuk): 20. yüzyılın başlarında Almanya’da Empresyonizme tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu akıma göre, “dış dünya bırakılmalı, insanın ruhu konu edilmeli” düşüncesi vardır. Dış dünyadan kaçmak ve insanın özünü, ruhsal durumlarını yansıtmak amaçlanmıştır.
Temsilcileri: Franz Kafka, T. S. Eliot, James Joyce.
11-Fütürizm (Gelecekçilik) : 20. yüzyılın başlarında, İtalyan şair Marinetti’nin öncülüğünde ortaya çıkmış bir edebiyat akımıdır. Başlıca özellikleri şunlardır:
a) Şiirde geleneğe bağlı olan her şey (ölçü, kafiye, nazım biçimleri) atılmalı, serbest nazım kullanılmalıdır.
b) Şiir, her türlü sanayi atılımını ve makineyi, tehlike tutkusunu yüceltmelidir.
c) Üslûp, yeni hayata egemen olan sanayi ve makinenin dinamizmine, “hızın güzelliği”ne uygun olmalı; o güne kadar durgun bir güzelliğin anlatım aracı olan geleneksel dilbilgisi ve sözdizimi kuralları kırılarak, şiirde kelimeler özgür bırakılmalıdır. (Sembolizmin etkileri)
Başlıca temsilcileri: Marinetti, Mayakovski. Türk edebiyatında Nazım Hikmet Ran.
12-Dadaizm (Kural Yıkıcılık): Birinci Dünya Savaşı’nın insanlığa getirdiği büyük felâketin yarattığı umutsuzluk ve isyan duygularından kaynaklanan bir edebiyat akımıdır. 1916’da Romen şair Tristan Tzara’nın öncülüğüyle ortaya çıkar. Başlıca özellikleri şunlardır:
a) Kendilerinden önceki bütün sanat ilkelerini, değerleri reddederek saldırgan bir tavır takınmışlardır.
b) Son derece kötümserdirler, geleceğe inanmazlar.
c) Aklın iflâs ettiğine inanırlar. (Sürrealizme zemin hazırlarlar.)
Başlıca temsilcileri: Tristan Tzara, Breton, Aragon, Eluard, Soupault.
13-Sürrealizm (Gerçeküstücülük): 20. yüzyılda ortaya çıkan bir şiir akımıdır. Şair Breton’un 1924’te yayınladığı “Sürrealizmin Bildirgesi”, bu akımın başlangıcı sayılır (Fransa’da). Başlıca özellikleri şunlardır:
a) Bilinçaltının karışık ve karmaşık dünyasının sanata aktarılması amaçlanmıştır.
b) Sürrealistler, bilinçaltının sanata uygulanmasında, Freud’un “psikanaliz” görüşünden etkilenmiş ve yararlanmışlardır. c) Varlığımızın bilinmeyen yönlerini ortaya çıkarmayı amaçlamışlardır.
Belli başlı temsilcileri: A. Breton, L. Aragon, P. Eluard, G. Apollinaire, Soupault.
Bizim edebiyatımızda, şiirde mecazlı anlatıma karşı çıkan ve şiiri “tamamıyla anlamdan ibaret” sayan Garip (Birinci Yeni) şiir topluluğunun (1941) tutumuna bir tepki olarak ortaya çıkan “İkinci Yeni” topluluğunun (1955’ten sonra) şairleri: İlhan Berk, Turgut Uyar, Edip Cansever, Ece Ayhan.

14-Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk): Önce bir felsefî görüş olarak ortaya çıkmış, Fransız düşünür ve romancı J. Paul Sartre’in İkinci Dünya Savaşı yıllarında bu görüşü benimseyip edebiyata uygulamasıyla bütün dünyaya yayılmıştır. Başlıca özellikleri şunlardır:
a) Descartes’ın, “Düşünüyorum, öyleyse varım.” görüşünden doğmuştur.
b) İnsan, kendi değerlerini kendisi yaratır. c) Dünyada insana yol gösterecek kendisinden başka hiçbir şey yoktur. Bu bakımdan insan özgür olmaya mahkûmdur ve her işinden sorumludur.
c) Egzistansiyalist eserlerde karakter yok, durumlarla karşı karşıya kalmış insanlar vardır. Davranışlarını seçmekte özgür olan bu insanlar, karşılaştıkları durumlarda yaptıkları işlerle kendi “öz”lerini yaratırlar.

15- Sezgicilik (İntüisyonizm): Bu akıma yön veren düşünceler büyük ölçüde Fransız filozof Henri Bergson’un sezgicilik/ruhçuluk felsefesine dayanır. Materyalizme (maddeciliğe) ve pozitivizme karşı olan, idealist bir yaklaşımdır. Bu anlayışa göre, bilginin asıl kaynağı akıl değil sezgidir. İnsanın sezgi gücünün hayalleri ve duyguları belirlediği, maddenin, varlığın buna bağlı olarak şekillendiği savunulur. “Dış dünya, varlık, madde, eşya” ruhun düşüncenin bir ürünüdür. Sembolist şairlerin, saf şiir anlayışını savunan şairlerin varlığa yaklaşım biçimleri büyük ölçüde sezgici felsefeye dayanır. Belirleyici olan somut varlık değil, şairin duyuş, görüş, düşünüş tarzıdır. Dış dünya, insanın iç dünyasını ifade etmeye yarayan simgeler âlemidir. Dış dünya; düşünceyle, duyguyla, algıyla, rüyayla anlamlandırılabilir. Bu akım edebiyatımıza Cumhuriyet döneminde girmiştir. Türk şiirinde sezgici yaklaşımın en önemli temsilcisi Ahmet Hamdi Tanpınar’dır. Necip Fazıl Kısakürek, Âsaf Halet Çelebi gibi şair ve yazarlar üzerinde de bu anlayışın etkileri vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder