18 Temmuz 2010 Pazar

OKUMAYI SEVDİRME YOLLARI

Hayır, “okumayı nasıl sevdirebiliriz” konulu özgün bir yazı yazmıyoruz. Bu konuda yazılmış bir kitaptan söz etmek istiyoruz. Yazımızın başlığı, bu kitabın adı. Yazarı Ahmet Maraşlı. İki yüz otuz sayfalık kitap, okumayı sevdirme konusunda çok değişik öneri ve tecrübeleri içeriyor ve çok da rahat okunuyor.

Yazar, okumayı sevdirme konusunda yapılabilecekleri dört bölümde toplamış. Birinci bölüm “Yetişkinler Okuma Alışkanlığını Nasıl Kazanabilir?”, ikinci bölüm “Çocuğa Okumayı Sevdirmek İçin Ailenin Yapabilecekleri”, üçüncü bölüm “Okulda Yapılabilecekler” ve dördüncü bölüm de “Resmî ve Sivil İnisiyatifin Yapabilecekleri” başlığını taşıyor.

İkinci bölümde “aile”nin, üçüncü bölümde “okul”un ve elbette “öğretmen”in okumayı sevdirme konusunda yapabilecekleri, ayrıntılı bir şekilde anlatılmış. Doğrusu bir eğitimci olduğumuz halde bu kitap bize de çok şey kattı. Ahmet Maraşlı, kitabını yazarken, gazetelerde bu konuyla ilgili olarak çıkan yazı ve mülâkatlardan, çeşitli dergilerdeki yazılara ve bu konuda yazılmış başka kitaplara kadar geniş bir alan taraması yapmış.

Kitapta anlatılan anekdotların hangi kaynaktan alındığının dip notları kitabın sonunda topluca verilmiş. Yazar, yararlandığı bu kaynakları, altı buçuk sayfalık bir liste halinde ayrıca vermiş. Yani Maraşlı’nın kitabı, bu alanda daha geniş araştırma yapmak veya başka eserler de okumak isteyen okuyucular için ayrıca bir rehber özelliği taşıyor.

Kitaba 5 (Beş) YTL fiyat konmuş; fakat daha sonra, herhalde daha çok kişi alabilsin ve okuyabilsin diye, 2.99 YTL’lik bir fiyat etiketi yapıştırılmış. Biz de bu fiyattan, bir büyük marketten aldık bu kitabı. Kitabı bulamayıp da doğrudan yayınevinden almak isteyenler için de yayınevinin internet ve elektronik posta adresleriyle telefon ve faks numaralarını verelim: www.bilgeyayinlari.com, bilge@bilgeyayinlari.com , tel:0212 4831516, faks: 0212 4833055

Kitaptan alacağımız birkaç anekdotla bu tanıtım yazısını sürdürelim. Şu örnek, kitabın 45 ve 46. sayfalarında yer alıyor. Anlatan, mesleği öğretmenlik olan bir anne: “Oğlum birinci sınıftan ikinci sınıfa geçmişti. İkinci sınıfta öğretmen değişti. Okulların açılmasından on beş gün sonra durumunu sormak için okula gidip öğretmenle görüştüm. Öğretmen, okumasının geri olduğunu söyledi. Ben de bir öğretmen olarak buna çok üzüldüm. Oğluma, öğretmeninin ondan çok memnun olduğunu söyleyerek, okumasını nasıl ilerletebileceğimi düşünmeye başladım.

Bilirsiniz, çocuklara ‘kitap oku’ dediğiniz zaman okumazlar. Benim oğlum da, ‘kitap oku’ desem okumayacaktı. Onu okumaya heveslendirmem gerekiyordu. Sonuçta şöyle bir yöntem buldum: Ütü yapacağım zaman yakınmaya başlıyordum. ‘Ne kadar çok ütülenecek çamaşır var. Ben bunları nasıl ütüleyeceğim? Kim bilir ne çok yorulacağım. Keşke biri bana yardım etse.’ diyordum. Sonra oğluma dönüp: ‘Sen bana yardım eder misin?’ diye soruyordum. O da yardım edeceğini söyleyip nasıl yardım edeceğini sorduğunda: ‘Bana kitap oku, ben de kolayca ütümü tamamlayayım.’ diyordum.

Oğlum, anneme yardım edeceğim diye seviniyordu. Sonra birlikte, okuyacağı kitabı seçiyorduk. O okuyor, ben de ütü yapıyordum. Arada bir de, okuduğu hikâyeye göre, ‘Vay yaramaz kedi!’, ‘Aaa! Bu köpek çok akıllı!’ diye ona eşlik ediyordum. Böyle yaptıkça daha heveslenip istekle okumaya devam ediyordu. Ütü işim bitince de ona, bana kitap okumasaydı, bu kadar ütü yapamayacağımı, hiç yorgunluk hissetmediğimi, çok iyi bir yardımcı olduğunu söyleyip öpüyordum.

Aynı taktiği bulaşık yıkarken de uyguluyordum. Mutfağa bir sandalye koyup onu oturtuyor, ‘Haydi bakalım bana yardım et.’ diyordum. ‘İşlerimi yaparken sen kitap okursan, ben her işimi kolay yapıyorum.’ dediğimde yüzündeki mutluluğu unutamıyorum. Böylece bir hafta aynı yöntemi çeşitli şekillendirmelerle (kitapçıdan birlikte kitap seçmek, cümle ve davranışlardaki ufak tefek değişiklikler) uygulayıp, kitap okuma sevgi ve alışkanlığını verdim. Sonuçta, amacıma ulaşmıştım. Öğretmeni çok sevinmişti. Ben de çok mutlu olmuştum.”

Bir diğer örnek, kitabın 168. sayfasından. Güngören Şehitler İlköğretim Okulu sınıf öğretmeni Mahmut Celep’in anlattıkları: “Okutacağım kitapları okul açılmadan belirliyorum. Kitaplardan bazı bölümleri derste okuyorum. Okuduğum yerler öğrencilerimin ilgisini çekerse, hemen o kitabı ilk isteyen öğrenciye veriyorum. Daha sonra aynı kitabı diğer öğrenciler okuyorlar. Kitapları kendim temin ediyorum. Sene sonunda yaklaşık yetmiş kitap okumuş oluyor öğrencilerim. Öğrencilerimin kitabı okuyup okumadıklarını anlamak için kitap raporu hazırlatıyorum. Bu raporda öğrenciler, okudukları kitabın kimliğini, kahramanlarını, içeriğini yazıyorlar. Bazen birilerinden kopya çektiklerini tespit ediyorum. Onları uyarmakla yetiniyorum. En çok kitap okuyana kitap hediye ediyorum. Bilgisayarda hazırladığım takdir belgesine, çok okuyanların ismini yazıp ‘takdir panosu’na asıyorum. Bu uygulamanın, öğrencileri okumak için ateşlediğini çok kez gördüm.”

Bu örnek de kitabın 172. sayfasından. “İlkokul öğretmenimiz, her günün sonunda on beş dakikayı kitap okuma etkinliği için ayırmıştı. Dersi tamamlar, çantalarımızı toplar, arkamıza yaslanarak ellerimizi kavuştururduk. Dinlemeye hazırdık. Öğretmen, dolabından çıkardığı kalın çocuk romanından okumaya başlar, her gün kaldığı yerden devam ederek okumayı sürdürürdü. Sessizlik içinde, ilgi ile onu dinler, devamını öğrenmek için sabırsızlanırdık. Bazen zil çaldıktan sonra da birkaç sayfa daha okuması için yalvarırdık. Okuduğu kitap, Çitlembik isimli bir keçinin dağda bayırda yaşadığı serüvenleri anlatıyordu. Kitapta resim yoktu; ama Çitlembik’in hayali bende o günkü canlılığını koruyor. Onun karşılaştığı güçlüklerden yılmaması, güçlüklere karşın yaşamı coşkuyla keşfetmesi bana gizliden gizliye hep umut aşılamıştır. Bugün bile! Ve inanıyorum, okuma sevgisi ve okuma alışkanlığı kazanmamda ilkokul öğretmenimin önemli bir yeri olmuştur.”

Kitabın 184. sayfasında ise, Kırşehir Ulupınar kasabası Yunus Emre İlköğretim Okulu Sosyal Bilgiler öğretmeni Necati Bozkurt’un çabalarından söz edilmiş. Bu idealist öğretmenimiz de kitapçıdan, öğrencilerin seviyelerine uygun yüz elli kadar hikâye kitabı alıp bunları tanıdığı kişilere imzalatmış, her kitabın parasını da o kitabı imzalayandan almış. Sonra da kitapları okul kütüphanesine kaydetmiş. Yani kitaplar, imzalayan kişilerin bağışı olarak kütüphaneye kazandırılmış. Ve bu çaba karşılıksız kalmamış. Öğrenciler kütüphaneyi sık sık ziyaret etmeye başlamış. Kim bilir, bu küçük ilimizin son yıllarda ÖSS başarı sıralamasında hep yukarılarda olmasında “okuma”ya gönül vermiş böylesi fedakâr ve idealist meslektaşlarımızın da herhalde önemli bir payı vardır.

Kitabın 222 ve 223. sayfalarında ise tam bir kitap sevdalısından bahsedilmiş. Adının Şevket olduğunu öğrendiğimiz bu kişinin, Alibeyköy-Küçükköy arasında bir dökümhanesi varmış. Şevket Bey, dökümhanenin üst katını muazzam bir kütüphane ve yemek salonu olarak düzenlemiş. Bu dökümhane, hemen her düşünceden ve meslekten insanın uğrak yeri olmuş. Şevket Bey’in arabasının bagajı, içi genellikle kitap dolu olurmuş. Bu kitapları, tanıştığı, karşılaştığı insanlara birer ikişer verirmiş. Şevket Bey, evinde ve özellikle Kastamonu’da bir tatil köyünde çok geniş bir alan üzerine yaptırdığı, içinde zengin kütüphaneli salonları bulunan üç katlı köşkünde de dostlarına, arkadaşlarına ev sahipliği yapmaktan büyük zevk alıyormuş.

Ahmet Maraşlı’nın kitabında bunlar gibi onlarca (belki daha da fazla) örnek anlatılmış. Tabiî yazar, sadece bu örnekleri aktarmakla yetinmemiş, pek çok yol, yöntem ve öneri de sunmuş okuyucuya. Dedik ya, bir öğretmen, hem de bir edebiyat öğretmeni olarak biz çok yararlandık bu kitaptan. Buna dayanarak, kapsamlı bir çalışmanın ürünü olduğu hemen anlaşılan bu kitabı başta sınıf, Türkçe ve edebiyat öğretmeni meslektaşlarımız olmak üzere bütün öğretmen ve okul yöneticilerine, bütün bilinçli anne babalara, bütün bilinçli anne baba adaylarına, bütün kurum yöneticilerine, kısaca “okuma”nın “temel bir ihtiyaç” olduğunu düşünen herkese gönül rahatlığıyla öneriyoruz.