CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI (1923 - …)
(LYS’de Edebiyat sorularını cevaplandıracaklar için)
CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATININ OLUŞUMU
Cumhuriyet’in ilk
yıllarında ölen bazı sanatçılar dışında “Millî Edebiyatçılar, Beş Hececiler ve
Bağımsızlar” olarak bilinen şair ve yazarlar sanat hayatlarına, Cumhuriyet
döneminde de devam etmişlerdir.
1923’ten 1940’a kadar olan dönemde,
Kurtuluş Savaşı’nın yarattığı birliğin, yapılan inkılâp ve yeniliklerin
etkisiyle sanatçılar, yerli ve halka doğru bir “memleket edebiyatı” anlayışıyla
Anadolu’yu ve Anadolu insanını konu edinmişlerdir.
Anadolu; tabiî
güzellikleri, insanı, sosyal hayatı ve folkloruyla edebî eserlere yansımıştır.
1923’ten 1940’a kadar olan dönemde ağırlıklı olarak Türk tarihi ve Atatürk’le
ilgili konular işlenmiş, 1940’tan sonra ise hem bireysel duygu ve sorunlar hem
de toplumsal sorunlar daha ağırlıklı bir şekilde ele alınmıştır.
Memleket edebiyatı
zevkiyle Batı estetiği birleştirilmeye çalışılmış; Batı kültür ve medeniyeti
örnek alınmakla birlikte, Tanzimat döneminde de olduğu üzere, yanlış
Batılılaşma eleştiri konusu yapılmıştır.
Roman, hikâye, tiyatro, deneme gibi Batı’dan
alınan düzyazı türlerinde, teknik bakımdan daha olgunlaşmış eserler ortaya
konmuştur.
Cumhuriyet dönemi
eserlerinde, önceki dönemlerde başlayan “dilde sadeleşme” düşüncelerinin de
etkisiyle genel olarak açık ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır.
Dünyaya açılma ve
çağdaşlaşma çabaları edebiyatı da etkilemiş, dünya edebiyatı daha yakından
takip edilmiş; dünya edebiyatıyla kurulan bağlar sonucunda “toplumcu
gerçekçilik (Realizm), sezgicilik (İntüisyonizm), varoluşçuluk
(Egzistansiyalizm), gerçeküstücülük (Sürrealizm), dadacılık (Dadaizm) gibi
edebiyat akımlarından yararlanılmıştır. Bireyin iç dünyasını anlatmaya çalışan
edebiyatçılar, psikoloji, psikiyatri ve psikanaliz alanlarındaki gelişmelerden
istifade etmişlerdir.
Bu dönemde öne çıkan
şair ve yazarların belli başlıları şunlardır: Ahmet Hamdi Tanpınar, Reşat Nuri
Güntekin, Peyami Safa, Necip Fazıl Kısakürek, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide
Edip Adıvar vb.
AHMET HAMDİ TANPINAR (1901-1962)
İlk şiir ve yazılarını
1921’den itibaren Dergâh, Millî Mecmua, Hayat ve Görüş gibi dergilerde
yayımlayan Ahmet Hamdi Tanpınar, şairliğiyle tanındı. Şiirlerinde dış
dünyayı, iç süzgecinden geçirerek bir rüya âlemi yaratmaya çalıştı. Bergson’un
felsefesinden, bu felsefî anlayışın etkisiyle oluşmuş “sezgicilik” akımından ve
ayrıca sembolizmden etkilenmiştir. Şiirlerinde Batılı ustalardan Baudelaire
(Bodler), Verlaine (Vörlen), Mallarme ve Valery’nin; Türk edebiyatında ise
Ahmet Haşim ve bilhassa Yahya Kemal Beyatlı’nın etkileri görülür.
Tanpınar şiirlerinde
şekil unsurlarına, yani ölçü ve kafiye kurallarına bağlı kaldı. Heceyi
ustalıkla kullandı, şiirlerinde bir iç ahenk sağlamaya özen gösterdi. “Bursa’da
Zaman” adlı şiiri çok ünlüdür.
Romanlarında
psikolojik tahlillere önem veren yazarın kendine has bir üslûbu vardır. “Beş
Şehir” adlı, deneme türündeki eserinde “Ankara, Erzurum, Bursa, Konya ve
İstanbul”u anlatmıştır. Tanpınar’ın en yetkin romanı ve psikolojik roman
türünün edebiyatımızdaki en seçkin örneklerinden olan “Huzur”; İkinci Dünya
Savaşı yıllarında Cumhuriyet dönemi aydınlarının huzursuzluklarını yansıtan,
(Mümtaz’ın şahsında) yazarın kendi hayatından da izler taşıyan, hem bir aşk hem
de İstanbul sevgisinin romanıdır. Eser, kahramanların adlarını taşıyan dört
bölümden oluşur: İhsan, Nuran, Suat ve Mümtaz.
Tanpınar, öncelikle
bir şair olmakla birlikte; roman, hikâye, deneme, eleştiri ve edebiyat tarihi
türlerinde de eserler vermiştir. Olaydan çok tahlile dayalı roman ve hikâyeler
yazan Tanpınar, bu tür eserlerinde Doğu-Batı kültürlerine ait meselelere,
İstanbul’un tabiî, tarihî ve mimarî güzelliklerine, rüya, musiki, ve zaman
kavramlarına geniş yer verdi.
ESERLERİ Roman: Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Mahur
Beste, Sahnenin Dışındakiler, Aynadaki Yalan Hikâye: Abdullah Efendi’nin Rüyaları, Yaz Yağmuru Deneme: Beş Şehir, Yaşadığım
Gibi Şiir: Bütün Şiirleri. Makale-İnceleme: Edebiyat Üzerine
Makaleler, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Yahya Kemal.
REŞAT NURİ GÜNTEKİN (1889-1956)
Reşat Nuri Güntekin
yazı hayatına Birinci Dünya Savaşı yıllarında başladı. Başta İstanbul olmak
üzere yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik ve Millî Eğitim Bakanlığı
müfettişliği yaptı. İstiklâl Savaşı’ndan sonra çoğu yazar gibi o da eserlerinde
Anadolu’yu konu edindi. Asıl ününü Çalıkuşu romanıyla sağladı. Bu romanda;
hayal kırıklığı ile sonuçlanan aşk macerasının etkisinden kurtulmak için
İstanbul’dan kaçan Feride adındaki genç bir öğretmenin, Anadolu köylerinde
karşılaştığı zorlukları ve köylerdeki insanların davranış ve yaşayışlarını
anlattı. Yaprak Dökümü’nde Batılılaşmanın Türk aile yapısı üzerindeki olumsuz
etkisini; Yeşil Gece’de Kurtuluş Savaşı yılları ve sonrasında, dini istismar
eden kişilerin eleştirisini romanlaştırdı.
Reşat Nuri, 1927’den
sonra müfettişlik göreviyle sürekli olarak Anadolu’yu gezdi. Bu gezilere ait
izlenimlerini Anadolu Notları adıyla yayımladı. Romanlarında genellikle
Anadolu’daki hayatı ve buralardaki sosyal sorunları ele alan yazar, yer yer
Cumhuriyet inkılâplarına engel olmaya çalışan anlayışları eleştirdi. Roman,
hikâye, tiyatro, gezi yazısı, makale gibi türlerde eser verdi.
ESERLERİ Roman: Çalıkuşu, Yaprak Dökümü, Yeşil Gece,
Dudaktan Kalbe, Akşam Güneşi, Damga, Acımak, Bir Kadın Düşmanı, Son
Sığınak, Miskinler Tekkesi, Kızılcık Dalları, Gizli El, Eski Hastalık, Kavak
Yelleri, Kan Davası, Değirmen, Harabelerin Çiçeği. Hikâye: Tanrı Misafiri, Olağan İşler, Sönmüş Yıldızlar,
Leyla ile Mecnun. Gezi yazısı: Anadolu
Notları. Tiyatro: Tanrı Dağı
Ziyafeti, Hülleci, Balıkesir Muhasebecisi, Hançer, Ümidin Güneşi, Yaprak
Dökümü (Aynı adlı romanından uyarlanmıştır.).
PEYAMİ SAFA (1889-1961)
İstanbul’da doğan ve
küçük yaşta babasını (Şair İsmail Safa) kaybeden Peyami Safa, ortaokuldayken
öğrenimini bırakmak zorunda kaldı. Kendi kendini yetiştirdi. Yazı hayatına, 20.
Asır adlı gazetede, “Asrın Hikâyeleri” başlığı altındaki hikâyeleriyle başladı.
1921’den itibaren çeşitli gazete ve dergilerde günlük fıkra ve makalelerinin
yanı sıra romanlarını da tefrika halinde (parça parça) yayımladı.
Peyami Safa, edebî
değer taşıyan eserlerinde gerçek adını; geçimini sağlamak yani para kazanmak
için yazdığı Cingöz Recai adlı polisiye romanlarında Server Bediî takma adını
kullandı.
Hayatının son kırk üç yılı hep gazetelerde geçti. Hafta, Kültür Haftası ve Türk
Düşüncesi dergilerini çıkardı.
Peyami Safa;
edebiyatımızda psikolojik roman türünün en önemli temsilcilerindendir.
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı ünlü eserinde, küçük yaşta kemik veremi olan
yoksul bir gencin bunalımlarını romanlaştırdı. Eser aynı zamanda otobiyografik
roman özelliği de taşımaktadır. Romanlarında olaylara değil, psikolojik
tahlillere önem verir. “Roman sanatının, insanın iç macerasını birinci plana
alarak sinema sanatından ayrılabileceğini düşünüyorum.” der. Romanlarında
sağlam bir teknik, canlı bir anlatım vardır.
Peyami Safa,
ansiklopedik bir yazardır. Edebiyat, felsefe, psikoloji, sosyoloji, tıp, tarih,
hukuk, musiki, resim konularında uzman denilebilecek kadar bilgi sahibidir.
Doğu ile Batı uygarlıklarından kendine göre bir sonuç çıkarmıştır. Fıkra,
makale, hikâye ve roman türlerinde çok sayıda eser vermiş, bu alanlarda Ahmet
Mithat Efendi’den sonra adeta bir rekor kırmıştır.
Bergson felsefesinden
büyük ölçüde etkilenen yazar, eserlerinde inançlara ve millî kültüre büyük önem
verdi. Romanlarında genellikle Türk toplumunun en önemli sorunlarından olan;
Doğu-Batı, madde-ruh çatışmasını, insan psikolojisini işledi. Peyami Safa,
Nazım Hikmet ile, yazı yoluyla girdiği fikir mücadeleleriyle de ünlüdür.
ESERLERİ Roman: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Fatih-Harbiye,
Bir Tereddüdün Romanı, Sözde Kızlar, Matmazel Noraliya’nın Koltuğu,
Yalnızız, Atillâ, Mahşer, Şimşek, Canan, Bir Akşamdı, Bir Genç Kız Kalbinin
Cürmü, Biz İnsanlar, Gençliğimiz…
Bunlardan başka; sayısı yüz elliyi geçen
telif (yerli, özgün), adapte, çeviri romanı; “Gün Doğuyor” adlı bir oyunu;
dergi ve gazete köşelerinde kalmış binlerce fıkra, makale, eleştiri, inceleme,
hikâye ve çevirileri bulunmaktadır.
NECİP FAZIL KISAKÜREK (1905-1983)
Modern Türk
edebiyatının mistik şairidir. Edebiyatın hemen her türünde eser vermiş olmakla
birlikte şairliğiyle öne çıkar. Tiyatroları da oldukça başarılıdır. İlk şiirlerini
1923’te yayımladı. Çeşitli gazetelerde fıkralar yazdı. 1936 yılında Ağaç,
1943 yılında da Büyük Doğu dergilerini çıkardı. Türkçe’yi en güzel kullanan
şairlerimizden biri olarak kabul edilir. Gençlik yıllarında yazdığı Kaldırımlar
şiiriyle tanındı. Kaldırımlar I-II-III, Sakarya Türküsü, Zindandan Mehmet’e
Mektup ve Çile adlı şiirleri ünlüdür. Edebiyatımızın çok eser veren şair ve
yazarlarındandır.
Necip Fazıl, Fransız
sembolistlerinden ve halk şiirinden yararlanarak heceyle kendine has, başarılı
şiirler yazdı. İlk dönem şiirlerinden sonraki şiirlerinde mistik konuları,
madde ve ruh ilişkisini, insanın evrendeki yerini konu edindi. Şiirlerini son
dönemde “Çile” adı altında tek kitapta topladı. Bu kitapta ayrıca, şiir
anlayışını da “Poetika” başlığı altında anlattı.
ESERLERİ Şiir: Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve
Ötesi, Sonsuzluk Kervanı, Çile (Bütün Şiirleri).
Tiyatro: Bir Adam Yaratmak,
Reis Bey, Tohum, Ahşap Konak, Künye, Sabırtaşı, Yunus Emre, Nam-ı Diğer
Parmaksız Salih, Abdülhamit Han. Roman:
Kafa Kâğıdı
Hikâye: Ruh Burkuntularından
Hikâyeler, Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil, Aynadaki Yalan.
İnceleme-Biyografi-Hâtıra-Makale: Çöle İnen Nur,
Yılanlı Kuyudan, Babıâli, Çerçeve, İhtilâl…
CUMHURİYET DÖNEMİNDE ÇIKAN BELLİ BAŞLI DERGİLER
KÜLTÜR
HAFTASI:
Peyami Safa tarafından 1936 yılında yirmi bir sayı yayımlanmıştır. Sanat, bilim
ve edebiyatı “kültür” odağında birleştirmeyi esas alan, kültürel konulara
ağırlık veren bir dergidir. Dergi, bilhassa “roman ve köy edebiyatı” üzerine
gündeme getirdiği tartışmalarla yayınlandığı dönemde etkili olmuştur. Dergide;
Peyami Safa, Faruk Nafiz Çamlıbel, Halit Fahri Ozansoy, A. Hamdi Tanpınar gibi
imzalar öne çıkar.
AĞAÇ: Necip Fazıl
Kısakürek’in 1936’da on yedi sayı yayımladığı dergidir. Ağaç’ta sezgici ve
millî bir sanat anlayışı savunulmuştur. Dergide; Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet
Kutsi Tecer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ziya Osman Saba, Cahit Sıtkı Tarancı gibi
imzalar görülür.
BÜYÜK
DOĞU:
Necip Fazıl Kısakürek tarafından ilk sayısı 1943’te çıkarılan dergidir. Büyük
Doğu, kimi zaman bir dergi kimi zaman da bir gazete özelliği gösterir. Büyük
Doğu, zaman zaman kesintiye uğrasa da 1943-1978 yılları arasında yayın hayatını
sürdürmüştür. Dergi; siyasî, edebî, fikrî, aktüel vb. içeriklidir. Derginin
dönem dönem siyasî, dönem dönem de edebî yönü ağırlık kazanmıştır.
ÇINARALTI: Orhan Seyfi Orhon ve
Yusuf Ziya Ortaç tarafından, 1941-1948 yılları arasında yüz altmış bir sayı
yayımlanmıştır. Türkçü-milliyetçi bir dergidir. Dergide, Türk kültürü ve Türk
tarihi üzerinde yoğunlaşılmıştır. Çınaraltı’da Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya
Ortaç, Halide Nusret Zorlutuna, Hüseyin Nihal Atsız, Peyami Safa, Behçet Kemal
Çağlar, Faruk Nafiz Çamlıbel, Halit Fahri Ozansoy, Zeki Ömer Defne, Tarık Buğra
gibi isimler yazmıştır.
VARLIK: Yaşar Nabi Nayır
tarafından 1933’te Ankara’da yayımlanmaya başlayan dergi, 1946’dan itibaren
yayınına İstanbul’da devam etmiştir. Türk edebiyatının en uzun soluklu dergisi
olan Varlık, kendi çizgisinden taviz vermeden farklı dönemlerde farklı akım ve
anlayışlara ev sahipliği yapmıştır. Garip şiir anlayışına uygun ilk örneklere
ve köy edebiyatı ürünlerine sayfalarında yer vermiştir. Dergi, hâlen
yayımlanmaya devam etmektedir. Dergide; Abdülhak Şinasi Hisar, Attilâ İlhan,
Behçet Necatigil, Cahit Sıtkı Tarancı, Cevdet Kudret, Ceyhun Atuf Kansu, Necati
Cumalı, Nurullah Ataç, Orhan Veli Kanık, Sabahattin Kudret Aksal, Sait Faik
Abasıyanık, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi birçok yazar ve şairin ürünlerine
yer verilmiştir.
MARKOPAŞA: 1946 yılında
Sabahattin Ali, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz tarafından halkçı, toplumcu gerçekçi
bir anlayışla çıkarılan siyaset, mizah ve hiciv dergisidir. Yayımlanmaya
başladıktan sonra sürekli olarak yasaklamalarla karşılaşan dergi, yayın
hayatını Markopaşa, Merhumpaşa, Malûmpaşa, Alibaba, Yedi Sekiz Paşa, Hür
Markopaşa gibi adlarla 1950 yılına kadar sürdürmüştür.
HİSAR: İlk sayısı 1950’de
yayımlanan dergi iki ayrı dönemde yayınını sürdürmüştür. 1950-1957 arasında
yetmiş beş sayı, 1964-1980 arasında da iki yüz iki sayı yayımlanmıştır. Türk
edebiyatının uzun soluklu ve önemli dergilerinden olan Hisar’da, şiir başta
olmak üzere pek çok edebî türde yazı yer almıştır. Resim, müzik, sinema
sanatlarına dair yazıların da yer aldığı dergi, kendi çevresinde oluşturduğu
Hisar topluluğuyla önem kazanmıştır. Hisarcıların en önemli sanat ilkesi,
“millî” olanla “yeni”yi bir araya getirmek olmuştur. Gelenekten ayrılmayan
bağımsız bir sanat anlayışını savunan Hisarcılar, Batı’nın taklit edilmesine
karşıdırlar. Dergide; Mehmet Çınarlı, Yavuz Bülent Bakiler, Munis Faik Ozansoy,
İlhan Geçer, Turgut Özakman, Mustafa Necati Karaer, Gültekin Samanoğlu, Nevzat
Yalçın, Mehmet Kaplan gibi yazar ve şairler ürün vermişlerdir.
YAPRAK: Orhan Veli Kanık
tarafından, 1 Ocak 1949 tarihinden itibaren “on beş günde bir” yayımlanan
dergidir. Dergi, 15 Haziran 1950’ye kadar yayın hayatını sürdürmüştür. Orhan
Veli’nin ölümünün ardından arkadaşları tarafından “Son Yaprak” adlı bir özel
sayı yayımlanmıştır. Yaprak’ta ağırlıklı olarak Garip anlayışına uygun ürünler
yayımlanmış; Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cahit
Külebi, Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi isimlerin eserleri yer almıştır.
PAZAR
POSTASI:
1951’de yayımlanmaya başlayan derginin yazı işleri müdürü, bu dergide yazdığı
bir yazıyla İkinci Yeni şiir hareketinin isim babası olan Muzaffer İlhan
Erdost’tur. Pazar Postası, haftalık siyasî bir gazetedir; fakat gazetenin Sanat-Edebiyat
eki edebî dergi niteliği taşır. Dergi, bilhassa İkinci Yeni hareketine bağlı
şairlerin burada yazmasıyla ünlenmiştir. Dergi, aynı zamanda Garip şiirine
karşı bir tutum içindedir ve özellikle şiir eleştirileriyle dikkat çeker.
Dergide; A. Turgut (Turgut Uyar), Behçet Necatigil, Can Yücel, Fethi Naci,
Oktay Akbal, Salâh Birsel, Sezai Karakoç gibi imzalar görülür.
TÜRK
DİLİ:
Ankara’da 1951 yılında, Türk Dil Kurumunun aylık yayını olarak çıkmaya başlayan
dergi, Türk dilinin ve edebiyatının en uzun soluklu yayınlarından biridir. Türk
Dili dergisi, sadece “dil” konusunda yazılan makalelerin, yazıların,
incelemelerin yayımlandığı bir dergi değil, aynı zamanda bütün edebî türlere
ait yazıların ve incelemelerin yer aldığı bir dergi olmuştur. Derginin dile ve
edebiyata katkısı, çıkardığı özel sayılar ve verdiği ödüllerle daha da
artmıştır. Türk Dili dergisinde; Peyami Safa, Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin,
Sabahattin Kudret Aksal, Salâh Birsel, Orhan Hançerlioğlu, Fazıl Hüsnü
Dağlarca, Doğan Hızlan, Oktay Akbal gibi pek çok isim ürün vermiştir.
MAVİ: 1952’de Ankara’da
yayımlanmaya başlamıştır. Mavi dergisi çıkış amacını ilk sayısında açıklamış ve
sayfalarının, ulusal sanatı eserlerinde yansıtan sanatçılara açık olduğunu
belirmiştir. Dergide, yirmi birinci sayısından itibaren yazmaya başlasa da,
Mavi topluluğu denince akla gelen ilk isim Attilâ İlhan olmuştur. Attilâ İlhan,
toplumcu gerçekçi sanatın ne olduğunu anlattığı yazılarıyla derginin yönünü
toplumcu bir edebiyata çevirmiştir. Dergide; Attilâ İlhan, Ahmet Oktay, Özdemir
Nutku, Ülkü Arman, Ferit Edgü, Orhan Duru, Demir Özlü gibi imzalar ürün
vermiştir.
TÜRK
EDEBİYATI:
Ülkemizde çıkan en uzun soluklu edebiyat dergilerinden biridir. Türk Edebiyatı
Vakfı adına 1970’li yılların başlarından itibaren yazar-edebiyat tarihçisi
Ahmet Kabaklı’nın yönetiminde aylık olarak yayımlanmaya başlamıştır. Dergi
Ahmet Kabaklı’nın ölümünden sonra da yayımlanmaya devam etmiş ve bugünlere
gelebilmiştir. Hâlen Beşir Ayvazoğlu’nun yönetiminde çıkan Türk Edebiyatı
dergisi, edebiyatta ve sanatta millîlikten yanadır.
PAPİRÜS: Cemal Süreya’nın
1960’ta çıkardığı dergidir. Dergi, yayın hayatına aralıklarla devam etmiştir.
Cemal Süreya’nın imzasız başyazılarıyla dikkat çeken dergide, özellikle şiirler
ve şiir üzerine yazılan yazılar yer almıştır. Papirüs’te Can Yücel, Cemal
Süreya, Turgut Uyar, Ülkü Tamer, Mehmet H. Doğan gibi imzalar öne çıkmıştır.
HALKIN
DOSTLARI:
İlk sayısı 1970’te “Aylık Devrimci Sanat ve Kültür Dergisi” alt başlığıyla
İstanbul’da yayımlanmıştır. Üçüncü sayıdan sonra derginin merkezi Ankara’ya
taşınmıştır. Dergiyi Ataol Behramoğlu ve İsmet Özel çıkarmışlardır. Dergiye
Süreyya Berfe, Özkan Mert, Asım Bezirci, Nihat Behram gibi imzalar da katkıda
bulunmuştur.
ŞİİRATI: İlk sayısı Vural
Bahadır Bayrıl, Osman Hakan, Orhan Alkaya ve Seyhan Erözçelik tarafından 1986
yılında yayımlanmıştır. Şiiratı, 1994’e kadar yedi sayı yayımlanmıştır. Dergi
bundan sonra ancak 2004’te yeniden yayımlanmaya başlamıştır. Şiiratı dergisi
1980 sonrası şiirin önemli toplanma yerlerinden biri olmuştur. Dergide Haydar
Ergülen, Hilmi Yavuz, Vural Bahadır Bayrıl, Osman Hakan, Lale Müldür, Orhan
Alkaya, Seyhan Erözçelik gibi isimlerin ürünleri yer almıştır.
NOT: Cumhuriyet döneminde;
Dergâh, Mavera, Doğuş Edebiyat, Hece gibi daha pek çok dergi çıkmıştır.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE ÖĞRETİCİ METİNLER
DENEME
Yazarın özgürce
seçtiği bir konu üzerinde kesin yargılara varmadan kendi görüşlerini,
düşüncelerini anlattığı düzyazı türüne deneme denir. Denemeler rahat
okunabilen düşünce yazılarıdır. Deneme yazarı düşüncelerini, kendi kendisiyle
konuşur gibi içten, akıcı, kıvrak bir üslûpla kaleme alır. Denemeler okuyucuyu
düşünmeye sevk eden, okuyucunun düşünce dünyasında yeni bir pencere açan zevkli
yazılardır.
Denemeler konularına
göre; “kişisel duyarlık ve dikkati konu alan denemeler”, “öğretici-eleştirel
denemeler” , “sosyal ve felsefî konularda kişisel düşünceleri ifade eden
denemeler” olmak üzere üçe ayrılabilir. Bu türün isin babası Fransız yazar
Montaigne’dir. Montaigne hayatı boyunca, “Denemeler” adını verdiği
yazıları kaleme almıştır. Bir diğer tanınmış deneme yazarı da İngiliz yazar
Bacon’dır. Bizim edebiyatımızda da Ahmet Haşim’in “Bize Göre” adlı eserinde yer
alan bazı yazıları, bu türün ilk örnekleri olarak kabul edilmektedir.
Haşim’in dışında
Nurullah Ataç (Günlerin Getirdiği, Karalama Defteri, Diyelim, Sözden Söze),
Ahmet Hamdi Tanpınar (Beş Şehir, Yaşadığım Gibi), Suut Kemal Yetkin (Günlerin
Götürdüğü, Şiir Üzerine Düşünceler, Edebiyat Üzerine), Cemil Meriç (Bu Ülke,
Mağaradakiler), Sabahattin Eyüboğlu (Mavi ve Kara), Mehmet Kaplan (Kültür ve
Dil, Nesillerin Ruhu) gibi yazarlar da bu türün tanınmış temsilcileridir.
NURULLAH ATAÇ (1898-1957)
Nurullah Ataç, deneme
türünün edebiyatımızdaki en önemli isimlerindendir. Edebiyat dünyasına
Dergâh dergisinde yayımlanan şiir ve yazılarıyla girmiş; fakat deneme, eleştiri
ve çeviride karar kılmıştır. Yunan, Latin, Fransız ve Rus klasiklerinin pek
çoğunu dilimize çevirmiştir. Devrik cümleyi yazıda da yaygınlaştırmaya
çalışmıştır. Döneminde pek çok yazarı etkileyen Ataç, 1940’tan sonraki
yazılarında Türkçedeki bütün yabancı kökenli kelimelerin atılması, Türkçenin
saflaştırılması yolunda mücadele vermiş; yeni bir kültür ve dil arayışı içinde,
kendi türettiği kelimeleri kullanmış ve kendine özgü üslûbuyla (biçemiyle) dili
bir uygarlık sorunu olarak ele almıştır.
ESERLERİ Deneme-Eleştiri: Günlerin
Getirdiği, Karalama Defteri, Diyelim, Söz Arasında, Sözden Söze, Okuruma
Mektuplar, Ararken, Dergilerde, Prospero ile Caliban Günlük: Günce (2 cilt).
MAKALE
Sanat, bilim, politika
gibi herhangi bir konuda okuyucuya bilgi vermek, bir düşüncenin doğruluğunu
veya yanlışlığını ispat etmek amacıyla yazılmış dergi ve gazete yazılarına
makale denir.
Bu tür, gazeteyle birlikte doğmuş ve gelişmiştir. Makalelerde dil ağırlıklı
olarak göndergesel işlevde kullanılır. Makalede temel öge düşüncedir.
Düşünceler ciddî, ağırbaşlı bir üslûpla ifade edilir. Üçüncü tekil kişili
anlatım kullanılır. Makale; araştırmaya, belgelere, ispatlamaya dayalı bir
düzyazı türüdür. Dolayısıyla nesnel bir anlatımla kaleme alınır. Makalenin
okunabilir, anlaşılır ve inandırıcı olması için düşünceler somutlaştırılarak
anlatılır. Makalede öğretici, açıklayıcı, kanıtlayıcı anlatım türlerinden
yararlanılır. Makalelerde, öne sürülen tez (düşünce), giriş bölümünde açık
seçik, okuyucunun ilgisini çekecek şekilde ortaya konur. Bu düşünce gelişme
bölümünde örneklerle, tanık göstermelerle, alıntılarla, sayısal veya bilimsel
verilerle desteklenerek açıklanır. Yazar, söylediklerinin tamamını bir sonuca
ulaştıracak şekilde geliştirip birkaç cümleyle sonucu vurgular. Gazetelerin
birinci sayfalarında günlük olaylar, ülke ve dünya sorunlarıyla ilgili olarak
yazılan yazılara “başyazı” (başmakale), bu yazıların yazarına da “başyazar”
denir.
Edebiyatımızdaki ilk
makale örneği, Şinasi’nin yazdığı “Mukaddime” (Tercüman-ı Ahvâl
Mukaddimesi)dir.
Diğer önemli makale örnekleri; “Şiir ve İnşa” (Ziya Paşa), “Vatan Makalesi”
(Namık Kemal), “Edebiyat Üzerine Makaleler” (Ahmet Hamdi Tanpınar), “Kültür ve
Dil” (Mehmet Kaplan)vb.dir.
PEYAMİ SAFA (Hakkında daha önce bilgi verildi.)
GEZİ YAZISI
(SEYAHATNAME)
Bir yazarın yurt
içinde veya yurt dışında gezip gördüğü yerleri ve bu yerlerle ilgili
izlenimlerini anlattığı yazı türüne gezi yazısı (seyahatname) denir. Gezilen görülen
yerler sadece görünümüyle, coğrafî özellikleriyle değil, tarihiyle, kültürüyle,
insanlarıyla, gelenekleriyle, sosyal yapısıyla tanıtılır. Gezi yazılarında
gözlem çok önemlidir. Bu tür eserlerde, okuyucuda gezip görme isteği uyandırma
amacı vardır. Gezi yazılarına en yakın tür sayılabilecek röportajda ise amaç,
gezip görme isteği yaratmak değil, bir durumu, bir sorunu yerinde
araştırmaktır. Hatıralarda da yazar gezip gördüğü yerlerden bahseder; ancak bu,
gezi yazılarında olduğu gibi gezilip görülen yerleri anlatma amacından çok kendi
hayatındaki olayları anlatmak içindir.
Gezi yazıları tarih,
coğrafya, sosyoloji, sanat tarihi, folklor gibi bilim dallarına kaynaklık eder.
Gezi yazılarında dil ağırlıklı olarak göndergesel işlevdedir. Anlatım
türlerinden de; açıklayıcı, öyküleyici ve betimleyici anlatım türleri
kullanılır. Bu türün dünya edebiyatındaki en tanınmış temsilcileri Marco
Polo, İbn-i Batuta ve Evliya Çelebi’dir. Evliya Çelebi’nin 17. yüzyılda kaleme
aldığı on ciltlik “Seyahatname” edebiyatımızın bu türdeki en önemli eseridir.
Bu türün edebiyatımızdaki ilk örneği ise, Seydi Ali Reis’in “Miratül Memalik”
adlı eseridir. Bunlardan başka; Ahmet Mithat Efendi’nin “Avrupa’da Bir
Cevelan”, Direktör Ali Bey’in “Seyahat Jurnali”, Cenap Şahabettin’in “Hac
Yolunda, Avrupa Mektupları, Âfâk-ı Irak”, Ahmet Haşim’in “Frankfurt
Seyahatnamesi, Paris Seyahatnamesi (Bize Göre’nin sonunda)”, Falih Rıfkı
Atay’ın “Bizim Akdeniz, Tuna Kıyıları, Taymis Kıyıları, Denizaşırı”, Reşat Nuri
Güntekin’in “Anadolu Notları”, Attilâ İlhan’ın “Abbas Yolcu”, İsmail Habip
Sevük’ün “Tuna’dan Batıya”, Sadri Ertem’in “Ankara-Bükreş”, Haldun Taner’in
“Düşsem Yollara”, Azra Erhat’ın “Mavi Anadolu, Mavi Yolculuk” adlı eserleri
sayılabilir.
İSMAİL HABİP SEVÜK (1892-1954)
Millî Mücadeleye
destek vermiş önemli yazarlarımızdandır. İzmir’e Doğru ve Açıksöz gazetelerinde
başyazarlık yaptı. Tezatların şaşırtıcı havasından, ilginç kıyaslamalardan,
özgün buluşlardan, geniş tarih kültüründen beslenen anlatımı ile gezi yazısı
türünde ilk başarılı örnekleri verdi. Bilgi ile sanatı ustaca kaynaştıran
bir yazar olarak ün yaptı. Onun bir büyük çalışması da, Batı kültür ve
sanatını oluşturan şair ve yazarların hayatlarını ve sanatlarını, Türk
edebiyatı ile kıyaslayarak anlattığı “Avrupa Edebiyatı ve Biz” adlı
önemli eseridir.
ESERLERİ Gezi Yazısı: Tuna’dan Batı’ya, Yurttan Yazılar.
Edebiyat Tarihi-İnceleme: Avrupa Edebiyatı
ve Biz, Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi (Bu eser sonraları “Edebî
Yeniliğimiz” ve “Tanzimat’tan Beri” adlarıyla da basılmıştır.), Edebiyat
Bilgileri, Mevlânâ, Yunus Emre, Türk Güreşi. Hatıra: O Zamanlar (Kurtuluş Savaşı üzerine hatıraları)
HATIRA (ANI)
Bir kişinin kendi
başından geçen veya şahit olduğu olayları, durumları aradan zaman geçtikten
sonra, gözlem ve bilgilerine dayanarak anlattığı düzyazılardır. Hatıralar
yaşanmakta olanı değil, yaşanmışlıkları anlatır. Bu yönüyle günlükten
ayrılır. Öğretici ve ilgi çekici yazılardır. Olaylar birinci kişi ağzından
anlatılır. Dil genel olarak göndergesel işlevde kullanılır. Açıklayıcı,
öyküleyici ve betimleyici anlatım türlerinden yararlanılır. Hatıra yazılırken,
anlatılan zaman dilimiyle ilgili her türlü kaynaktan yararlanılır. Kültür
tarihinin ve edebiyatın zengin kaynaklarından biri sayılan hatıra, hem tarih
bilimi hem de edebiyat tarihi için önemli bir belgedir. Tanınmış bilim, sanat,
devlet ve spor adamlarının kaleme aldıkları hatıralar, onların hayatlarını,
dönemlerini, çalışma ve araştırmalarını aydınlatması bakımından çok önemlidir.
Hatıra yazılırken hafızada saklı tutulan olaylar, oluş sırasına göre
sıralanmalı, sade içten bir dil kullanılmalı, bilgiler, duygu ve düşünceler
doğru ve açık bir şekilde anlatılmalı, yapmacıklıktan kaçınılmalıdır. Batı bu
türde yazılmış eserlerle dolu olduğu halde, bizde hatıra türü Tanzimat’tan
sonra gelişmiştir.
Hatıralar, hayatın
saklı noktalarını aydınlatır. Bunun için zevkle okunur. Hatıra türü, tarih
bakımından, psikoloji incelemeleri bakımından önemlidir. Eski Yunan’da Ksenhop,
“Anabasis” adlı eseriyle bu türün ilk örneğini vermiştir. 18. yüzyıl büyük
Fransız yazarı Jean Jack Rousseau’nun “İtiraflar”ı hatıra türünün şaheserleri
arasında sayılır.
Türk edebiyatında
hatıra türünün ilk örneği, Hindistan’daki Türk devletinin kurucusu Babürşah
tarafından kaleme alınan “Babürname”dir. Tanzimat’tan sonra Ziya Paşa (Defter-i
Amâl), Akif Paşa (Tabsıra), Namık Kemal (Magosa Mektupları), Muallim Naci
(Ömer’in Çocukluğu), Halit Ziya Uşaklıgil (Kırk Yıl, Saray ve Ötesi), Halide
Edip Adıvar (Türk’ün Ateşle İmtihanı, Mor Salkımlı Ev), Yakup Kadri
Karaosmanoğlu (Zoraki Diplomat), Ahmet Rasim (Falaka, Şehir Mektupları, Eşkal-i
Zaman), Falih Rıfkı Atay (Çankaya, Zeytindağı), Refik Halit Karay (Üç Nesil Üç
Hayat), Abdülhak Şinasi Hisar (Boğaziçi Yalıları), Yahya Kemal Beyatlı
(Çocukluğum Gençliğim Siyasî ve Edebî Hatıralarım), Halit Fahri Ozansoy (Edebiyatçılar
Geçiyor) bu türde eser veren sanatçılarımızdan bazılarıdır.
HALDUN TANER (1915-1986)
Hikâye ve
tiyatrolarıyla çağdaş Türk edebiyatının önde gelen yazarlarındandır. Toplumun
bozuk ve çürük yönlerini eser kişilerinden hareketle yansıtmış; aksayan taraflarla
ince bir şekilde alay (ironi) etmiştir. Gazetelerde fıkra, başyazı ve
söyleşiler yazmış; fakat asıl ününü hikâye ve oyunlarıyla sağlamıştır.
Güçlü dili, alaycı ve yergici anlatımı, geleneksel hikâyelerin dışına çıkan
biçimsel yenilikleriyle yapı ve kurgu ustasıdır. Keşanlı Ali Destanı adlı
oyunu, edebiyatımızdaki ilk epik tiyatro örneğidir. Ayrıca “kabare
tiyatrosu”nun da bizdeki öncüsüdür (Deve Kuşu Kabare).
ESERLERİ Hikâye: Şişhaneye Yağmur Yağıyordu, On İkiye Bir
Var, Konçinalar, Yaşasın Demokrasi, Ayışığında Çalışkur, Yalıda Sabah,
Sancho’nun Sabah Yürüyüş. Tiyatro: Keşanlı
Ali Destanı, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, Fazilet
Eczanesi, Zilli Zarife, Eşeğin Gölgesi, Huzur Çıkmazı, Vatan Kurtaran
Şaban, Hayırdır İnşallah… Hatıra-Portre:
Ölürse Tenler Ölür Canlar Ölesi Değil.
FIKRA (KÖŞE YAZISI)
Bir yazarın, toplumu
ilgilendiren güncel olaylar ve sorunlarla ilgili olarak yazdığı, kişisel
görüşlerini yansıtan, gazete ve dergilerde yayımlanan kısa yazılara fıkra denir. Fıkraların, spor,
doğa, eğitim, siyaset, ekonomi gibi çok geniş bir konu alanı vardır.
Gazetecilikle birlikte doğan, gazete dendiğinde haber yazılarıyla birlikte akla
gelen ilk türdür. Fıkralarda, makaledeki gibi konuyu derinliğine inceleme,
yargıları delillerle ispat etme amacı güdülmez. Fıkralar makaleler gibi ciddî,
ağırbaşlı bir üslûpla yazılmaz. Genellikle okuyucuyu sıkmayan yalın, kısa ve
etkili cümlelerle kurulmuş, yer yer mizahî özellik taşıyan bir üslûpla kaleme
alınır. Fıkralar yazarın yorumunu yansıttığı için öznel (subjektif) yazılardır.
Fıkralara günlük dilde köşe yazısı da denir ve bu yazılar gazetelerin belli
sütunlarında yayımlanır.
Fıkra kelimesi
dilimizde bu anlamının dışında, mizahî kısa hikâye ve kanun maddesi
anlamlarında da kullanılmaktadır.
Türk basınında fıkra
türünde yazı yazan yazarlardan bazıları şunlardır: Ahmet Rasim, Ahmet Haşim,
Hüseyin Cahit Yalçın, Falih Rıfkı Atay, Çetin Altan, Hasan Pulur, Fehmi Koru,
Gülay Göktürk, Nuray Mert, Nazlı Ilıcak, Oktay Ekşi, Ahmet Kabaklı, Rauf Tamer
vb.
YUSUF ZİYA ORTAÇ (1895-1967)
Yusuf Ziya Ortaç, hem
heceyle hem aruzla şiirler yazmıştır. Edebiyatımızda “Hecenin Beş Şairi”nden
biri olarak tanınır. Türk edebiyatının önemli mizah yazarlarındandır. Akbaba
adlı bir mizah dergisi çıkarmıştır. Ayrıca Orhan Seyfi Orhon’la birlikte
Çınaraltı dergisini çıkarmışlardır.
ESERLERİ Fıkra-Mizah: Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, Beşik,
Ocak. Hatıra: Bizim Yokuş,
Portreler.
Roman: Göç, Üç Katlı Ev,
Şeker Osman, Kürkçü Dükkânı. Gezi
yazısı: Göz Ucuyla Avrupa.
Tiyatro: Kördüğüm, Nikâhta
Keramet, Binnaz Lâtife. Şiir-Çocuk
Şiirleri: Akından Akına, Kuş Cıvıltıları, Yanardağ, Bir Selvi
Gölgesi.
COŞKU VE HEYECANI DİLE GETİREN METİNLER (ŞİİR)
ÖZ ŞİİR (SAF ŞİİR) ANLAYIŞINI SÜRDÜREN ŞİİR
Öz şiir (saf şiir)
anlayışını devam ettiren şairler, her türlü ideolojiden uzak olarak şiir yazma
çabası içinde olmuşlar ve bilhassa 1940-1960 arası dönemde eser vermişlerdir.
“Sanat sanat içindir” anlayışına bağlıdırlar. Bu şairlere göre önemli olan iyi
ve güzel şiir yazmaktır. Şiiri soylu bir sanat olarak görmüşlerdir. Şiiri,
sadece şiirin kendi ilkelerine göre yazma endişesi taşımışlardır. Bu şairler
üzerinde, önceki dönemlerin saf şiir savunucuları olan Yahya Kemal ile Ahmet
Haşim’in ciddî anlamda etkisi vardır. Fransız sembolist şairlerin, (Paul
Verlaine, Paul Valery, Baudelaure, Mallarme vb.) dili her şeyden üstün tutan
görüşünden ve ayrıca divan şiirinin şekilci yapısından da oldukça
etkilenmişlerdir. Şiirde, şekle ve yaratıcı imgeye önem vermişlerdir. Günlük
dilden farklı bir şiir dili kurmuşlardır. Bireyin iç dünyasını; yalnızlık,
aşk, çocukluk dönemine özlem, ölüm gibi insanın evrensel duygularını anlatmaya
çalışmışlardır. Şiirde dizeye, (mısraya) müzikaliteye büyük önem vermişler,
ahengi; söyleyiş tarzı, ritim, kafiye vb. unsurlarla sağlamışlardır.
Disiplinli bir çalışmayla saf bir şiir yazmayı hedeflemişlerdir. Gelenekle
moderni birleştirmiş, hece ölçüsünü modern şiirle bütünleştirmişlerdir. Şiirde
yerli unsurlara çok yer vermemişlerdir. Yedi Meşaleciler, bu anlayışa yakın bir
sanat anlayışını savunmuşlardır.
Öz şiir anlayışını
sürdüren şairlerin belli başlıları; Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı,
Ziya Osman Saba, Asaf Hâlet Çelebi, Ahmet Muhip Dıranas, Necip Fazıl Kısakürek
vb.dir.
AHMET HAMDİ TANPINAR (Hakkında daha önce bilgi verildi)
CAHİT SITKI TARANCI (1910-1956)
Cumhuriyet dönemi Türk
şiirimizin öncülerindendir. “Otuz Beş Yaş, Desem ki, Gün Eksilmesin
Penceremden” gibi şiirleriyle tanınır. Şiirlerinde içten, sade ve akıcı bir
söyleyiş vardır. “Ölüm, aşk, özlem, yalnızlık, doğa sevgisi, geçmiş, yaşama
sevinci” gibi konuları işledi. Ölüm konusunu en fazla işleyen
şairlerimizdendir. Hece ölçüsünün hiç değişmeyen kalıplaşmış duraklarını
atarak şiire yeni imkânlar kazandırdı. İlk gençlik yıllarında Lamartin’in
etkisindedir. Cahit Sıtkı, Galatasaray Lisesinin onuncu sınıfındayken, sıra
arkadaşı Ziya Osman Saba’nın yardımıyla Baudelaure’i keşfettiğini ve ondan
sonra hayatını, “Baudelaure’i okumadan önce, Baudelaure’i okuduktan sonra”
şeklinde iki döneme ayırdığını söylüyor. Şiirlerinde şekil mükemmelliğine büyük
önem verir.
ESERLERİ Şiir: Otuz Beş Yaş, Ömrümde Sükût, Düşten
Güzel, Sonrası.
Hikâye: Gün Eksilmesin Penceremden (aynı başlıkla
şiiri de var) Mektup: Ziya’ya
Mektuplar.
ZİYA OSMAN SABA (1910-1957)
Yedi Meşaleciler
topluluğu içinde şiiri uzun soluklu olarak sürdüren tek şairdir. Hikâye türünde
de yazmakla birlikte asıl uğraşı alanı şiirdir. Hem hece ölçüsüyle hem de
serbest nazımla şiirler yazmıştır. Her varlıkta bir güzellik, her olayda bir
iyilik araması, hayata iyimser gözlerle bakması şiirlerinin ve nesirlerinin en
genel özelliğidir. “Aşk, doğa, insan sevgisi, çocukluk özlemi, ölüm, ev, aile,
küçük mutluluklar, hatıralar, ‘Tanrı’ya sevgiyle-alınyazısına rahatça bağlanış’,
huzurlu bir yaşantı, sürekli bir barış” temalarını, taze bir aydınlıkla mısra
mısra işler.
ESERLERİ Şiir: Sebil ve Güvercinler, Geçen Zaman,
Nefes Almak.
Hikâye: Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi,
Değişen İstanbul.
AHMET MUHİP DIRANAS (1908-1980)
Ahmet Muhip Dıranas,
bireysel ve estetik bir şiir görüşüne bağlıdır. Baudelaure’in şiir görüşüyle
Türk halk şiirini kaynaştırmıştır. İnsanın iç dünyasını, tarih, metafizik, doğa
temalarını, güzelliğe olan aşkını, yaşama sevincini mecazlı, sembollü, çoğu
zaman da destanımsı bir söyleyişle şiirleştirir. Fahriye Abla, Olvido,
Serenad gibi şiirleriyle tanınıp sevildi. Tevfik Fikret’in Rubab-ı Şikeste
adlı şiir kitabını, “Kırık Saz” adıyla ve günümüz Türkçesiyle kaleme
aldı. Tiyatro türünde de eser verdi.
ESERLERİ Şiir: Şiirler. Tiyatro: Gölgeler, O Böyle İstemezdi.
ASAF HÂLET ÇELEBİ (1907-1958)
Asaf Hâlet Çelebi;
bilinçaltına bağlı, masalımsı, soyut ve anlamsızlığa varan şiirleriyle,
yaşadığı dönemde çok yadırganmış bir şairdir. Mevlânâ soyundan geldiği için
“Çelebi” soyadını almıştır. Divan edebiyatı, Budizm, Fars edebiyatı, tasavvuf
ve Doğu-Batı uygarlıklarından aldığı ilhamla egzotik bir masal dünyasını işler.
Şiirde açık anlamı gereksiz bulduğu için, sırf harflerin ahengiyle bütün
insanlığa hitap eden “içi musiki dolu” mısralar yazmak ister. Edebiyatımızda bir
bakıma “İkinci Yeni”nin müjdecisidir.
ESERLERİ Şiir: He, Lâmelif, Om Mani Padme Hum. Antoloji: Divan Şiirinde İstanbul
Araştırma-İnceleme-Çeviri: Mevlânâ, Molla Câmi,
Naima, Ömer Hayyam.
Deneme
ve Makaleleri:
Bütün Yazıları
NECİP FAZIL KISAKÜREK (daha önce bilgi verildi)
YEDİ MEŞALECİLER
1928 yılında
çıkardıkları “Meşale” adlı dergiyle adlarını duyuran; altısı şair, biri
hikâyeci olmak üzere yedi edebiyatçının oluşturduğu bir edebî topluluktur. Cumhuriyet
dönemi Türk edebiyatının ilk edebî topluluğudur. Sanat için sanat anlayışına
bağlı kalmışlar; şiirde “canlılık, içtenlik ve yenilik”i öne çıkarmışlardır.
Beş Hececiler’in sürdürdüğü “memleketçi edebiyat” anlayışına tepki duymuşlar,
sanatta Batılı ilkelerin savunucusu olmuşlardır. Hece ölçüsüyle ve bilhassa
Fransız sembolistlerini örnek alarak şiirler yazmışlardır. Yedi Meşaleciler de
Fecr-i Âticiler gibi etkili olamamışlar; “Meşale” dergisini ancak sekiz sayı
çıkarabilmişler ve daha sonra dağılmışlardır. Sadece Ziya Osman Saba, topluluk
dağıldıktan sonra da şiirle bağını devam ettirmiştir.
Topluluğu oluşturan
isimler şunlardır:
Kenan Hulusi Koray (hikâyeci), Sabri Esat Siyavuşgil, Cevdet Kudret Solok,
Ziya Osman Saba, Vasfi Mahir Kocatürk, Yaşar Nabi Nayır, Muammer Lütfi Bahşi
ZİYA OSMAN SABA (daha önce bilgi verildi)
KENAN HULUSİ KORAY (1906-1943)
Yedi Meşaleciler
olarak tanınan edebiyat topluluğu içinde nesirle ve bilhassa hikâyeyle uğraşan
tek isimdir.
Renkli, ahenkli, şiirli nesri; gazeteciliğe adım attıktan sonra süslerden
arınır, gerçekçiliğe yönelir. Halkı, köylüyü, işçiyi konu edinir.
ESERLERİ Hikâye: Bir Yudum Su, Son Öpüş, Bir Otelde Yedi
Kişi. Roman: Osmanoflar
YAŞAR NABİ NAYIR (1908-1981)
Yaşar Nabi Nayır;
yirmi yaşlarında şiirleriyle, Fransız sürrealizminden esinlenen “Yedi
Meşaleciler”e katılır. Gayeleri edebiyatımızda “canlılık, içtenlik, yenilik”
yaratmaktır. Yirmi beş yaşından itibaren düzyazıya yönelir. Çeşitli türleri bir
bir dener. Fakat onun asıl büyüklüğü, bilinçli bir çabayla çıkardığı
“Varlık” dergisidir. (Bir sanat-edebiyat dergisi olarak Varlık, Cumhuriyet
döneminde çıkan en uzun soluklu dergilerdendir ve bugün de çıkmaktadır.) Yaşar
Nabi; yeni, canlı edebiyatımızın temellerini atan, günümüzün en güçlü
edebiyatçılarının yetişmesine ortam hazırlayan bir sanat ve edebiyat adamıdır.
“Muzaffer Reşit” takma adı da onundur.
ESERLERİ Şiir: Kahramanlar, Onar Mısra. Manzum oyun: Mete, İnkılâp Çocukları,
Beş Devir.
Roman: Bir Kadın Söylüyor,
Âdem ve Havva. Oyun: Köyün Namusu. Hikâye: Bu da Bir Hikâyedir.
İnceleme,
makale, araştırma, mektup, antoloji: Balkanlar ve Türklük, Edebiyatımızın
Bugünkü Meseleleri, Nereye Gidiyoruz?, Yıllar Boyunca, Atatürk Yolu, Dost
Mektuplar, Yıllar Boyunca…
CEVDET KUDRET SOLOK (1907-1992)
Cevdet Kudret, yirmili
yaşlarında Servet-i Fünûn ve Meşale dergilerindeki şiir ve denemeleriyle
dikkati çeker. “Canlılık, içtenlik, yenilik” düşüncesinden hareket eden Yedi
Meşaleciler’in en güçlü şairlerinden biri olur. Sonra hikâye, oyun, roman,
inceleme, antoloji, deneme gibi türlere yönelir. Cevdet Kudret Sol, Cevdet Kudret
Solok, Cevdet Baykara, Abdurrahman Nisarî, Nevzat Yesirgil, Suat Hizarcı
imzalarını kullanır. Yazılarında titiz bir araştırıcının, gerçekçi çağdaş bir
gözlemcinin nitelikleri görülür.
ESERLERİ Şiir: Birinci Perde Oyun: Tersine Akan Nehir, Rüya İçinde Rüya, Danyal ve Sara, Kurtlar
Roman: Sınıf Arkadaşları,
Havada Bulut Yok İnceleme-Antoloji-Deneme:
Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman (iki cilt), Dilleri Var Bizim Dile
Benzemez, Batı Edebiyatından Seçme Parçalar, Türk Edebiyatından Seçme
Parçalar…
BEŞ HECECİLER (Hecenin Beş Şairi)
Hece ölçüsü aslında
halk şiirinin ölçüsüdür. Tarihin bilinmeyen zamanlarından bu yana halk şairleri
şiirlerini hece ölçüsüyle söylemişlerdir. 13. yüzyıldan itibaren ise klasik
şairler şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmışlardır. Tanzimat ve Servet-i Fünûn
şairleri de aruz ölçüsünü kullanmayı sürdürmüşlerdir.
Edebiyatımızda önce
Mehmet Emin Yurdakul “Türkçe Şiirler”le (1898) hece ölçüsünü dener. Ardından
“Türk Sazı” ve başka eserleriyle bu çabayı sürdürür. Millî Edebiyatçılar, “Genç
Kalemler” dergisinde (1911) hece ölçüsünü millî ölçümüz olarak önerirler. Millî
Edebiyat ve Türkçülük akımlarının etkisiyle hece ölçüsü yavaş yavaş yayılır.
Bu dönemde, şiire
aruzla başlamış olmakla birlikte Millî Edebiyat akımından etkilenmiş beş şair,
hece ölçüsüne ve sade Türkçe’ye ayrı bir önem vermişlerdir. Şiirlerinde
Anadolu’yu ve Anadolu insanının hayatını coşkuyla yansıtmışlardır. Şiirlerini
süsten uzak bir şekilde günlük konuşma diliyle yazmışlar, ağırlıklı olarak hece
ölçüsünü ve dörtlük nazım birimini kullanmışlardır.
“Beş Hececiler” olarak
bilinen bu şairler; Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan Seyfi Orhon, Halit Fahri
Ozansoy, Enis Behiç Koryürek ve Yusuf Ziya Ortaç’tır. (FOHEY)
FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL (1898-1974)
Faruk Nafiz Çamlıbel,
ilk ve orta öğretimden sonra Tıp fakültesine başlamış; fakat mizacına uymayan
bu okulu yarıda bırakarak öğretmen olmayı tercih etmiş, Kayseri, Ankara ve
İstanbul Liselerinde edebiyat öğretmenliği yapmıştır.
Şiire aruz ölçüsüyle
başlayan Faruk Nafiz, Millî Edebiyat akımının etkisiyle heceye yönelmiş; fakat
aruzu da tamamıyla terk etmemiş, her iki ölçüyle de güzel şiirler yazmıştır.
Beş Hececiler olarak bilinen şairlerin en güçlüsü ve en tanınmışıdır. Aruzla yazdığı
şiirlerinde daha çok Yahya Kemal’in etkisindedir. İstanbul’dan ayrılmadan önce
yazdığı şiirlerinde romantik yanı ağır basarken, Anadolu’yu gördükten sonra
yazdığı şiirlerinde gözlemlerini gerçekçi bir duygusallıkla işlemiştir. Halkın
yaşantılarından çıkardığı konuları yine halkın söyleyiş ve nazım biçimleriyle
dile getirir. Yepyeni görüşler getiren ünlü “SANAT” şiiri, “memleketçi
edebiyatımızın” ilk bilinçli bildirisi sayılabilir. Batı etkisine kapalı,
halk şiirimize açık bir tutum içerisindedir. Hecenin en güçlü şiirlerini, halk
şairlerimizin geleneklerinden faydalanarak, özentisiz, sade bir dille yazar. Düş
ile gerçeği kaynaştırdığı şiirleri epik ve lirik özellikler taşır.
Eserlerinde romantizm ve realizm akımlarının izleri görülür. “Çoban Çeşmesi”
ve “Han Duvarları” şiirleri çok ünlüdür. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında
da etkili bir isimdir. Fıkra, piyes ve roman türlerinde de eser vermiş olmakla
birlikte asıl güçlü yanı şairliğidir. “Çamdeviren”, “Deli Ozan” takma
isimleriyle mizahî şiirler de yazmıştır.
ESERLERİ Şiir: Şarkın Sultanları, Çoban Çeşmesi, Bir
Ömür Böyle Geçti, Han Duvarları, Dinle Neyden, Gönülden Gönüle, Elimle
Seçtiklerim, Akıncı Türküleri… Tiyatro:
Canavar, Akın, Yayla Kartalı, Özyurt…
Roman: Yıldız Yağmuru,
Ayşe’nin Doktoru.
ORHAN SEYFİ ORHON (1890-1972)
Orhan Seyfi Orhon,
Millî Edebiyat akımının yayılıp geliştiği dönemde, aruzdan heceye yönelen,
konuşulan Türkçeyle şiirler yazan, Hecenin Beş Şairinden biridir. Aşk temasını
ve millî konuları işleyişindeki ustalıkla kısa sürede adından söz ettirmiş; “Fırtına
ve Kar” adlı, serbest müstezat tarzında yazdığı uzun şiiriyle ününü
genişletmiştir. Eserlerinde İstanbul ağzını yapmacıksız, yalın, mizahımsı
bir söyleyişle kullanmıştır. Fıkra, makale, roman türlerinde de eser vermiştir.
ESERLERİ Şiir: Fırtına ve Kar, O
Beyaz Bir Kuştu, Gönülden Sesler, Kervan, İşte Sevdiğim Dünya…
Manzum
Masal:
Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi Roman:
Çocuk Adam Makale: Dün Bugün Yarın
Fıkra: Kulaktan Kulağa Hikâye: Düğün Gecesi.
HALİT FAHRİ OZANSOY (1891-1971)
Halit Fahri Ozansoy,
şiire aruzla başlamış; önce Fecr-i Âtî’nin etkisinde kalmış, daha sonra da Millî
Edebiyatın etkisiyle aruzu bırakıp heceye yönelmiştir. “Aruza Veda” şiiriyle
tanınmıştır. Mesleği öğretmenlik olan şair, şiirin dışında roman, hatıra,
inceleme, tiyatro türlerinde de eser vermiştir. Şiirlerinde aşk, ölüm, hüzün
konularını sıkça işlemiştir.
ESERLERİ Şiir: Rüya, Cenk Duyguları, Efsaneler. Hatıra: Edebiyatçılar Geçiyor,
Eski İstanbul Ramazanları Roman:
Sulara Giden Köprü Tiyatro: Nedim,
On Yılın Destanı, Bir Dolaptır Dönüyor.
ENİS BEHİÇ KORYÜREK (1892-1949)
Enis Behiç Koryürek
ilk şiirlerini Mülkiye’de öğrenci iken yayımladı. Balkan Savaşı yıllarında
tanındı. Önceleri aruzla yazarken, Ziya Gökalp’le tanıştıktan sonra heceye
yöneldi. Konularını deniz savaşlarımızdan alan, “Eski Korsan
Hikâyeleri" genel” başlığı altında topladığı manzum hikâyeleriyle geniş
bir ün kazandı. Aruz ve heceyle yazdığı şiirlerde yeni ölçü kalıpları bulmaya
çalışmıştır.
ESERLERİ Şiir: Miras, Vâridat-ı Süleyman, Güneşin Ölümü.
Manzum Hikâye: Eski Korsan
Hikâyeleri
YUSUF ZİYA ORTAÇ (1895-1967)
Yusuf Ziya Ortaç, hem
heceyle hem aruzla şiirler yazmıştır. Edebiyatımızda “Hecenin Beş Şairi”nden
biri olarak tanınır. Türk edebiyatının önemli mizah yazarlarındandır. Akbaba
adlı bir mizah dergisi çıkarmıştır. Ayrıca Orhan Seyfi Orhon’la birlikte
Çınaraltı dergisini çıkarmışlardır.
ESERLERİ Fıkra-Mizah: Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, Beşik,
Ocak. Hatıra: Bizim Yokuş,
Portreler.
Roman: Göç, Üç Katlı Ev,
Şeker Osman, Kürkçü Dükkânı. Gezi
yazısı: Göz Ucuyla Avrupa.
Tiyatro: Kördüğüm, Nikâhta
Keramet, Binnaz Lâtife. Şiir-Çocuk
Şiirleri: Akından Akına, Kuş Cıvıltıları, Yanardağ, Bir Selvi
Gölgesi.
SERBEST NAZIM VE TOPLUMCU ŞİİR (1920-1960)
Serbest nazım,
herhangi bir ölçüye (aruz veya hece) bağlı kalmadan yazılan şiirdir. Divan
şiirindeki “müstezat” nazım biçiminin, Servet-i Fünûn döneminde bozulmasıyla
ortaya çıkan “serbest müstezat” bir bakıma “serbest nazım”ın (serbest şiir)
hazırlayıcısı olmuştur. Serbest şiirin yaygınlaşmasında; başta Nâzım Hikmet
olmak üzere toplumcu şairlerin ve Garipçilerin önemli etkisi olmuştur.
Toplumcu şairler
şiirlerinde toplum sorunlarını ve ülke gerçeklerini işlediler. Bu şairlerin
öncüsü Nâzım Hikmet’tir. Bu şairler genel olarak serbest nazımla yazmışlardır.
Toplumcu gerçekçi şiir
denince, genellikle bir düşünceye ve ideolojiye bağlı kalarak halkın çektiği
sıkıntılara, sefalet sahnelerine değinen, kimi zaman çözüm gösteren, bütün
insanlığın mutlu olacağı güzel bir geleceğe, bir ütopyaya işaret eden metinler
anlaşılır.
Toplumcu gerçekçi
şiirde söylevci (hitabetçi) bir eda vardır; şiirler, geniş kitlelere hitap
etmek ve onları harekete geçirmek amacıyla yazılmıştır. Yani bir anlamda şiir
ideolojinin emrindedir.
Toplumcu gerçekçi
şairler, şiirde o güne kadar işlenmemiş konulara, şiir dilinde daha önce
kullanılmamış kavramlara yer vermişlerdir. Marksizme, materyalizme ve
sosyalizme bağlı bir sanat akımı olan bu şiir, daha çok işçi ve köylü sınıfının
ezilmesini konu edinir. Toplumsal yaşantıyı olduğu gibi tasvir etmek,
sosyal sorunlara yer vermek ve bunların çözümü için de Marksizmin tek yol
olduğunu göstermek ister. Sosyalist toplumculuk, bir “sınıf edebiyatı”dır.
İnsanlığı ve toplumu maddî etkenlerle, ekonomik şartlarla açıklamaya çalışır.
Dolayısıyla, toplumcu gerçekçi şiir, ideolojik bir şiirdir.
Toplumcu gerçekçi
şairler, realistler gibi sanatı sadece gerçeği yansıtan bir ayna olarak
görmezler; onlara göre sanat, gerçekliğin alelâde kopyası değildir; toplumcu
gerçekçiler bu gerçekliği aşmak, bir anlamda toplumu değiştirmek
çabasındadırlar.
NÂZIM HİKMET RAN (1902-1963)
Nâzım Hikmet, ilk
şiiri olan “Yangın”ı on üç yaşındayken yazdı. İlk basılan şiiri “Selviliklerde”
yayımlandığı zaman ise on yedi yaşındadır. Moskova’daki öğrenim yıllarında,
Mayakovski’nin öncülük ettiği “Fütürizm” akımını benimsedi. “Sanat için
sanat” prensibiyle “gaye için sanat” anlayışını birleştirdi. Heceyi, aruzu
bıraktı; serbest nazım tarzına yöneldi. Çeşitli takma adlarla, en çok da
“Orhan Selim” imzasıyla Resimli Ay dergisinde; Tan, Akşam, Yeni Gün, Milliyet,
Son Posta gazetelerinde yazdı.
Nâzım Hikmet; serbest
nazmın değişik söyleyişlerine bağlı kalarak, Kurtuluş Savaşımızı, toplumsal
gerçekler içerisindeki insan dramını kendine özgü bir çıkışla anlatır. Heceyle
başladığı şiiri özgür bir söyleyişle bitirir. Edebiyatımızda o zamana kadar hiç
denenmemiş bir çığır açar. Sanatı ülküsünün (Marksist-sosyalist ideolojinin)
emrine verirken şiirin musiki gücünden yararlanır. Türkçeyi büyük bir
rahatlıkla kullanır. Halk şairlerimizle divan şairlerimizin imbiğinden süzülen
Türkçeyi İstanbul ağzına uygular. Sıcak, duygulu, canlı, sarsıcı bir dili
vardır. Sanatın ve insanın değerini yücelten, güç tadına varılan mısralar
peşindedir. Cumhuriyet dönemi şiirimize diyalektik materyalizmi getirmeye
çalışır. Şairi “ruhların mühendisi” olarak kabul eder. Şiirin bireysel
şartlarıyla toplumsal niteliklerini ustalıkla kaynaştırır. Daha çok şair
kimliğiyle tanınmakla birlikte; tiyatro, roman, masal, fıkra, mektup gibi pek
çok türde de eser vermiştir. “Memleketimden İnsan Manzaraları, Kuvayı
Milliye Destanı, 835 Satır, Gece Gelen Telgraf” gibi eserleriyle tanınmıştır.
ESERLERİ Şiir: Memleketimden İnsan Manzaraları, Gece
Gelen Telgraf, Kuvayı Milliye Destanı, 835 Satır, Benerci Kendini Niçin
Öldürdü, Sesini Kaybeden Şehir, Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı,
Taranta Babu’ya Mektuplar, Saat 21-22
Şiirleri… Tiyatro: Kafatası,
Yusuf ile Menofis, Ferhat ile Şirin, Yolcu, Ocak Başında, Unutulan Adam,
Demokles’in Kılıcı, Sabahat. Roman: Kan
Konuşmaz, Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim. Masal: Sevdalı Bulut Mektup:
Kemal Tahir’e Mahpushaneden Mektuplar.
RIFAT ILGAZ (1911-1993)
Rıfat Ilgaz
edebiyatımızda şiirlerinin yanı sıra mizahî hikâye ve romanlarıyla tanınır.
Uzun yıllar öğretmenlik yaptıktan sonra bu mesleği bırakarak gazeteciliğe
başladı. Edebiyatımızda toplumcu şiirleriyle isim yaptıktan sonra mizah
yazarlığına geçti. Şiir anlayışı, “Her şey açık açık söylenmeli” kuralına
bağlıdır. Konularında, olaylarla gerçeklere büyük önem verir. İlk şiiri, Mehmet
Rifat imzasıyla “Güneş” dergisinde çıkar (1927). 1940’a kadar yazdığı şiirler
romantik, 1940’tan sonra yazdığı şiirler ise toplumsal gerçekçi bir özellik
gösterir. Şiirleri; Çığır, Oluş, Yücel, Varlık, Yeni İnsanlık; mizah
yazıları ise Markopaşa, Dolmuş, Külâh, Papağan gibi dergilerde
yayımlanmıştır. Rıfat Ilgaz, edebiyatımızda bilhassa “Hababam Sınıfı” adlı
romanıyla ve “Sınıf” adlı şiir kitabıyla tanınmaktadır.
ESERLERİ Şiir: Sınıf, Yaşadıkça, Devam, Bütün
Şiirleri. Roman: Karartma
Geceleri, Sarı Yazma
Mizahî
Hikâyeler:
Don Kişot İstanbul’da, Radarın Anahtarı. Mizahî Romanlar: Hababam
Sınıfı, Pijamalılar.
CEYHUN ATUF KANSU (1919-1978)
Ceyhun Atuf Kansu,
şiirlerinde toplumculukla lirizmi bağdaştırır. Önceleri halk şiiri geleneğinden
yararlanmış, bu yolda yazdığı şiirleri 1938-1945 arasında yayımlamıştır. Asıl
mesleği hekimliktir. Çocuk hastalıkları doktoru olarak Anadolu’nun pek çok
yöresini dolaşmış ve bu dönemde bin bir çilenin, hastalığın, cahilliğin,
yoksulluğun pençesinde kıvrananların; öksüz, bakımsız, kimsesiz çocukların
şairi olmuş, toprağımızın acılarını, mutluluklarını dile getirmeye çalışmıştır.
Köy öğretmenlerinden ilhamla yazdığı “Dünyanın Bütün Çiçekleri” adlı
uzun şiiri geniş kesimlerce tanınmış ve sevilmiştir. Halk söyleyişine yatkın
canlı bir dili vardır. Şiir dışında; makale, deneme, hikâye gibi türlerde de
eser vermiştir.
ESERLERİ Şiir: Sakarya Meydan Savaşı, Bağbozumu
Sofrası, Bir Çocuk Bahçesinde, Çocuklar Gemisi… Deneme: Köy Öğretmenine Mektuplar… Makale: Atatürkçü Olmak.
MİLLÎ EDEBİYAT ZEVK VE ANLAYIŞINI SÜRDÜREN ŞİİR
Millî Edebiyat zevk ve
anlayışını sürdüren şairlerin şiirleri Kültür Haftası, Ağaç, Çınaraltı, Hisar
gibi dergilerde yayımlanmıştır. 1911’de Selânik’te Genç Kalemler dergisi
etrafında gelişen Millî Edebiyat hareketi; Millî Mücadele, yeni devletin
kuruluşu, inkılâplar gibi birçok tarihî gelişmenin yaşandığı 1920’li 1930’lu
yıllara da damgasını vurmuştur.
Millî Edebiyat
hareketi şiir konusunda genel olarak şu ilkeleri savunur:
1-Ölçü olarak hece ölçüsü
kullanılmalıdır. 2- Şiirler sade, anlaşılır bir Türkçe ile yazılmalıdır. 3-
Yabancı dil kuralları bırakılmalıdır. 4- Yazı dilinde İstanbul Türkçesi esas
alınmalıdır. 5- Eş anlamlı kelimelerden Türkçe olanları tercih edilmelidir. 6-
Arapça ve Farsça kökenli kelimeler Türkçedeki söylenişlerine uygun olarak
yazılmalıdır. 7- Millî konular
işlenmelidir.
Millî Edebiyat zevk ve
anlayışını devam ettiren şairler bu ilkelere genel olarak bağlı kalmışlar;
onlar gibi Türk tarihi, millî kültür unsurları, memleket manzaraları, Anadolu
insanı vb. konuları işlemişlerdir. Ölçü olarak heceyi, nazım birimi olarak
dörtlüğü kullanmışlar, halk şiirinin nazım şekillerinden yararlanmışlardır.
İyimser, umutlu, romantik bir tutumla Anadolu’nun, Anadolu insanının olumlu
yönlerini şiirleştirmeyi amaçlamışlardır. Millî Edebiyat şiir anlayışı
Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren “Memleketçi Edebiyat” veya “Memleketçi
Şiir” olarak adlandırılan bir sürece girmiştir. “Hisarcılar” olarak bilinen
şairler de genel olarak Millî Edebiyat zevkini sürdüren şiire yakın bir
anlayışla eser vermişlerdir.
Millî Edebiyat zevk ve
anlayışını sürdüren şairlerin belli başlıları şunlardır: Ahmet Kutsi Tecer,
Kemalettin Kamu, Orhan Şaik Gökyay, Arif Nihat Asya, Zeki Ömer Defne, Faruk
Nafiz Çamlıbel, Behçet Kemal Çağlar, Ömer Bedrettin Uşaklı, Halit Fahri
Ozansoy…
AHMET KUTSİ TECER (1901-1967)
Ahmet Kutsi Tecer;
halka giden, halkı bize getiren şairdir. Şiire sade, saf sesini vermek, şiiri
bütün süslerden arındırmak ister. Faruk Nafiz’in açtığı “Memleketçi Şiir”
yolunda folklordan, halk edebiyatından, günlük yaşantılardan, Anadolu’nun eski
efsanelerinden geniş ölçüde yararlanır. Hecenin Beş Şairi’nden ayrılır. A. H.
Tanpınar, A. Muhip Dıranas, N. F. Kısakürek gibi o da hecenin daha modern ses
imkânlarını arar. Geniş kültürlü, açık fikirli, hür düşünceli, sağlam bir
kişiliği; ince, özlü, aydınlık, az mecazlı ve duygulu bir şiir yapısı vardır.
Halk kültürü üzerine ciddî araştırmaları vardır. Tecer aynı zamanda Âşık
Veysel’i keşfeden kişidir.
ESERLERİ Şiir: Şiirler. Tiyatro: Koçyiğit Köroğlu, Köşebaşı, Bir Pazar Günü, Satılık
Ev.
ORHAN ŞAİK GÖKYAY (1902-1994)
Orhan Şaik Gökyay;
edebiyat dünyamızda halk şiiri geleneklerimizden etkilenerek yazdığı içten
şiirleriyle tanınır. Asıl mesleği öğretmenliktir. Önce çeşitli illerde ilkokul
öğretmenliği, daha sonra liselerde edebiyat öğretmenliği yapmış ve Çapa Eğitim
Enstitüsü’ndeki öğretmenlik görevinden emekli olmuştur.
Millî konularda
yazdığı, bilhassa “Bu Vatan Kimin” gibi şiirlerinde epik-lirik bir
karakter görülür. Arı duru, pürüzsüz bir dili vardır. İlk şiirlerini aruzla
yazmış, sonraları heceyi kullanmıştır. Gökyay, şiirlerinin yanı sıra Dede
Korkut Hikâyeleri ve Kâtip Çelebi üzerine yaptığı inceleme ve araştırma
çalışmalarıyla da tanınmıştır.
ESERLERİ Şiir: Bu Vatan Kimin, Yas. İnceleme-Araştırma: Dede Korkut, Kâtip
Çelebi, Kâbusname.
FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL (daha önce bilgi verildi)
ARİF NİHAT ASYA (1904-1975)
Arif Nihat Asya,
öğretmen kökenli şair ve yazarlarımızdandır. Ünlü “Bayrak” şiiri dolayısıyla
Türk edebiyatında “Bayrak Şairi” olarak tanınır. Şiirlerinde buram buram
vatan ve millet sevgisi tüter. Dinî ve millî duyguları, kahramanlıkları sade
bir dille şiirleştirmiştir. Hece ve aruzla yazdığı şiirlerinin yanı sıra
serbest nazımla kaleme aldığı şiirleri de vardır. Rubai türünün son
ustalarındandır.
ESERLERİ Şiir: Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor, Kökler ve
Dallar, Dualar ve Aminler, Kubbe-i Hadra, Emzikler, Yastığımın Rüyası,
Heykeltraş, Rubaiyyât-ı Arif, Kıbrıs Rubaileri, Avrupa’dan Rubailer, Nisan.
Nesir: Enikli Kapı. Özdeyişler:
Kanatlar ve Gagalar.
KEMALETTİN KAMU (1901-1948)
Kemalettin Kamu, en
çok tanınan şiirlerini Millî Mücadele yıllarında yazdı. Savaş duygularını dile
getiren şiirlerinden başka aşk, gurbet, vatan ve tabiat sevgisi konularını
işlediği şiirleriyle tanınır. Az yazan, öz yazan, hece ölçüsünün sevgi alanını
genişleten şairlerimizdendir. Ünlü “Bingöl Çobanları” şiirinde çocukluğundan
gelen gönül sesini bize de duyurur. İlk şiirlerinde aruzu kullanmakla
birlikte sonradan hecede karar kıldı. Şiirleri genel olarak lirik-epik özellik
gösterir.
ESERLERİ Şiir: Bingöl Çobanları, Gurbet.
BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR (1908-1969)
Behçet Kemal Çağlar;
şiirlerinde Atatürkçü, memleketçi, inkılâpçı bir özellik gösterir. İnançlı
olarak: “Şiire, Anadolu toprağına yalınayak basanların yerli ve özlü
duygularını getirmek” ister. Folklor kaynaklarımızdan yararlandığı ve âşık
tarzıyla yazdığı şiirlerinde “Ankaralı Âşık Ömer” mahlâsını kullanmıştır.
Bireysel ve toplumsal konulardaki duygularını; vatan, millet ve memleket
ilhamlarını belirtirken hecenin söyleyiş özelliklerinden, kelimelerin
şiddetinden, hitabet kudretinden yararlanır.
ESERLERİ Şiir: Erciyes’ten Kopan Çığ, Burada Bir Kalp
Çarpıyor, Benden İçeri, Kuran-ı Kerim’den İlhamlar. Gezi Notları: Hür Mavilikte Manzum
Tiyatro: Attilâ. Bugünün Diliyle Atatürk’ün Söylevleri.
ZEKİ ÖMER DEFNE (1903-1992)
Zeki Ömer Defne, modern şiirimizle halk
şiirimiz arasında bir köprü kurmak çabasındadır. Halk şiiri geleneklerine bağlı
şiirlerinde yerli motifleri; işlenmiş, ince bir halk diliyle kullandı.
Anadolu’nun çeşitli illerine güzellemeler yazdı. “Ilgaz” adlı şiiriyle
sevildi. “Ziller Çalacak” şiiri de ünlüdür.
ESERLERİ Şiir: Denizden Çalınmış Ülke, Sessiz Nehir,
Kardelenler.
ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI (1904-1946)
Ömer Bedrettin Uşaklı,
Cumhuriyet dönemi şiirimize denizle Anadolu’yu getiren şairdir. Gezdiği yerleri
bir ressam gözüyle mısralaştırmış, şiirlerinde Anadolu’yu pastoral bir
güzellikle duyurmuştur. Yurdumuzun taşını toprağını, renklerini, kokularını,
denizlere açılan engin ufuklarıyla şiir sanatının aynasından bize göstermiştir.
Anadolu’yu ve bilhassa İçel, Artvin, Ardahan yörelerinin onu hayran bırakan
tabiat güzelliklerini deniz, gurbet, özleyiş temalarıyla birlikte içten bir
duyuşla dile getirmiştir.
ESERLERİ Şiir: Deniz Sarhoşları, Yayla Dumanı, Sarıkız
Mermerleri.
GARİP ŞİİR HAREKETİ
(BİRİNCİ YENİ) (1940-1954)
Garip şiiri 1940’tan
sonra değişen sosyal ortamın edebiyattaki ilk yansımasıdır. Orhan Veli
Kanık, Oktay Rıfat Horozcu, Melih Cevdet Anday adlı üç genç şairin “Garip” adlı
ortak bir şiir kitabı çıkarmasıyla başlayan bu şiir akımı, yerleşik bütün şiir
anlayışlarına meydan okumuştur. Garip şairlerinin savundukları ilkeler
şunlardır:
a)Şiirde duyguya değil akla dayanılmıştır. b)
Şairaneliğe karşı çıkılmıştır. c) Şiirlerinde sıradan insanların
hayatını anlatmışlardır. ç) Sokağı ve gerçek yaşamı şiire yansıtmışlardır.(Günlük
hayattaki en basit konuların bile şiire girdiği görülür.) d) Şiir, her insanın
anlayabileceği açıklığa ve basitliğe indirgenmiştir. e) Ölçü ve uyağın
gereksizliği savunulmuş, şiirde serbest nazım benimsenmiştir. f) Şiirde
imgeye karşı çıkılmış, söz sanatlarına yer verilmeden gerçekliğin doğal haliyle
yansıtılması istenmiştir. g) Şiir dilinin günlük konuşma dilinden ayrı bir dil
olmadığı düşüncesiyle kelimeler genellikle ilk anlamlarıyla kullanılmıştır. h) Kimi
şiirlerde gerçeküstücülük (sürrealizm) akımından yararlanılmıştır.
ORHAN VELİ KANIK
(1914-1950)
Garip şiir hareketinin
kurucusudur. Ölümüne kadar bu akıma bağlı kalmış, şiirimizdeki büyük değişimin
öncüsü olmuştur. İlk şiirlerini öz şiir
anlayışına bağlı kalarak heceyle yazan şair, eski şiiri ve aruzu da iyi bilir. Fakat o, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’le
birlikte başlattığı Garip şiir hareketiyle ve çıkardığı “Yaprak” dergisiyle
eski şiire karşı bayrak açmış; “ölçü, kafiye, sanatlı ve şairane anlatım” gibi
şiirin geleneksel özelliklerini dışlamış, anlamı şiirin temeli saymıştır.
Sokaktaki sade vatandaşı, onların konuştuğu sade Türkçeyi kullanarak
anlatmıştır. “İstanbul’u Dinliyorum, Anlatamıyorum, Kitabe-i Seng-i Mezar”
gibi şiirleriyle tanınıp sevilmiştir. Sürrealizm (gerçeküstücülük)
akımından da etkilenen şair, son yıllarında yazdığı şiirlerinde halk şiirinden
de yararlanmıştır.
ESERLERİ Şiir: Garip, Vazgeçemediğim, Destan Gibi,
Yenisi, Karşı
Nesirleri: Denize Doğru, Edebiyat Dünyamız, Bindiğimiz
Dal, La
Fontaine Masalları.
OKTAY RIFAT HOROZCU (1914-1988)
Oktay Rıfat, Orhan
Veli ve Melih Cevdet ile birlikte yayımladıkları “Garip” adlı şiir kitabıyla ve
bu kitapta dile getirdikleri “şiire dair düşünceleriyle” “yeni şiir”in üç
öncüsünden biridir.
Kelimelerle, modern ressamlar gibi, dünyaya yeni bir şekil vermeye, parça
güzelliğinden bütün güzelliğine geçmeye çalışır. Şiirlerinde sürekli bir
değişimin peşindedir. Bireyci, toplumcu, gerçeküstücü özelliklerle birlikte,
“ileri şiir, toplumu yükselten, ileriye götüren sanattır” görüşündedir.
Garipçi, bireyci, toplumcu, gerçeküstücü (sürrealist) akımların penceresinden
dünyayı mutlu bir gözle seyreder. Şiir dili; mecazlarla yüklü günlük
konuşmalardan, halkın söyleyişleriyle deyimlerden geniş ölçüde yararlanır.
Tiyatro türünde de eserleri olmakla birlikte şairlik yönü öne çıkar. Garip
döneminden sonra, “İkinci Yeni” tarzında yazdığı şiirleri “Perçemli Sokak” adlı
kitabında toplamıştır.
ESERLERİ Şiir: Garip, Yaşayıp Ölmek, Aşk ve Avarelik
Üstüne Şiirler, Karga ile Tilki, Perçemli Sokak…
Tiyatro: Atlar ve Filler,
Çil Horoz, Yağmur Sıkıntısı…
MELİH CEVDET ANDAY (1916-2002)
Melih Cevdet, Orhan
Veli ve Oktay Rıfat ile birlikte Garip şiir hareketinin üç öncüsünden biridir.
Kendi ifadesiyle “güzel günlerin şairi”dir, akılcıdır. İlk şiirlerindeki
romantik özelliklerinden sıyrılarak, şiiri duygulardan çok aklın egemenliğine,
güzel günlerin özlemine bırakır. Şiirlerinde toplumsal gerçekliği işler. Söz
oyunlarından kaçar, sade bir dil kullanır. Düzyazı türündeki eserlerinde, yoğun
bir düşünce, şiirsel, esprili, özlü bir anlatım vardır. Şiir dışında; fıkra,
makale, deneme, gezi yazısı, roman ve tiyatro türlerinde de eser vermiştir.
ESERLERİ Şiir: Garip, Rahatı Kaçan Ağaç, Göçebe
Denizin Üstünde, Telgrafhane…
Roman: Gizli Emir… Tiyatro:
Mikado’nun Çöpleri, İçerdekiler… Gezi
Yazısı: Sovyet Rusya, Azerbaycan, Özbekistan, Bulgaristan, Macaristan.
GARİP ŞİİRİ DIŞINDA
YENİLİĞİ SÜRDÜREN ŞİİR
Batı klasiklerinin ve modern eserlerin Türkçeye çevrilmesi, köy
enstitülerinin ve halkevlerinin açılması, zengin bir kültürel ortamı
beraberinde getirmiştir. Bazı şairler bu ortamda “saf (öz) şiir, halk şiiri,
toplumcu gerçekçi şiir” geleneklerinden yararlanmakla birlikte bu geleneklerden
herhangi birine bağlanmamışlardır. Bu geleneklerden yararlanırken kendilerine
has bir senteze ulaşmaları ve Garip akımının dışında kalmaları bu şairleri
bağımsız kılmıştır.
Bu şairlerin belli başlıları şunlardır: Behçet Necatigil, Fazıl Hüsnü
Dağlarca, Cahit Külebi, Sabahattin Kudret Aksal, Hilmi Yavuz, Cahit Zarifoğlu,
Erdem Bayazıt.
BEHÇET NECATİGİL (1916-1979)
Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde kendine özgü şiir çizgisini oluşturmuş
şairlerimizdendir. Heceyi kullandığı şiirleri de olmakla birlikte ağırlıklı
olarak serbest nazmı tercih etmiştir. Söyleyişi rahat, samimi bir şiir dili
vardır. Büyük şehirde yaşayan orta tabaka insanının yaşantısını,
bunalımlarını, ev-aile sorunlarını, geçim sıkıntılarını işlemiştir.
Bilhassa “Kareler Aklar” kitabında şiirlerinde uyguladığı bazı tekniklerle
(şiir sağdan sola, soldan sağa, yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya, çapraz
vs. okunduğunda farklı anlamlar kazanır)anlam çoğaltmalarına gitmiş ve
yoğunlaştırılmış bir şiir yazmaya çalışmıştır. Bu bakımdan o, kendi şiirini
“çokgen bir şiir” olarak tanımlamıştır. Şiirlerinin yanı sıra radyo
oyunlarıyla da tanınmıştır.
ESERLERİ Şiir: Kapalı Çarşı, Kareler Aklar, Sevgilerde, Eski Toprak, Evler,
Divançe, Arada…
Deneme-İnceleme: Bile / Yazdı, Düz Yazılar. Radyo Oyunu: Yıldızlara
Bakmak, Üç Turunçlar, Ertuğrul Faciası. Araştırma-Biyografi:
Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü Araştırma: Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü
Mektup: Mektuplar, Serin Mavi.
FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
(1914-2008)
Fazıl Hüsnü Dağlarca şiire hece ölçüsüyle başlamış, sonraları serbest
şiire geçmiştir. Hemen her konuda şiir yazmış, yerli-yabancı hiçbir akımdan
etkilenmemiş, “klasik”le “çağdaş”ı kaynaştıran özgün bir şair olmuştur. “Çocuk
ve Allah” adlı şiir kitabıyla ün kazanmıştır. Cumhuriyet dönemi şiirimizin en
üretken şairlerindendir. Dağlarca; iç ve dış gerçeklere bakarak,
bilinçaltına yönelerek şiirimize yeni yeni ürperişler getirir. Şiirleri devamlı
bir değişme gösterir; kurallı biçimlerden kuralsız biçimlere, anlamsız özlerden
en yalın anlamlara varan şiir türlerini bir bir dener. Bireysel tutkularla
toplumsal gerçekleri bol mecazlarla, hayaller ve sembollerle ortaya koyar. Şiirleri
çoğunlukla, epik-dramatik, lirik-didaktik ve toplumsal gerçekçilik
niteliklerinde görünür. Mısralarının örgüsü; tarihî gerçeklerle
olağanüstülüğü, en görünenden en görünmeyene varan izlenimleri, Anadolu’nun
kaderini dile getiren düşünceleri kaynaştırır. Her şiirinde bir yeniyi dener
gibidir. Asonanslara (ünlü seslerin tekrarı), söyleyişi kuvvetlendiren
tekrarlara, günlük konuşmaların yanı sıra arı dile, hayal gücünü kamçılayan
çağrışımlara, “ki, ve” bağlaçlarına, şiirin güzelliğini yaratan ses
kompozisyonlarına geniş yer verir. Kendini rahatça hayallerin kucağına bırakır;
bilinçaltına varan hayalleri şiirlerine öz olarak alır. Ona göre: “Sanat
eseri hem bir saat gibi içinde bulunduğumuz zamanı, hem de bir pusula gibi
gidilmesi gereken yönü işaret etmelidir.” “Türkçem benim ses bayrağım”
dizesi onun Türkçeye duyduğu büyük sevginin bir ifadesidir. Fazıl Hüsnü
Dağlarca, özdeyiş niteliğindeki bazı nesir örnekleri dışında kendini tamamıyla
şiire adamış bir şairimizdir.
ESERLERİ Şiir: Havaya Çizilen Dünya, Çocuk ve Allah, Üç Şehitler Destanı, Çakırın
Destanı, Aylam, Yedi Memetler, Malazgirt Ululaması,Kınalı Kuzu Ağıtı,
Cezayir Türküsü, Hiroşima, 19 Mayıs Destanı, Çanakkale Destanı…
CAHİT KÜLEBİ
(1917-1997)
Cahit Külebi,
memleketçi şiirimize yeni bir ses getirmiştir. Âşık edebiyatı geleneğinden
beslenmiş, Anadolu’yu derinliğine duyup işlemiştir. “Hikâye” adlı şiiriyle
tanınmış ve sevilmiştir. Ayrıca, “Sivas Yollarında”, “Tokat’a Doğru” şiirleri
de çok bilinmektedir. Şiirlerinin ses ve lirizm yanı zengindir. Yurdumuzun coğrafyasından
hareketle “dağ çeşmeleri gibi serin tertemiz” bir şiir söylemek dileğindedir.
İyimser, açık ve gerçekçidir. “Yurt ve tabiat sevgisi, aşk, Kurtuluş Savaşı,
yalnızlık” en çok işlediği konulardır. Şiirleri; temiz bir Türkçe,
Karacaoğlan’ı andıran bir içtenlik, yeni bir romantizm, içten bir duyarlıkla
beslenir. Ona göre bu yeni romantizm: “Fertçi değil toplumcudur. Hayal ile
ilgisi pek azdır. Gerçeğe sağlam bağlarla bağlanmıştır. Tazedir. Çoğu zaman
iyimser ve neşelidir. Kaynağı millî sanattan gelir. Gözleri bağlı değildir.
Açıkçası realizm ile birlikte yürümektedir. Ona nasıl, “yeni romantizm”
denirse, “yeni realizm” demek de doğru olacağı gibi başka bir ad da
takılabilir: “Gerçekçi romantizm” gibi.
Cahit Külebi; şiirin dışına çıkmamış, 1940-1950 yılları arasındaki
şiirleriyle kendine özgü “gerçekçi romantizm” adını verdiği anlayışın
öncüsü olmuştur.
ESERLERİ Şiir: Adamın Biri, Yeşeren Otlar, Türk Mavisi, Sıkıntı, Umut, Atatürk
Kurtuluş Savaşında, Rüzgâr, Süt…
SABAHATTİN KUDRET
AKSAL (1920-1993)
Sabahattin Kudret Aksal; şiir, hikâye ve tiyatro türlerinde eser
vermiştir. Garipçilerden etkilendiği ilk şiirlerinden sonra, insanın evrendeki
yerini, değerini aramaya çabaladığı felsefî düşünceleri içinde barındıran bir
şiire yönelmiştir. Hikâye ve oyunlarında psikolojik öğeler öne çıkar.
ESERLERİ Şiir: Şarkılı Kahve, Gün Işığı, Duru Gök, Bir Sabah Uyanmak, Eşik. Tiyatro:
Kahvede Şenlik Var, Evin Üstündeki Bulut, Şakacı, Bir Odada Üç Ayna,
Tersine Dönen Şemsiye.
Hikâye: Gazoz Ağacı, Yaralı Hayvan.
HİLMİ YAVUZ (1936-…)
Hilmi Yavuz, modern şiirden ve kültür kaynaklarımızdan damıttığı
şiirleriyle tanınır. Zamanla mistik şiire yönelmiştir. Belli bir tema etrafında
birleşen şiirlerden oluşan (Zaman Şiirleri, Ayna Şiirleri vb.) kitaplar
yayımlamıştır. Fıkra, deneme, eleştiri türlerinde de yazılar yazmaktadır.
ESERLERİ Şiir: Bakış Kuşu, Bedreddin Üzerine Şiirler, Doğu Şiirleri, Gizemli Şiirler,
Çöl Şiirleri…
ERDEM BAYAZIT
(1939-2008)
Erdem Bayazıt’ın şiirlerinde tok, destana yatkın bir üslûp ve İslâmî bir
duyarlılık kendini gösterir. Şiiri ses zenginliği, imge dünyası itibariyle
kendine özgü bir çizgidedir. Şiirlerinin dışında bir de gezi yazısı kitabı
vardır.
ESERLERİ Şiir: Sebep Ey, Risaleler Gezi Yazısı: İpek Yolundan Afganistan’a
CAHİT ZARİFOĞLU
(1940-1987)
Cahit Zarifoğlu, madde-ruh çatışmasını, Batı ülke ve kültürlerine karşı
Doğu kültürünün karşı koyuşunu işlediği şiirleriyle tanınmıştır. Kendine has
bir şiir diliyle imgeli, kapalı şiirler yazmıştır. Şiirlerinin yanı sıra hikâye
ve günlük türlerinde de eser vermiş, çocuklara yönelik hikâyeler de yazmıştır.
ESERLERİ Şiir: İşaret Çocukları, Yedi Güzel Adam, Menziller, Korku ve Yakarış Hikâye:
İns
Günlük: Yaşamak. Çocuk Hikâyeleri: Serçe Kuşu, Ağaçkakanlar, Yürek Dede ile Padişah,
Katıraslan…
Tiyatro: Sütçü İmam Deneme: Bir Değirmendir Bu Dünya.
HİSARCILAR (Hisar
Topluluğu) (1950-1980)
Hisar dergisi etrafında toplanan şair ve yazarların oluşturduğu edebî
topluluktur. İlk sayısı 1950’de çıkan Hisar dergisi iki ayrı
dönemde yayın hayatını sürdürmüştür. 1950-1957 arasında yetmiş beş sayı,
1964-1980 arasında da iki yüz iki sayı yayımlanmıştır.
Hisarcılar, sanatçının dilinin “yaşayan dil” olması gerektiğini
savunmuşlar, dilden yaşayan kelimelerin atılmasına, dilin saflaştırılması
çabalarına karşı çıkmışlardır. Garip (Birinci
Yeni) ve İkinci Yeni şiir topluluklarını; şiirlerinde kaba ve çirkin sözleri
kullanmak, büyük ve küçük harf kurallarına uymamak, söz dizimini bozmak gibi
bakımlardan eleştirmişlerdir. Kendi milletinden kopmuş bir sanatın evrensel
bir değer kazanamayacağını vurgulayarak sanatın millî olması gerektiğini
savunmuşlardır. “Sanatta yenilik asıldır” demekle birlikte “eski” ile bağlarını
koparmayan bir yenilikten yana olmuşlardır. Sanatçının hiçbir ideolojinin
sözcülüğünü yapmaması ve bağımsız olması gerektiğini vurgulamışlardır. “Şiir
özelliği” taşımak kaydıyla; aruzu, heceyi ve serbest nazmı aynı şekilde uygun
bulmuşlardır.
Hisarcılar olarak bilinen şair ve yazarların belli başlıları şunlardır: Mehmet Çınarlı, Yavuz Bülent Bakiler, Bahattin Karakoç, Yahya
Akengin, Sevinç Çokum, Sabahat Emir, Mustafa Necati Karaer, İlhan Geçer,
Gültekin Samanoğlu, Coşkun Ertepınar, Munis Faik Ozansoy, Nevzat Yalçın,
Sabahattin Engin, Rıza Polat Akkoyunlu, Macit Benice…
MEHMET ÇINARLI
(1925-1999)
Mehmet Çınarlı, edebiyat dünyasına; İstanbul’da çıkan “Çınaraltı” ve
Zonguldak’ta çıkan “Doğu” dergilerinde 1942 yılından itibaren yayımlanan
şiirleriyle girer. Üniversiteler arası şiir yarışmasında “Sonbahar Duyguları”
adlı şiiriyle birincilik kazanır. (1948)
“Çağrı” ve “Ilgaz” dergilerinde çıkan yazı ve şiirleri ile “Türk Yurdu”
dergisindeki sanat sayfası yöneticiliğinden sonra; Munis Faik Ozansoy ve İlhan
Geçer başta olmak üzere arkadaşlarıyla birlikte kurdukları “Hisar” dergisi onun
edebiyat dünyasında tanınmasını sağladı.
ESERLERİ Şiir: Güneş Rengi Kadehlerle, Gerçek Hayali Aştı, Bir Yeni Dünya Kurmuşum.
Deneme: Halkımız ve Sanatımız, Söylemek Yaraşır… Hatıra: Altmış Yılın
Hikâyesi Zaman Perdesi.
YAVUZ BÜLENT BAKİLER
(1936-…)
Yavuz Bülent Bakiler, Hisar dergisi şairleri arasında yer aldı.
Geleneksel şiirimizin öz ve şekil özelliklerini kendi şiir potasında eriterek
kişiliğini buldu. Şiirlerinde Anadolu’ya, Anadolu insanına eğilmiş, onların
sorunlarını yapıcı bir yaklaşımla dile getirmiştir. Sade ve rahat bir dili, aydınlık
bir üslûbu vardır. Millî ve manevî değerlere bağlıdır. Bu yönüyle Arif Nihat
Asya’nın millî havasına ve mistik şiirine yakın görünmektedir.
ESERLERİ Şiir: Yalnızlık, Duvak, Seninle, Harman. Gezi Yazısı: Üsküp’ten
Kosova’ya, Türkistan Türkistan. İnceleme: Şiirimizde Ana, Âşık Veysel,
Arif Nihat Asya İhtişamı, Mehmet Akif’te Çağdaş Türkiye İdeali…
MAVİCİLER
Edebiyatımızda 1950
sonrasında görünen Mavi grubu “Fikir ve sanatın sosyal bir sınıfın bayrağı
yapılamayacağı” görüsüyle ortaya çıkmış, özgürlüğün ve barışın rengi sayılan
“mavi” sözcüğünü çıkardıkları dergiye ad olarak seçmişlerdi. Ankara Atatürk
Lisesi öğrencileri tarafından ilk sayısı 1952’de çıkarılan Mavi dergisinde
dönemin bazı şair ve yazarları da yazmaya başlamış, derginin tanınmasından sonra
dergide imzaları bulunan sanatçılara ‘Maviciler’ adı verilmiştir. 1954’ten sonra Mavi
grubundaki yazar ve şairler toplumcu gerçekçi çizgiye kaymışlardır. Önceleri
tartışmadan uzak durmayı benimseyen Mavicilerin bu tutumu zamanla değişmiş,
Hisar dergisiyle Maviciler arasında sert tartışmalar yaşanmıştır. Mavicilerin
toplumcu gerçekçi çizgiye yönelmelerinde en büyük rol Attila İlhan’a aittir.
Attila İlhan dergi yönetimine katılmamış, ama yazı ve görüşleri ile Mavicileri
yönlendirmiştir. Dergi 1954’te kapanınca Maviciler de dağılmıştır. Mavi
hareketi ise dergiyi çıkaran ve yöneten kişi olmadığı hâlde Attila İlhan’a mal
edilmiştir.
Temsilcileri: Attilâ
İlhan, Ahmet Oktay, Ferit Edgü, Teoman Civelek, Güner Sümer, Özdemir Nutku.
ATTİLÂ İLHAN
(1925-2005)
Attilâ İlhan, 1950
sonrası edebiyatımızda şiir, roman, fıkra ve deneme türündeki eserleriyle
etkili olmuş bir sanatçımızdır. Şiirlerinde barış, özgürlük, insan sevgisi
gibi toplumsal temaların yanı sıra “yalnızlık, umutsuzluk, aşk ve ölüm” gibi
bireysel temaları da işlemiştir. Toplumcu şiire olduğu kadar bireyci şiire de
yeni boyutlar kazandırmış, romantik toplumcu olarak nitelendirilmiştir.
Maviciler adıyla tanınan şiir akımını başlatmış, şiire yeni bir ses, kendine
özgü bir duyarlılık getirmiştir. Garipçilere ve İkinci Yenicilere karşı
çıkmıştır. Toplumcu gerçekçi anlayışı benimsemiş, halk ve divan şiirinin
özelliklerinden yararlanmış, folklor öğelerini kullanmış, bunları çağdaş şiir
anlayışıyla kaynaştırmıştır. Ali Kaptanoğlu imzasıyla senaryolar yazmıştır. Şiirlerinde
büyük harfleri hiç kullanmamıştır.
ESERLERİ Şiir: Duvar,
Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum, Yasak Sevişmek, Elde Var
Hüzün,
Tutuklunun Günlüğü, Böyle Bir Sevmek, Korkunun Krallığı, Kimi Sevsem Sensin,
Belâ Çiçeği.
Roman: Sokaktaki Adam,
Bıçağın Ucu, Kurtlar Sofrası (Kurtuluş Savaşı yılları), Sırtlan Payı,
Zenciler Birbirine Benzemez, Yaraya Tuz Basmak, Hoca Hanım Vay Deneme: Hangi Batı, Hangi Atatürk, Batının
Deli Gömleği, Gerçekçilik Savaşı, İkinci Yeni Savaşı, Ulusal Kültür Savaşı Gezi Yazısı: Abbas Yolcu
FERİT EDGÜ (1936-…)
Ferit Edgü, “Kaynak”
dergisinde yayımlanan ilk şiirinden sonra, “Yeni Ufuklar”, “Mavi”, “Şairler
Yaprağı” dergilerinde görünür. İlk hikâyesi de yine “Yeni Ufuklar”da
çıkmıştır. Bilinçaltına uzanan, varoluşçu, Franz Kafkavari hikâyeler yazar. “Çığlık”
adlı hikâyesinde iç ses yöntemini kullanarak okurun kafasında birbirini
çağrıştıran kimi sorular uyandırmaya çalışmıştır. ESERLERİ Hikâye: Kaçkınlar, Bozgun, Av.
İKİNCİ YENİ ŞİİRİ
(1954-1960)
Cemal Süreyya, Sezai
Karakoç, Edip Cansever, Turgut Uyar, Ece Ayhan, İlhan Berk, Ülkü Tamer adlı
şairlerin bir dergi etrafında toplanmadan, bir bildiri yayınlamadan, değişik
yayın organlarında yer alan şiirlerinde bir benzerlik görülmesi üzerine oluşan
şiir hareketine İkinci Yeni adı verilmiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nın doğurduğu bunalım
sonucunda oluşan dadaizm ve sürrealizm akımları, İkinci Yeni şiir hareketine
kaynaklık etmiştir. Garipçilerin şiiri basite indirgemelerine bir tepki olarak
doğmuştur. Başlıca özellikleri şunlardır: 1) İmgeye ve söz sanatlarına önem
verilmiştir. 2) Anlam geri plana atılmış, imge anlamdan üstün tutulmuştur.
3) Öykülemeden vazgeçilmiştir. 4) Basitlik, sıradanlık ve yalınlıktan
kaçınılmıştır. 5)Soyut bir şiir anlayışı benimsenmiştir. 6) Şiir, duygu ve
çağrışımlarla oluşturulmuştur. 7) Şiir, akıldan uzaklaştırılmak
istenmiştir. 8) Anlaşılması zor, kapalı bir anlatım benimsenmiştir. 9) Her
türlü sınırlamaya, baskıcı tutuma karşı çıkılmıştır. 10)Aydın kesime,
seçkinlere seslenilmiş; günlük konuşma diline karşı çıkılmıştır. 11) Toplumsal
sorunlara ve onların çözümüne hiç değinilmemiştir. 12) Dil bilgisi kuralları
dikkate alınmadan anlamı tamamlanmayan cümleler kullanılmıştır. 13)Halk şiiri
geleneğinden uzaklaşılarak, folklor öğelerinin şiirde kullanılmasına karşı
çıkılmıştır. 14) Dizeci şiire karşı çıkılmış, biçime öncelik verilmiştir.
CEMAL SÜREYYA
(1931-1990)
Şiirlerindeki şekil,
içerik ve anlatım özellikleriyle İkinci Yeni şiirinin önde gelen ve en popüler
şairlerindendir.
Geleneğe karşı olduğu halde gelenekten ustaca yararlanmıştır. Hem divan hem
halk şiirinin imkânlarından istifade etmiştir. Kendine özgü söyleyiş biçimi ve
şaşırtıcı buluşlarıyla, zengin birikimiyle, duyarlı, çarpıcı, yoğun imgeleriyle
İkinci Yeni şiirinin en başarılı örneklerini vermiştir. Anlatımındaki mizah,
şiirlerinin karakteristik özelliklerindendir. Canlı halk dilini kullanması onu
okuyucuya yaklaştırır. Şiiri, kurulu düzene karşı çıkışın bir aracı olarak
görmesi, şiirlerinde zaman zaman bir isyan duygusunu belirginleştirir. Dil
konusundaki tutumunu “Türkçeden bir kıl kopar, içinde güneşler, dünyalar,
ırmaklar vardır.” cümlesiyle dile getirmiştir. Şiirlerinin yanı sıra sanat
ve şiir konularındaki denemeleri ve eleştirileriyle de tanınmıştır. Kendi
adıyla ve Osman Mazlum imzasıyla şiir üzerine eleştiriler yazmıştır. “Papirüs”
adlı bir dergi çıkarmıştır.
ESERLERİ Şiir: Üvercinka, Beni Öp
Sonra Doğur Beni, Sevda Sözleri, Güz Bitiği, Göçebe, Sıcak Nal.
Deneme-Eleştiri: Şapkam Dolu
Çiçekle, Günü Birlik, Folklor Şiire Düşman, Aydınlık Yazıları, Doksan Dokuz
Yüz Günlük: 999 Gün/ Üstü
Kalsın Antoloji: Mülkiyeli
Şairler, Yüz Aşk Şiiri
SEZAİ KARAKOÇ (1933-
…)
İkinci Yeni şairleri
arasında sayılmakla birlikte, içerik bakımından onlardan farklı bir istikamete
yönelmiş, özellikle 1960’lı yıllardan sonra bu farklılığını daha da
belirginleştirmiştir.
İkinci Yeni’ye özgü
dil ve biçim ögelerini kullanarak “mistik, metafizik, dinsel” kavramların
ördüğü soyut bir şiir dünyasını yansıtmış, birçok genç şairin örnek aldığı
özgün bir şiir geliştirmiştir. Şiirlerinde imgelere sıkça yer vererek İslâmî
konulara yönelmiştir. Sembollerle gelenekleri geleceğe taşımaya çalışmış,
konuşma dilini ustaca kullanmış, şiirin özüne ve biçimine önem vermiştir.
İslâmî düşünceyi modern şiirdeki gerçeküstücülükle bağdaştırmıştır. “Körfez” ve
“Şahdamar”, İkinci Yeni etkisindeki ilk dönem şiirlerini bir araya getiren
kitaplarıdır. Bu şiirlerde genellikle “aşk, yaşam, ölüm” temalarının işlendiği
görülür. “Hızırla Kırk Saat, Taha’nın Kitabı, Gül Muştusu” kitapları şiir
kimliğini bir bütün halinde yansıtan eserleridir.
Sezai Karakoç,
dergicilik ve yayıncılıkla da uğraşmış, adıyla özdeşleşmiş olan “Diriliş”
dergisini çıkarmıştır. Şair, Monna Rosa adlı şiiriyle geniş kitlelerce tanınmış
ve sevilmiştir.
ESERLERİ Şiir: Körfez,
Şahdamar, Hızırla Kırk Saat, Taha’nın Kitabı, Gül Muştusu, Monna Rosa, Gün Doğmadan, Zamana
Adanmış Sözler, Ayinler, Leyla ile Mecnun, Ateş Dansı, Alınyazısı Saati. Deneme:
Edebiyat Yazıları (3 cilt) İnceleme: Yunus Emre, Mehmet Âkif, Mevlânâ Hikâye:
Meydan Ortaya Çıktığında, Portreler.
EDİP CANSEVER
(1928-1986)
İkinci Yeni şairleri
arasında “düşünce şairi” olarak nitelendirilmiştir. Garip şiiri ile
İkinci Yeni arasındaki ilk dönem ürünlerinden sonra “Dirlik Düzenlik”
adlı kitabı, şiirlerinin temel niteliği olan bireyselliği ile dikkat çekmiştir.
“Yerçekimli Karanfil” adlı şiir kitabında doğa-birey ve birey-toplum
ilişkisini irdelemiş, anlatım teknikleri ve dil bakımından ustalık düzeyine
ulaşmıştır. Dönemin gözde akımı “varoluşçuluk”tan etkilenerek bireyin
arayışlarını, umutsuzluklarını uyumsuzluğa varan yaşam ilişkilerini yansıtmaya
çalışmıştır. Kapalı, anlaşılması güç, ancak anlamdan büsbütün ayrılmayan bir
şiire yönelmiştir. Çok farklı imgeler kullanırken bile düşünce ögesini gözardı
etmemiştir. Şiirin anlatı yönünü iyice kapayarak onu yalnızca yorumlama
sanatına dönüştürme çabası vardır. İkinci Yeni şairleri arasında en çok ve
en uzun dönem şiir yazan şairdir.
ESERLERİ Şiir: Dirlik
Düzenlik, Yerçekimli Karanfil, Çağrılmayan Yakup, İkindi Üstü,
Umutsuzlar Parkı, Petrol Nerde Antigone, Tragedyalar, Kirli Ağustos, Sonrası
Kalır, Ben Ruhi Bey Nasılım, Sevda ile Sevgi, Şairin Seyir Defteri, Yeniden,
Oteller Kenti. Düzyazı: Gül Dönüyor Avucumda, Şiiri Şiirle Ölçmek.
TURGUT UYAR
(1927-1985)
Turgut Uyar, çeşitli
dergilerde yer alan şiirleriyle adını duyurmuştur. İlk dönem şiirlerinde “aşk,
ayrılık ve ölüm” temalarını işlemiştir. Bu şiirleri Garip akımının izlerini
taşır. 1945’ten sonra şiirini biçim ve öz bakımından yenileştiren şair, yoğun
imgelerin etkili olduğu şiirleriyle İkinci Yeni’nin önemli temsilcilerinden
biri olmuştur. Sanatını halk şiirinin deyişleri ve divan şiirinin biçimlerinden
yararlanarak geliştirmiştir. Büyük şehir hayatını, karmaşıklığı ve
sarsıntıları içeren bir şiir oluşturmuştur. İnsan duygularındaki
karmaşıklığı, bireysel özgürlüğü yansıtan izlenimci, gerçeküstücü şiirler
yazmıştır. “Göğe Bakma Durağı” adlı şiiriyle sevilmiştir.
ESERLERİ Şiir: Arz-ı
Hal, Türkiyem, Tütünler Islak, Dünyanın En Güzel Arabistanı, Her
Pazartesi, Divan, Toplantılar, Kayayı Delen İncir, Evrenin Yapısı. İnceleme: Bir Şiirden (Çeşitli Türk şairlerini,
onların bir şiirinden hareketle değerlendirmiştir.) Düzyazı: Korkulu
Ustalık.
İLHAN BERK (1918-2008)
Türk şiirinin en
deneyci şairlerindendir. Şiirini eskitmeden 2000’li yıllara getirme başarısını
göstermiştir. Şiiri bir ilham sonucu olarak görmemiş, “şiir yazarak bulunur”
düşüncesiyle şiirin çalışkan bir öğrencisi olmuştur. Şiiri durmadan yatak
değiştirerek ama belli sorunlara bağlı kalarak kendi yolunu çizmiştir. Şair ilk
şiirlerini hece ölçüsüyle ve toplumcu bir anlayışla yazmıştır. Bu şiirlerinde
büyük şehrin hareketli hayatını, işçileri, kırsal kesimdeki tarım emekçilerini
anlatmıştır. 1953’ten sonraki şiirlerini İkinci Yeni akımının sanat anlayışına
uygun olarak yazmıştır. Bu şiirlerinde “kadın” ve “tarih” ana temalar olarak
belirmiştir.
ESERLERİ Şiir: Güneşi
Yakanların Selâmı, Günaydın Yeryüzü, İstanbul, Türkiye Şarkısı, Köroğlu, Galile
Denizi, Çivi Yazısı, Şenlikname, Taş Baskısı, Atlas, Kül, Kitaplar Kitabı,
İstanbul Kitabı, Deniz Eskisi, Güzel Irmak, Çok Yaşasın Sayılar Günlük: El
Yazılarına Vuruyor Güneş Deneme: Şifalı Otlar Kitabı
ECE AYHAN (1932-2002)
Çağdaş Türk şiirinin
modern ustalarından biri olarak adlandırılan şair, ilk şiirlerinden itibaren
kendine özgü bir dille dikkat çeker. Şiirlerinde dünyaya karanlık bir bakış
açısı, aklın sınırlarını zorlayan ve sürrealizmi çağrıştıran bir kurgu, sokak
yaşantısına, ekonomiye göndermeler, ölüm ve arzu ile örülmüş bir lirizm vardır.
ESERLERİ Şiir: Bakışsız
Bir Kedi Kara, Zambaklı Padişah, Sivil Şiirler, Ortadoğulular, Devlet ve
Tabiat ya da Orta İkiden Ayrılan Çocuklar İçin Şiirler
ÜLKÜ TAMER (1937-…)
1964-1968 arasında
özel tiyatrolarda oyunculuk yaptı. 1959’da basılan ilk şiir kitabı “Soğuk
Otlar Altında” ile başlayan İkinci Yeni duyarlılığını yansıtan yoğun ve özgün
bir imge anlayışı geliştirdi. Yalın bir dil kullandığı şiirlerinde giderek
toplumsal kaygılar ve düşünce öğeleri ağırlık kazandı. Her dönemde kendine özgü
olmayı başardı.
ESERLERİ Şiir: Soğuk Otlar
Altında, Virgülün Başından Geçenler, Gök Onları Yanıltmaz, İçime Çektiğim
Hava Değil Gökyüzüdür, Sıra Göller, Seçme Şiirler, Yanardağın Üstündeki Kuş.
İKİNCİ YENİ SONRASI
TOPLUMCU ŞİİR (1960-1980)
Temsilcileri
kendilerini toplumun sözcüsü kabul ederek bireyin özgürlük arayışını dile
getirmek istemişlerdir. Politik ve sosyal mesajlar, slogan üslubundan
yararlanılarak verilmiştir. Umut, sorgulama, direnme, geleceğe inanç gibi
temalar işlenmiştir. Biçimden çok içeriğe önem verilmiştir. Şiir politik
kaygıların ve tepkilerin anlatım aracı olarak kullanılmıştır. Nazım Hikmet’in
toplumcu gerçekçi şiirlerinin etkilerini taşır. Anlatımda açıklığa önem
verilerek geleneksel söyleyişten yararlanılmaya çalışılmıştır. Soyut bir şiir
yerine somut bir şiirin geliştirilmesi istenmiştir. Serbest nazım geleneği sürdürülmüştür.
Temsilcileri: İsmet
Özel, Ataol Behramoğlu, Süreyya Berfe’dir.
İSMET ÖZEL (1944-…)
Şiir hayatına İkinci
Yeni akımının şiir estetiği ile başlamış, şiirlerindeki imgeleri lirik bir
tarzda dile getirmiştir. Ataol Behramoğlu ile “Halkın Dostları” adlı dergiyi
çıkarmıştır. Şiirlerini ve yazılarını dönemin önemli dergileri olan “Devinim,
Papirüs, Yeni Dergi, Diriliş, Mavera, Dergah” ta yayımlamıştır. 1989 yılında
büyük yankılar uyandıran ikinci kitabı “Evet İsyan” adlı eseriyle 1960 sonrası
toplumcu şiirimizin önde gelen şairlerinden biri olmuştur. 1970’e kadar
Marksist görüşle şiirlerini oluşturmuştur. “Amentü” şiiriyle İslâmî söyleme
yönelmiş, mistik bir görüş benimsemiştir. İnsanların temel sorunu olan
yabancılaşma, bunalım ve özgürlük gibi sorunlar şiirlerinin temasını
oluşturmuştur.
ESERLERİ Şiir: Geceleyin
Bir Koşu, Cinayetler Kitabı, Evet İsyan, Erbain, Bir Yusuf Masalı,
Celladıma Gülümserken Deneme: Üç Mesele, Taşları Yemek Yasak,
Cuma Mektupları, Kalın Türk, Bakanlar ve Görenler, Zor Zamanda Konuşmak,
Şiir Okuma Kılavuzu, Faydasız Yazılar, Çenebazlık
ATAOL BEHRAMOĞLU
(1942-…)
1960 sonrası toplumcu
şiirin önde gelen isimlerindendir. Üniversite yıllarında yerel gazete ve
dergilerde yayımlanan şiirleriyle tanınmıştır. Bu şiirlerinde Orhan Veli,
Attila İlhan ve İkinci Yeni şiirinin ortak özellikleri etkili olmuştur.
Papirüs, Şair Sanatı, Yeni Gerçek, Yeni Dergi, Halkın Dostları adlı dergilerde
çıkan şiirleri asıl kimliğini oluşturmuştur. Bu şiirlerinde toplumcu edebiyatın
örneklerini vermiş, toplumcu bir şair olarak tanınmıştır. İmgeci şiir
anlayışından toplumcu şiire geçerek siyasal düşünceleri şiirlerinde eritmiştir.
İsmet Özel ile birlikte “Halkın
Dostları” adlı dergiyi çıkarmıştır.
ESERLERİ Şiir: Aşk İki Kişiliktir,
Bebeklerin Ulusu Yok, Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var, İyi
Bir Yurttaş Aranıyor, Bir Gün Mutlaka, Kuşatmada, Eski Nisan, Kızıma
Mektuplar, Sevgilimsin, Hayata Uzun Veda
Gezi Yazısı: Başka Gökler Altında,
Yurdu Teninde Duymak Hatıra (Anı): Aziz Nesinli Fotoğraflar
SÜREYYA BERFE (1943-…)
1960 sonrası toplumcu
şiirin temsilcilerindendir. İlk şiirlerinde İkinci Yeninin etkisiyle
soyutlamalara yönelmiş, buna rağmen İkinci Yeniden en az etkilenen şairlerden
biri olmuştur. Şiirlerinde halk şiiri geleneğinden beslenen yeni bir şiir dili
kurmanın imkânlarını aramıştır. 1969’da kendi kuşağının ortak şiir anlayışına
karşı çıkarak insanlarla dertleşmek isteyen, düzyazı ile şiir arasında bir
dengenin kurulduğu şiire yönelmiştir.
ESERLERİ Şiir: Foklar
Söyledi Ben Yazdım, Çıkrık, Gün Ola, Savrulan, Hayat ile Şiir, Ufkun Dışında, Şiir
Çalışmaları, Ruhumun, Nâbiga, Seni Seviyorum, Kalfa.
1980 SONRASI ŞİİR
İkinci Yeni sonrasında 1980’e kadar şiiri toplumcu bir bakışla kavrayan
anlayış, 1980 darbesinden sonra yerini bilhassa, 1970’lerin toplumculuğu öne
alan şiirine karşı duran 1980 sonrası şairlerine bırakmıştır. 1980 sonrası şiirinin
belli başlı özellikleri şunlardır: 1- 1980 sonrası şairleri; şiirde geleneksel
birikimin önemini vurgulamışlar ve Halk, Divan, İkinci Yeni, Saf (Öz) Şiir gibi
ayrımlara girmeden en eski örneklerden en yenilerine kadar Türk şiirinin
şairlerini dikkatle okumayı savunmuşlardır. 2- 1980 sonrası şairlerini
birleştiren en önemli ilke, şairlerin Türk ve Dünya şiirinin binlerce yıllık
birikimine, “şiire saygı” penceresinden bakmalarıdır. 3- Birbirinden farklı
şiir ve dünya görüşlerine sahip olan şairler aynı dergilerde ürünlerini
yayımlamışlar, birlikte dergiler çıkarmışlardır. 4- 1980 sonrası şiiri için,
ortak bir şiir anlayışından çok, grupların ve kişilerin ayrı ayrı şiir
anlayışlarından söz edilebilir. 5- Bireysel, toplumcu, imgeci, anlatımcı,
modernist, gelenekçi diyebileceğimiz farklı anlayışlara uygun örnekler veren
şairler bu dönemde ürünlerini yayımlamışlardır. 6- Yazko Edebiyat, Şiiratı,
Üç Çiçek, Sonbahar gibi dergiler bu dönemde etkilidir. 7- İdelojiyi şiirde
öncelikli bir unsur olarak görmemişlerdir. 8- İmgeler bakımından Türk kültür
tarihinin konularına ve kavramlarına göndermeler yapılmıştır. 9-Düzyazıya
yaklaşan bir üslupla, anlatmaya imkân veren temaları da işlemişlerdir. 10- İmge
anlayışlarında uzak çağrışımlara önem vermeleri bakımından İkinci Yeni ile
yakınlıkları vardır.
Temsilcileri: Haydar
Ergülen, Hüseyin Atlansoy, Sedat Umran, Küçük İskender, Lale Müldür, Seyhan
Erözçelik…
HAYDAR ERGÜLEN
(1956-…)
1983’te bir grup
arkadaşıyla “Üç Çiçek” dergisini çıkarmış, “Şiiratı” dergisine emeği geçenler
arasında yer almıştır. 1980 sonrası şiir geleneğinde şiirleriyle, yazılarıyla en
çok ses getiren isimlerden biri olmuştur. İmgeci şiir anlayışını yansıtan
şiirlerinde “aşk, acı, hüzün, dostluk, yalnızlık, kardeşlik, kırılganlık,
kişiliksizlik” gibi temaları kendine özgü bir dille işlemiştir. Kimi zaman
toplumsal içeriği öne çıkarsa da şiirlerinde fikrî öğelere fazla yer vermediği
görülür. Şiirlerinde kullandığı kelimelere zengin anlamlar yüklemiştir.
ESERLERİ Şiir: Hafız
ve Semender
(Bütün Şiirleri II), Nar (Bütün Şiirleri I), Sırat Şiirleri,
Karşılığını Bulamamış Sorular, Sokak Prensesi, Eskiden Terzi, Kırk Şiir ve Bir,
Ölüm Bir Skandal, Üzgün Kediler Gazeli, Kabareden Emekli Bir Kızkardeş. Deneme: Haziran Tekrar, Üvey Sokak.
HÜSEYİN ATLANSOY
(1962-…)
1980 sonrası şiirin
öne çıkmış isimlerindendir. Mistik, metafizikçi şiiri kendi kuşağı içinde en
iyi temsil eden şairlerden biri olarak kabul edilir. Şiirlerinde hayatla
bire bir ilişkide olmaya, görülenin ardındaki özü vermeye çalışmış, hayatın
arka planında ne varsa onun imgeler yoluyla gösterilmesi gerektiğine
inanmıştır.
ESERLERİ Şiirleri: Su
Burcu
(Bütün Şiirleri), İntihar İlacı, Kaçak Yolcu, Balkon Çıkmazında Efendilik
Tarihi, Şehir Konuşmaları, İlk Sözler, Karşılama Töreni.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE HALK
ŞİİRİ
Cumhuriyet’le birlikte
halk kültürüne büyük önem verilmiş, halk müziği ve dil konulu araştırmalar
bilimsel bir kimlik kazanmıştır. Bu dönemde de halkın duygu ve düşüncelerine
tercüman olan halk şiiri örnekleri verilmiştir. Halk şairleri usta-çırak
geleneği içinde yetişmeye devam etmişlerdir. Genel olarak saz eşliğinde şiir
söyleme geleneği devam etmiştir. Ancak saz çalmadan bu gelenek doğrultusunda
şiir yazan şairler de (Abdurrahim Karakoç gibi) vardır. Halk şairleri bu
dönemde şiirlerinde, geleneksel konuların yanı sıra güncel konuları da
işlemişlerdir. 19. yüzyıl halk şiirine göre, Cumhuriyet döneminde halk şiirinin
dili daha sadedir. Cumhuriyet döneminde yetişmiş önemli halk şairlerimiz
şunlardır: Âşık Veysel Şatıroğlu, Âşık Şeref Taşlıova, Abdurrahim Karakoç, Âşık
Karslı Murat Çobanoğlu, Erzurumlu Âşık Reyhani, Âşık Mahzuni Şerif, Âşık
Feymani, Gül Ahmet…
ÂŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU
(1894-1973)
Âşık Veysel, Sivas’ın
Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde doğdu. Cumhuriyet dönemi halk şiirimizin
en güçlü isimlerindendir. Gözlerini küçük yaşta kaybetti. Öğrenim görmedi. Şiirlerinde
en çok “aşk, vatan ve toprak sevgisi” gibi konuları işlemiştir. Edebiyat
dünyasına Ahmet Kutsi Tecer tarafından tanıtılmıştır. “Toprak, Sazıma,
Dostlar Beni Hatırlasın” gibi şiirleri çok ünlüdür. Şiir kitabı: Dostlar Beni Hatırlasın.
ÂŞIK (KARSLI)
MURAT ÇOBANOĞLU (1940-2005)
Âşık Murat Çobanoğlu
Kars’ta doğmuştur. Kendi türkülerinin yanı sıra usta malı türküleri de genç
nesillere aktarmıştır. Âşıklık geleneğinin bir parçası olan türkülü hikâyeler
anlatma konusunda da başarılı örnekler vermiştir. Ölene kadar, Kars’ta “âşıklar
kahvehanesi”ni işletmiştir.
Murat Çobanoğlu;
Cumhuriyet Destanı, Öğretmen (Ana-Baba Gibi), Dertli Bülbül (Kerem
Güzellemesi), Neyine Güvenem Yalan Dünyanın, Yaradan (Bir Dua Edin) gibi
şiirleriyle tanınmıştır.
ÂŞIK MAHZUNİ ŞERİF (1940-2002)
Elbistan’da doğmuştur.
Şiirlerinde halkın sıkıntılarını, sorunlarını toplumcu bir yaklaşımla dile
getirmiş, güncel siyaseti konu alan politik şiirler, taşlamalar yazmış ve
şiirlerini aşıklık geleneğine uygun olarak saz eşliğinde söylemiştir. Toplumsal
şiirleri dışında Alevî-Bektaşî inancını ve tasavvuf, aşk, ölüm gibi konuları
ele aldığı şiirler söylemiştir.
İşte Gidiyorum Çeşm-i
Siyahım, Bu Mezarda Bir Garip Var, Dom Dom Kurşunu, Yuh Yuh, Dolunaya Tül Düştü
gibi şiirleriyle tanınmıştır.
ÂŞIK ŞEREF TAŞLIOVA (1938- )
Günümüz saz şiirinin
önde gelen temsilcilerinden olan Şeref Taşlıova Ardahan’da doğmuştur.
Şiirlerinde aşk, hasret, tabiat temalarının yanı sıra sosyal temaları da
işlemiştir. Ayrıca kültür ve sanat dergilerinde folklor üzerine yazıları
yayımlanmıştır. Şeref Taşlıova; Ben Bir Şeyda Bülbül, Gönül Bahçesi, Güzel
Görünür gibi şiirleriyle tanınmıştır.
ÂŞIK FEYMANÎ (1942- )
Adana’nın Kadirli
ilçesinin Azatlı köyünde doğmuştur. Şiirlerinde tasavvufi deyişlere geniş yer
vermiştir. Atışma dalında çok başarılıdır. Çukurovalı âşıklar arasında büyük
bir saygınlığa sahiptir.
Ahu Gözlüm, Anadolu’m,
Mevlânâ, Elveda, Barışmam, Bugün Bayramdır gibi şiirleriyle tanınmıştır.
ABDURRAHİM KARAKOÇ (1932- )
Maraş doğumlu olan
şair, saz çalmamakla birlikte şiirlerini halk şiiri gelenekleri doğrultusunda
yazmıştır. Politik taşlamalarıyla tanınmıştır. Bir bakıma Dadaloğlu tarzının
günümüzdeki devamıdır. “Mihriban” adlı aşk şiiriyle geniş kesimlerce
tanınmış ve sevilmiştir. Pek çok şiiri gibi Mihriban da bestelenmiştir.
Eserleri: Hasan’a Mektuplar, Vur Emri, Kan Yazısı,
Beşinci Mevsim, Gök Çekimi, Suları Islatamadım, Dosta Doğru…
CUMHURİYET DÖNEMİNDE OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN EDEBÎ METİNLER
1- ANLATMAYA BAĞLI EDEBİ METİNLER (HİKÂYE-ROMAN)
A) MİLLÎ EDEBİYAT ZEVK VE ANLAYIŞINI SÜRDÜREN EDEBÎ
METİNLER
Cumhuriyetin ilk dönem
ürünlerinde Millî Edebiyat zevk ve anlayışına uygun hikâye ve romanlar
yazılmıştır. Cumhuriyetle birlikte siyasi, ekonomik ve sosyal hayattaki
değişimler edebiyata da yansımış; Anadolu’ya açılma, Anadolu’yu görüp anlatma
ve Anadolu insanını konu edinme öne çıkmıştır. Cumhuriyet döneminde Milli
Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren hikâye ve romanlarla Milli Edebiyat dönemi
roman ve hikâyeleri arasında; Anadolu coğrafyasını ve insanını anlatma
bakımından bir ortaklık olmakla birlikte, Atatürk ilke ve inkılâplarını konu
edinme, savaş sonrası hayatı da anlatma bakımından farklılıklar söz konusudur.
Roman ve hikâyelerde toplumsal
ve kültürel farklılıklar, ülke ve toplum sorunları, Kurtuluş Savaşı, eski-yeni
çatışması, köy ve kasaba insanının çelişkileri, tarihi konular ve yanlış
Batılılaşma ağırlıklı olarak işlenmiştir.
Cumhuriyet döneminin hazırlayıcıları olan 1.
Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı konu edilmiştir. Eserler Atatürk ilke ve
inkılâplarına uygun bir bakışla yazılmış, batıl inançlar ve hurafeler
eleştirilmiş, sosyal fayda öne çıkmıştır. Genel olarak realizmden etkilenilmiş,
Doğu-Batı karşılaştırılmaları yapılmış, halkın sıkıntıları, aydın-halk
çatışması ele alınmıştır. Millî Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren
hikâyelerde Maupassant tarzının özellikleri görülür.
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU ( 1889-1974 )
Edebiyata Fecr-i Ati
topluluğunda romantik-realist hikâye ve mensur şiirlerle girdi. Daha sonra
Millî Edebiyat topluluğuna katıldı. Romanlarında Türk toplumunun “Tanzimat’tan
Cumhuriyete” geçirdiği dönüşümleri anlatmıştır. Romanlarını sağlam bir
teknikle kaleme almış, karakterleri başarıyla canlandırmıştır. Realizmden
etkilenmiş, toplum için sanat anlayışına bağlanmıştır. Batı edebiyatı realist
ve natüralistlerinden, bilhassa Balzac, Flaubert ve Zola’dan etkilenmiştir. Türk
edebiyatına tezli roman düşüncesini (özellikle Yaban ile ) getirmiştir. Roman
dışında hikâye, hatıra, monografi, deneme, makale, mensur şiir türlerinde de
eser vermiştir.
“Kiralık Konak”
romanında, Tanzimat’tan I. Dünya Savaşı’na kadarki dönemde Batılılaşmanın
toplumumuzdaki etkileri ve art arda yetişen üç neslin fikir ayrılıkları,
çatışmaları anlatılır. “Bir Sürgün” romanında Paris’e kaçan Jön Türkler, “Nur
Baba”da Bektaşîliğin son zamanlardaki yozlaşmış hâli; “Hüküm Gecesi”nde 2.
Meşrutiyet’ten sonraki parti kavgaları; “Sodom ve Gomore”de İstanbul’un işgali
sırasındaki bozgunculuk; “Yaban”da İstiklâl savaşı yıllarındaki Anadolu
köylüsü, aydın-taşralı ilişkisi ve bunların birbirine bakışı; “Ankara”
romanında yeni kurulan Ankara’nın durumu anlatılır. “Panorama”da ise
Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki yenilikler, politika, toplum ve kültür
hayatımız, Atatürk’ün ölümünden sonraki yıllar ele alınır.
ESERLERİ Roman: Kiralık Konak, Bir Sürgün, Nur Baba, Hüküm
Gecesi, Sodom ve Gomore, Yaban, Ankara, Panorama I-II, Hep O Şarkı. Hikâye: Millî Savaş Hikâyeleri, Bir
Serencam, Rahmet.
Mensur
Şiir:
Erenlerin Bağından, Okun Ucundan. Hatıra
(Anı): Anamın Kitabı, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, Politikada
Kırk Beş Yıl, Zoraki Diplamat, Vatan Yolunda. Monografi: Ahmet Haşim, Atatürk. Makale: Ergenekon
HALİDE EDİP ADIVAR (1884-1964 )
Edebiyat dünyasında
“Halide Salih” imzasıyla tanınan sanatçı; roman, hikâye, hatıra, tiyatro,
inceleme, mensur şiir türlerinde; bilim ve düşünce alanlarında eser vermiştir.
Eserlerinde gözlem ve tasvirleri güçlü; fakat dil ve anlatım savruk ve
özensizdir. Sade bir Türkçesi vardır.
İzmir’in Yunanlılar
tarafından işgali üzerine Sultanahmet ve Fatih mitinglerinde ateşli konuşmalar
yapmış, Kurtuluş Savaşı’na katılan ilk kadın aydın olmuştur.
Romanlarının ortak
özelliği; sevgi, ruh çözümlemeleri, olağanüstü güçlü kişiliği olan kadın
kahramanlar ve onların psikolojisidir. İlk romanlarında İngiliz edebiyatının
etkisiyle aşk ve kadın psikolojisi üzerinde durmuş (Seviye Talip, Handan gibi),
ikinci dönem romanlarında Kurtuluş Savaşı dönemini, Millî Mücadele ruhunu
yansıtan romanlar (Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye gibi) yazmıştır. Son dönemde
ise; belli bir dönemin tarihî, sosyal şartlarının, gelenek ve göreneklerinin
insan hayatına yön verişini konu edinen töre romanları yazmıştır. (Sinekli
Bakkal, Tatarcık, Sonsuz Panayır gibi)
NOT: Sinekli Bakkal,
1942 CHP roman yarışmasında birinci olmuştur. Aynı yarışmada Reşat Nuri
Güntekin’in “Çalıkuşu” adlı romanı ikinci, Abdülhak Şinasi Hisar’ın “Fahim Bey
ve Biz” adlı romanı da üçüncü olmuştur.
“Mor Salkımlı Ev”de,
kendi çocukluk hatıralarını anlatmıştır. “Vurun Kahpeye” romanında ise,
Anadolu’ya öğretmen olarak atanan genç bir kız olan Aliye’nin, düşman
işbirlikçileri tarafından iftira sonucunda linç edilişi anlatılır. (Kurtuluş
Savaşı yılları)
ESERLERİ Roman: Seviye Talip, Handan, Zeyno’nun Oğlu,
Sinekli Bakkal, Tatarcık, Yeni Turan, Yol Palas Cinayeti, Sonsuz Panayır,
Harap Mabetler, Akile Hanım Sokağı, Raik’in Annesi, Kalp Ağrısı, Döner Ayna,
Mev’ut Hüküm. Hikâye: Dağa Çıkan
Kurt, İzmir’den Bursa’ya. Hatıra
(Anı): Mor Salkımlı Ev, Türk’ün Ateşle İmtihanı. Tiyatro: Kenan Çobanları, Maske ve Ruh.
REŞAT NURİ GÜNTEKİN (1889-1956) (Daha önce bilgi
verildi.)
B) TOPLUMCU GERÇEKÇİ
ESERLER
Cumhuriyet’in
ilanından sonraki yıllarda ülkemizde çok hızlı bir sosyo-ekonomik değişim
yaşanmış, toplumun bütün kesimleri bu değişimden etkilenmiştir. Halkın yaşadığı
sorunlar, roman ve hikâyelerde gerçekçi ve toplumcu bir yaklaşımla dile
getirilmeye başlanmıştır. Toplumcu gerçekçi eserler, 1940’lı yıllardan
başlayıp 1970’li yıllara kadar genişleyerek etkili olmuştur.
İşçilerin, dar
gelirlilerin dünyası, köy hayatı, köyden kente göçün doğurduğu sorunlar
toplumcu gerçekçi bakış açısıyla ele alınmıştır. 1930’larda Anadolu insanının
gerçeğini, toplumsal değişimle yaşanan sancıları anlatan hikâye ve romanlar,
toplumcu gerçekçi edebiyatın kuruluşunun ilk örnekleri niteliğindedir.
Sabahattin Ali, ne anlattığı kadar
nasıl anlattığına da önem verdiği nitelikli roman ve hikâyeleriyle, Anadolu’ya
yönelen toplumcu gerçekçilerin öncülerindendir.
Tanzimat döneminde
Nabizade Nazım’ın “Karabibik” romanıyla başlayan, Ebubekir Hazım Tepeyran’ın “Küçük
Paşa” ve Reşat Nuri Güntekin’in “Çalıkuşu” romanlarıyla devam eden köye
yöneliş, 1950’li yıllarda Köy Enstitüsü mezunu yazarların eserlerinde yeni bir
boyut kazanmıştır.
Başlangıçta Sadri
Ertem ve Sabahattin Ali’nin eserlerinde ortaya çıkan ve esas olarak Anadolu köy
ve kasabalarındaki sorunların anlatıldığı toplumcu gerçekçi roman ve
hikâyelerde yazarlar; bilhassa köylerdeki toprak kavgalarını, ağa-köylü,
zengin-fakir, güçlü-güçsüz, aydın-cahil, halk-yönetici ilişkilerini ve
çatışmalarını öne çıkarmışlardır.
Mahmut Makal’ın, köy
hayatıyla ilgili notlarını içeren “Bizim Köy” adlı eserinin 1950’de
yayımlanmasıyla ve Fakir Baykurt, Talip Apaydın gibi yazarların eserleriyle
köye ve köy hayatına ilgi daha da artmıştır. 1960’lardan itibaren, Fakir
Baykurt, Kemal Bilbaşar gibi yazarlar yine köy-kasaba konularını işlemeyi
sürdürürken Kemal Tahir, Orhan Kemal, Samim Kocagöz, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin,
Yaşar Kemal gibi yazarlar şehir insanının ve büyük şehrin sorunlarını da
eserlerinde ele almışlardır.
Toplumcu gerçekçi
yazarların bir kısmı bazı eserlerinde ideolojik bir kurguyu esas almışlar,
edebiyatı düşüncelerini yaymada bir araç olarak görmüşlerdir.
Edebiyatımızda
toplumcu gerçekçi bir yaklaşımla eser veren yazar ve şairlerimizin belli
başlıları şunlardır: Sadri Ertem, Sabahattin Ali, Kemal Bilbaşar, Samim
Kocagöz, Mahmut Makal, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Rıfat Ilgaz, Aziz
Nesin, Fakir Baykurt, Necati Cumalı, Orhan Hançerlioğlu, Talip Apaydın, Tarık
Dursun K. (Kakınç), Hasan İzzettin Dinamo, Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir
Kabaağaçlı), Oktay Akbal, Abbas Sayar, İlhan Tarus, Nazım Hikmet, Attila İlhan
…
SADRİ ERTEM (1900-1943)
1930’lu yıllarda,
konularını köylünün, işçinin, orta sınıfın sıkıntılarından alan romanlar
yazmıştır. Sanatsal üslûba, karakter ve duygu tahlillerine önem vermemiştir.
Yani estetiği düşünmemiş; sadece ekonomik, sosyolojik, sınıfsal gerçekleri
anlatmaya çalışmıştır.
ESERLERİ Roman: Çıkrıklar Durunca, Bir Varmış Bir Yokmuş, Düşkünler,
Yol Arkadaşları.
Hikâye: Silindir Şapka Giyen Köylü, Bacayı İndir
Bacayı Kaldır, Korku, Bay Virgül, Bir Şehrin Ruhu.
SABAHATTİN ALİ
(1906-1948)
Sabahattin Ali,
Gümülcine’de doğdu. Yüzbaşı Selâhattin’in oğludur. Yazı hayatına şiirle
başladı, daha sonra hikâye ve roman hayatına geçti. Konularını Anadolu
halkından, köylülerin yaşantılarından aldı. Olaylara, realizmden natüralizme
kayan sert bir gözlemle baktı. Tasvirci yönü kuvvetlidir. İlk hikâyelerinde dış
gözlemlerin çevresinde kalırken, son hikâyelerinde toplumsal gerçekçiliğe
ulaştı. İnsandan çok, insanı saran sebepleri anlatması, hikâyelerinin
etkileyiciliğini azalttı. Sabahattin Ali, son yıllarında mizaha da yöneldi ve
sembolik hicivli masallar yazdı. Şiirlerinde halk şiirinden esinlenme vardır. Rıfat
Ilgaz ve Aziz Nesin’le birlikte Markopaşa adlı bir mizah dergisi çıkardı.
1937’de yayımlanan Kuyucaklı Yusuf romanı, gerçekçi Türk romancılığının en
özgün örneklerindendir.
ESERLERİ Roman: Kuyucaklı
Yusuf, Kürk Mantolu Madonna, İçimizdeki Şeytan.
Hikâye: Kağnı, Ses, Değirmen, Yeni Dünya Şiir: Dağlar ve Rüzgâr. Sırça Köşk
(alegorik hicivli masallar). Bunların dışında pek çok çevirisi de vardır.
FAKİR BAYKURT
(1929-1999)
Fakir Baykurt,
Burdur’un Yeşilova ilçesine bağlı Akçaköy’de doğdu. Gönen Köy Enstitüsü’nden
mezun olduktan sonra, Yeşilova’nın köylerinde beş yıl öğretmenlik yaptı. Daha
sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nü de bitirdi ve yine çeşitli yerlerde
öğretmenlik, ilköğretim müfettişliği görevlerinde bulundu.
Fakir Baykurt,
edebiyat dünyasına, köy hayatını anlatan şiirler yazarak girdi. Sonraları
hikâye ve romana yöneldi. İlk hikâye kitabı olan Çilli’nin ardından
Yılanların Öcü romanını yazdı. Bu romanı büyük ses getirdi. Fakir Baykurt,
bilhassa 1950-1970 döneminde etkili olan “köy edebiyatı hareketi”nin önde gelen
temsilcilerindendir. Köy romanlarında genel olarak görülen; “köylü-ağa
çatışması, ağa-muhtar-jandarma işbirliği gibi konular, ilerici öğretmen
tiplemeleri” onun eserlerinde de görülür.
ESERLERİ Roman: Yılanların
Öcü, Tırpan, Onuncu Köy, Irazca’nın Dirliği, Köygöçüren, Keklik, Kaplumbağalar,
Yayla, Amerikan Sargısı, Kara Ahmet Destanı. Hikâye: Çilli, Efendilik Savaşı, Karın Ağrısı, Can Parası,
Sınırdaki Ölü, Dikenli Tel, Bizim İnce Kızlar. Çocuk Kitapları: Yandım Ali, Saka Kuşları, Topal Arkadaş, Sakarca,
Sarı Köpek, Dünya Güzeli. Şiir: Bir
Uzun Yol
RIFAT ILGAZ (1911-1993) (daha önce bilgi verildi)
KEMAL TAHİR (1910-1973)
Toplumcu gerçekçi
romanımızın önde gelen temsilcilerindendir. Hapishane hayatını, Kurtuluş
Savaşı’nı, Türk tarihini, köy yaşantısını ve eşkıya hikâyelerini konu edindiği
romanlarıyla tanınmıştır. Tasvirlere de önem veren yazarın eserlerinde sade bir
dil ve yalın bir anlatım vardır.
Osmanlı Devleti’nin
kuruluşunu anlattığı, Osmanlı toplumunun gelişim sürecinin Batı’dan farklı
olduğunu ileri sürdüğü tezli romanı “Devlet Ana” ve Kurtuluş Savaşı yıllarını
konu edindiği “Yorgun Savaşçı” romanlarıyla ünü genişlemiştir. “Yol Ayrımı”
romanında, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki çok partili hayata geçiş denemesini anlatmıştır. Bu romanları aynı
zamanda tarihî roman özelliğindedir. “Kör Duman”da ise köyü ve köylünün
çeşitli sorunlarını ele almıştır. Ekonomik kaygılarla, polisiye roman
türünün önemli eseri olan Mayk Hammer’in yerli versiyonlarını yazmıştır.
ESERLERİ Roman: Devlet Ana, Yorgun Savaşçı, Esir Şehrin
İnsanları, Kurt Kanunu, Yol Ayrımı, Rahmet Yolları Kesti, Bozkırdaki
Çekirdek, Esir Şehrin Mahpusu, Sağırdere, Karılar Koğuşu, Kelleci Memet, Kör
Duman…
YAŞAR KEMAL (1923- )
Toplumcu gerçekçi
edebiyatın önemli yazarlarındandır. Asıl adı, Kemal Sadık Göğceli’dir. Cumhuriyet
gazetesinde yayımlanan, Anadolu insanının ekonomik ve toplumsal sorunlarını
dile getirdiği röportajları çeşitli dergilerde çıkan şiirleriyle tanınmaya
başlamıştır.
1953-1954’te
Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilen (bölümler hâlinde yayımlanan) ilk romanı
“İnce Memed” büyük ilgi uyandırmıştır. Türkiye’de tarımdan sanayileşmeye geçiş
evresi olarak nitelenebilecek 1950’li yıllarda Çukurova’nın geniş biçimde
makineleşmeye açılması ve verimli topraklar üzerindeki ağalar arası rant
kavgasının kızışması, bunun yoksul Çukurova köylüsü üzerindeki sonuçları, Yaşar
Kemal’in romanlarının ilk evresinin ana temasını oluşturmuştur.
Ağa baskısı karşısında
dağa çıkan eşkıya “İnce Memed”le yazar, bir destan kahramanını anlatırken aynı
zamanda sosyal yapıdaki aksaklıkların da eleştirisini yapar. “Teneke”, Çukurova
yöresindeki çeltik ağalarına karşı mücadele eden ve köylünün yanında yer alan
genç ve idealist bir kaymakamın tirajik hikâyesini işler, “aydının mücadele
gücü”nü dile getirir. Bu roman daha sonra iki perdelik oyun şeklinde sahneye
uyarlanmıştır. Halk hikâyeciliğinden yola çıkarak, sözlü gelenekte yaşayan
“Köroğlu, Karacaoğlan ve Alageyik” hikâyelerini, “Üç Anadolu Efsanesi” adıyla
yeniden kaleme almıştır.
Yaşar Kemal,
1970’lerin ortalarından itibaren, yazarlığında yeni bir yönelişin ürünleri
olarak nitelenebilecek eserler vermeye başladı. “Al Gözüm Seyreyle Salih,
Kuşlar da Gitti ve Deniz Küstü” romanlarında yazar ilk defa Çukurova dışına
çıkarak şehri ve deniz insanını konu edinmiştir.
Anadolu insanının sözlü anlatım geleneğinin
ürünleri olan destanlardan, ağıtlardan, halk hikâyelerinden, masallardan,
türkülerden ve çağdaş roman tekniklerinden yararlanarak vardığı sentez ve üslûp
onu her bakımdan özgün bir yazar kimliğine ulaştırmıştır. Kurduğu imge ve mit
(efsane) dünyası, tasvirler, benzetmeler, tabiatın bütün zenginlikleriyle
anlatımı, kullandığı dil, yerel kelimeler ve deyimler, atasözleri, yakarışlar,
sövgüler onun anlatımını canlı ve etkili kılan unsurlardır. Anlatımındaki
özgünlük, “düşle gerçeği, doğayla insanı iç içe” vermedeki başarısından
kaynaklanıyor. Şiirsel üslûbu ve olağanüstü düş gücüyle, modern romanla epik
anlatım biçimlerini başarıyla bağdaştırması onun bir diğer özelliğidir.
Eserlerinde kullandığı yöresel sözler ve deyimlerle ilgili olarak Ali
Püsküllüoğlu tarafından, “Yaşar Kemal Sözlüğü” adlı bir kitap yayımlanmıştır.
ESERLERİ Roman: İnce Memed, Teneke, Dağın Öteki Yüzü
(üçleme- Orta Direk, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu), Akçasazın Ağaları (dizi-
Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yusufçuk Yusuf), Hüyükteki Nar Ağacı, Kimsecik
(üçleme- Yağmurcuk Kuşu, Kale Kapısı, Kanın Sesi), Ağrıdağı Efsanesi,
Binboğalar Efsanesi, Çakırcalı Efe, Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal
Karınca (çocuk kitabı), Al Gözüm Seyreyle Salih, Kuşlar da Gitti, Deniz Küstü,
Bir Ada Hikâyesi (üçleme- Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana, Karıncanın Su İçtiği,
Tanyeri Horozları).
Hikâye: Sarı Sıcak. Röportaj: Bu Diyar Baştan Başa, Allah’ın Askerleri. Derleme: Ağıtlar, Üç Anadolu Efsanesi. Deneme-Fıkra: Taş Çatlasa. Folklor Denemeleri: Sarı Defterdekiler.
Antoloji: Gökyüzü Hep Mavi Kaldı
(Sabahattin Eyüboğlu ile) Konuşma ve
Yazıları: Ağacın Çürüğü, Zulmün Artsın, Baldaki Tuz, Ustadır Arı.
ORHAN KEMAL (1914-1973)
Asıl adı Mehmet Raşit
Öğütçü olan Orhan Kemal, edebiyat dünyasına şiirle girmekle birlikte, sonraları
hikâye ve romana yönelmiş ve öyle tanınmıştır. İlk hikâye kitabı olan “Ekmek
Kavgası”nı ve ilk romanı olan “Baba Evi”ni aynı yıl yayımladı. Toplumcu
gerçekçi bir anlayışa sahiptir.
Orhan Kemal,
otobiyografik özellikler taşıyan ilk romanlarında; Adana’daki işçi çevrelerini,
pamuk tarlalarındaki ırgatların hayatını, fabrikalarda çalışan işçilerin
yaşadıkları zorlukları, göçmen mahallelerinin insanlarını, geçim sıkıntılarını,
şehre gelen gurbetçilerin maceralarını gerçekçi bir şekilde ele almıştır. “Baba
Evi”nde çocukluk yıllarını, “Avare Yıllar”da gençliğini anlatmıştır. Dili
sade, anlatımı sıcak, süssüz ve akıcıdır. Hikâye ve romanları dışında tiyatro
da yazmıştır.
ESERLERİ Roman: Baba Evi, Murtaza, Cemile, Bereketli
Topraklar Üzerinde, Hanımın Çiftliği, Avare Yıllar, Gâvurun Kızı, Eskici ve
Oğulları, Gurbet Kuşları, El Kızı, Sokakların Çocuğu, Kanlı Topraklar, Yalancı
Dünya, Devlet Kuşu… Hikâye: Ekmek
Kavgası, 72. Koğuş, Mahalle Kavgası, Önce Ekmek, Çamaşırcının Kızı, Grev,
Arka Sokak, İşsiz…
KEMAL BİLBAŞAR (1910-1983)
Konularını özellikle
Batı Anadolu kasabalarından almıştır. İnançlar, gelenek ve töreler, hayat
görüşleri, çıkar çatışmaları ve yerli renklerle bezenmiş olayları gelenekçi bir
anlatışla işlemiştir. Refik Halit’le başlayan “memleket hikâyeciliği”ni,
eleştirel ve sert bir gerçekçilik içerisinde ele almıştır. “Cemo” romanıyla
geniş kesimlerce tanınmış ve sevilmiştir. “Cemo, Memo” gibi romanlarında köyü
ve köylünün sorunlarını işlemiştir.
ESERLERİ Roman: Cemo, Memo, Başka Olur Ağaların Düğünü,
Yeşil Gölge, Ay Tutulduğu Gece, Yonca Kız… Hikâye:
Anadolu’dan Hikâyeler, Irgatların Öfkesi, Cevizli Bahçe, Pembe Kurt, Pazarlık…
SAMİM KOCAGÖZ (1916-1993)
Toplumcu gerçekçi
sanat anlayışı doğrultusunda eser veren yazarlarımızdandır. Hikâyelerinin
konularını yaşadığı Söke çevresinden ve Menderes vadisinin toprak sorunlarından
almış, alışılmış teknik ve anlatıma bağlı kalarak sınıfsal çelişkileri,
ekonomik sebeplerle değişen düzen ve dünya görüşlerini incelemiştir. Kurtuluş
Savaşı’nı belgesel roman tarzında, destansı bir anlatımla işleyen Samim
Kocagöz, romanlarında da hikâyelerinde olduğu gibi toprak sorunlarını dile
getirmiştir.
ESERLERİ Roman: Kalpaklılar, Onbinlerin Dönüşü, Bir
Şehrin İki Kapısı, Yılan Hikâyesi, Bir Karış Toprak, Bir Çift Öküz,
İzmir’in İçinde, İkinci Dünya, Doludizgin, Mor Ötesi, Eski Toprak, Tartışma.
Hikâye: Telli Kavak, Sam Amca, Sığınak,
Ahmet’in Kuzuları, Yağmurdaki Kız, Alandaki Delikanlı, Gecenin Soluğu, Yolun Üstündeki
Kaya, Cihan Şoförü.
NECATİ CUMALI (1921-2001)
Toplumcu gerçekçi
sanat anlayışına bağlı yazar ve şairlerimizden olan Necati Cumalı,
gözlemlerinden yola çıkarak toplumsal sorunları ele almıştır. Şiir, hikâye,
roman ve tiyatro türlerinde eser vermiştir. Eserlerinde Ege Bölgesinin kırsal
kesimlerinde yaşayan insanların yaşantılarını anlatmıştır. Süsten uzak, sade
bir dil ve anlatımı vardır.
ESERLERİ Roman: Tütün Zamanı (Zeliş), Yağmurlar ve
Topraklar, Acı Tütün (Ege üçlemesi), Susuz Yaz, Üç Minik Serçe, Viran
Dağlar. Tiyatro: Susuz Yaz,
Nalınlar, Boş Beşik, Ezik Otlar, Derya Gülü, Vur Emri, Yeni Çıkan Şarkılar
ya da Juliet. Hikâye: Ay Büyürken
Uyuyamam, Yakup’un Koyunları, Dila Hanım, Uzun Bir Gece, Yalnız Kadın, Değişik
Gözler. Şiir: Kızılçullu Yolu,
Harbe Gidenin Şarkıları, Bozkırda Bir Atlı, Yağmurlu Deniz, Güneş Çizgisi,
Aç Güneş, Yarasın Beyler, Tufandan Önce, Güzel Aydınlık.
ABBAS SAYAR (1923-1999)
Edebiyat dünyasına
şiirle giren Abbas Sayar, sonraları romanlarıyla tanındı. Köy gerçekliğini kendine
has bir üslûpla anlattı. Yozgatlı olan ve uzun yıllar bu şehirde yaşayan yazar,
eserlerinde genellikle Orta Anadolu’yu anlattı. “Yılkı Atı” romanıyla geniş
kesimlerce tanındı ve sevildi. Yılkıya (başıboş) bırakılan bir atın tabiattaki
hayat mücadelesini, arka planda köy gerçekliğini ve halkın yoksulluğunu da
vererek anlatmıştır. Şiirsel, günlük konuşma dilinin ve deyimlerin
zenginleştirdiği bir dil ve anlatımı vardır.
ESERLERİ Roman: Yılkı Atı, Çelo, Can Şenliği,Dik
Bayır, Tarlabaşı, Salkım Saçak, Anılarda Yumak Yumak. Hikâye: Yorganımı Sıkı Sar. Şiir:
Gönül Sandalı.
AZİZ NESİN (1916-1995)
Toplumcu gerçekçi bir
yazardır. Edebiyatımızda mizahî hikâyeleriyle tanınır. Çağdaş mizah yazarlığı
tekniklerinin gelişmesine katkıda bulunmuş, genç mizah yazarlarının doğmasına
zemin hazırlamıştır. Hikâyelerinde Türk toplumunu ayrıntılı bir şekilde
yansıtır. Anlatımında halk edebiyatının ana öğelerinden yararlanır. Yer yer
masal kurgusuyla ve mizah aracılığıyla günlük olayları, toplumsal aksaklıkları
eleştirir.
ESERLERİ Roman: Zübük, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz,
Erkek Sabahat, Kadın Olan Erkek, Tatlı Betüş, Saçkıran, Şimdiki Çocuklar
Harika... Hikâye: Toros Canavarı,
Fil Hamdi, Damda Deli Var, Sizin Memlekette Eşek Yok mu?
HASAN İZZETTİN DİNAMO (1909-1989)
Kurtuluş Savaşı’nı ve
sonrasını belgeleyen “Kutsal İsyan” ve “Kutsal Barış” romanlarıyla tanınan
şair,
yazar Hasan İzzettin Dinamo, “Özgürlük Türküsü”, “Mapusanemden Şiirler”,
“Sürgün Şiirleri” gibi şiir kitaplarında ve “Musa’nın Gecekondusu”, “Açlık”,
“Türk Kelebeği” romanlarında kendi yaşantılarından yola çıkmıştır. Şiirlerinde
başlangıçta Hececi şairlerin, daha sonraları da Nazım Hikmet’in etkisinde kalan
Hasan İzzettin Dinamo, toplumcu gerçekçi sanat anlayışına uygun şiirler
yazmıştır. “Kutsal Barış” romanıyla Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazandı.
TALİP APAYDIN (1926- )
Edebiyata şiirle
başlayan, yoğun bir duygusallıkla toplumcu şiirler yazan Talip Apaydın, daha
sonra hikâye ve romana yöneldi. Köy konusunu işleyen yazarlar arasında yer
aldı. İlk romanı “Sarı Traktör”de, tarımda makineleşme konusuna umutla
yaklaştı. “Yarbükü”nde ise köylüler arasında toprak ve su çekişmelerinin
olduğu zorlu hayat şartlarını anlattı. Hikâye ve romanlarında, tabiat
tasvirleriyle birlikte insan ilişkilerini de tabiî akışı içinde yansıttı.
Ayrıca hatıra ve tiyatro türlerinde de eser verdi.
ESERLERİ Roman: Sarı Traktör, Yarbükü, Emmioğlu, Yoz Duvar,
Tütün Yorgunu, Vatan Dediler. Hikâye:
Ateş Düşünce, Öte Yakadaki Cennet, Duvar Yazıları, Hendekbaşı, Hem Uzak Hem
Yakın. Şiir:Susuzluk.
ORHAN HANÇERLİ (1916-1991)
Edebiyat dünyasına
şiirle girdi. Bir süre hikâye ile uğraştı. 1951’den 1957’ye kadar her yıl bir
roman çıkardı. İlk romanı “Karanlık Dünya” ile dördüncü romanı “Ekilmemiş
Topraklar”da Anadolu sorunlarını ele aldı. Diğer romanlarını ise büyü k şehir
hayatından seçtiği sahnelerle ördü. Romanları daha çok uzun hikâye hacmindedir.
MAHMUT MAKAL (1933- )
Yazarlık hayatına,
yeni bir köy öğretmeni olarak Varlık dergisine gönderdiği köy mektupları ve
notlarıyla başladı. Bu notların toplandığı “Bizim Köy” kitabı geniş bir ilgi
uyandırdı; edebiyatımızda “köy edebiyatı” çığırını başlattı. ESERLERİ Notlar
(hikâyemsi izlenimler): Bizim Köy, Köyümden, Hayal ve Gerçek, Memleketin
Sahipleri.
DURSUN AKÇAM (1930-2003)
Edebiyat dünyasına,
gazete ve dergilerde yayımlanan röportaj, hatıra ve gezi izlenimleriyle
girmiştir. Kuzeydoğu Anadolu’nun köy ve kasaba hayatını, dertlerini sergileyen,
etkili ve yalın anlatımlı eserler yazmıştır.
ESERLERİ
Hikâye:
Ölü Ekmeği, Taş Çorbası, Köyden İndim şehre, Haley. Roman: Kanlı Dere’nin Kurtları. Gözlemler ve Köy Notları: Analar ve Çocukları. Hatıra-İnceleme: Doğu’nun Çilesi. Röportaj: Kan Çiçekleri.
C) BİREYİN İÇ DÜNYASINI ESAS ALAN ESERLER
Bireyin iç dünyasını
esas alan yazarlar, insan gerçekliğini farklı bir bakışla anlatmak, modern
hayatın insan üzerindeki etkilerini tespit etmek için psikoloji, psikoanalitik
(psikanaliz)gibi bilimlerden ve dolayısıyla Freud’un görüşlerinden
faydalanmışlardır.
Yazarlar, bireyin iç
dünyasını anlatmak için, düş analizi (bireyin gördüğü rüyayı içerik olarak
çözümlemek) ve bilinç akışı (insanın zihninden geçirdiklerini, çağrışımları,
sınır koymadan, doğrudan peş peşe anlatmak) yollarından yararlanmışlardır.
Bireyin iç dünyasını
esas alan eserlerde; bunalım, yabancılaşma, bireyin toplumla hesaplaşması,
yalnızlık, sıkıntı, bilinçaltı, bireysel sorgulamalar, evrenin düzeni gibi
konular ele alınır.
Mekân, olay ve zaman,
bireyin iç dünyasını esas alan eserlerde birey üzerindeki etkisiyle birlikte
verilirken, toplumcu gerçekçi eserlerde toplumun sorunlarını, sınıflar
arasındaki farklılıkları vermek için bir araç olarak kullanılır.
Bireyin iç dünyasını
esas alan eserlerde, çağrışımlara açık sanatlı bir üslûpla ruh tahlillerine
(çözümlemelerine); toplumcu gerçekçi eserlerde halkın günlük konuşma diline,
yerel söyleyişlere, açık ve sade bir anlatıma yer verilir.
Eserlerinde bireyin iç
dünyasını esas alan yazarların belli başlıları şunlardır: Peyami Safa, Ahmet
Hamdi Tanpınar, Abdülhak Şinasi Hisar, Samiha Ayverdi, Tarık Buğra, Mustafa
Kutlu, Selim İleri…
ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR (1883-1963)
Abdülhak Şinasi Hisar,
eserlerinde İstanbul’un lüks semtlerini ve gençlik yıllarına ait mutlu
hatıraları, Boğaziçi’ni, eski aşklarını, eğlencelerini anlatmıştır. Anlaşılır
bir dille; hatıra, roman, hikâye ve makaleler yazmıştır. Hatıraları ve CHP
roman yarışmasında (1942) üçüncü olan “Fahim Bey ve Biz” adlı romanı önemli
eserlerindendir.
ESERLERİ Hatıra: Boğaziçi Mehtapları, Boğaziçi Yalıları,
Geçmiş Zaman Köşkleri, İstanbul ve Pier Loti. Roman: Fahim Bey ve Biz.
PEYAMİ SAFA (1889-1961) (Hakkında daha önce bilgi
verildi.)
AHMET HAMDİ TANPINAR (1901-1962 ) (Hakkında daha önce
bilgi verildi.)
MUSTAFA KUTLU (1947- )
Sanat hayatına şiirle
başlayan Mustafa Kutlu, Türk hikâyeciliğine yeni bir soluk getirmiştir. İlk
dönemlerinde Sait Faik ve Sabahattin Ali etkisinde hikâyeler yazmış, peşinden
bir dönem “sosyal değişim” konulu hikâyeler kaleme almış ve nihayet bireyin iç
dünyasını ele alan uzun hikâyelerde karar kılmıştır. Hikâyedeki yeni şekil ve
üslûp denemeleriyle dikkat çeken Mustafa Kutlu, eserlerinde insanın derinliğine
yönelmiş; rüya ile gerçek arasında geçmişi arayan, zamanı ve eşyayı sorgulayan
bir bireyi anlatmıştır. Canlı diyaloglar, iç konuşmalar, yerel kelimeler ve
geleneksel anlatı unsurları, yazarın üslûbunu ilgi çekici hâle getiren
unsurlardır. Kutlu, sözü mümkün olduğu kadar yoğunlaştırmak, aza indirmekten
yanadır. Hikâyelerinde hep iyiliği övmekte, insanları iyiliğe özendirmektedir.
Yok denecek kadar az olan kötüleri de genellikle yaptıklarından pişman olma
noktasına getirir.
ESERLERİ Hikâye: Yoksulluk İçimizde, Ya Tahammül Ya Sefer,
Yokuşa Akan Sular, Ortadaki Adam, Gönül İşi, Bu Böyledir, Sır, Arka Kapak
Yazıları, Hüzün ve Tesadüf, Uzun Hikâye, Huzursuz Bacak, Beyhude Ömrüm, Mavi
Kuş, Tufandan Önce, Yoksulluk Kitabı, Rüzgârlı Pazar, Menekşeli Mektup,
Kapıları Açmak. Deneme: Şehir Mektupları, Akasya ve Mandolin. İnceleme: Sait
Faik’in Hikâye Dünyası, Sabahattin Ali.
SELİM İLERİ (1949- )
On dokuz yaşındayken
yayımlanan “Cumartesi Yalnızlığı” ilk hikâye kitabıyla dikkatleri çekmiştir.
Bireyin zengin iç dünyasını yansıtmaya öncelik veren hikâyeler yazmıştır.
Eserlerinde modernist öğelere yer vermiştir. Romanlarında; bireyler arasındaki
iletişimsizliği, yakın tarihte yaşamış bazı tanınmış kişilerin hayatını vb.
işlemiştir.
Deneme, inceleme, hatıra, tiyatro, senaryo, antoloji türlerinde de eser
vermiştir.
ESERLERİ Hikâye: Cumartesi Yalnızlığı, Pastırma Yazı,
Dostlukların Son Günü, Eski Defterlerde Solmuş Çiçekler, Son Yaz Akşamları, Bir
Denizin Eteklerinde. Roman: Her
Gece Bodrum, Saz Caz Düğün Varyete, Mavi
Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın, Destan Gönüller, Cehennem Kraliçesi,
Ölüm İlişkileri, Bir Akşam Alacası, Yalancı Şafak, Yaşarken ve Ölürken, Kırık
Deniz Kabukları, Yarın Yapayalnız.
Hatıra: Annem İçin, Anılar
Issız ve Yağmurlu. İnceleme: Aşk-ı
Memnu ya da Uzun Bir Kışın Siyah Günleri, Kamelyasız Kadınlar. Antoloji: İlk Gençlik Çağına Öyküler
(iki cilt), Gençlere Türk Romanından Altın Sayfalar.
SAMİHA AYVERDİ (1905-1993)
Eserlerinde bilhassa
“geçmiş-şimdi çatışması”, Batılılaşmayla meydana gelen değişimin aileyi olumsuz
etkilemesi bireyin iç dünyasından hareketle verilir. İnsanı anlatırken
özellikle onun yücelerek ilâhî aşka yönelmesi ve olgun insan olması üzerinde
durulur. “Batmayan Gün” ve “İnsan ve Şeytan” adlı romanları geçmişi arayışının
ürünleridir. Geçmişe duyduğu özlemi en iyi yansıtan romanı “İbrahim Efendi
Konağı”dır. Samiha Ayverdi arkasında; roman, hikâye, deneme, hatıra,
seyahat notları ve mensur şiir türlerinde otuzdan fazla eser bırakmıştır.
Ç) MODERNİZMİ ESAS ALAN ESERLER
Modernizm; bilimsel,
siyasal, kültürel gelişmelerle ve sanayi devrimiyle birlikte hareketlenen büyük
toplumsal değişime eşlik eden zihniyetin tamamı için kullanılabilen bir
terimdir.
Sanat,
mimarî ve edebiyat alanında on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren
adından söz ettirmeye başlayan akım, yirminci yüzyılın birinci yarısında etkili
olmuştur. Latincede “şimdi”yi ifade eden “modernus” kelimesinden türeyen
“modernizm”, ilk planda geçmişe karşı şimdiki zamanın yüceltilmesini ifade
etmektedir. Temelde dayandığı fikir; geleneksel sanatlar, edebiyat, toplumsal
kuruluşlar ve günlük hayatın artık zamanını doldurduğu ve bu yüzden bunların
bir kenara bırakılıp yeni bir kültür icat edilmesi gerektiğidir.
Modernizmde geleneksel
olanı günün anlayışına uydurma, geleneksel yapıyı ve anlatımı reddederek yeniyi
ortaya çıkarma anlayışı vardır. Modernist eserlerde toplumdaki değer
çatışmaları, bireyin bunalımları, karmaşık ruh hâli, yerleşik değerlere isyan,
şiire özgü söyleyişlerden de yararlanarak çağrışımlara açık bir şekilde
sembollerle anlatılır. Dil ve anlatımda geleneksel tekniklerin dışında
arayışlara gidilir. Yazarlar insanı çevreleyen toplumsal dünyayı yalın bir
şekilde anlatmaktan kaçınırlar. Modernizmi esas alan hikâyelerde “olay” olmakla
birlikte esas olan, olayın birey üzerindeki etkisini anlatmaktır.
Modernizmi esas alan
eserlerde “yalnızlık, toplumdan kaçış, geleneksel değerlere başkaldırı” gibi
konular işlenir. Bu eserlerle bireyin iç dünyasını esas alan eserler arasında,
insan psikolojisine yaklaşım bakımından yakınlıklar vardır.
Modernizmi esas alan
eserler, “varoluşçuluk” akımından etkilenmiştir. Varoluşçuluğa göre,
dünyadaki diğer varlıklardan farklı olarak önce “var olan” sonra “ne olduğu”
belirlenen birey kendi özünü arar, kendisi olmaya çabalar. Bu bakımdan birey
yaşadığı toplumla çatışma içindedir.
MODERNİZM VE POSTMODERNİZM
Modernizm Batı’da 20.
yüzyıl başında, postmodernizm ise 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya
çıkmıştır. Postmodernizm, modernizmin bir uzantısı olarak ortaya çıkmıştır.
Modernizm “şimdi, yeni
başlayan” anlamındadır. Postmodernizm ise, “modernizmden sonra gelen, modern
sonrası” anlamına gelir. Anlaşılacağı gibi postmodernizm, ana ilkelerini
modernizmden almış, modern roman üzerinde yeşermiştir. Modernist eserler, 19.
yüzyılın “Balzac romanları” olarak da adlandırılan gerçekçi-gelenekçi roman
anlayışının ardından “deneysel biçimcilik” arayışıyla gelişim göstermiştir.
Türk edebiyatına doğal
bir süreçle değil de Tanzimat döneminde kültürel değişimle Batı’dan çeviri ve
taklitlerle giren geleneksel roman, 1970’lerden sonra yerini modernist ve
postmodernist romanlara bırakmıştır. Bu bakımdan Türk edebiyatında modernizm
ile postmodernizm aynı zamanda görülmüştür. Türk edebiyatında postmodernizm,
modernist özelliklerden 1990’lı yıllardan itibaren arınmaya başlamıştır.
Modernizm Türk
edebiyatında Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar”ıyla (1972) görülür.
“Tutunamayanlar”ın ardından Yusuf Atılgan’ın “Anayurt Oteli”, Ferit Edgü’nün
“Hakkari’de Bir Mevsim”iyle modernist ilk ürünler 1970’lerde verilmeye
başlanır. 1980’lerden günümüze ise Lâtife Tekin (Sevgili Arsız Ölüm), Nazlı
Eray (Ay Falcısı), Bilge Karasu (Gece), Orhan Pamuk (Kara Kitap, Yeni Hayat)
eserleriyle modernist edebiyatın öncülüğünü yaparlar. Ayrıca Adalet Ağaoğlu,
Peride Celâl, Erhan Bener, Ahmet Altan, Selim İleri, Nedim Gürsel, Ayla Kutlu
modernist öğelere ağırlık verirler.
Hilmi Yavuz’un “Fehmi
K’nın Acayip Serüvenleri”, Pınar Kür’ün “Bir Cinayet Romanı”, Hasan Ali
Toptaş’ın “Bin Hüzünlü Haz, Gölgesizler”, Metin Kaçan’ın “Ağır Roman, Fındık
Sekiz”, İhsan Oktay Anar’ın “Puslu Kıtalar Atlası, Kitab’ül Hiyel” adlı
romanları ise Türk edebiyatında postmodernist edebiyatın en önemli ürünleridir.
Postmodernist romanlar
kendi içinde bazı türlere ayrılır: Üstkurmaca romanlar, bilimkurgu romanları,
fantastik romanlar, büyülü gerçekçilik romanları… Postmodernist anlatımda iki
tür yaklaşım görülür. Birincisi, “seçkinci/elitist” eğilimdir ki seçkin okur
için yazılan metinleri kapsar. İkincisi “sıradan” okura hitap eden “popülist”
eğilimdir. Sözgelimi Murathan Mungan’ın “Üç Aynalı Kırk Oda” adlı metni
popülist; Hasan Ali Toptaş’ın “Bin Hüzünlü Haz” adlı anlatısı, popülizme hiç
yer vermeyen seçkinci bir eserdir.
Postmodernist Anlatıların Özellikleri
Geleneksel (klasik)
romanlardaki klasik olay kurgusuna karşılık postmodern romanlarda kurgulanmış
bir “olay” yoktur. Postmodernist anlatılarda amaç, olay anlatmak değil, olayın
yarattığı izlenimleri, duyguları anlatmaktır ki bu da “karamsarlık, yalnızlık,
bunalım, gerçek arayışı” gibi duyguların ifadesidir.
Geleneksel (klasik)
romanlardaki “dün-bugün-yarın” şeklindeki kronolojik/akıp giden zamana
karşılık, postmodern romanlarda kronolojik bir olay veya anlatım olmadığından,
zaman da akışkan değil durağandır. Postmodern romanlarda yaşanan “an”lar
vardır. Yazar, duruma göre zamanda geriye dönüş (yaşananı kesintiye uğratıp
geçmişe bir parantez açmak) veya zamanda atlama gibi karışık zaman dilimlerini
anlatır. Geleneksel romanlarda bulunan “sebep-sonuç” veya “başı-sonu”
sıralaması postmodern romanlarda yoktur. Geleneksel romanlardaki ilâhî
anlatıcı, postmodern eserlerde konumdan konuma geçer. Yani bir eserde; ilâhî,
birinci kişi, üçüncü kişi bakış açıları iç içe kullanılır.
Postmodern metnin
tek/doğru ve mutlak bir yorumu yoktur, okur sayısı kadar yorumu vardır. Aynı
şekilde metin birden fazla sonla bitirilebilir. Metinler, okurun “yaratıcı”
olmasını gerektiren bir okumayı lüzumlu kılar. Geleneksel romanlardaki
“yazar-metin-kahraman” üçlüsünün yerine postmodern romanlarda “okur” önemlidir.
Postmodern metinlerde yazar, anlatımın bir
kurmaca olduğunu okura hissettirir; genellikle okurla konuşur ve anlatının bir
hayal ürünü olduğunu vurgular. Metni yazma macerasını olmadık yerde anlatarak
metni nasıl kurguladığını okurla paylaşır. Bu anlatım tekniğine, postmodern
metinlerde vazgeçilmez olarak kullanılan “Üstkurmaca” denir ki kurgunun
serüveni olan postmodern metinlerde amaç, “roman yazmak değil roman kurmak”tır.
Postmodernist anlayış,
“Dünya ne anlamlıdır ne de anlamsız, vardır o kadar.” (Alain Robbe Grillet)
sözüyle özetlenebilir. Yazarlar, anlamsız hayata anlam katılamayacağına
inandıklarından eserlerde estetik bütünlüğü kaldırmak için çeşitli türlerde
metin parçalarını bir araya getirirler. Sözgelimi, bir romanda hem şiir hem
günlük hem makale hem masal gibi türler kullanılır veya ansiklopedi maddesi,
reklâm yazısı gibi parçalar alıntılanır. Böylelikle türler iç içe geçer,
geleneksel roman estetiğinden uzaklaşılır. Eser artık roman değil, tanımlanamaz
bir “anlatı” veya “metin” olur.
Postmodern romanlarda
kimi zaman kolaj/montaj tekniğinden yararlanılır: Romandan bağımsız, gerçek bir
eserden, sözgelimi denemeden alıntı yapılır; kimi zaman da bir hikâye, mektup,
masal, hatıra gibi metin adaları üst üste yığılarak metnin bütünlüğü dıştan
bozularak roman kurgusu karmaşıklaştırılır. Roman kişileri, başka romanların
kahramanlarıyla konuşturulur veya kurgu içinde başka eserlere göndermeler
yapılır. Buna “metinlerarasılık” denir.
Postmodern romanlarda,
kimi zaman başka türlerin “üslûbu” taklit edilir (pastiş). Sözgelimi Lâtife
Tekin, “Sevgili Arsız Ölüm”de destan, halk hikâyesi, masal gibi sözlü edebiyat
ürünlerinin üslûbunu taklit etmiştir. Bazen de belli bir metnin “konusu” taklit edilir (parodi). Meselâ Orhan Pamuk,
“Benim Adım Kırmızı” romanında daha adından itibaren Umberto Eco’nun “Gülün
Adı” romanını taklit etmiştir.
Edebiyatımızda
postmodern roman türünün önemli temsilcileri şunlardır. Yusuf Atılgan, Oğuz
Atay, Rasim Özdenören, Orhan Pamuk…
YUSUF ATILGAN (1921-1989)
Modern Türk
edebiyatının önde gelen ustalarındandır. “Aylak Adam” ve “Anayurt Oteli” adlı
romanlarında psikolojik yabancılaşma ve yalnızlık temalarını başarıyla işleyen
bir yazar olarak tanınmıştır. “Aylak Adam” romanındaki “C”, “Anayurt
Oteli”ndeki “Zebercet” gibi unutulmaz karakterler yaratmıştır.
ESERLERİ Roman: Aylak Adam, Anayurt Oteli, Canistan. Hikâye: Eylemci, Bütün Öyküleri.
Çocuk Kitabı: Ekmek Elden Süt Memeden.
OĞUZ ATAY (1934-1977)
Oğuz Atay, hem
söyledikleriyle hem de söyleyiş biçimlerindeki yeniliklerle modern edebiyatın
öncü isimlerinden olmuştur. Toplum kurallarıyla çatışma içinde olan aydınların
iç dünyalarını mizahın gücünden, modern ve postmodern anlatım tekniklerinden
ustaca yararlanarak anlatmıştır. 1970 yılında TRT’nin açtığı bir yarışmada
“Tutunamayanlar” adlı romanı başarı ödülü almıştır. Bu roman, ele aldığı konu,
konuyu işleyiş tarzı ve kullanılan yeni anlatım teknikleri bakımından dikkate
değer nitelikler taşır. “Bir Bilim Adamının Romanı” adlı eseri, yazarın İTÜ’den
hocası olan Prof. Dr. Mustafa İnan’ın hayatını anlattığı biyografik bir
romandır.
ESERLERİ Roman: Tutunamayanlar, Tehlikeli Oyunlar, Bir
Bilim Adamının Romanı, Eylembilim.
Hikâye: Korkuyu Beklerken. Tiyatro: Oyunlarla Yaşayanlar. Günlük:
Günlük.
RASİM ÖZDENÖREN (1940- )
Bireyin yalnızlığını,
yabancılaşmasını, nesil çatışmasını, modernlik, gelenek gibi sorunları,
değerlerinden koparılmış ve modern kentlerin varoşlarında kıstırılmış bireyin
veya ailenin acılarını yerli-İslâmî bir duyarlılık ve bakış açısıyla
hikâyelerine taşımıştır. Hikâyelerinde varoluşçu felsefeden izler görülür.
Bireyin bilinçaltına iner, ruhsal çözümlemelerde bulunur. Hikâyeleri dışında
denemeleri de vardır.
ESERLERİ Hikâye: Hastalar ve Işıklar, Çözülme, Çok
Sesli Bir Ölüm, Çarpışmalar, İmkânsız Öyküler. Deneme: Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler, Kafa Karıştıran
Kelimeler, Müslümanca Yaşamak, Yaşadığımız Günler, Yumurtayı Hangi Ucundan
Kırmalı…
ORHAN PAMUK (1952- )
Modern ve postmodern
anlatım tekniklerinden yararlanmış bir yazardır. 2006 yılında Nobel Edebiyat
Ödülü’nü almıştır. İstanbullu, zengin, (tıpkı Orhan Pamuk gibi) Nişantaşı’nda
yaşayan bir ailenin üç kuşaklık hikâyesi olan “Cevdet Bey ve Oğulları” ilk
romanıdır. Üç kardeşin, babaannelerini ziyaret etmek üzere gittikleri, İstanbul
yakınlarındaki Cennethisar kasabasında geçirdikleri “bir hafta”yı anlattığı
“Sessiz Ev” adlı romanının ardından yazdığı Venedikli bir köle ile bir Osmanlı
âlimi arasındaki gerilimi ve dostluğu anlatan romanı “Beyaz Kale” pek çok dile
çevrilmiştir.
“Kara Kitap” romanında
İstanbul’un sokaklarını, geçmişini, kimyasını ve dokusunu, kayıp karısını
arayan bir avukat aracılığıyla anlatmıştır. “Kara Kitap”, geçmişten ve bugünden
aynı heyecanla söz edebilen bir yazar olarak Orhan Pamuk’un ününü
genişletmiştir. “Yeni Hayat” adlı şiirsel romanında, esrarengiz bir kitaptan
etkilenen üniversiteli bir gencin hikâyesini anlatmıştır. “Benim Adım Kırmızı”
romanında, Osmanlı ve İran nakkaşlarını, Batı dışındaki dünyanın görme ve
resmetme biçimlerini, bir aşk ve aile romanının entrikasıyla hikâye ederek
anlatmıştır. “İlk ve son siyasî romanım” dediği “Kar”ı 2002’de yayımlayan
yazarın, 2003’te yayımladığı “İstanbul”, hem kendisinin yirmi iki yaşına kadar
olan hatıralarını aktardığı bir hatıra kitabı, hem de kendi kişisel albümüyle,
Batılı ressamların ve yerli fotoğrafçıların eserleriyle zenginleştirilmiş,
İstanbul üzerine bir denemedir.
“Öteki Renkler”
kitabında; sohbet, deneme ve hikâyeleri bir araya getirilmiştir. Nobel Edebiyat
Ödülü konuşmasını ve diğer konuşmalarını “Babamın Bavulu” adlı kitapta bir
araya getirmiştir. Son kitabı “Masumiyet Müzesi” bir aşk romanıdır.
ESERLERİ Roman: Cevdet Bey ve Oğulları, Sessiz Ev, Beyaz
Kale, Kara Kitap, Yeni Hayat (Ziya Gökalp’in “Yeni Hayat” adlı bir şiir kitabı
vardır.), Benim Adım Kırmızı, Kar, Masumiyet Müzesi.
Deneme-Sohbet-Hikâye: Öteki Renkler.
Hatıra-Deneme: İstanbul.
ANLATMAYA BAĞLI EDEBÎ METİNLER KALEME ALAN DİĞER BAZI
ÖNEMLİ YAZARLAR
SAİT FAİK ABASIYANIK (1906-1954)
Sait Faik, Türk
edebiyatında çağdaş hikâyeciliğin öncülerindendir. “İnsanı sevmekle başlar
her şey.” diyen yazar, her şeye sevgiyle yaklaşır. Gözleme dayanan gerçekçi
bir anlatımı olan yazar, bir “deniz ve İstanbul hikâyecisi” dir. Balıkçılar,
yoksul insanlar, hamallar, kimsesiz çocuklar, sokak kadınları, avare insanlar,
deniz, tabiat onun hikâyelerinde sıkça boy gösterir. O, toplumsal sorunlardan
çok, aydın bireyin, küçük insanların dünyasına yönelen duyarlılığıyla
edebiyatımızda yeni bir hikâye anlayışı gerçekleştirir.
Sait
Faik, alışılmış hikâye yapısını kırarak olayın gelişimini değil, olayın
içindeki insanın durumunu, öznel tutumunu, anlık bir duygusunu, bir görüntüyü,
bir izlenimi hikâyeye dönüştürür. Dolayısıyla hikâyelerinde “olay”dan çok
şiirsel bir etki bırakan “durum”lar vardır. Rus hikâyeci Çehov’un adıyla anılan
hikâye tarzının (durum-kesit hikâyesi) edebiyatımızdaki en önemli
temsilcisidir. Hikâyenin dışında şiir ve roman türlerinde de eser vermiştir.
ESERLERİ Hikâye: Semaver, Sarnıç,
Şahmerdan, Mahalle Kahvesi, Havada Bulut, Son Kuşlar, Alemdağda Var Bir Yılan,
Kumpanya, Havuz Başı, Az Şekerli, Tüneldeki Çocuk.
Roman: Medar-ı Maişet Motoru
(Sonraki baskıda adı “Birtakım İnsanlar), Kayıp Aranıyor, Yaşamak Hırsı.
Şiir: Şimdi Sevişme
Vakti. Röportaj: Mahkeme Kapısı.
MEMDUH ŞEVKET ESENDAL (1883-1952)
Edebiyatımızda “durum”
hikâyesinin (Çehov tarzı hikâyenin) ilk temsilcisidir. Hikâyelerinde halkın
içinden insanları (memur, esnaf, emekli vs.), onların önemsiz görünen
davranışlarını konu edinmiştir. Halkı, iyi ve kötü yönleriyle, onları
sevdirerek anlatmıştır. Sade, süssüz, kısa cümlelerle kurulmuş, sıcak ve samimi
bir dili vardır. İnsanların çektiği sıkıntıları, sorunları abartmadan ve onları
umutsuzluğa düşürmeden göz önüne serer. “Haşmet Gülkokan”, “Komiser” gibi
hikâyeleriyle sevilmiştir.
ESERLERİ Hikâye: Otlakçı, Mendil Altında, Ev Ona Yakıştı,
İhtiyar Çilingir, Temiz Sevgiler, Bir Küçük Çiçek, Veysel Çavuş. Roman: Ayaşlı ve Kiracıları, Vassaf
Bey, Miras.
TARIK BUĞRA (1918-1994)
Tarık Buğra,
edebiyatımızda roman, hikâye, tiyatro ve deneme türlerindeki eserleriyle
tanınır. Hikâye ve romanlarında Türk toplumunun tarihine yönelmiştir.
Eserlerinde psikolojik ögelere yer vermiş, Maupassant tarzı hikâyeye uygun
hikâyeler yazmıştır. Kurtuluş Savaşı yıllarını anlattığı “Küçük Ağa” ve
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu anlattığı “Osmancık” romanlarıyla ünü genişledi.
Tarık Buğra, “Sanat insanı yüceltmeyi amaçlamalıdır.” düşüncesindedir.
ESERLERİ Roman: Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara’da (bu iki
roman tek kitap hâlinde de basılmıştır), Osmancık, İbiş’in Rüyası, Firavun
İmanı, Dönemeçte, Gençliğim Eyvah, Siyah Kehribar, Yağmur Beklerken, Dünyanın
En Pis Sokağı. Hikâye: Yarın Diye
Bir Şey Yoktur, Oğlumuz, İki Uyku Arasında.
Tiyatro: Ayakta Durmak İstiyorum, İbiş’in
Rüyası… Fıkra: Gençlik Türküsü.
MUSTAFA NECATİ SEPETÇİOĞLU (1932-2006)
Türk edebiyatında
tarihî roman türünün başarılı temsilcilerindendir. Eserlerinde Türk tarihinin
yanı sıra bugünkü sosyal yapıyı da konu edinmiştir. Romanlarında Malazgirt
Savaşı’ndan Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşuna kadarki Türk tarihini konu
edinmiştir. İslâmiyet öncesi Türk destanlarını “Yaratılış ve Türeyiş” adlı
eserinde günümüz Türkçesiyle yazmıştır. Tiyatro türünde de eser vermiştir.
ESERLERİ Roman: Kilit, Anahtar, Kapı, Konak, Çatı, Üçler
Yediler Kırklar, Bu Atlı Geçide Gider, Karanlıkta Mum Işığı…
HÜSEYİN NİHAL ATSIZ (1905-1975)
Hüseyin Nihal Atsız,
“Türkçülük” ülküsüne gönül vermiş şair ve yazarımızdır. Çıkardığı “Atsız
Mecmua, Orhun, Orkun, Ötüken” gibi dergilerde yazdığı makalelerle Türklük
bilincini güçlendirmeye çalışmıştır. Çeşitli konularda araştırma ve inceleme
eserleri yazmış; “Bozkurtların Ölümü” ve “Bozkurtlar Diriliyor” adlı
romanlarının konusunu Göktürkler döneminden, “Deli Kurt” adlı romanının
konusunu ise Osmanlılar döneminden almıştır. “Ruh Adam” adlı eseri ise
psikolojik roman türündedir.
ESERLERİ Roman: Bozkurtların Ölümü, Bozkurtlar Diriliyor
(Bu iki eser “Bozkurtlar” adıyla tek roman olarak da basılmıştır.), Deli Kurt,
Ruh Adam. Şiir: Yolların
Sonu. İnceleme: Türk Tarihinde
Meseleler, Edirneli Nazmi…
HALİDE NUSRET ZORLUTUNA (1901-1984)
Halide Nusret
Zorlutuna, Erenköy Kız Lisesinin açtığı yarışmada, babasının ölümü üzerine
yazdığı “Ağlayan Kahkahalar” başlıklı yazısıyla birinci olmuş, sonrasında şiir,
hikâye, deneme, fıkra, hatıra, inceleme, sohbet ve roman türlerinde eserler
kaleme almıştır. “Git Bahar” şiiriyle de tanınmıştır. Sade dili, sıcak ve
samimi üslûbu ve güzel Türkçesiyle yazdığı yazıları, mistik eğilimleri olan
şiirleri büyük bir ilgi görmüştür. Öğretmen kökenli şair ve yazarlarımızdandır.
ESERLERİ Roman: Küller, Sisli Geceler, Altın Karanfiller,
Aydınlık Kapı. Şiir: Yayla Türküsü,
Yurdumun Dört Bucağı. Hatıra: Benim
Küçük Dostlarım, Bir Devrin Romanı.
HALİKARNAS BALIKÇISI (CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI) (1886-1973)
Asıl adı Cevat Şakir
Kabaağaçlı olan Halikarnas Balıkçısı, Azra Erhat ve Sabahattin Eyüboğlu ile
birlikte, “topraklarımızda yeşermiş bütün kültürler, bizden önceki bütün
uygarlıklar bizimdir, hemşehrimizdir” anlayışıyla yola çıkan “Mavi
Anadoluculuk” anlayışına bağlı Türk hümanistlerinden biridir. Sürgün olarak
gönderildiği Bodrum’ yerleşmiş ve “deniz insanlarının yazarı” olarak burada
eserlerini yazmıştır. Eserlerinde denizi, deniz insanlarını (gemiciler,
balıkçılar, süngerciler, dalgıçlar…), Bodrum’u, Ege Denizi’nin efsanelerini
anlatmıştır. Üslûba ve tekniğe fazla önem vermeyen yazarın şiirsel, destanımsı
ve coşkulu bir anlatımı vardır. Eski Yunan ve Anadolu uygarlıklarıyla mitoloji
birikimini de eserlerinde yansıtmıştır. Sosyal konuları işleyen romanları
yanında, konusunu tarihten alan romanları da vardır.
ESERLERİ Roman: Aganta Burina Burinata, Uluç Reis,
Turgut Reis, Ötelerin Çocuğu.
Hatıra: Mavi Sürgün. Hikâye: Merhaba Akdeniz, Ege’nin
Dibi, Ege Kıyılarından, Yaşasın Deniz, Gülen Ada.
ADALET AĞAOĞLU (1929- )
Adalet Ağaoğlu,
edebiyat dünyasına şiirle girdi. Tiyatro eserleri, radyo oyunları yazdı. Asıl
ününü romanlarıyla sağladı. Romanlarında bilinç akışı, iç monolog gibi yeni
anlatım teknikleriyle kendine özgü bir yol buldu. İlk romanı “Ölmeye Yatmak”tır.
“Bir Düğün Gecesi” adlı romanı modernist özellikler taşımaktadır. Eserlerinde,
toplumun çalkantılı dönemlerini, bu dönemlerin kişiler üzerindeki etkilerini
irdeledi.
ESERLERİ Romanları: Ölmeye Yatmak, Bir Düğün Gecesi,
Fikrimin İnce Gülü, Üç Beş Kişi, Ruh Üşümesi, Romantik Bir Viyana Kızı,
Hayır. Tiyatro: Evcilik Oyunu,
Çatıdaki Çatlak, Tombala, Kendini Yazan Şarkı, Duvar Öyküsü…
FÜRUZAN (1935- )
İlk eseri “Parasız
Yatılı” ile 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanınca ünlendi. İlk romanlarında;
düşmüş kadınların, kötü yola sürüklenen küçük kızların, çöküş sürecindeki
burjuva ailelerinin, yeni yaşam şartlarından bunalan, yurt özlemi çeken
göçmenlerin, yoksulluk içinde yaşama savaşı veren, tek silâhlerı sevgi olan
yalnız kalmış kadınların, çocukların dramlarına sevecen bir bakışla eğildi.
Ayrıntılarla beslediği canlı anlatımı, karakterleri işleyişindeki derinlikle
dikkat çekti. Almanya incelemelerinden sonra da göçmen ve gurbetçi işçi
sorunları üzerinde durdu. Ayrı kültürlerden gelen insanların hayatlarından
kesitler sundu ve bilhassa gurbetçilerin çocuklarının sorunlarına özel ilgi
gösterdi.
ESERLERİ Hikâye: Parasız Yatılı, Kuşatma, Benim
Sinemalarım, Gecenin Öteki Yüzü, Gül Mevsimidir. Roman: 47’liler, Berlin’in Nar Çiçeği. Tiyatro: Redife’ye Güzelleme, Kış Gelmeden. Şiir: Lodoslar Kenti.
NEZİHE MERİÇ (1925-2009)
Türk hikâyeciliğinde
sıcak, samimi, sevecen üslûbuyla tanınan Nezihe Meriç, eserlerinde sıklıkla
kadını işlemiştir.
Toplum içinde bile kendi iç yalnızlığını sürdüren genç kız ve kadınları
başarıyla anlatmıştır. Hikâyelerinde; konuşan, anlatan, içlenen kadınlar genellikle
ev mekânında anlatılır. Sağlam, olgun eserleriyle genç nesillere, özellikle de
kadın okurlara cesaret ve güç vermiştir. Çehov tarzı hikâyeye uygun eserler
yazmıştır. Roman, hatıra ve tiyatro türlerinde de eser vermiştir.
ESERLERİ Hikâye: Bozbulanık, Topal Koşma, Menekşeli
Bilinç, Dumanaltı, Bir Kara Derin Kuyu. Roman:
Yandırma, Gülün İçinde Bülbül Sesi Var, Korsan Çıkmazı. Tiyatro: Sular Aydınlanıyordu, Sevdican, Çın Sabahta. Çocuk Kitapları: Alagün Çocukları, Dur
Dünya Çocukları Bekle, Ahmet Adında Bir Çocuk, “Küçük Bir Kız Tanıyorum”
dizisi. Hatıra: Çavlanın İçinde
Sessizce.
BİLGE KARASU (1930-1995)
Bilge Karasu,
anlattıklarıyla, üslûbuyla özgün bir yazardır. Ben merkezli hikâyeler
yazmıştır. Resimden müziğe, felsefeden sinemaya uzanan geniş bir ilgi
yelpazesi içinde bireyin sorunlarını “sevgi, dostluk, yalnızlık” odağında ele
almıştır.
ESERLERİ Hikâye: Troya’da Ölüm Vardı, Göçmüş Kediler
Bahçesi, Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı, Narla İncire Gazel.
VÜS’AT O. BENER
Tam adı, Vüs'at Orhan
Bener. 1922'de Samsun’da
doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Anadolu’nun çeşitli yerlerinde tamamladı. 1941'de Harbiye’yi, 1957'de Ankara Hukuk Fakültesi'ni
bitirdi. 1950'de New York Herald Tribune gazetesi
ile Yeni İstanbul gazetesinin birlikte düzenlediği hikâye yarışmasında
"Dost" isimli hikâyesiyle üçüncülük kazandı. Bu başarı tanınmasını
sağladı. “Seçilmiş Hikâyeler, Varlık, Yeditepe” dergilerinde yayınlanan
şiir ve hikâyeleriyle dikkat çekti. 1 Haziran 2005’te
vefat etti.
Vüs'at O. Bener,
eserleri içinde daha çok biyografik nitelik taşıyan hikâyeleriyle bilinir. Bener, ham gerçekliği
edebî bir temele oturtarak ele aldı. Gündelik olaylarla, bilinçaltında birikmiş
yaşam parçalarını birleştirdi. Sürekli yeni anlatım biçimleri arayan yazar, bu
yönüyle zaman zaman şematizme düşmekle, dış gerçekleri yanlış yerlere koymakla,
hatta bozmakla eleştirildi. Bener'in eserlerinde ölüm konusu önemli bir yer
tutar. Bunda yazarın genç yaşta doğum sırasında kaybettiği ilk eşi ve doğumdan
sonra yaşatılamayan çocuğunun da etkisi vardır. Daha sonra başka evlilikler
yapmasına rağmen Vüs'at O. Bener'in çocuğu olmadı. Okurdan çaba isteyen,
ayrıksı bir dili olan Bener'in kişilerinin, gündelik hayatın ikiyüzlülüklerini
dışa vuran bilinç akışlarını, Virgül dergisindeki
yazısında, Orhan Koçak "iç konferans
tekniği" olarak adlandırmıştır. Hikâyelerinin yanı sıra Vüs'at O. Bener'in
şiirleri, kısa dizelerden oluşan, esprili, ironik ve şaşırtıcıdır.
Vüs’at O. Bener, “Ihlamur
Ağacı” adlı eseri ile 1963 Türk Dil Kurumu Tiyatro Armağanını,
“İpin Ucu” adlı oyunuyla da 1980 Abdi
İpekçi Armağanını aldı (Başka bir yazarla paylaştı). 2005 İstanbul Kitap Fuarı Onur Yazarı
(Vefatı nedeniyle eşi Ayşe Bener tarafından) kabul edildi.
Eserleri Hikâye: Dost (1952), Yaşamasız (1957),
Siyah-Beyaz (1993), Mızıkalı Yürüyüş (1997), Kara Tren (1998), Kapan (2001) Oyun: Ihlamur Ağacı (1962), İpin Ucu
(1980) Roman: Buzul Çağının
Virüsü (1984), Bay Muannit Sahtegi’nin Notları (1991) Şiir: Manzumeler (1994)
2- GÖSTERMEYE BAĞLI EDEBÎ METİNLER (Tiyatro Metinleri)
Cumhuriyet’in ilk yıllarında göstermeye bağlı
edebî metinlerde millîlik yönü ağır basan idealist oyunlar yazılır. 1930’lu
yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış sebepleri, Anadolu’daki uyanış,
mitoloji ve evrensel konular işlenir. 1940’lı yıllarda aile yapısı, idealizm
ile paranın gücü arasındaki çatışmalar ele alınır. 1950-1970’li yıllarda
tiyatro türünde eser veren yazar sayısı artar. Buna bağlı olarak konular da
çeşitlenir. Bu yıllarda kimi yazarlar bireyin sorunlarından toplum sorunlarına
geçerken kimi yazarlar da toplumsal
konulardan bireysel konulara yönelir. Nesiller arası çatışmalar, eğitim
farkından kaynaklanan kentli-köylü çatışmaları, ebeveyn-çocuk, kadın-erkek,
ağa-köylü, imam-muhtar-öğretmen ilişkileri ele alınıp işlenir. Böylece
toplumsal bozuklukların temelinde; bireyin bilinçsizliğinin, bilinçli olanların
da sorumluluktan kaçmalarının yattığı vurgulanır. 1970’lerden itibaren Türk
tarihi, işçi sorunları, Almanya’ya gidenlerin kültür çatışmaları, Almanya’da
yetişen birinci ve ikinci nesillerin sorunları ele alınır.
Cumhuriyet’in başından
bu yana tiyatro türünde eser veren yazarlarımızın belli başlıları şunlardır: Muhsin
Ertuğrul, Reşat Nuri Güntekin, Necip Fazıl Kısakürek, Faruk Nafiz Çamlıbel,
Nazım Hikmet Ran, Haldun Taner, Metin And, Orhan Asena, Recep Bilginer, Refik
Erduran, Turgut Özakman, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı, Güngör Dilmen
Kalyoncu, Cevat Fehmi Başkut…
MUHSİN ERTUĞRUL (1892-1979)
Ülkemizde çağdaş Türk
tiyatrosunun kurucusudur. Hem oyuncu, hem yönetmen, hem çevirmen, hem makale
yazarı hem de düşünce adamıdır. Çağdaş Türk tiyatrosunun kurumsallaşmasında çok
büyük pay ve emek sahibidir. ESERLERİ: İnsan ve Tiyatro
Üzerine Gördüklerin, Benden Sonra Tufan Olmasın…
ORHAN ASENA (1922-2002)
Orhan Asena, edebiyata
şiirle girmiş; fakat tiyatro yazarı olarak tanınmıştır. Gılgamış
Destanı’ndan esinlenerek yazdığı “Tanrılar ve İnsanlar” adlı oyunuyla
ünlenmiştir. Bu oyun, 1954-1955 tiyatro mevsiminde Ankara Devlet Tiyatrosu
tarafından sahneye konmuş, 1960 yılında da Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü’nü
kazanmıştır. Ayrıca; “Karacaoğlan” adlı oyunuyla 1956 Basın Yayın Umum
Müdürlüğü Oyun Yarışması birinciliğini, “Atçalı Kel Mehmet” oyunuyla TRT 1970
Tiyatro-Sahne Eserleri Başarı Ödülü’nü ve “Şili’de Av” oyunuyla da Tiyatro 74
Dergisi En İyi Oyun Ödülü’nü kazandı.
Orhan Asena,
eserlerinde, tarihten aldığı olayları ve topluma mal olmuş kişileri konu
edinmiştir.
ESERLERİ Tiyatro: Tohum ve Toprak, Hürrem Sultan (“Kösem
Sultan” Turan Oflazoğlu’nun), Tanrılar ve İnsanlar, Fadik Kız, Atçalı Kel
Mehmet, Karacaoğlan, Ölü Kentin Nabzı…
HALDUN TANER (1915-1986) (Hakkında daha önce bilgi
verildi.)
NECATİ CUMALI (1921-2001) (Hakkında daha önce bilgi
verildi.)
RECEP BİLGİNER (1922-2005)
Edebiyata şiirle giren
Recep Bilginer, daha sonra tiyatro türüne yönelmiş ve oyun yazarı olarak
tanınmıştır. Tarihî konulu oyunlar da yazan Bilginer’in pek çok eseri Şehir
Tiyatroları ve Devlet Tiyatroları tarafından sahneye kondu.
ESERLERİ Tiyatro: Parkata Bir Sonbahar Günüydü, Sarı
Naciye, İsyancılar, Yunus Emre, Mevlânâ, Ben Kimim, Karım ve Kızım. Diğer Eserleri: Politikada Bir Sarı
Çizmeli, Hapiste Bir Gazeteci, Hapisliğim, İnsan Bir Düşüncedir, Zenginler
Hükümeti, Soruların Gündeminde, Unutulmasınlar Diye.
REFİK ERDURAN (1928- )
Gazeteci ve oyun
yazarıdır. Tiyatro eleştirisi, fıkra, roman ve mizah hikâyeleri de yazmıştır.
1954’te “Yağmur Duası” adlı romanı ve gençlik hatıralarının yer aldığı
“Gülerek” adlı kitabı yayımlandı. Yazarın, bireyden çevreye ve topluma doğru
genişleyen oyunları arasında en tanınanı “Cengiz Han’ın Bisikleti”dir. Bu
oyunda, eski yaşayış biçiminden kurtulamadığı hâlde kurtulmak için çaba
gösteren bir erkeğin tutumundan hareketle Batılılaşmanın yanlış anlaşıldığını
savunur.
ESERLERİ Tiyatro: Cengiz Han’ın Bisikleti, Karayar Köprüsü,
Canavar Cafer, Ayı Masalı, Direkler Arasında…
GÜNGÖR DİLMEN KALYONCU (1930- )
Güngör Dilmen,
konularını genellikle Türk tarihi ile Yunan mitolojisinde geçen olaylardan
seçtiği oyunlarında, çağdaş bir yorumla günümüz toplumunun sorunlarını dile
getirdi. Şiirsel bir dille kaleme aldığı eserlerinin çoğunda, klasik Yunan
trajedisinin yapı özelliklerini çağının anlayışına uygun bir şekilde kullandı.
Özgün bir oyun yazarı olarak tanındı. “Canlı Maymun Lokantası” adlı eseri,
edebiyatımızda absürt (saçma, uyumsuz) tiyatro türünün önemli oyunlarından
biridir. Oyunların yanı sıra masallar da yazdı.
ESERLERİ Tiyatro: Canlı Maymun Lokantası, Kurban, Midas’ın
Kulakları, Bağdat Hatun, Deli Dumrul, Ak Tanrılar, Ben Anadolu, Galile’nin
Günahları…
TURAN OFLAZOĞLU (1932- )
Edebiyatımızda oyun
yazarı olarak tanınmıştır. Turan Oflazoğlu, günlük gerçeklerle tarihî olayları
sanatın potasında eriterek işlemiştir. Nietzche (Niçe), Rilke, Shakespeare,
Kafka ve Bergman’dan çeviriler yaptı, tiyatro üzerine yazılar yazdı.
ESERLERİ Tiyatro: Genç Osman, Deli İbrahim, IV. Murat,
Kösem Sultan (“Hürrem Sultan” Orhan Asena’nın), Keziban, Bizans Düştü,
Sokrates Savunuyor… İnceleme:
Shakespeare.
TURGUT ÖZAKMAN (1930- )
Tiyatro türündeki
eserleriyle, araştırma ve incelemeleriyle tanınmıştır. Uzun yıllar Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü görevinde bulunmuştur. “Ah Şu Gençler” adlı
oyunu okullarda yıllardır sergilenmektedir. Son yıllarda adı, yakın
tarihimizi konu alan romanlarıyla öne çıkmıştır. Kurtuluş Savaşı’nı konu
alan “Şu Çılgın Türkler” adlı belgesel romanı, neredeyse Cumhuriyet tarihinin
en çok satan kitabı oldu.
ESERLERİ Tiyatro: Ah Şu Gençler, Bir Şehnaz Oyun, Kardeş
Payı, Ben Mimar Sinan, Pembe Evin Kaderi, Fehim Paşa Konağı, Ak Masal Kara
Masal Roman: Şu Çılgın Türkler, Diriliş-Çanakkale 1915
CEVAT FEHMİ BAŞKUT (1905-1971)
Cumhuriyet’ten sonra ortaya çıkan değişimleri
mizah unsurlarını kullanarak anlattığı oyunlarıyla yaygın bir ün kazandı.
Oyunlarında, bütün toplum katmanlarından ve her çevreden insanı tiplemeye
çalıştı. Dış ülkelerde oyunu sahnelenen ilk Türk yazarı unvanını aldı.
ESERLERİ Tiyatro: Harput’ta Bir Amerikalı, Büyük Şehir,
Küçük Şehir, Koca Bebek, Paydos, Sana Rey Veriyorum, Kadıköy
İskelesi’nde, Hacıyatmaz, Göç…
MUZAFFER İZGÜ (1933- )
Özel tiyatrolarda
oynanan, radyolarda yayınlanan oyun ve skeçleriyle ünlenmiştir. “Donumdaki
Para” adlı eseriyle TDK Öykü Ödülü’nü, “Dayak Birincisi” adlı çocuk romanıyla
Bulgaristan Altın Kirpi Ödülü’nü kazanmıştır. Çocuk Kitapları Fuarı’nda, “Uçtu
Uçtu Ali Uçtu” masalıyla birincilik ödülünü alan yazar, eserlerinde
güldürmekten çok düşündürmeyi amaçlar. Toplumsal çarpıklıklara sınıfsal açıdan
bakarak Anadolu insanının sorunlarını kara mizah yöntemiyle yansıtır.
ESERLERİ Hikâye-Mizah: Bando Takımı, Demokrasimiz Kaç Para
Eder, Devlet Babanın Tonton Çocuğu… Tiyatro:
Karadüzen, İnsaniyetin Reçetesi. Roman:
Gecekondu, İlyas Efendi, Halo Dayı.
Çocuk Kitapları: Uçtu Uçtu Ali Uçtu, Ekmek Parası, Pazar
Kuşları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder